Makale

YAŞLILARA SAYGI BÜTÜN İNSANLIĞA SAYGI DEMEKTİR

YAŞLILARA
SAYGI BÜTÜN İNSANLIĞA
SAYGI DEMEKTİR

Şükrü ÖZBUĞDAY
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Yüce Allah, “sünnetullah” dediğimiz, bu dünyanın nizamıyla ilgili çeşitli kanunlar koymuştur.
Bu kanunlardan birisi de, her canlının kendi şartlan içinde, soyunu devam ettirmesidir. Bu sistem içerisinde yer alan canlılar, hayata geldikleri zaman genelde güçsüz ve korunmaya muhtaçtır. Sonra gelişir, olgunlaşır, güçlenir ve nihayet yaşlanırlar. Öyle ise yaşlanmak, bu dünyadaki geçici hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir.
Yaşlanma, doğumdan ölüme kadar devam eden ve önlenmesi mümkün olmayan biyolojik bir değişim sürecidir. Bu hususa Kur’an-ı Kerim’de şöyle işaret edilir:
“Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çevirir, gücünü azaltırız. Hâlâ düşünmeyecekler mi?”
Genellikle bu sürecin 60 yaşından sonraki kısmına yaşlılık 8 dönemi denir. Ancak bu dönem 1 bir gerileme dönemi olmayıp, psiko-sosyal açıdan gelişmenin devam ettiği bir dönemdir.
İnsanlığın huzur ve mutluluğunu temin için ahlâkî prensip- & ler va’z eden Yüce Dinimiz; | yaşlılara saygıyı da ahlâkî bir kural olarak ortaya koymuş, onların huzurunu sağlayacak ve haklarını koruyacak gerekli tedbirlerin alınmasını emretmiştir. Çünkü dinimizin yönelişi insanadır. Bu sebepledir ki, insanın yoklukları ile ilgilenmek acı ve ızdıraplan- nı dindirmeye çalışmak hepimiz için bir görevdir. Hz. Peygamber’in “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır” hadisleri de bunu ifade etmektedir.
Bu çerçevede yaşlıların akranlarıyla ve toplumla diyalogunu geliştirerek hayatlarını devam etmelerini sağlamak ve çeşitli sosyal kültürel faaliyetlerle yalnız kalmalarını önleyip, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak hem dînî hem de insânî bir görevdir.
Yaşlandıklarında ana-babaya karşı hassas davranılması, onları gücendirecek, incitecek davranışlardan uzak durulması, şefkatle yaklaşılması, hem Kur’an-ı Ke- rim’in, hem de Hz. Peygamber’in önemli emir ve tavsiyelerinden- dir. Konu ile ilgili olarak Kur’an- ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibâdet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”
“Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”
Meryem sûresinde, Hz. İbrahim ile babası Âzer arasındaki bir diyalogu aktaran âyetler, evladın ana-babasına karşı saygısına bir örnek oluşturması bakımından dikkat çekicidir. Burada Hz. İbrahim, babası Âzer’e her sözünün başında “babacığım” diye hitap eder. Babası müşrik olmasına, son derece kaba ve tehdit edici ifadeler kullanmasına rağmen yine de o, saygısını koruyarak, “Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır” der.
Hz. Peygamber de en önemli amelleri, Allah katındaki değerine göre, “vaktinde kılınan namaz, ana-babaya iyilik ve Allah yolunda cihad” şeklinde sıralamıştır. Çok meşhur bir hadiste büyük günahlar (kebâir) diye bilinen başlıca kötülüklerin en büyükleri, “Allah’a ortak koşmak, ana-babaya karşı gelmek ve yalancı şahitlik yapmak” şeklinde ifade edilmiştir.
Rasul-i Ekrem, ana-babalara iyi davranmanın ve ihtiyaçlarını gidermenin en kutsal görevler arasında olduğunu ısrarla belirtmiştir. O, küçük yaşlarda iken annesini kaybetmişti; bu sebeple onu daima hasretle anardı. Süt annesi Halime’ye özel yer gösterip oturtarak saygıda kusur etmediği gibi maddî ihtiyaçlarını da karşılardı. Yine bunun gibi kendisine süt emziren Süreybe ile ölünceye kadar ilgilenmiş, daima hediye ve selâm göndererek gönlünü almıştır. Kendisine süt emzirdiği sanılan Ümmü Süleym ve Ümmü Haram’a da çok saygı göstermiş, süt kardeşi Şey- ma ile yakînen ilgilenmiş; çocukluk yıllarının bir bölümünü evinde geçirdiği amcası Ebû Tâ- lib’in eşi Fatma Hanım’a da “Anneciğim! Anneciğim” diyerek yakın ilgi göstermiş, dadısı Ümmü Eymen’e de “Anneciğim!” diye hitab etmiş ve onun için: “Bu benim âilemin bakıy- yesidir” demiştir. Bütün bunlardan Hz. Peygamber’in annelere ve anne mevkiindeki yaşlı kadınlara nezaket ve saygı ile davrandığı anlaşılmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz, yakını olsun veya olmasın, kendisinden yaşça büyük olanlara her zaman saygı göstermiş, onlara yardımcı olmaya ve ihtiyaçlarını gidermeye çalışmıştır. Şu örnekler bu açıdan çok ilgi çekicidir:
Bir defasında ashâb-ı kirâm Hz. Peygamber’in konuşmasını pür dikkat dinlerken Onunla görüşmek isteyen yaşlı bir kişi kalabalık arasından Rasulüllah’a yaklaşmaya çabalıyordu. Peygamberimizin konuşmasını bölen bu ihtiyara yol açıp yer vermede biraz ağır davranan ashabın bu tavrı gözünden kaçmayan rahmet peygamberi, derhal onları uyarmış ve şöyle buyurmuştur: ’’Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir. ”
Mekke’nin fethi gerçekleştikten sonra, Hz. Peygamber, Safâ tepesine çıkarak yüksekçe bir yerde durdu. Yeni müslüman olanlar oraya gelip ona biat ettiler. Hz. Ebû Bekir’in babası Ebû Kuhâfe çok yaşlı olduğu halde, henüz müslüman olmamıştı. Gözlerinin feri kalmamış yolunu göremiyordu. Oğlu Ebû Bekir, ihtiyar babasının elinden tutarak peygamberin huzuruna getirdi. Herkese karşı saygı gösteren büyük Peygamber: “İhtiyarı niçin buralara kadar zahmete koştun? Onu kendi halinde bıraksaydın, biz onun ayağına giderdik. ” dedi. Onu önüne oturttu. Elini göğsünün üzerine koyarak ona İslâm’ı telkin etti.
Bir gün Hz. Peygamber’in huzuruna bir kadın geldi: “Ey Allah’ın Rasûlü! Yardımınıza ihtiyacım var” dedi. Bu yaşlı bir kadındı, belki bunamıştı. Buna rağmen, her insana verdiği değeri ona da verdi. “Ey kadın! Problemin ne ise ve nerede hallolacaksa söyle ben oraya geleyim ve onu halletmeye çalışayım” dedi. Kadının istediği yere gitti ve ona yardımcı oldu, problemini halletti ve onu hoşnut etti, işte O, yaşlılara böyle muâmele ederdi.
İslâm dini, insan olması itibariyle büyük-küçük, kadın-erkek, müslim-gayr-i müslim herkesi saygıya lâyık görmektedir. Hz. Peygamber insanlararası ilişkilerde sevgi ve saygıyı imanın bir gereği olarak görmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Birbirinizi sevip saymadıkça iman etmiş olamazsınız” Yine O, İnsanî ilişkilerde merhametli davranmanın, Cenabı Hakk’ın da kullarına merhamet etmesine vesile olacağım şöyle ifade eder: “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Allah’ın yaratıklarına merhamet ediniz ki Allah da size merhamet etsin”
İslâm’ın, insana, sırf insan olması itibariyle vermiş olduğu değer ve lâyık gördüğü saygının sayısız örneğine Kur’an-ı Kerim’de, Hadislerde, İslâm Tarihinde ve özellikle Hz. Peygamber’in hayatında rastlamak mümkündür. Onlardan biri ve belki de en çarpıcı olanı şudur: Bir gün Hz. Peygamber ashaptan bir grupla otururken yakınlarından bir cenâze geçmiş ve Peygamberimiz ayağa kalkmıştı. Yanında bulunanlar, onun bir müslüman cenazesi olmadığını, yahudi cenâzesi olduğunu söyleyerek, “ayağa kalkmanız gerekmezdi.” demek istemişlerdi. Onların bu sözleri üzerine Hz. Peygamber:
“Müslüman değilse, insan da mı değil?” cevabını vermişti.
Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki: Bugünün gençleri yarının yaşlıları olacaktır. Yaşlılık, bu dünya hayatının geçici, insanın âciz, ölümün muhakkak, Yüce Allah’ın bâkî ve kudretinin sonsuz olduğuna bir delildir.
Yaşlılara saygı, bütün insanlığa saygı demektir.