Makale

BİR BEŞER OLARAK HZ. MUHAMMED (S.A.S)

BİR BEŞER OLARAK
HZ. MUHAMMED (S.A.S)

Mikail ÇOLAK

O, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. Yepyeni bir dini, yepyeni bir kitabı insanlara tebliğ edecek elçinin, insan olmasını hiç kabullenemeyen müşrikler, kendileri gibi yiyip içen insani vasıflarla mücehhez’1 kendi içlerinden zuhur eden peygambere itaatte oldukça zorlandılar.2
Elçinin bir beşer olabileceğini kabullenemediler 0; ancak harikulade bir varlık olabilirdi.4 Arap toplumun- daki peygamber tasavvuru; civarda yaşamış diğer peygamberlerin kıssalarından öğrendikleri nispette olağanüstülük özelliği arz ediyordu. 5 Oysaki Kur’an onun; ancak beşer olduğunu, onun görevinin bir uyarıcılıktan ibaret olduğunu vurgular. 6 Müşriklerdeki cahili peygamber telakkisini tashih edip, onlara ayetlerle karşılık verir . 7 0, bir beşer olmasına beşerdi; ama vahiy alan, gözlerin görmediği, akılların varmadığı yüce ufuklarla irtibatlı bir beşerdi. 0, salt "’postacı” ya da nakleden bir beşer değildi. 8 Hem risalet öncesi yıllarda gördüğü salih rüyalar, hem de Ramazan aylarında Hira Mağarası’nda geçirdiği münzevî hayat,9) yine beşeriyet sınırları içerisinde mütalaa, edilmelidir. Aksi halde Cibril ile ilk karşılaşmasında, ardından yaşadığı korku ve endişeleri izah etmekte zorlanırız. Ancak biz- ler, çoğu dini programlarda peygamber şahsiyetini yüceltici bir anlayışla hareket etmekte ısrar ediyoruz. Siyer, şemail ve şerh kitaplarının birçoğunda benzeri aşırılıklara fazlasıyla rastlayabiliyoruz. Öyle ki bu aşırılıklar ana rahmindeki yaratılışında, soy kütüğünde, doğumunda, onunla alakalı müjdelemelerde sık sık karşımıza çıkıyor. (11)
Kaldı ki 0, ashabının kendisine hürmet ve tazim adına da olsa, ölçülü olmalarından yana tavır koyduğu, yanlarına vardığında ayağa kalkmalarını dahi nehyede- rek Acemin birbirine tazim için ayağa kalktıkları gibi siz de kalkmayın” ll2> dediği halde; böyle bir peygambere ümmet olma azmindeki bizler, dindarlığımızı ziyadeleştirmek adına Onunla aramıza mesafeler koyuyoruz. Peygamberimizin kâmil bir insan oluşu, üstün ahlakı, tertemiz ruhu, gönül zenginliği, kuvvetli imanı, Allah için kendini feda edişi ve icraatı için ömrünü ortaya koyduğu büyük görevi ve bütün bunlardan süzülüp gelen olgunluğuyla yetinmeyerek, onun peygamberliğine ve Allah tarafından seçilişine başka gerekçeler bulma gayretine düşüyoruz. "13
Karanlıkta görebilen,14 içine tükürdüğü kuyunun suyu Medine’nin en tatlı su kaynağı haline gelen 15 terinden koku yapılan 16 gölgesi olmayan"17’ kan ve idrarı şifa olan18 bir peygamber anlayışını biz nereye oturtacağız? Peygamberimizin Allah tarafından bahşedilen bir özellik olarak temizliğe muhtaç olmadığını dile getiren Kadı İyaz’ın19’aksine istinca, istibra, abdest ve gusle, tırnak kesmeden tıraş olmaya kadar her Müslüman’ın yaptığı temizlik işlerini gösteren yüzlerce rivayet vardır.20(" Vehbe ez-Zuheylî’nin İslâm Fıkhı Ansiklopedisi’nde “Necaset” bölümünde yer alan şu dipnot tüylerimizi diken diken etmeye yetiyor.
“Peygamber (s.a.s.)’in; kan, irin, kusmuk, dışkı vs. atıkları temizdir. Çünkü el-Bâre- ke, el-Habeşiyye, Peyg a m b e r (s.a.s.)’in idrarını içince 0, “karnına asla ateş dokunmayacak” ,21 buyurmuştur. Bu tür rivayetleri kaynakları mız teyit etmemesine rağmen ve de hiçbir surette Peygamberimize yakışmadığı halde, daha da önemlisi Kur’an’daki Peygamber misyonuna aykırı olduğu ortadayken bu tür rivayetlerin kaynaklarımızdan ayıklanmaması doğrusu büyük bir talihsizliktir. Kaynaklarımızda, doğal beşeri özelliklerin ve ihtiyaçların Hz. Peygamber için adeta bir nakısa, hatta zül olduğunu belirten örneklerin varlığı rahatsız edicidir. 23 Biz bu örnekleri çoğaltmak yerine, peygamberimizin beşer yönünü vurgulayıcı örnekler serdetmek istiyoruz. Ebu Rimse et- Teymî, Peygamberimizi görmeye gelmişti de, gördükten sonra “Ben, Rasûlullah’ı insanlara benzemeyen bir şey zannediyordum. Bir de gördüm ki, o da bizim gibi uzun saçlı bir beşermiş.” U4> demişti. Peygamberimizin dış görünümünde, normal bir bakışla fark edilebilecek bir ayrıcalık, fiziki yapısında, yüz hatlarında onun peygamber olduğunu gösteren herhangi bir alâmet yoktu. Küba’ya ulaştıklarında, Müslümanlar Hz. Ebubekirle Peygamberimizi coşkulu bir şekilde karşıladılar. Peygamberimiz, istirahat için bir hurmanın gölgesine oturmuş, kendilerini karşılayanlar Hz. Ebûbekirle ilgilenmişler, onları ayakta karşılamışlardı. Ensar’dan Rasûlullah’ı daha önce görmeyenler, onun ayaktaki zat olduğunu sanarak Hz. Ebubekir’e sevgi gösterisinde bulundular. Ta ki Peygamberimizin üzerine güneş vurup da, Hz. Ebubekir onu elbisesiyle gölgelendirmeye yönelince Hz. Peygamberin oturan şahıs olduğunu anlamışlardı.25
Bir yolculuk esnasında ashabı ile beraberken, kendileri için yemek hazırlamak istemişler ve aralarında işbölümü yapmışlardı. Hz. Peygambere de yakacak toplama görevi düşer. 0 da bu görev için ayağa kalkar, mani olmak isterler; fakat reddeder. Çünkü Allah, kendini arkadaşlarından üstün görene azap eder diye düşünen bir peygamberdi 0.l2<’1 Onun diz çökmüş bir vaziyette yemek yediğini gören bir bedevi şaşırarak, “bu oturuş da neyin nesi?” diye sorunca, Peygamberimiz: “Allah beni kerim bir kul eyledi, zorba biri yapmadı” diye cevap vermiştir. 1271 Kıldırdığı bir namazın rekat sayısında yanılmasından dolayı, bazı sahabiler tarafından uyarılmış, namazda bir değişiklik olup olmadığı sorulmuş, bunun üzerine Hz. Peygamber “Ben; ancak bir beşerim, sizin gibi hatırlar, sizin gibi de unuturum.” 1281 buyurmuştur. O, insanlardan hiç uzaklaşmadı. Ulaşılmaz, yaklaşılmaz bir insan pozisyonuna asla düşmedi. Bu çerçevede şu örnek oldukça manidardır: Sahabeden bir zata, Rasûlüllah’ın diğer insanlarla birlikte oturup, yaptıkları gibi sohbet ve muhabbet edip etmedikleri sorulunca, o; evet çok defa yapardı diyerek şöyle demiştir: “Rasûlüllah, sabah namazını kıldıktan sonra, namazgahından güneş yükselinceye dek kalkmazdı. 0 sırada sahabe onunla birlikte konuşurlar, mescitte şiirler okurlardı. İnsanlar cahiliye devrindeki işlerini anarlar ve gülerler, Oda tebessüm ederdi” diye ilave etmiştir.<29’ Gerek Kur’an’da Hz. Peygamber’in beşeriyetini vurgulayan ayetler ve gerekse Rasûlüllah’in bu beyanları doğrultusunda sahabe, O’nun risalet vasfının, beşer vasfını değiştirmediğinin idraki içinde, onunla öteden beri var olan ilişkilerini normal bir şekilde devam ettirmişlerdir. ’Yani sahabe, hem Kur’an’in hem de bizzat Hz. Peygamberin hassasiyetle üzerinde durduğu onun beşeri vasfını daima dikkate almışlar, bunu bilfiil yaşayarak idrak etmişler, onu bir melek olarak görmemişlerdir. Ancak vahiy alan bir Resul oluşunu da hiçbir zaman göz ardı etmemişlerdi. Bu nedenle, sahabe ilişkilerinde, genel olarak Ku- r’an’î ve Nebevî ölçüler hakimdi. Meşhur Pehlivan Rukane’yle yaptığı güreşi kazanması(32) Peygamberliğine halel getirmemiş, Hz. Aişe ile koşu yapması hiç kimse tarafından yadırganma- mıştır.<33) 0, melek türünden üstün bir varlık değildi ki, gaybı bilmeyen, diğer insanlar gibi beşeri zaafları olabilen bir peygamberdi. “De ki; ben size, Allah’ın hâzineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem. Ben size melek olduğumu da söylemiyorum. Ben sadece bana vah- yolunana uyuyorum.” l34) Peygamberlik görevi kendisine kesben verilmiş bir beşerdir O. Vahiy terbiyesiyle ortaya çıkan mükemmel bir beşer örneği. Kaldı ki kendisine vahiy gelmezden evvel kesinlikle peygamber olacağını bilmiyordu. “De ki: Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi. Bundan önce aranızda uzun süre yaşamıştım, düşünmüyor musunuz?” (35> Bazı hadiseler karşısında; kızması, öfkelenmesi, moralinin bozuk olması anormal bir tavırla karşılanmamalı. Beşerî vasıfları haiz her insanda olağan bazı davranışları serdetmiştir .36
Oğlu İbrahim’in can çekişmesi karşısında gözlerinin dolması37 ne kadar doğalsa, kendi elbisesini yamaması, koyununu kendinin sağması ve kendi işini kendinin yapması, ev işlerinde ailesine de hizmet etmesi de 38 o kadar doğaldır. Mekke’nin fethi günlerinde ziyarete gelen ve kendisiyle konuşurken titreyen bir şahsa “kendine gel, ben bir kral değilim. Ben sadece kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum” diyen bir Peygamberin 39 günümüze çok az izleri yansıtılmaktadır. Müslüman’ın gitgide ulaşılmaz bir pozisyona düşüyor olması, insani boyuttan melekî boyuta uçurulması, o insanın kıyameti değildir de nedir? Geçmişte Peygamberimizi, Hz. İsa ve Hz. Musa ile yarıştıranlar, günümüzde de hoca efendileri, efendileri, imamları, beyefendileri, muhterem filanlarla, birbiriyle yarıştırmakta da devam ediyorlar. Bu mevzu ayrıca tartışma götürür; ancak biz şu vurgularla sözlerimizi toparlamak istiyoruz. 0, bir peygamberdir, insandır, insanca insan gibi yaşamış, eğitmiş, yönlendirmiş, yönetmiş, çırpınmış, işkence çekmiş ve adıyla anılan bir ümmet bırakmıştır geride. İnsan olması hasebiyle insanlar gibi bir hayat sürmüştür; vahiy almış, aktarmış, anlatmış, izah etmiş, insanları şirk uçurumunun kenarından tutup hidayete, yeniliğe yeniden hayata döndürmüştür. Ama bütün bunları insan olarak yapmıştır. Bu hassas noktayı sahabe yakalamış ve onu asla beşer üstü bir varlık olarak görmemiştir. 0, kendisine insan olmanın ötesinde gösterilen her türlü saygıya karşı çıkmış, bunu yapanları nehyetmiş ve engellemiştir. 0, bir kral değildi; ancak sahabeden gördüğü ilgi, saygı, bağlılık hiçbir krala nasip olmamıştır.<40,O’nun başında pervane olanlar İslâm’ın yüceliğini onun şahsında görmüşlerdi. Onun insan olması mükemmel olmasına engel değildi. Onu diğer insanlardan farklı kılan taraf da sadece vahiy alması değil, hiçbir insanın ulaşamayacağı bir “üsve-i hasene” mertebesine ulaşmış olmasıydı. Biz bu mertebenin net olarak anlaşılabilmesi için, uyduruk peygamber tasavvurlarının derhal terk edilerek ayakları yere basan bir peygamber imajının neşvü nema bulmasından yanayız. Bu yazımızda da bunun mümkünlüğünü ortaya koymaya çalıştık. Son söz olarak seçkin bir dinin seçilmiş peygamberini doğru tanıyabilmek ve doğru anlayabilmek için, bu tür seçmeci ve eleştirel yaklaşımın İlmî ve dinî bir zaruret <41) olduğu konusunda ısrar ediyoruz. Bu ısrarımız seçkin dinin seçkin peygamberini daha iyi tanıyana kadar aralıksız sürecektir ve sürmelidir de.

1- Derveze, İzzet, Asrın Nebi, Dımaşk, 1946, s. 411.
2- Fussilet, 21; Enbiya 3.
3- İsra, 94.
4- Derveze, a.g.e, s. 411.
5- Erol, Büııyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı,T .D .V. Yay. 1996, Ankara, s. 81.
6- Ahkaf, 9.
7- K.K, 17/190; 18/10, 50/2; 38/4-8;10/2.
8- Özbek, Abdullah, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muham- med, Esra Yayınları, Konya, s. 31.
9- İbn Hişam, Siret, 1/235.
10- İbn Sad, 1/194.
11- Derveze, a.g.e, 2/30; Taberi, Tariku’t-Taberi,11/302.
12- Ebu Davûd, Edeb, 165; İbn Hanbel, 7/256.
13- Derveze, a.g.e, 2/30.
14- Kadı lyaz, Şifa, 1/89.
15- Suyûti, Hasais, 1/153.
16- Müslim, Fedail, 81.
17- Suyûti, a.ge., 1/169.
18- A.g.e, 1/171.
19- Kadı İyaz, ag.e., 1/90.
20- Ünal, 1. H., “Seçmeci ve Eleştirel Yaklaşım”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, c. 10, s. 1-2-3.
21- Vehbe ez-Züheylî, el-Fıkhu’l-lslâmî ve Edilletühû, I-VI11, 3. Baskı, (Dımeşk 1989).
22- Hatiboğlu, Mehmet S. İslâmî Araştırmalar, sayı, 2,1, Ekim 1981, Ankara s. 5-11.
23- Ünal, a.g.m., s. 1-2-3.
24- İbn Sad, Siret, 1/429.
25- İbn Hişam, 1/492, Buhârî, Menakibu’l- Ensâr, 45.
26- Özbek, Abdullah, a.ge., s. 94.
27- Ebû Davûd, 18. No, 3773.
28- Müslim, Mesâcid, 4; İbn Hanbel, 1/379.
29- Müslim, Mesâcid, 286; İbn Sad, 11/372.
30- Darimî, Mukaddime, 4/13.
31- Erol, Bünyamin, a.g.e., s. 94.
32- Ebû Davud, Libas, 24.
33- İbn Hanbel, 71/39, 129.
34- Enam, 50.
35- Yunus, 16, 36; Buhârî, Davut, 1 9/711.
37- Buhârî, Cenâiz, 44.
38- Buhârî, Ezan, 44; İbn Hanbel, 71.
39- İbn Mace, 3; Hakim, Müstedrek, 111/48.
40- Erol, a.g.e., s. 94.
41- Ünal, a.g.m, s. 55.