Makale

KİLİSENİN KRİZİ

Dr. Abdulbaki KESKİN

KİLİSENİN KRİZİ

YAZININ başlığına, "Hıristiyanlığın Buhranı" deseydik belki daha uygun olacaktı. Ancak bugün, kilise denince, Hıristiyanlık ve Ruhban sınıfı; Hıristiyanlık denince de, kilise anlaşıldığından-, ayrıca, Hz. İsa’nın getirdiği ve İslâm’ın tamamlayarak bünyesine aldığı İlâhi dini, her türlü eleştiriden uzak tutmak ve muhtemel bir yanlış anlamayı önlemek; zamanımızda inanılan ve yaşanan Hıristiyanlıkla özdeşleşmiş bulunan kiliseyi tahlil etmek amaçlandığından bu başlık seçilmiştir.
Tarih boyunca, Batı emperyalizminin öncülüğünü yapmış olan kilise(l), genelde, Avrupa’da olduğu gibi, Amerika’da da, manevi değerlerin bekçisi, ahlâki normların, geleneksel aile yapısının koruyucusu, günah ve suç kavramlarının tanımlayıcısı gibi görülmektedir. Ger-çekten de, bu anlayışı şahsında temsil etmeye çalışan bazı kilise adamlarını tanımaktayız. Mesela, televangelist Dr. Billy Grham, Dr.Robert A. Schuller, New York’un Kardinali John O’Connor ve Episcopal Edmond Browning bunlardandır..
Sayıları mahdut bu belirli isimleri ve benzerlerini bir tarafa bırakacak olursak, % 89 u Hristiyan olan Amerika’da bugün, kilise manevî bir kriz içerisindedir diyebiliriz.
Nitekim, Jason Berry, "Kilise; mensupları arasındaki cinsel krizi görmemezlikten mi geliyor?" başlığı altında yayınladığı bir inceleme yazısında, bu müessese ile ilgili tüyler ürperten bazı gerçekleri dünya kamuoyuna, şu cümlelerle duyuruyor:
"..Katolisizmin öğretileri, insanın mükemmel olmadığı, dolayısiyle affedilmesi gerektiği yolundadır.. Ancak, papazlar arasındaki cinsel ilişki, merkez sinir sistemini yırtmaya başlamıştır.."© diyor ve 1989 yılından bu yana, Amerika ve Kanada’daki kiliselerde yapılan incelemelerde, bu mabetler bünyesinde papazlar ile kardeşler diye bilinen kişiler arasındaki aktif homoseksüel oranının % 20 ye ulaştığını kaydettikten sonra, ünlü katolik analistlerinin, anılan olayın kilise üzerindeki sosyolojik ve psikoloik tahribatını incelediklerini belirtiyor.(3)
Yazarın işaret ettiği vakıa, sadece katolik kilisesine münhasır ve münferit bir olay değil, Hristiyanlığın diğer mezheplerine ait kiliselerde de, belirli ölçülerde görülen ibret verici bir gelişmedir.
Nitekim, Vaşington bölgesinde 39 bin üyesi bulunan Episcopal kilisesinin((4), 1990 Ocak ayının son haftasında yapılan yıllık toplantısında gündeme gelen konulardan birisi yine cinsi sapıklık meselesi idi.
Virginia’da Teoloji Seminerinde Hristiyan ahlâkı Profesörü olan Rev. David Scott, "..Homoseksüelliğin, İncilin öğretilerine ters düştüğünü.." belirtmesi üzerine, toplantının diğer konuşmacılarından, homoseksüel papaz Rev.Jerry Anderson, "..şimdi, yanlış kabul ettiğimiz pek çok davranışı, meşru göstermek için bugüne kadar hep İncil kullanılmıştır. Irkçılık, seks bunlardandır.." dedikten sonra, "..Ancak, son bir kaç yıl içerisinde kilisedeki anlayış fevkalade değişmiştir.." şeklindeki ifadesi ile konuşmasını sürdürmüştür.
Aynı hafta, kendisi ile bir mülakat yapılan Rev.Jacob Beck(5) "..bu müesseseye, (kiliseye) artık kimse inanmıyor.."(6) beyanı ile kilisenin bugün içerisinde bulunduğu manevî krizin derinliğini açık bir dille vurgulamıştır.
Barnabas kilisesi papazının işaret ettiği inanç buhranını, Atlanta toplantısında terennüm edilen şarkılarda ve söylenilen sözlerde daha da belirgin bir biçimde görüyoruz.
Amerika’da, 3.400 üyesi bulunan "atheist" lerden 200 kadarının iştiraki ile Ekim 1989 tarihinde Birleşik Devletlerin Güneydoğu eyaletlerinden Georgia’nın başşehri Atlanta’da yapılan toplantıda birlikte söylenilen şarkılardan birinin adı, "İsa’ya ihtiyacım yok"(7) idi. Isa ile, Peygamber Hz.lsa kasdediliyor. Bu şarkının bestecisi 40 yaşlarındaki Dan Barker, "Pentecostal even-gelist" olarak 17 yıl vaaz etmiş bir papaz. Toplantının adı da, kiliseden kurtulma.(8)
Anılan toplantının diğer bir konuşmacısı da, 13 yıl "Seventh-Day Adventist" kilisesinde papazlık yapmış olan J.Edward Wilson idi. Halen ABD nin Kuzeydoğu eyaletlerinden Ohio’nun başkenti Columbus da "WlQN" adındaki bir radyo istasyonunun sohbet sunucusu ve müdürü olan Wilson, kilise ve kilise değerlerini kasdederek, ".. bu hurafelerden vaz geçince kendimi (esaretten) kurtulmuş hissettim.."(9) diyor.
Buraya kadar, rakamlar vererek, yerler göstererek, isimler zikrederek anlatmaya çalıştığımız olaylar, Hıristiyan dünyasının kalbi mesabesinde bulunan kilisenin, yirmi birinci asrın eşiğinde, derin bir inanç buhranı içerisinde olduğunu göstermektedir.
İlâhî dinler ve bunların tamamlayıcısı ve sonuncusu olan İslâm, insanların birtakım zaaflarla malûl yaratıklar olduğunu, ilâhî rehberlikten uzak kalmaları halinde bu zaaflarının rahatça kurbanı olabileceklerini belirtmektedir.
Ancak kilise, herne kadar ruhanî bir görüntü içerisinde ise de, gerçekte, beşerî tasarruflarla yönlendirilen bir müessesedir. Mabetlerin sınırları içerisinde bile olsa, doğrunun ve yanlışın, iyinin ve kötünün ölçüleri insanlar tarafından konuluyorsa, bu bir beşerî tasarruftur.
Mesela, uzmanlar, "Clergy" denilen papazlar arasında, oranı %20 lere ulaştığı ileri sürülen homoseksüelliğin birinci derecede sorumlusunun özellikle katolik kilisesinin ruhban sınıfında aradığı, "Celibacy", bekarlık veya papazlarda evlenme yasağı diyebileceğimiz umde olduğunu, söylemektedirler.
"Pedophilia" teknik tabiri ile ifade edilen ve kilise adamlarında, bilhassa, çocuklara karşı duyulan sapık cinsel arzunun temelinde de yine aynı umdenin yattığı vurgulanıyor.
"Gay Subculture" denilen ve 1966 ortalarından itibaren genişleyerek ilerleyen homoseksüel faaliyetler neticesinde en az 24 papazın "AİDS" diye bilinen amansız hastalıktan öldüğü, 60 inin da halen bu hastalığın mikrobunu taşıdığı belirtilmektedir.
Bu ürkütücü gelişmeler karşısında, tarihçi Barbara W.Tuchuman, "The March of Folly" adlı kitabında, kilisenin, bekarlık umdesi üzerinde ısrarının mantığı hakkında pek çok ciddi sorular ortaya çıktığını kaydediyor. Nitekim, 12.asra kadar, bu yasağın tatbikatının olmadığı, ancak, anılan devrede, papalığa getirilen VII.Gregory tarafından uygulamaya konduğu, papanın bu umdeyi uygulamasının asıl sebebinin, papazların çocuklarının kilise mallarına varis olma korkusundan kaynaklandığı ileri sürülüyor.
Bugün, homoseksüel papazlardan çoğu, kilisenin, homoseksüelliğe rahat bakmasının, problem için bir çözüm olabileceğini teklif etmektedirler. Bu yaklaşım bazı Hristiyan çevrelerde şiddetle eleştirilirken, bazı çevrelerde de, özellikle son zamanlarda müsamaha ile karşılanmaya başlanmıştır.
Nitekim, Newark N.J.nin dini lideri Bishop John Spong, aktif bir homoseksüel olan J.Robert Williamsı, Aralık 1989 da Episcopal kiliselerinden birine resmen papaz tayin etmiştir. Bu tayinin, 1979 konferansına aykırı olduğu ileri sürülerek istifaya davet edilen Bishop Spong, anılan konferansta, "aktif homoseksüellerin papaz tayin edilemiyeceği ile ilgili karar bağlayıcı değildir. Konferansa başkanlık eden Bishop Edmond Brovving de, aynı kanaati paylaşmaktadır" diyerek kendini savunmuştur.(IO)
Diğer taraftan, mensubu bulundukları "methodist" kilisede, birbirleri ile evlenmelerine müsade edilmeyen Dnna ve Ann adındaki iki homoseksüel (lesbian) kadın, 25 Mayıs 1990 tarihinde, Vaşington’daki "presbyterian" kiliselerinden birinde 30 dakika süren bir dinî ayinle evlenmişlerdir^ 11),
Kimilerince, manevî değerlerin bekçisi, geleneksel aile yapısının koruyucusu, günah, suç ve ayıp kavramlarının tanımlayıcısı gibi görülen kilisenin bir kısmı, bugün, cinsi sapıkları papaz tayin etmeye, kadını kadına-, erkeği erkeğe nikah etmeye başlamıştır. Bu durum, sadece, dünya nüfusunun % 32.9 unu (12) oluşturan Hristiyanlar için değil, kendilerini uygar sayan ve Hristiyan kültür ve yaşamına hayranlık duyan çevreler için de, ’ ibret verici bir gelişmedir.
Zira ilâhî dinlerin, Allah’a isyan saydığı, tab-ı selimin iğrendiği bu fiillere bir kısım kilisenin hoşgörü ile, hatta terviç eder bir tavırla yaklaşması, bunların insan hakları meyanında yer almasına ve bir nevi hukuki statü kazanmasına da sebep olmaktadır. Nitekim, Amerika da-hil, bazı Avrupa ülkelerinde, homoseksüelliğin kanunla korunan haklar cümlesinden olduğu, binaenaleyh, her hangi bir homoseksüel aleyhine, homoseksüelliği ile ilgili söylenecek bir sözün "discrimination", ayırımcılık [olacağından cürüm niteliği [taşıdığı bilinmektedir.
Batı değerleri diye uzun süredir propagandası yapılan ferdî hürriyetler, tolerans, hoşgörü veya daha teknik bir tabirle demokrasi diye özetleyebileceğimiz kavramlar, gerçekten, yaratıl-mışların en şereflisi insanoğlunun özlem duyduğu değerlerdir. Ancak, bu değerler kadar önemli olan başka bir şey de, bu kavramların sınırları ve ölçüleridir. Eğer bir toplumda, insan zaafından kaynaklanan her türlü eğilim ve davranış, ferdî hürriyetler adına, insan hakları gibi görülüyor ve korunuyorsa, mesela, çocuğu olmayan kızına, çocuk verebilmek için damadının "sperm" i ile gebe kalmayı isteyen kayınvalidenin; "Sperm Bank"a para ödememek için bizzat oğlunun "sperm"ini kullanarak, oğlunun üvey annesi olan, karısını gebe bırakıp çocuk sahibi olan babanın (13)-, erkeği erkeğe-, kadını kadına nikahlayan kilisenin davranışları tolerans ve müsamaha görüyorsa, bu toplumda, ferdî hürriyetlerin de hoşgörünün de sınırları aşılmış, ölçüleri kaybedilmiş demektir.
. Gerçekte bu ölçüler, bugün değil, bundan bin dört yüz küsur yıl önce kaybedilmiş olduğu için, İslâm ile, doğrunun yanlışın-, iyinin kötünün tanımları yeniden ve son bir defa olmak üzere yapılmış, insanlığın şeref ve haysiyetini koruyacak ahlâkî normlar yeniden tesis e-dilmiş, ferdî özgürlüklerin, hoşgörü ve müsamahanın sınırları kesin çizgilerle belirlenmiştir. Bütün mesele, tozdan dumandan fermanın okunamadığı dünyamızda, bu İlâhî Mesajın, gür bir sesle, manevî kriz içerisinde bulunan insanlığa duyurulmasıdır..
Baskı ve zulümle hidayet yolunu tıkayan komünizmin yıkılışı, insanlığın gerçek anlamda kurtuluşu bakımından maalesef, fazla bir şey vadetmiyor..
Zira, yıkılan komünizmin yerini alan Hristiyanlığın, içerisinde bulunduğu bu durum bir yana, beşeriyetin son sığınağı olan İslâm hakkında, dün olduğu gibi, bugün de, ortaya koyduğu portre korkutucu, caydırıcı, bütünü ile yanıltıcı ve gayri adil..
Kaldı ki, Komünist dünyası ayakta iken bile, kendi icatları olan fanatizmi Islama yamayarak Müslümanların komünistlerden daha tehlikeli olduklarını en yetkili ağızlardan defalarca telaffuz etmişlerdir. (10)
Selamlar..
***

(1) A.KESKİN- "KİLİSE", Diyanet Gazetesi, Haziran, 1990, Sayı 376.
(2) ABD.de, 58 milyon civarında katolik bulunmaktadır.
(3) The Washington Post, September 17,1989.
(4) Bu kilisenin A.B.D.ndeki mensubu, 2.4 milyondur. TIME, June 24, 1991 P.48.
(5) Templ Hills" de, Barnabas kilisesinde papaz.
(6) The Washington Post, 3 February, 1990.
(7) "I don’t need Jesus"
(8) "The annual meeting of the freedom from religious foundation"
(9) The Washington Post, 12 October, 1989.
(10) The Washington Post, 3 February, 1990.
(11)The Washington Post, 2 June, 1990.
(12) World Almanac, 1990.
(13) Larry KING Live, CNN, 14 April, 1990.
(14) A.KESKİN, "FANDAMENTALİSM", Diyanet Aylık Dergi, Mart, 1991.