Makale

Hutbe - OLGUN MÜ'MİNİN ÖZELLİKLERİ

hutbe

OLGUN MÜ’MİNİN ÖZELLİKLERİ
Diyanet

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ
(İbrahim: 24)
Aziz Müminler!
Kuranı Kerim, hadisi şerifler bütünü ile Müslümanları olgun ve kamil hale getirmek için tavsiyelerle, hikmetlerle doludur. Geçmiş zamanda yaşayan ümmetlerden bahsedilmesi; ibret almamız içindir. İlim adamları derler ki uzun ömürlü olmak için dünyada fazla yaşamaktan ziyade terihten ve hadiselerden ibret almak lazımdır. Görünürde yüz sene yaşadığı halde olaylardan ibret alamayan, gerçekten yüz sene yaşamış sayılmaz. Buna mukabil, geçmişten hadiselerden ibret alan, örnek alan bir kimsenin ömrü ise. yüzlerce yıl yaşamış gibi kabul edilmelidir.
Dini hayat "Kelimei Sehadeti" getirmek ve ona gönülden tam olarak iman etmekle baslar. Daha sonra. Allah’ın ve Resulünün haber verdikleri bütün gerçeklere iman etmekle gelişir ve olgunlaşır. Bunlarda tereddud edilemez, şüpheye düşülemez. Görünürde, hikmet ve inceliği anlaşılamayanlar olursa, sağlam ilmi kaynaklara, ilgili alanın hocalarına, mütehassıslarına, zaman geçirmeden bas vurulur; gerekli olan bilgi alınır, manevi tedavi yapılır. Böylece imanın rükünleri kalbin derinliklerine sağlamca dikilmiş ve yerleştirilmiş olur.
Muhterem Müslümanlar!
Bahsedilen bu sağlam iman ağacını sürekli olarak ibadetlerle takviye etmemiz, kök uçlarına kadar sulamamız, yangın, afet ve bütün zararlı şeylerden korumamız lazımdır. Aslında bu korumanın talimatını, her şeyin gerçek sahibi olan Yüce Allah bizlere bildirmiştir: Günde beş defa sulanacak, bakımı yapılacak ve her gün büyüyecek, her zaman, her an taze taze meyva verecek. Bakınız, Yüce Rabbımız buyuruyorlar ki: "Görmedin mi ki: Allah, nasıl bir misal getirmistir. Bir temiz kelime, kökü sabit ve dalı semada olan hoş bir ağaç gibidir. Öyle bir ağaç ki, yemişlerini Rabbinin izniyle her an verir. Allah, insanlara düşünüp ibret alsınlar diye misaller irad eder".
Aziz Cemaat!
Gönüle dikilen iman ağacı, ibadetlerle muntazaman desteklenirse arşa kadar boy atar dal budak verir; yemyeşil yapraklarla, çiçeklerle süslenir. Ancak ibadetler, orijinal ölçülerine tamamen uygun «olmalıdır. Bid’at ve hurafe parazitlerinden mutlaka uzak tutulmalıdır. Kuru şekilcilik, gösteriş, desinler, gurur ve kibir gibi hastalıklardan uzak olmalıdır. Yüzümüzü muayyen bir cihete çevirmek, görünürde eğilip kalkmak; adımız Ahmet, Mehmet olmak, kamil iman için yeterli değildir. Yüce dinimizin emirlerini, ihlas ve samimiyetle yerine getirmeliyiz. Kamil imanın olgun meyvaları Salih amel, güzel ahlak sahibi olmakla elde edilir.
Özet olarak söylemek gerekirse, hakiki Mümin olgun müslüman meleklerden de üstün, bütün canlıların gıpta ettiği mükerrem varlıktır. Bu yüceliğe erişebilmek için, ıtıkaden: İmanı kamil, ibadeti salih. ahlaken mazbut ve olgun olması, yani Kuran ahlakına sahip bulunması lazımdır. Bu da, İslam dinini, sağlam kaynaklara dayalı olarak bilmek ve ihlasla yaşamakla, uygulamakla mümkündür.
Dileriz ve deriz ki Ya Rab! İlmimizi, irfanımızı artır; eşyanın gerçek özünü bizlere göster; Hakkı görüp Hakka bağlı kıl: batıldan bizleri uzaklaştır. Rizai ilahiyyene uygun amalü harekatü sekanattan ayırma. Kuranı Hakimi hayatımızda, sekeratımızda, kabirde ve mahşerde bize rehber kıl. Peygamberler, sıddiklar alimler, şehitler ve salıh kişilerle bizleri de beraber eyle!
AĞAÇ SEVGİSİ VE ORMANLARIN KORUNMASI
Diyanet
هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا

Muhterem Cemaat!
İbrahim sûresinin 34. ayeti kerimesinde: "... Allah (c.c.)’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız..." buyrulmaktadır. İşte bu nimetlerden biri de insan, hayvan ve bütün mahlukata pekçok menfaati bulunan, ağaç ve ormanlardır. Ağacın ve ormanların, bir ülke için ne büyük değer taşıdığını, her akıl sahibi bilir ve anlar. Bu sebeple. Cenabı Hakk (c.c.) bize, bulunduğumuz yerleri ağaçlandırmayı tavsiye buyurur. Mevzuumuzla alakalı bir ayeti kerimede: "Allah Teala sizi topraktan yarattı ve sizden toprağı imar etmenizi istedi" denilmektedir. Biliyoruz ki toprağın iman, onun ekilip biçilmesi ve ağaçlandırılmasıyla mümkündür. Böylece Yüce Allah (c.c). bizleri ziraatla uğraşmaya ve toprağı ağaçlandırmaya teşvik etmektedir.
Allah Teala (c.c.) Kuranı Kerim’de cenneti, içinden ırmaklar akan ağaçlıklar olarak vasıflandırır. Yeryüzünün cennetleri de içinden billur sular akan koruluk ve ormanlıklardır. Onların değerini bilmeyenler. Allah (c.c.)’a şükretmesini bilmeyen nankörler olmazlar mı? Onun için ağacın ve ormanın değerini bilelim. Zira Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), "Kıyamet kopacağı zaman bile olsa, birinin elinde bir ağaç fidanı bulunursa, Kıyamet kopmadan, onu dikmeye gücü yeterse, hemen diksin" buyuruyor.
Muhterem Cemaat!
Biz ormanı korursak, o da bizi korur. Yurt topraklarının rüzgarla savrulması, sellerle akıp gitmesi, ancak onun ağaçlandırılmasına önlenir. Ayrıca yağışların, ormanların çokluğu ile bereketlendiğini herkes bilir. Yağışların bolluğu ise, bütün nebatları ve her türlü zirai mahsulü bereketlendirir. Yağışların sel olup afet halini almaması, yine ağaçların çoğalmasına bağlıdır. Çünkü ağaçlık yerlere yağan yağmurlar süratle akamayacağından toprak tarafından emilir. Böylece yer altına sızan sular sel değil, berrak pınarları oluşturur. Sonra ağaçlar havayı temizler. Havanın karbon dioksidini alıp ona oksijen verir. Adeta tabii bir süzgeç, bir filtre vazifesi görürler. Bunun içindir ki ormanlara ülkelerin akciğerleri denir. Ayrıca kimya, kağıt, boya, gemi sanayiinde, inşaatta ve daha birçok sahada ağacın yerini dolduracak başka bir şey mevcud değildir. Elimizdeki kalem, okuduğumuz kitabın kağıdı, evimizin çatısına kadar her sahada ağaca muhtacız. Şu atasözümüz ne kadar özlüdür: "Ağaç, yavrularımızın beşiği, kapımızın eşiği ve aşımızın kasığıdır". Bütün bunlar içindir ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), "Bir kimse bir ağaç dikerse, Allah (c.c.) o kimse için, diktiği ağacın meyvesi ve yaprağı kadar manevi ecir ve sevap yazar" (2) buyurmuştur.
Öyleyse ormanı ve ağacı korumak, vatanı, milli serveti korumak demektir. Bu sebeple orman ve ağaç Allah (c.c.) korkusu ve yurt sevgisiyle korunmalıdır.
Aziz Müminler!
Unutmayalım ki, korunması için dinimizin üzerinde bu kadar titizlikle durduğu, Allah (c.c.)’in ve Resulullah (s.a.s.) in yetiştirilmesini ve muhafazasını emir ve tavsiye buyurdukları ağacı ve ormanı korumamak, onları ne suretle olursa olsun, telef etmek, dinimize uymayan bir harekettir.
Kamil Mümin, Allah (C.C.) dan korkar, vatanını sever, barış içinde olur, ormanı ve ağacı yakıp tahrip etmez.
***
1- Hud: 61
2- Fethu’l Kebir: 1/267
3- Müsned’i Ahmed İbn-i Hanbel, 5/414

SAĞLIK BÜYÜK BİR NİMETTİR
Diyanet
وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُواۚ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟

Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimizin bize bahsettiği en büyük nimetlerden biri de sağlıktır. Kişinin, üzerine düsen görevleri gereğince yerine getirebilmesi, verimli etkinlikler sergilemesi, her şeyden önce sağlıklı bir yapıya sahip olmasına bağlıdır. Sağlıklı bir vücut; fonksiyonları, tabii akısı içinde devam eden vücuttur. Dinimiz bu tabii akısın korunması üzerinde önemle durmuş, onu kesintiye uğratacak davranışları ise şiddetle yasaklamıştır.
İlahi vahyin ışığında yepyeni ve dinamik bir toplum meydana getiren Hz. Peygamber (s.a.s.) bu toplumun çekirdeğini oluşturan ashabın ruhi bedeni ve sosyal, bütün yönleriyle ilgileniyordu. Özellikle, cihad ve tebliğ gibi sorumlulukları üstlenmeye hazır hale gelmeleri için onları vücut sağlığının korunması ve takviyesi konusunda teşvik ediyordu. "Kuvvetli Mümin, Allah’a, zayıf Müminden daha sevimlidir" (1) hadisi bunun güzel bir örneğidir. Resûlüllah Efendimiz: "Allah’ım vücuduma, kulağıma, gözüme afiyet ver. Senden başka ilah yoktur" (2) diye dua eder ve aile fertleriyle ashabına da bunu tavsiye ederdi. O söyle buyurmuştur:
"Allah’tan, affedilmek, sağlık ve selamet dileyin. Hiçkimseye, iman hariç, sağlıktan daha hayırlı bir sey verilmemiştir" (3)
Aziz Müminler!
Hayatımızda böylesine önemli bir yeri olan sağlık nimetinin bir takım ihmaller ya da yanlış davranışlar yüzünden kaybedilmesi, tehlikeye düşürülmesi, tabi ki sorumluluğu gerektirir. Ne yazık ki insan, emek harcayarak kazandığı, hazır bulduğu nimetlerin değerini gereğince bilememektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuya dikkat çekerek söyle buyurmuşlardır: "İki nimet hakkında insanların çoğu aklanmıştır: "Sağlık ve bos vakit" (4) İslam’ın getirdiği, içki, kumar ve zina yasağı kişinin ve toplumun ahlakı yapısını korumayı amaçladığı kadar onların sağlığını korumayı da amaçlamaktadır.
Allah’ın Resulü (s.a.s.) bir yandan sağlığın önemine dikkatleri çekerken, bir yandan da onun korunması için uygulanması gereken önemli uyarılarda bulunmuştur. O’nun; yeme içme ve beslenme adabı ile hastalık taşıyıcılarıyla temas konusundaki tavsiyeleri, modern tıbbın, koruyucu hekimlik açısından uyguladığı temel prensipleri oluşturmaktadır. Ölçülü ve yeterli beslenmenin önemini vurgulayan su hadisi şerife bakalım: "Hiç bir insan, mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Kişiye, vücudunu diri tutacak kadar yiyecek yeter. Eğer mutlaka daha fazla yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini suya ayırsın. Üçte birini de boş bıraksın" (5) "Yiyin, için, fakat israf etmeyin" mealindeki ayeti kerime ile "Oruç tutun ki sıhhat bulaşınız" hadisi şerifinden de bu konuda alınacak pay vardır.
Aziz Müminler!
Gerektiğinde karantina uygulamasına başvurmak, toplum sağlığının kaçınılmaz bir gereğidir. Sevgili Peygamberimiz. "Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba çıkarsa, korunmak maksadıyla aradan akmayınız" buyurarak karantinanın gerekliliğini vurgulamıştır. Yine, "Sakın sağlıklı deveyi hasta devenin yanına uğratmayınız" hadisi şerifi, hastalık tasması ile doğrudan temasın, mikrobun bulaşmasına sebep olacağı uyarısını getirmektedir. Suriye’de veba çıktığını öğrenen Hz. Ömer’in, oraya girmekten vazgeçtiğini biliyoruz.
Kısaca söylemek gerekirse, değerli müslümanlar sağlık Rabbimizin bize verdiği büyük bir nimet ve gereğince korunması gereken bir emanettir.
***
(1) Müslim, Kader, 34. {2} Ebu Dâvûd, Edeb, 101. (3)Tirmizi, Da’avât, 1G5, 128.
(4) Buhari, Rikik, 1.
(5) Tirmizi, Zühd, 47, Ibn Mace, Et’ime, 50.
(6) Araf, 31.
(7) el- Câmiussağir, I). 46. (8] Buhari Tıb. 30.
(9) Buhari. Tıb, 53.