Makale

İNSANDA FITRÎ YÖNELİŞ

İNSANDA FITRÎ YÖNELİŞ

Mustafa Türkgülü
F.Ü. Veteriner Fakültesi Sekreteri

İnsan ruh ve bedenden ibarettir. Beden ruhun ülkesi, ruh da onun padişahıdır.
Ruh, mutluluğunu Allah’ı bilmekte arar. Allah’ı bilmek ise, O’nun yarattıklarını bilmek, özellikle kendini bilmekle mümkündür.
Her insan, Allah’ın arzuladığı gibi, çirkinliklerden uzak bir fıtrat üzere doğar. Bu bağlamda bütün insanların cevheri, fıtratta birdir ve Hakk’a, hakikate, iyiye ve güzele meyyaldir.
Hiçbir ayna yoktur ki ilk halinde iken âlemin görüntüsünü yansıtmasın. Ancak zamanla bazı lekeler temiz yüzeyine işler ve onu asli görevini yapamaz hale getirir. Kuşkusuz dünya hırsı, şehvet ve günahların yerleştiği bir kalb de bunun gibidir. Dolayısıyla fıtratında potansiyel olarak saklı bulunan liyakat ve kabiliyeti kaybolur. Nitekim Resûlullah (S.A.S.),
"Her çocuk (İslam) fıtratı üzere doğar. Sonra baba ve anneleri onu ya Musevi, ya Hristiyan ya da Mecusi (yani putperest) yaparlar. (1) buyurmakta ve böylece çok çarpıcı bir biçimde insanın kendi fıtri güzelliğinden nasıl uzaklaştırıldığını vurgulamaktadır.
Bu fıtri liyakatin umumi olduğunu, Allah Teala’nın ruhlar âleminde bulunanlara "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusu ve bu soruya muhatap olan tüm ruhların da: "Evet sen bizim Rabbimizsin“(2) cevabında açıkça görmekte ve öğrenmekteyiz.
Her ne kadar insan elest bezminde olup bitenleri dünya kulağı ile duymamış ve dünya gözüyle görmemiş olsa bile, içi dopdolu olarak o havayı taşır, hep oranın manevi ikliminde yaşar. Bu hal insanın bizatihi fıtratıdır. Aynı bağlamda Allah’ı bilmek de, sözkonusu fıtratın icabıdır. Nitekim Lokman Suresinin 25. ayetinde işaret edildiği gibi inkarcıların dahi, kendilerine "Gökleri ve yeri kim yarattı" diye bir soru sorulacak olsa, "Allah yarattı" diye cevap verme zorunluluğunu duymaları bu fıtrî gerçeğin ifadesi olsa gerektir.
Bu dünyada insanın şerefi, kendisinde bulunan istidat ve liyakati kullanarak belli bir seviye kazanmasına bağlıdır. Aksi halde ondan daha kusurlu ve zavallısı olamaz. Büyük mütefekkir İmam Gazali nin dediği gibi aziz ve kıymetli olan kimse, bunu ya ilim, ya kuvvet ve kudret, ya himmet ve irade, ya da yüz güzelliğine borçludur. İnsanın ilmine bakılacak olursa görülecektir ki ondan daha cahili yoktur. Çünkü "Ona ilimden pek az şey verilmiştir." (3) Kuvvet ve kudretine bakarsan, ondan aciz kimse yoktur. Zira bir sinekle dahi boy ölçüşemez. Nitekim bir arının iğnesi onu perişan eder. Himmet ve iradesi deseniz, o da yeterli değildir. Yarım gram gümüş değerinde bir kayba uğrasa derhal üzülür ve halden hale girer.
Hakikaten insan acz ve noksanlıklarla doludur. Eğer insan kalb cevherini, ruhi melekesini geliştirmeyi bilir ve fıtratının gerektirdiği istikamete yönelirse bu zavallılıktan kurtulur. Neticede ahsen-i takvim üzere yaratılmış olmanın sırrına erer ve melekler seviyesine yükselir. O halde insanın kendini bilmesi lazımdır. Zira kendini bilen Rabbını bilir.
Gerçekten insana benliğini kazandıran, doyumsuz mutluluk veren şey Allah’a ulaşmaktır. Yani her an O’nu kendinin, kendini de O’nun yanında hissetmektir. Tıpkı sevgililerin elele oluşu gibi. Elbette kişi sevdiği ile mutludur. Lâkin sevgiliye karşı mahcup duruma düşmemeye gayret gösterilmesi lazımdır. O halde kul Yaradanını bilme kadar O na itaat etmesini de bilmelidir. Yani O’nu kemal ve azametiyle tanımak ve O’na karşı kulluk görevini lâyıkıyla yerine getirmek, ibadet ve taatte noksanlık yapmamak çok önemli bir husustur. Ve yine bilmelidir ki er ya da geç dönüş, O’na olacaktır.^)
Herkes sevdiğini çokça anar, her fırsatta onu zikreder. Allah sevgisinin kalplerde yer tutabilmesi için O’nu sıkça anmak ve kalbi her türlü kötülüklerden temizlemek şarttır. Nitekim Cenab-ı Hak, A la Sûresininin 14. ve 15. ayetlerinde "Muhakkak ki kendini temizleyen ve Rabbinin ismini anan kimse kurtulmuştur." buyurmaktadır. Bu demek değildir ki insan her şeyden elini eteğini çekecek, bütün arzularından vazgeçecektir. Elbette hayır; zira bu anlayış tarzı insanı, insan olmanın dışında bir varlıkmış gibi tanımaya götürür. Burada önemli olan, yapılması ve yapılmaması gereken arzuları biribirinden ayırmasını bilmektir. Bu ayırımı yaparken bazıları sırf kendi akıllarına güvenirler. Fakat bu, insanı mutsuzluğa götürür. Ama belli bir esasa göre bu tefrik yapılırsa daha doğru bir sonuç elde edilir. Bu ölçüyü Allah ve O’nun mübarek elçileri bildirmişlerdir. Bize göre bu ölçünün esası kuşkusuz İslam’dır, O’nun mukaddes kitabı Kur’an- ı Kerim’dir. Eğer ölçü olarak İslam’ı almıyarak başka şeylerin peşinde koşacak olursak hududa tecavüz etmiş oluruz. Şüphesiz "Herkim Allah Teala’nın koyduğu ölçüyü ve O’nun tayin ve tespit ettiği hududu , aşarsa kendine yazık etmiş olur."(5)
İnsana dünyada iki şey lazımdır. Biri kalbin, kalbi öldürücü fikirlere mahal yapılmaması, diğeri de bedenin helak edici şeylerden korunmasıdır. Kalbin gıdası Allah’ı tanımak ve sevmektir. Çünkü herşeyin gıdası, kendi tabiatına uygun olanıdır. Helakinin sebebi ise Allah’dan gayri şeylerin sevgisine dalmaktır.
Bedeni kalp için korumak lazımdır. Bilindiği gibi beden fanidir. Halbuki imanın makam olan kalp, yani ruh bakidir. Hacıyı hacca götüren araç gibi beden de kalbin ve ruhun bineğidir. Eğer hacca giden bir kimse aracı yanında bulundurması gerekiyorsa, ki gereklidir, Kabeye varıncaya kadar yakıtını temin etmesi ve gerekli bakım ve onarımını yapması lazımdır. Fakat araca bakmayı ihtiyaç miktarınca yapmalıdır. Bütün zamanını ona bakmakla geçirirse kafileden geri kalır ve asıl amacı olan hac görevini yerine getiremez. Bunun gibi eğer insan bütün zamanını bedenî ve nefsani arzularının kuvvetlenmesine hasrederse kendisine lazım olan kalp huzuru ve ruh saadetinden mahrum kalır.
Sözün bu noktasında Kur’an-ı Azimuş-şan’ın ilahi mesajını, Rabbani davetini hatırlamamız gerekmektedir. Rum Sûresi’nin 30. ayetinde şu çağrı yer almaktadır: "Sen yüzünü Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir. Allah’ın yaratma kanununa (uygun olan dine dön) ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilmez. İşte doğru din odur, fakat insanların çoğu bilmezler."

(1) Buharı, Kitabü‘1 cenaiz. 80
(?) fi’raf: 172
(3) is 3. 85
(A) Maide 18
(S) Talak. 1