Makale

Yugoslavya’da son durum

Röportaj: Halil KAYA

Dr. Mehmet İBRAHİMİ:

"Türkiye’den Osmanlı hamiliğini bekliyoruz”

AKEDONYA Cumhuriyeti İslâm Birliği Meşihatı Kültür Müşaviri Dr. Mehmet İbrahimi Yugoslavya’da yaşanan olayları Dergimize değerlendirdi.
Dr. Mehmet ibrahimi genç, dinamik, kendisini islâm davasına adamış bir gönül eri. Yugoslavya’daki son durumu değerlendirmek üzere yaptığımız röportaj teklifimizi büyük bir istekle kabul etti. Ve hiç çekinmeden her türlü sorulara cevap verebileceğini belirtti.
Dr. ibrahimi, dinî tahsilini Ankara Ü. İlahiyat Fakültesinde yapmış. Doktorasını da Gazi ü. Eğitim Fakültesi’nde tamamlamış.

Yugoslavya’da son durum

Yugoslavya’da daha önce Tito’dan sonraki dönem var. Bir de Toto’dan önce Müslümanların durumu nasıldı? Bize genel bir değerlendirme yapar mısınız? Bir uygulama vardı. Her zaman
Efendim, Tito döneminde, her hangi bir dine mensup olsun, her hangi bir millete mensup olsun, herkesin hak ve hürriyetleri vardı. Tito’nun resmiyette çizmiş olduğundan başka, pratikte bambaşka bir uygulama vardı. Her zaman Hıristiyanlar , yani Katoliklerle Ortodoksları kastediyorum. Müslümanlardan daha üstün olarak görülmüştür, her zaman onlara daha çok meyil gösterilmiştir. Müslümanlara yine de belli bir çember içinde “şu kadar hürriyete sahipsiniz. Bunun dışında sahip değilsiniz” diye sınır çizilmiştir.
Din adamlarının seçimlerini dev tayin ediyordu; yani, Diyanette kim görev başında olacak, devletten yeşil ışık alması gerekiyordu. Komünist devleti yahut Tito dönemi dediğimiz devrede dini hayat böyleydi. Ondan sonra zaten komünistler yavaş yavaş çökmeye başlar. Dolayısıyla Tito döneminde bir çember vardı, o çemberin içinde herkese hürriyet alanı çizilmişti.
Ancak demokrasi ile Doğu Avrupa’daki gelişmeler, demokratik hareketler komünist rejimin düşmesi, tamamen bir anarşi getirdi. Dolayısıyla bu anarşik düzenin sebebi de, Yugoslavya’da o zamana kadar, millî ve dinî hislerin baskıda olmasıydı.
O zamana kadar dinine sahip çıkmak isteyen, fakat komünist rejim tarafından bastırılan kişilerin bir yere gelebilmesi için komünist partide üye olması gerekiyordu. Dolayısıyla iki ayrı kişiliği yaşaması gerekiyordu. Bir Müslüman’ın dışarıda komünist görünmeye mecbur olması çok zordu. Bu çember yıkılınca, komünist partisi falan kalmadı. Düne kadar komünist gördüğün kişi bugün çok dindar. Bir acayip durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu sefer de inandırıcı olmuyor. Yani, düne kadar Müslümanların aleyhinde çalışan biri, bu defa Müslümanların lideri oluyor. Müslümanlar daha çok, Türk olsun, Arnavut olsun, Boşnak olsun, Pomak olsun hepsi tedirgin ve güvenmiyorlar.
Öbür taraftan, gerçekten Müslüman olan, yani komünist rejimde de Müslümanlığı yaşayan, yani particilik yapmamış, tamamen devletin bu bürokratik işlerinden habersiz tutulmuş kişilerin iş yapması da zor. Bugün Yugoslavya’da bulunan Müslümanlar-, Türklerin kurduğu Türk Demokratik Birliği, Arnavutların kurduğu Prospeyte Partisi ve Boşnakların kurduğu Demokratik Eylem Partisi’nde toplanıyor. Ki, bunların bu faaliyetlerinin liderliğini yapanlar, eskiden komünist partide de görev alanlar.

Bu partilerden müspet olanı yok mu?
Demokratik Eylem (Hareket) Partisi, (SDA) Aleko Begoviç’in liderliğindeki parti var.
Ali İzzet Begoviç, halen Bosna-Herkes’in cumhurbaşkanıdır.
Bu gelişmeler olurken, bugün bakıyoruz islâmf hareketlerde de gerçekten bir ilerleme söz konusu. Peki, bu kapalı dönemde, 70 yıllık dönemde, İslâm hareketi nasıl böyle gizli olarak idame ettirildi. Yeni yetişen nesil bunları nasıl öğrendiler, nerelerden öğrendiler?
Yugoslavya’da dinî faaliyeti yürütecek kadro, genellikle bugüne kadar Mısırdaki Ezher’den yetişti. Gizli olarak, devletin hiçbir yardımı olmadan, devletin dışında özel bir faaliyet olarak sürdürüldü. Suudi Arabistan, Mısır ve diğer arap ülkelerinden sağlanan yardımlarla... Türkiye’nin de önemli ölçüde katkısı oldu.
Komünist rejim çökmeden önce Türkiye’den yardım alabiliyor muydunuz?
Komünist rejim çökmeden önce. Türkiye’den yardım alamıyorduk Ancak Darülfünundan mezun eski hocalar, onların açtıktan medreselerle daha çok illegal dediğimiz usulle hoca yetiştirdiler. Krallık Yugoslavya’sı döneminde. Komünist Yugoslavya döneminin ilk yıllarında aynı faaliyet devam etti, fakat onları da kapattılar. Ondan sonra Ezher’de ve diğer İslâm ülkelerinde kadro yetiştirilmeye başlandı.
Bunun yanında, komünist rejimde de, krallık döneminde de, Bosna’da Gazi Hüsrev Bey Medresesi çalışıyordu. 0 bütün Yugoslavya’ya kadro yetiştiriyordu.
Yani, komünist rejim Gazi Hüsrev Bey Medresesi’ne ses çıkarmıyor muydu?
Çıkarmıyordu.

İmam-hatiplere, din görevlilerine de müsaade ediyorlar mıydı?
Müsaade ediyorlardı.
Yugoslavya’da dinî eğitim ne durumda?
1978’de Saraybosna’da İlahiyat Fakültesi açıldı. Bunun yanında 1969’da Priştine’de Arnavutça eğitim yapan bir medrese daha vardı.
Gazi Hüsrev Bey Medresesi Sırpça, Boşnakça eğitim yapıyordu. 1984’te Üsküp’te de Isa Bey Medresesi açıldı. Yani üç medrese, bir de ilahiyat fakültesi bulunmakta.
Bunun yanında, 4 yıl önce Saraybosna’da kız medresesi açıldı.
Şimdi hedefimiz Üsküp’te bir ilahiyat fakültesi açmak Üsküp’teki Isa Bey Medresesi, Türkçe, Arnavutça, Pomakça, üç dille eğitim yapıyor.
Makedonya Türklerin çoğunlukla yaşadığı bölge. Ancak burada komünist rejimin çizdiği bir çizgi vardı; "Bir imam-hatip’e şu kadar talebe alabilirsiniz" diye. İmam-Hatip Liselerinin kapasiteleri 150 talebe alabiliyordu. Halbuki talep bunun dört katı, beş katı üzerinde oluyordu. Millet olarak Yugoslavya’da Müslümanlar dine çok meyilli.

Bu okullardan mezun olan kişiler, sadece din hizmetlerinde mi çalışıyordu? Yoksa, diğer yüksekokullara da devam edebiliyorlar mı?
İlk başta, Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Medresesi’nde , Yugoslavya Diyanet İşleri Başkanlığı, bu talebelerin başka fakültelere gitmesini yasaklamıştı. Sebep de, imam kadrosu eksikliğinden, talebeyi kaçırmayalım, imam olarak görev alsınlar. Ancak 1975’te, bu kadrolar pozitif olarak gittiği için, Diyanet İşleri Başkanlığı bu talebelere müsaade etti. Başka fakülte-lere yazılsın diye.

Yugoslavya’da komünist rejim zamanında insanlar iki kişilikli idi, demiştiniz, "içte Müslüman, dışta komünist" şeklinde. Bu işin terbiyesini, bu işin eğitimini görmüş neslin kendilerini bulmaları biraz kolay; ama, gençler var.. O.dönemde ortaokula giden, liseye giden çocuklar, iki kişiliği beceremeyecek durumda olanlar, bunların durumu ne oldu, şu anda onlar nasıl?
Gerçekten komünist olanlar bugün de komünist Fakat, onlar millet tarafından itiliyor. Dindar olanlar, yani dinî kişilikli olanlar, onlar da bocalıyor. Bir de bocaladıklarının sebebi, başka bir sistem... Yani, öğrendikleri, aldıkları terbiye, komünist terbiyesi. Dolayısıyla adam Müslüman olmak istiyor, fakat metot bilmiyor. Çünkü, öğrendiği şekil komünistlerin öğrettiği şekil. Dolayısıyla adam yanaşmak istiyor; fakat komünist metotlarıyla. Millet zaten komünist metotlarından bezmiş, bir de adamdan zaten şüphe ediyor-, işte kopukluk ondan geliyor. Fakat, yeni yetişen nesil, genç nesil, onlarda da bir şey var-, aileden aldığı terbiye komünist ise, ailesi dinden uzaksa onlar zaten gitmiş durumda. Ancak bunların pozitif yönleri de var, Islama gençlerin bayağı yönelişi var. Düne kadar komünistler yalnız kendilerini entellektüel sayı-yordu, dindarları, bizleri dünyadan haberi yok sayıyordu. Fakat, komünist rejim gidince, onların dediği o entellektüeller dine yanaştıkça, dindarlarla, Müslüman entellektüeller, insanlara yanaşmaya başladılar. Ki, bunu pozitif yapmak için, camilerde üniversite hocalarına konferans verdirdik Kendi sahalarında; tıp, hukuk, fen gibi... Ramazanda bu faaliyetimiz bayağı başarılı oldu. O adamları camiye getirip caminin havasını verirken, camide komünist rejimden bahsedemediler. Cemaat da önünde yakın ilgiyle izliyor ve böylece o adamları çekmeye çalışıyoruz. Komünist de olsa Mehmet, Mustafa ismini taşıdığı için onları çekmeye çalışıyoruz, itmeye değil.

Yugoslavya’nın nüfusu ne kadar?
23-24 milyondur, bunun içinde Müslümanlar üçte 1’i ile dörtte 11 arasında nüfus tutuyor. Müslümanların çoğu Boşnak Arnavut. Boşnaklar 3,5 milyon, Arnavutlar 3 milyon, Pomaklar 200 bin, Türkler 150-170 bin arasında. Bir de Çingeneler var, yaklaşık.150 bin kadar.
Çingenelerin Türkiye’dekilerle bir benzerlikleri var mı?
Biz onları çekmeye çalışıyoruz, toplamaya çalışıyoruz. İslâm zaten toplayandır, dağıtan değildir. Onun için onları da çekiyoruz bizim tarafımıza. Onların kendi konuştukları bir lisanları da var.
Sırplarla Hırvatlardan da Müslüman olan var mı?
Evet.

Camilerin durumu nasıl?
Şu anda 2460 cami var. Bölgede camiler kapandı. Camilerin kapanmasında, komünist rejimin yanında bir de göç olayları büyük faktör oldu. Şu ana kadar kapanan camileri hâlâ açamadık Manastırda üç tane cami var, üç tane de Osmanlılardan kalma cami var, devlet bunlara el koymuş, Osmanlıdan kalan bütün vakıflara el koymuş. Bugün bunlar mağaza olarak kullanılıyor ve vergisini Diyanet ödüyor. Yani, tapu kadastroda bizim malımız, biz vergisini veriyoruz, fakat cami ile, hamamla hiçbir ilgimiz yok Kullanılışı onlardan, vergisi bizden.
Vatandaştan topladığınız parayla vergisini yatırıyorsunuz; fakat kullanamıyorsunuz. Anlamak çok zor.
Vergisini yatırıyoruz, hem de bu camiler ibadete kapalıdır, sahip de çıkamıyoruz.

Bir de Yugoslavya’daki son olaylar var, genel bir değerlendirmesini yapar mısınız? Bu çöküşten sonraki iç savaşın, nedenlerini açıklar mısınız?
Esas neden, dağınık cumhuriyetlerde yaşayanların (Bosna’da, Hırvatistan’da) bir devlette yaşamak istemesi. Komünist Yugoslavya’sında da Sırplar her şeye hakim, yani devletin idaresi onların dediği şekilde gidiyordu. Demokratik hareketler başlayınca, Hırvatlar, Slovenlere dur dediler. Bu sefer iç savaş çıktı. Sırpların da kozu askeriye, yani Yugoslavya’daki halk ordusu, artık Sırp ordusu oldu. Halk onların içinden çıktı. Sırplar müthiş çalışmış, bütün üst subay kesimin yüzde 90’ı Sırp. Eski Yugoslavya’dan kalan bütün miras Sırplara kalıyor, diğerleri üvey evlât gibi oluyor. Bu sefer herkes Sırplara karşı düşman kesiliyor. Sırplara karşı derken, askeriyeye karşı, askeriyeye karşı derken devlete karşı oluyor. Devlet bir başka politika izliyor, millet bir başka yerde. Yani düne kadar kendi ekmeğinden ayırdığını askeriyeye vergi olarak ödeyen halk, bu sefer düşman kesiliyor. Meselâ, Türklerden çocuk askere gidiyor, kendi milletine karşı savaşmaya. Fakat asker savaşmak istemiyor-, ama, karşı tarafa kaçarsa subaylar vuracak Bu durumda savaşacak her iki taraf da karşıdan bilmiyor ki, Müslüman mı, Türk mü?.. Yani, şimdi savaşta ilk saflarda Müslümanlar var. Askeriye ilk safhada, ateşe müslümanları atıyor. Sırplar ikinci safhada kalıyor. Onlar eğer kaçarsa, kaçmaya teşebbüs ederken öldürüyorlar - ki müslümanların askerde ölenlerinin çoğu bu şekilde -yani, karşı tarafa teslim olmaya çalışırken öldürülüyor. Yapacak birşey yok, iki ateş arasında kalmış. Bunun için askerliği biten Müslüman çocuklan da koyvermiyorlar.

Cumhuriyetlerin hepsi bağımsızlığını ilan etti mi?
Bağımsızlığını ilan eden cumhuriyetler arasında, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya var.
Bu bağımsızlık beklentilerinin temelinde milliyetçilik unsurunun rolü nedir?
Zaten bağımsızlığın temelinde milliyetçilik yatıyor. Bir de, bu kavgada, Sırplara karşı Katoliklerle Ortodoks mücadelesi ile kültür farklılıkları var. Slovenya ve Hırvatistan tamamen bir Batı anlayışında. Sırbistan ise tamamen Rusya anlayışında.
Rusya’daki son darbe girişiminde bulunan subaylar bir anlaşma ile tekrar eskiye dönmek demokratik hareketleri durdurup tekrar komünist idaresini oturtmak istediler. Fakat, bu başarısız oluna, Sırbistan da zayıf düştü. Ama ellerinde çok silah var. Yani Yugoslavya Avrupa ülkelerinde üçüncü kuvvet 4 bin tank 800 uçaksavar v.s. Hepsi de Sırpların elinde. Hırvatların elinde hiçbir şey yok. Kalaşnikov gibi silahlar var.

AET ülkelerinin Sırbistan’ı koruyucu mahiyette bir stratejisi vardı. Bağımsızlığını ilan eden diğer milletlere karşı göstermediler sanıyorum. Sırplara karşı gösterdikleri bu ilginin, nedeni ne olabilir?
AET de karışık Almanya o görüşte değil. Almanya tamamen karşı bir görüşte. Almanya "ayrılan ayrılsın, müdahale edilmesin, herkes referandum yapsın, herkes nasıl istiyorsa öyle yapsın" istiyor.
Avrupa’nın çıkarları, Amerika’nın çıkarları var. Yugoslavya’daki bu kargaşadan nasıl istifade edebilir? Amerika ayrıca Müslümanları elde etmek istiyor. Bosna, Kosova, Arnavutluk Bulgaristan, bu devletler arasında Müslümanlar çoğunlukta. Bu bölgede Amerika hakimiyetini sağlaması için ayrı bir konfederasyon sistemi oluşturuluyor ve kendi üslerini orada yerleştirip Avrupa’nın içine girmiş oluyor.
Diğer bir görüş de herkes kantonlar -İsviçre- deki gibi şeklinde yaşasın. Çünkü sınır çizmek çok zor. Bu köy Türkse, diğer köy Sırp, bir sonraki köy Bulgar; Avrupa Yu-goslavya’nın bu sınırlarını ancak kantonlar yaparsa koruyabilir. Her bölge de çoğunlukta olanlar idareyi ele alacak
Genel görüş 1995’e kadar bu şekilde devam etsin şeklinde. 1995 yılı Rusya’sının genel bir denemesinin tecrübesi olarak görülüyor. Amerika’nın görüşü de bu yönde.
Yugoslavya’da bir eksperiment yapıyorlar. Şimdi Yugoslavya Rusya’nın bir maketi olarak değişik dine mensup ulusların bir arada yaşadığı bir bölge olduğu için- denenmek isteniyor.

Müslümanlar da Hilen savaşa girdi mi?
Hırvatlarla Sırplar savaşı bitirince, -çünkü bitmek üzeredir, Batı desteklemezse Hırvatlar yenilmek üzeredir- ondan sonra sıra Müslümanlara geliyor... Yani, Müslümanlarla Sırplar savaşacak

Peki, yardım talebinize diğer ülkelerden bir ses geldi mi?
İran ciddi şekilde ilgileniyor. Yugoslavya ile olan ticarî ilişkilerini kesti ve onlan siyasî olarak zorluyor. İkincisi. Türkiye’den destek var. Siyasî destek var.
Arap ülkelerinin durumu nasıl?
Libya biraz destek yapıyor; ama az. Esas İran’la, Türkiye’nin desteği önemli.
Pakistan’dan bir yardım var mı?
Daha yok

Peki efendim, bu konuda Türkiye’den istedikleriniz nelerdir? Bu savaşın durdurulması konusunu zaten bir basın toplantısıyla açıklamışsınız. Yine ondan kısaca bahsettikten sonra, Türkiye’den, sizin Diyanet İşleri Teşkilatı olarak, dinî faaliyetler açısından, istekleriniz nelerdir?
Siyasî olarak, Türkiye devlet adamları yalnız Sırp siyasetçilerinin görüşlerini dinlemesin, oradaki Müslümanların sesini dinlesin. Müslümanlardan da, üst kademede olan siyasetçileri de dinlemesin, halkın, Müslümanların nabzını değerlendirsin. Onu istiyoruz Çünkü onlar yanlış enformasyon veriyorlar, Türk siyasî kişilerine. Üst kademede federal orduda Mehmet ismini taşıyor; ama, Sırp benliğine sahip, Müslüman benliğine sahip değil.
Diyanet İşlerinin faaliyetleri için, Türkiye’den istediğimiz, oradaki Müslümanların da isteği bu: Kadro yetiştirmek istiyoruz. Türkiye, her alanda; dinî, sosyal ve diğer dallarda da üniversitedeki kapılarını açsın bize...
Kitap ve eğitim yardımı istiyoruz. Bize eğitici kitap göndersin. Aynı zamanda, gerekirse, Diyanette çalışacak görevli de göndersin. Bizdeki imam-hatiplerde gerçi kadro var; fakat yetersiz. Bazı derslerde kadro gönderilirse, irtibatımız daha kuvvetli olur. Bunun için, bu zor dönemde, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine sesini duyurması gerekiyor. Yani, oradaki Müslümanlar Türkiye’nin yakın ilgisini bekliyor.

Türkiye’den, eski Osmanlı hamiliğini görmek istiyoruz. Geriye nasıl dönebiliriz? Biz Türkiye’ye gidemezsek Türkiye’yi nasıl getirebiliriz? Bu, fiili olmasa dahi, çünkü siyasî olarak bağlanmamız nasıl mümkün olabilir?
Gerçi Türklerin de kendi problemleri var; ama oradaki Müslüman halk Türkiye’yi her zaman büyük görüyor, her zaman bir baba olarak görüyor. Kendilerini o ecdadın torunları olarak görüyor. Dolayısıyla Türkiye’den her zaman yardım bekliyor.
Şöyle bir sıfat koyabilir miyiz? Zor günler yaşıyoruz, bize sahip çıkınız.
Evet, Yugoslavya Türkleri sizi baba olarak kabul ediyor, bize sahip çıkınız.
Bugün Yugoslavya’da kötü bir durum var. Aynı şey Bulgaristan’da, Yunanistan’da da söz konusu; Rusya’daki Azerbaycan olsun, Gürcistan olsun, bu ülkelerde Müslümanların sıkıntıları var. Genel olarak, özellikle şu parçalanmadan sonraki Müslümanların bir birliği, beraberliği söz konusu olduğunda, bu nasıl tesis edilmeli veyahut da Yugoslavya’da halk bunu nasıl düşünüyor?.. Baba dediniz, Türkiye’nin büyüklüğünden söz ettiniz... Yani bu iş müşahhas olarak nasıl tesis edilebilir; bu birlik, beraberlik nasıl sağlanabilir?
Onun için de faaliyetlerimiz var. Balkanlardaki Müslümanların bir arada toplanması faaliyetimiz var. Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Yugoslavya da hepsi giriyor. Ar-navutluk ve Yunanistan, bunlar arasında bir birlik oluşturduk Geçen ay Viyana’da bu birliğin başkanlığını kurduk Birliğin ismi, Balkan Müslümanları Birliği. Başkanlığına da, Yugoslavya Diyanet İşleri Başkanını seçtik geçici olarak Yardımcısı, Ahmet Şerif Yunanistan’dan.

Kimler kurdu bu birliği?
Bulgaristan İslâm Birliği,- Bulgaristan Diyaneti manasında Yunanistan, Romanya, Macaristan, Arnavutluk, bir de Yugoslavya. Bu birliğin başında Yakup Selimovski var. Merkezi de, Yugoslavya’nın, Saraybosna şehri.
Bu birliğin diğer İslâm ülkeleri arasındaki Rabıta gibi birliklerle bir irtibatı var mı?
Oluyor efendim. Rabıta ile, Camiatü’l - İslamiye ile, İslâm Kalkınma Bankası ile hepsi ile yakın irtibatımız var.

Türkiye ile herhangi bir irtibatı var mı?
Türkiye’den Diyanet İşleri Başkanlığı ile var.

Resmi irtibata girildi mi?
Oranın Diyanet İşleri Başkanı ziyarete geldi, burasını davet ettik, henüz davet gerçekleşmemiş durumda. Fakat Türkiye Diyanetinin davetiye elinde, daha nasip olmadı gelmeleri.
İkinci bir davet de Diyanet Vakfı’na var.

İç savaş sizleri de etkiliyor mu?
Nisbeten etkiliyor. Ama biz dini irşad programlarımıza devam ediyoruz. Onun için İstanbul’a geldim. Dinî yayınlar seçip götüreceğim. Ayrıca komşu ülkelere de faaliyetlerimiz var. "Namaz Kılıyorum" gibi kitapları Arnavutça ‘ya tercüme ettirdik Arnavutluk’taki katolik misyonerliğine karşı olarak biz de, Arnavut arkadaşlarımızı Arnavut-luk’a misyoner olarak göndereceğiz. Dinî, yayın da gönderiyoruz.

Bir gazeteniz var mı?
Dinî yayın bizde oldukça yaygın. Sesli -görüntülü yayın yalnız Bosna’da yapılıyor. Özellikle güzel ilahi kasetleri yaptırdık
İslâm düşüncesi adlı bir dergimiz var. Prepolot gazetesi 15 günde bir çıkıyor. Müslümanski Glass-Müslümanların Sesi- o da 15 günde bir çıkıyor. Hilal Gazetesi var, ayda bir üç lisanda (Arnavutça, Türkçe ve Makedonca) çıkıyor. Bir de Misuriye İslami var, Arnavutça çıkıyor.
Türkiye’deki Zaman Gazetesinin Yugoslavya’da çıkma teşebbüsleri var. Onun için de bazı anlaşmalar yaptık

Televizyonda bir yayın yapma söz konusu mu?
Televizyonda bir yayın söz konusu değil. Böyle teşebbüslerimiz var; eğer, televizyon yayınları özelleştirilirse... Ancak, Türkçe, Arnavutça yayınlarda, orada arkadaşlarımız olduğu için çağırıyorlar, bayramlarda falan. Dinî yayın değil, kültürel yayın olarak Bu da yeni yeni...

Sizin Arnavutluk’taki Müslümanlarla diyalogunuz nasıl?
Çok iyi. Orada yeni yeni diyanet organize olduğu için, onlara maddî desteklerde bulunuyoruz. Kadro olarak da yardımda bulunuyoruz. Dolayısıyla onlarla yakın ilişkideyiz. Arnavutluk Hükümeti konuya pek iyi bakmıyor. Birbirimizle işbirliğimiz var. Arnavutluk’tan imam-hatiplere 60 talebe aldık, Arnavutluk da imam-hatip açmak istedi; Arnavutça bilen kadromuz var-, fakat devlet müsaade etmedi.
Türkiye ile olan işbirliğimiz, Türkiye, Yugoslavya, Arnavutluk arasında bir zincirleme yardım oluyor. Yani, bir yardım alıyoruz, bir yardım veriyoruz. Çünkü, Arnavutluk’a en yakın yardım verebilecek biziz, gerek eğitim olarak, gerek kitap olarak. Fakat, bizim de yardıma ihtiyacımız var, Türkiye’den yardım alıyoruz. Türkiye de yakından ilgilendi.
Son olarak, Türkiye’ye bir mesajınız olacak mı?
Türkiye’ye biz hep Osmanlı devrindeki hamiliği ile bakıyoruz ve şu sıkıntılı dönemlerimizde bize rehberlik etsin istiyoruz.