Makale

ÇEVRE-İNSAN İLİŞKİSİ VE İSLAM TOPLUMUNDA İLK ÇEVRECİLİK HAREKETLERİ

ÇEVRE-İNSAN İLİŞKİSİ VE İSLAM TOPLUMUNDA İLK ÇEVRECİLİK HAREKETLERİ *

Mesut ÖZÜNLÜ

Kâinattaki ekolojik düzenin birbirini kabullenme prensibi içerisinde oluşturduğu külli dengeye bilimadamları ekosistem, bir başka deyişle çevre adını veriyorlar.
Çevre sorunlarının, geleceğimiz için hayati bir mesele haline geldiği yüzyılımızda insan unsurundan ayrı düşünülmesi mümkün görülmemektedir. Çünkü, varlığın asal ekseni konumundaki insan ile çevre arasında sıkı bir ilişki vardır.
Pırıl pırıl güneşi, mülayim bir edayla tane tane yağan yağmuru, burnumuza buram buram koku sunan gülleriyle insan için hazırlanmış bir uysallıklar manzumesi olduğu hemen farkedilen çevre, ne yazık ki yine insanoğlu tarafından içinde yaşanılmaz bir hale getirilmiştir. Öyleki, insanın çevreye karşı işlediği cinayetin boyuttan bütün canlıların geleceğini tehdit eder hale gelmiş, mızrağın ucu kendisine de dokunmaya başlamıştır.
İnsanın çevreye olan bu aykırı tutumunun, kıymet bilmezliğinin önüne nasıl geçilebilir? Çevrecilik adı altında bir faaliyet alanı oluşturmaya çalışan çeşitli çevreci örgütlerin, santral kapatma, nüfus planlaması yapma gibi, bu konuda tali sayılabilecek birkaç öneriyi gündeme getirmesiyle sorun çözülebilir mi?
Şurası bir gerçek ki, başlama noktası "önce insanın kendisinden" ilkesine dayanmayan her türlü çevrecilik hareketi sadece bir fanteziden öteye gidememekte ve sonuçsuz kalmaktadır. Çünkü çevre sorunu başta "insan unsuru ve onun ahlakiliği" ile ilgili bir durumdur.
Bundan böyle, çevre sorunu ile ilgili çözümler eşyanın doğal yapısına uygun paralellikte ele alınmalıdır. Tıpkı deprem dalgalarının yerözünden yeryüzüne doğru yayılışı gibi, varlığın özü olan insanın kalp dairesi merkez alınarak beyni, bedeni, organları, evi, mahallesi... ve çevresi şeklinde iç coğrafyadan dış dünyaya doğru giderek genişleyen ahlaki bir metod izlenmelidir.
Hiç unutmam, bir gün görevli olarak bulunduğum köyün şehirle olan irtibatını sağlayan yolda yaya olarak yürürken, yolun iki yakasının da çok kirli oluşu dikkat çekici bir durumdu. Atıklara baktığımda çoğunun alkollü içkiler içeren içeceklerin boş teneke kutuları olduğu gözlerden kaçmıyordu. Kutulardan birini alıp incelediğim zaman üzerinde "Çevremizi koruyalım" şeklinde bir ibarenin yazılmış olduğunu gördüm. Bu uyarıcı ibare ile neticenin ne kadar birbiri ile çelişkili olduğunu düşündüm.
İnsanın ruhunu kirleten içki bir teneke kutu içerisinde özenle korumaya alınacak, kalbini ve vücudunu bu kirletici içecekten koruyamayan birisi bunu içecek ve ondan kutuyu gelişigüzel atmaması, çevreyi koruma özverisi beklenecek!
Oysa İslâm’ın getirdiği terbevi öğretilere göre, çevre hareketine ruhu kirlilikten arındırma gerçeğinden başlandığını, bunun ruhu sarmalayan et-kemik çevresine doğru genişletildiğini ve daha sonra da dış dünyayı oluşturan çevrenin güzel bir estetiğe kavuşması için bir takım faaliyetlere geçilmekte olduğunu görmekteyiz.
Tarihin, sit alanları açarak ilk çevre hareketinin öncüsü bir lider olarak kaydettiği Hz. Peygamberin, Mekke’nin güneyine düşen Ayr ve Sevr Dağlan arasında kalan 32 km. lik bir araziyi koruma altına alarak sit alanı haline getirdiği rivayet ediliyor.
Ayrıca Hz. Peygamberin Hayber Seferinden döndükten sonra Medine’de kurmuş olduğu sit alanı üzerindeki çalışmalarını yoğunlaştırdığı bizzat kendisinin bu alanlara beşyüz hurma fidanı diktiği, burada av yapılmasını, ağaç kesilmesini yasakladığı kaydediliyor.
Daha sonraları Hz. Ömer, Devlet Başkanı olunca Osman bin Maz’un’un azatlı kölesini bu bölgeye bekçi tayin etmiş ve O’na şu emri vermiştir: "Medine’deki ağaçları kesme ve yapraklarını silkeleme konusunda kimseye müsaade etme, bunu yapanı gördüğünde baltasını ve ipini elinden al"
Bir de Peygamberimizin, Tayy ve Cüreyş Kabilesinin ileri gelenlerinin teklifleri üzerine Taifte de bir ormanı korumaya aldırması ile, bugün park veya dinlenme merkezi dediğimiz özel mevkilerin ilk örneğini vermiş olduğu söylenebilir.
Bütün bunların ötesinde İslâm, çevre hareketiyle doğrudan ilgili sayılabilecek hayvan sevgisi, hayvanlara hayat hakkı, hayvanlara merhamet ve acıma gibi yepyeni bir kısım boyuttan beraberinde getirmiş ve her güzel şeyde olduğu gibi ekosistemin ve çevreciliğin de ilkelerini insanlığa sunmuştur.
***
* Bu makalede Çevre Bakanlığı yayınlarının yanı sıra "Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm" adlı eserin 4. Cildinden yararlanılmıştır.