Makale

Allah ve Yaratıklarını Sevmek

Allah ve Yaratıklarını
Sevmek

Mehmet Emin BAYAR
Teftiş Kurulu Başkanı

Kâinatta nadide bir renk, insanlık âleminde eşsiz bir çiçek olan sevgi, her iyi ve güzel şeyin temeli, varlığın gayesi gönüllerin tâcı ve sosyal ilişkilerin esasıdır.
Sevgi, sevenle sevilen arasında kopmaz bir bağ, bozulmaz bir uzla- şıdır. Sevgi, İlâhi bir lütuf, yaratan ve yaratıklara karşı bir görevdir. Sevebilmek bir mâharet, sevilmek ise bir ayrıcalıktır.
ALLAH’I SEVMEK
Kâinatın özü ve varlıkların göz bebeği olan insan, sevgi ile yaratılmıştır. Bu sebeple insanın ilk ve en önemli görevi yaratan’ını tanımak ve sevmektir. Çünkü dünya ve ahi- rette mutlu olmak, ancak O’nu tanımak ve yarattıklarını sevmekle mümkündür.
Allah’ı sevmenin alameti, O’nu anmaktır."’
Bunun içindir ki Yüce Allah bir çok âyette kendisini anmamızı istemektedir. Akl-ı selim sahiplerini "ayakta, oturarak ve yanlan üzere yatarken Allah’ı zikreden kimseler” olarak tanıtan yüce Rabbimiz, Kur’an’da hakiki mü’minlerin nitelikleri arasında, "Allah anıldığı zaman kalplerin titremesini de."’ zikretmektedir.
Yüce Allah, râzı olduğu insanların, kendisini sevmesini istemektedir. "Ey mü’minler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki), Allah öyle bir toplum getirecek ki O, onları sever, onlar da O’nu severler." ayeti, bu gerçeği ifade etmektedir.
Allah kendisini sevenleri sevdiği gibi, zikredenleri de zikreder. Bu gerçek Bakara Suresi’nin 152. âyetinde şöyle ifade edilmektedir: "Beni zikredin ki, bende sizi zikredeyim; bana şükredin, nankörlük etmeyin."
Bir kutsi hadiste ise bu husus şöyle ifade edilmektedir: ’’Kulum beni andığı zaman, ben onunla beraberim. O beni gönlünde gizlice zikrederse, ben onu nefsimde zikrederim. O, beni bir cemaat içinde zikrederse, ben onu daha hayırlı bir cemaat içinde zikredip anarım. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım, kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O, bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım.
Âyet ve hadislerde ifade edildiği gibi, Allah’a yakın olmanın yolu sevgiden geçmektedir. Sevmesini bilene Allah çok yakındır.
Nitekim Yüce Rabbimiz; "Ey Peygamberim! Kullarım, sana benden sorarlarsa (söyle onlara); Ben (onlara) çok yakınım. Dua ettiği vakit, dua edenin duasına karşılık veririm..."16’
Diğer bir kudsi hadiste ise; "Kullarını beııi zikrettiği ve iki dudağını benim için kıpırdattığı müddetçe, ben kulumla beraberim. ”(7’
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.); "Kimsenin bulunmadığı bir yerde Allah ’ı zikredip gözyaşı döken kimseye, Allah’ın kıyamet gününde rahmet edeceğini,l8) "Allalı sevgisinden dolayı göz yaşı döken ve Allah yolunda nöbet tutan gözleri, cehennem ateşinin yakmayacağım19’ haber vermektedir.
Bundan dolayıdır ki, atalarımız duaların en güzeli ve en hayırlısı gözyaşı ile yapılan duadır demişlerdir. Neden? Çünkü, gözyaşı vardır aşk ve sevgidir, gözyaşı vardır rahmet ve merhamettir, gözyaşı vardır zikir ve duadır, gözyaşı vardır ümitsizler için ümit ağacıdır.
Dinimizde ümitsizlik yoktur. Amel bakımından noksan olmak Allah ve Rasûlünü sevmeye, dindar olmaya engel değildir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: (Ey Peygamberim! Tarafımdan onlara) “De ki; Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Size azap gelip çatmadan Rabbinize dönün, O’na teslim olun... "Rabbinin rahmetinden ancak sapıklar umudunu keser”11Rahmetim her- şeyi kaplamıştır..."’buyurarak, bizlerden kendisine yönelmemizi ve kendisini sevmemizi istemektedir.
PEYGAMBERİ SEVMEK
Allah’ı sevmenin yolu, âlemlere rahmet olarak gönderdiği"13 sevgili Peygamberimiz Muham- med (a.s.)’ı sevmeye ve ona tabi olmaya bağlıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz; "Habibim de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir."14
Tevbe suresinin 24. ayetinde, Allah ve Rasûlünü babalarımızdan, çocuklarımızdan, kardeşlerimizden, ailemizden, kabilemizden, mal ve canımızdan, kısaca belirtmek gerekirse her şeyden daha fazla sevmemiz gerektiği bildirilmektedir.
Sevgili Peygamberimiz de; "Hiç biriniz beni çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe, gerçekten iman etmiş olmazsınız""15 buyurmuşlardır.
Alemlere rahmet olan Peygamberimizi sevmek, ona uymak ve onu örnek edinmek görevimizdir.
Ali Ulvi KURUCU:
Ruhum sana âşık sana hayrandır efendim,
Bir ben değil, âlem sana kurbandır efendim.
Yunus Emre;
Hak yarattı âlemi, aşkına Mııham- medin,
Ay ve günü yarattı, şevkine Mu- hammedin,
Yeşerir dağ ve taşlar! Yemiş verir ağaçlar,
Aşkına Muhammedin.
Diğer bir şairimiz ise; Muhabbetten muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz, muhabbetten ne hasıl. dizeleriyle, bu gerçeği ne güzel ifade etmektedirler.
Allah ve Rasûlünü seven kişi, Allah’ın yarattığı tüm varlıkları : da sever. Allah’ın yarattığı her- şey güzeldir."6’ Fakat onların içinde, âlemin özü ve varlıkların gözbebeği, diye tarif edilen bir varlık vardır ki, o güzellerin en güzeli ve sevilmesi gerekenlerin en sevimlisidir. Bu değerli varlık insandır.
Bir damla sudan yaratılan insan, Allah’tan bir ruh taşımaktadır."17’
Ancak o, sıradan yaratılmış, başıboş bırakılmış bir varlık de- ğildir."8’ Onun yaratılışının bir gayesi ve anlamı vardır. Kur’an-ı Kerîm’in beyanına göre, en güzel suretle yaratılan"19’ ve yeryüzünde halife kılınan insan,’20’ Allah’a kullukta bulunmak,21’ Allahın dinine yardım etmek,22’ yeryüzünü imar etmek,’23’ orada ahlakî temellere dayanan sosyal adaleti gerçekleştirmek,’24’ ilâhî emaneti muhafaza’25’ etmekle yükümlü kılınmıştır.
Sevgi sırlarının mahzeni, erlik ve yiğitlik nurlarının madeni olan insan, hangi etnik kökene, hangi bölge ve ülkeye, hangi din ve mezhebe mensup olursa ol- I sun, insan olduğu için değerlidir.
Allah’ın yarattığı her şeyi seven ve her şeye sevgi ve hoşgörüyle bakan Yunus Emre;
"Ben gelmedim da ’vi için,
Benim işim sevi için,
Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldim." dizeleriyle bu gerçeği ne güzel ifade etmektedir.
Dünyada huzurlu ve mutlu olmanın yolu, barış ve sevgiden geçmektedir. Nitekim Yüce Rabbimiz, "Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa girin. Şeytanın adımlarını takip etmeyin, çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.”’26’ buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) ise "İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe, gerçekten iman etmiş olamazsınız.” <27)
"Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini, kardeşi içinde istemedikçe gerçek mü’min sayılmaz. "<28> buyurmuşlardır.
Yunus Emre:
"Gelin tanış olalım, sevelim, sevilelim" diyor.
İnsanlık bu bilince ulaştığı gün, geceleri gündüzleri kadar aydınlık; gündüzleri de cennet bahçeleri kadar huzurlu olacaktır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı:
"Hiç kimseye hor bakma,
İncitme gönül yıkma,
Sen nefsine yan çıkma,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler." diyerek insan sevgisini ne güzel ifade etmiştir.
Fizik âleminde yerçekimi kanunu ne ise, insanlık âleminde sevgi de öyle bir kanundur. Sevgi birleştirir, kin ayırır. İnsanları birbirinden ayıran herşey günahtır.
İnsanın kendini bilmesi, kendi benliğine kavuşması ve aslî benliği olan Rabbına ulaşabilmesi için tek çıkar yol vardır, o da sevmek ve sevilmekten geçmektedir. insan sevgiyle gerçek aşka ulaşır.
İşte biz bu özelliği taşıyan insana "kâmil insan" diyoruz. "Kâmil insan" bir merhamet, şefkat ve sevgi sembolüdür.
Kâmil insan; Kur’an’da; "İman edip salih amel işleyenler halkın en hayırlılarıdır. Onların Rableri katındaki mükafatları; zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuş- lardır.’"29’ diye tarif edilen mü’min insandır.
Avrupa insanının "hümanizm" adı altında asırlarca düşünüp, bu gün dahi bir türlü gerçekleştiremediği İnsanî değerler idealini, Türk insanı tarih boyunca düşünmüş, yaşamış ve gerçekleştirmiştir. Kültür ve medeniyetimizin ulaştığı her yerde inançlara saygı, insan sevgisi, adalet ve hoşgörü gibi kavramlar en yüksek derecede tezahür etmiştir. Fethettiğimiz yerlerde bıraktığımız tarihî izler, düşüncelerimizin hem şahidi hem de tercümanıdır. Fazilet bahçesinde İnsanî değerlerle olgunlaşan sevgi güllerini, özenle derleyip susamış gönüllere dostluk pınarından kana kana sunduğumuz gün, top yekûn insanlığın bayramı olacaktır. Ahlâk duygusunun çiçekler gibi açtığı, hoşgörünün bayraklaştığı, adaletin tuğlaştığı, sevgi ve güftesinin bestelenip şar- kılaştığı ve yediden yetmişe bütün insanların dostluk içinde kucaklaştığı ortamı hazırladığımız gün, hepimizin bayramı olacaktır. Böylece hem özlediğimiz sevgi dünyası kurulacak, hem de bütün insanlık huzur bulacaktır.130’
İnsan sadece hemcinsini değil, evrende bulunan diğer bütün varlıkları da sevmek zorundadır.
Varlıkların hareketlerinde, işleyişlerinde, bir nizam ve intizam içinde görünüşlerinde, ışık saçmalarında aslolan sevgidir. Titreyen havanın letafeti, raks eden suların kıvranışı, bulutların sevgi kanatlarıyla başımızın üstünde dolaşması, yağmurun imdadımıza yetişmesi, yıldırımların, şimşeklerin çakması hep sevgi müjdeleridir. Karalar ve denizler, ağaçlar, otlar ve yeryüzü; diz dize, ayrı ayrı söz nağmeleriyle sevgi türküsü söyler dururlar.
Şu solucana bakın. Ayaklar altında ve kendi hesabına alabildiğine sevgiye muhtaç. Ama o, bu haliyle pek çok şeye merhamet etme yolunda yorgunluk bilmeyen bir yolcudur. Şefkatli toprak ona bağrını açar, o da bu sıcak ve sevgi dolu kucağın her avuç toprağına yüzlerce döl bırakır ve toprak ana onlarla havalanır, bunlarla kabarır ve her yanıyla pişer ve olgunlaşır. Toprak solucana, solucan toprağa sevgi dolu.
Bir de binbir çiçeğe sevgiyle koşup konan şu arıya ve kozasına gömülüp kendini hapseden ipek böceğine bakın. Sevgi orkestrasına uyma uğrunda neleri göğüslüyor ve nelere katlanıyor. İnsana bal yedirmek ve ipek giydirmek için, bu koçyiğit fedailerin çektikleri sancıyı görmemek mümkün mü? Onlar bütün bunlara sevgi uğruna katlanmaktadır.
Mevlânâ’nın ifade ettiği gibi sevgi, acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete, kahrı rahmete dönüştürür. Demiri yumuşatan, taşı eriten, ölüyü dirilten sevgidir.31"
Bu evrende herşey, ama her- şey, sevgi düşünür, sevgi konuşur, sevgi vaad eder. Bu itibarla kâinata bir sevgi yumağı gözüyle bakabiliriz.
Ayrı ayrı ses ve soluklar, tek ve çift bütün nâmeler öyle bir ritim içinde akıp gider ki, bunu görmemek ve anlamamak mümkün değildir. Bütün bunlar gösteriyor ki, kâinatta herşey sevmek içindir. Ve hayat sevgiden ibarettir.’32

Dipnotlar
1- Miinâvî, Feyzü’l kadir, I, 320.
2- Âl-i tmran, 191.
3- Enfal, 2.
4- Maide, 54.
5- Buhâri, Tevhid, 15.
6- Bakara, 186.
7- Buhâri, Tevhid, 43.
8- Tirmizi, Ziihd, 53.
9- Rizayiis Salihin. en-Nevevî, er-Ri- yazii ’s Salihin, s. 466.
10- Ziimer, 53. 54.
11- Hicr, 56.
12- Araf, 156.
13- Enbiya, 170.
14- Âl-i tmran, 31.
15- Buhâri, İman, 6-7.
16- Secde, 7.
17- Hicr, 26, 28, 33; Rum, 20; Âl-i Imran, 59.
18- Kıyame, 36; Mü’minun, 115.
19- Tin, 4.
20- Bakara, 30; Enfal, 165.
21- Zâriyat, 56.
22- Sâf 14.
23- Hud, 117.
24- Nisa, 58; Nahl, 90.
25- Ahzap, 72; Haşr, 21.
26- Bakara, 72; Haşr, 21.
27- Müslim, İman, 93.
28- Buhâri, İman, 7.
29- Beyyine, 7, 8.
30- M. Turan, Diyanet Derg., S. 62.
31-Çağ ve Nesil, s. 167-169; T.Ö.V. Yayınevi İzmir, 1984.
32- Yusuf el-Kardavî, İman ve Hayat, Hilal Yayınları, İstanbul, 1979.