Makale

İSLAM’DA TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER BAĞLAMINDA ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ

İSLAM’DA TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER BAĞLAMINDA ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ

Yüksel SALMAN
Din İşi. Yük. Kurulu Uzmanı

Temel Haklar:
Günümüzde ön plana çıkan ve farklı yönleriyle çokça tartışılan konulardan birisi de "Temel hak ve hürriyetlerdir. Konunun güncel A olmasının yanı sıra, ülkelerin gelişmişliği konusunda bir kıstas olması konuya ayrı bir mi boyut kazandırmaktadır.
Temel hak ve hürriyetler dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez ve bazı istisnaî haller dışında sınırlandırılması mümkün olmayan haklardır. Kur’ân’ı-Kerim’in pek çok yerinde, kişinin hem kendi manevî kişiliğini koruyup geliştirmesi, hem de başkalarının manevi kişi- / ligine, şeref ve haysiyetine saygılı olması istenmiştir. Bu meyanda insanları alaya almak, kötü lâkapla çağırmak, sûi zanda bulunmak, insanların kusurlarını araştırmak ve kişileri çekiştirmek de yasaklanmıştır.1
Haklar konusunda ümmetini ısrarla uyaran Hz. Peygamber (s.a.s) de insanların kişilik haklarına saygılı olmayı öğütlemiş, aykırı davrananları kınamış ve kul hakkı ihlalinin, hakkı ihlal edilen kimse (mağdur) affetmedikçe hiç kimse tarafından affedilemeyeceğini belirtmiştir.12’ Vedâ hutbesinde: "Ey İnsanlar! sizin kanlarınız, mallarınız, ırzınız (namus ve haysiyetiniz) Rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize karşı dokunulmazdır, güvence altındadır"131 buyurmuştur. Bir başka hadiste de, insanın üç temel dokunulmaz hakkı olarak hayat hakkı, mülkiyet hakkı ve manevî kişilik hakkından söz edilmiştir."’
Temel hakların başında şüphesiz "hayat hakkı" gelir. İslam’da insanların can güvenliğine, diğer bir ifade ile hayat haklarına büyük önem verilmiş ve insan hayatının dokunulmaz (masum) olduğu bir ilke olarak kabul edilmiştir. Bütün hak dinlerin kabul ettikleri vazgeçilmez beş esastan birisi de "Hayatın korunmasıdır. Kur’ân’da pek çok yerde hayatın öneminden bahsedilir ve haksız yere insan hayatına kasdetmenin ne kadar büyük bir suç teşkil ettiğine işaret edilir.5 Zira İslama göre insan, varlıklar arasında seçkin bir yere sahiptir. İnsana % verilen hayat da Allah’ın bir emanetidir. Dolayısıyla bu hayatı sona erdirme yetkisi de sadece Allah’a aittir. Buna göre, bir kimsenin haksız yere bir başkasının hayatına kasdetmesi dinen yasaklandığı gibi, kişinin kendi hayatına son vermesi (intihar) \veya bu konuda başkalarına izin vermesi de dinen yasaklanmıştır.6 Bu bağlamda İslam, cahiliyye döneminin âdetlerinden olan kan davalarını ortadan kaldırmış ve hangi sebeple olursa olsun insanlara işkence edilmesini kesin bir dille yasaklamıştır. Konuyla ilgili hadislerinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardın "Ganimette hainlik yapmayınız, sözlerinize bağlı kalınız, (burun, kulak kesmek, yüz dağlamak ve göz oymak gibi) uzuv kesmek suretiyle cezalandırmayınız. Hiçbir çocuğu öldürmeyiniz."7 Bir kudsî hadise göre de Hz. Allah: "Kullarıma işkence yapmayınız8’ buyurarak işkencenin her türlüsünü yasaklamıştır.
Temel haklardan bir diğeri de, "mülkiyet hakkı "dır. İslam dini özel mülkiyeti, kişilerin mal mülk sahibi olmalarını-helal kazanç, hibe, miras gibi meşru yollardan elde edilmiş olmak kaydıyla- caiz görmüş, mülkiyet hakkını korumak için de çeşitli tedbirler almıştır. Bunlardan bir kısmı, toplumun her ferdine fırsat eşitliği tanımak ve herkesin insanlık onuruna yaraşır şekilde yaşama imkanlarını temin etmek gibi "sosyal adâlet" tedbirleridir. Bunların yanısıra zekât, nafaka, yardımlaşma, karşılıksız borç verme (karz-ı hasen), vakıf ve benzeri hayır müesseseleri de sayılmaya değer tedbirler arasındadır.191 Öte yandan İslam, insanların mallarını haksız sebeplerle yemeği yasaklamış,"01 özel mülkiyete tecavüz niteliğindeki davranışları da getirdiği bazı müeyyidelerle koruma altına almıştır. Örneğin, hırsızlık eden kimselere, kadın olsun erkek olsun ağır müeyyideler öngörülmüştür."11
İslâmî literatürde "Kişilik haklan", yani insanın manevî kişiliği, haysiyet, şeref ve saygınlığı "ırz" terimi ile ifade edilmiştir. İnsanı insan yapan, ona toplum içinde şeref ve saygınlık kazandıran, bu sebeple de her türlü haksız saldırı karşısında dokunulmazlığı bulunan kişilik değerleri bu kavram ile ifade edilmiştir."12 Maddî ve manevî kişiliği itibariyle, herkesin insan sayılma ve aşağılanmama konusundaki tabiî temayül, ırz kavramının psikolojik temelini oluşturmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de ırz kelimesi açıkça zikredilmemekle beraber, insanın değerine ve varlıklar arasındaki şerefli konumuna çok yerde dikkat çekilmiştir.13 Hadislerde ise manevî kişilik değerlerini ifade etmek üzere ırz kelimesinin sık sık kullanıldığını görmekteyiz. Hz. Peygamber vedâ hutbesinde, müslümanların can, mal ve ırzlarının dokunulmaz olduğunu açıkça vurgulamıştır."14 Bir başka hadiste de kişiye kötülük olarak müslüman kardeşini küçük görüp aşağılamasının yeteceği ifade edilmiştir."15 Can, mal ve ırz dokunulmazlığının birlikte anılmasından, İslâm’ın hayat hakkına, mülkiyete ve kişilik haklarına aynı ölçüde önem verdiği sonucunu çıkarmak mümkündür. Diğer bir hadiste de şüpheli şeylerden kaçınan kimsenin dinini ve ırzını korumuş olacağının beyan edilmesi, din ile kişilik değerlerini ifade eden “ırz” kavramının birlikte zikredilmeleri noktasında ilgi çekicidir. Bu ifadeden, kişilik değerlerinin dînî değerler için bir temel teşkil ettiğini ve sağlam bir dindarlığın, korunmuş bir kişilikte daha da mükemmel olacağını söylemek mümkündür."16
Özel Hayatın Gizliliği:
Temel haklar içerisinde önemli bir yeri olan husus da "özel hayatın gizliliği"dir. Kavram olarak, bir kimsenin başkalarından gizleme hakkı bulunan durumları ihtiva eder.’17 Tarifinden de anlaşılacağı gibi bu kavram, “özel" hallerin başkalarına karşı gizli kalması noktasında ilgili şahsa bir statü sağlamaktadır. Buna göre, herkes özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın gizliliğine dokunulamaz. .
Özel hayatın gizliliği prensibi, belirli bazı hallere özgü bir tâbir olmayıp, insan hayatındaki "özel" durumların yabancıların müdahalesinden korunması imkanlarını ifade eder. Esas itibarıyla özel hayatın gizliliği konusunda herkes, "yabancı" konumundadır. Bu konuda kişinin birinci derecedeki yakınları ile diğer insanlar arasında kural olarak bir fark yoktur. Öyle ki, kişinin anne-babası bile özel hayatın gizliliği noktasında diğer insanlarla aynı konumda değerlendirilir. Zira burada gözetilen temel amaç, kişinin kendisi istediği sürece özel hayatının gizli kalmasıdır. Nitekim ev halkından bazı kimselerin, odalara izinsiz girmeleri ve görülmesi istenmeyen bazı hallere vâkıf olmaları üzerine şu âyet inmiştir"18: "Ey inananlar! Meşru şekilde sahip olduğunuz köle ve cariyeler ile sizden henüz ergenliğe ulaşmamış olanlar, sabah namazından önce, öğle sıcağında soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra, yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar, sizin açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de onlara da bir sorumluluk yoktur."19 Burada izin istemek için sadece belli vakitlerin zikredilmesini sınırlayıcı bir hüküm olarak yorumlamamak gerekir. Belki de böyle bir ifade, vakıanın tespiti, yani genellikle insanların bu vakitlerde yanlarına girilmesi için müsait olmadığı şeklinde değerlendirilmelidir. Buna göre, evdekilerin müsait olmadığı bütün vakitlerde izin almanın gerekliliğini söylemek mümkündür.
Özel hayat kapsamında yer alan bazı haklar şunlardır:
1- Konut Dokunulmazlığı:
Konut dokunulmazlığı, hiç kimsenin konutuna izinsiz girilememesi, arama yapılamaması ve buradaki eşyalara el konulamamasını ifade eder. Buna göre, ev sahibinin izni olmadığı sürece hiç kimsenin evine girilemez, hangi amaçla olursa olsun orada fâliyette bulunulamaz. Ev sahibinin aksi yöndeki davranışları engelleme hakkı vardır. "Mesken masûniyeti" adı verilen bu hak, eski dönemlerden bu yana bilinen haklardandır.
İslam dini bu hakkın korunmasını sağlayacak bazı tedbirler almıştır. Bunların başlıcaları şunlardır:
a) Evlere kapılarından girilmesi emredilmiştir:
Konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştun "....Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir-, iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin. Allah’tan sakının ki muradınıza eresiniz".’20’ Bununla cahiliyye döneminin kötü âdetlerinden biri olan ve konut dokunulmazlığını ihlal eden evlere kapı dışındandaki yerlerden girmek yasaklanmıştır.
b) Evlere izinsiz girmek yasaklanmıştır:
Özel hayatın korunmasını temin eden en önemli ilkelerden birisi de ev veya bu konumdaki yerlere sahibinin izni olmadan girilmemesidir. Gerçekten "ev hali" her zaman başkalarının görmesine elverişli değildir. İnsanlar ev ortamında başkalarının görmesi veya muttali’ olması uygun olmayan bir halde bulunabilirler. Ev dağınık olabilir, içeride özel bir konu görüşülüyor olabilir veya evdeki kimselerin kıyafetleri başkalarının görmesi için uygun olmayabilir. Nitekim Hz. Peygamber konuya açıklık getirerek: "İzin almak ancak göz için (yani evin ayıplarının görülmemesi için) dir.’2" buyurmuşlardır. Dikkat edilirse, özel hayatın gizliliği daha çok evlere izin alınmadan, habersizce girildiği durumlarda ihlal edilmektedir. Bu sebeple, bazı İslam alimleri başkasının evine izinsiz girmek, izinsiz olarak başkasının malında tasarrufta bulunmaktan başka bir şey değildir demişlerdir.’"22’ Bu husus Kur’an’da şöyle dile getirilmiştir: "Ey inananlar, evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahiplerine haber vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha hayırlıdır." 1231
Konuyla ilgili bir başka hadiste de iznin nasıl isteneceğine temas edilerek: "Üç defa kapıyı çalınız. İzin verilirse girin, aksi halde dönün"1241 buyurulmuştur.
Hz. Ömer’in (r.a) başından geçen bir olay, oldukça ilginçtir. Nakledildiğine göre Hz. Ömer, Medine’de geceleyin kontrol görevi yaparken, evin birinde şarkı söyleyen bir adamın sesini işitmiş, duvardan aşıp içeriye girmişti. Eve girdiğinde, erkeğin yanında yabancı bir kadın ve içki bulunduğunu görünce:
"Ey Allah’ın düşmanı, sen günah işleyeceksin de Allah, seni gizleyecek mi sandın?" dedi. Adam cevaben:
Acele etme, ey mü’minlerin emiri! Ben bir günah işledim, sen ise üç hususta günah işledin. Allah: "Başkalarının gizli ve ayıp hallerini merak edip araştırmayınız (tecessüs)"1251 buyuruyor. Sen, aksini yaptın; Allah "Evlere kapılarından giriniz"’26’ buyuruyor, sen ise duvardan aşıp girdin; yine Allah: " Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selâm vermeden girmeyiniz"’27 buyuruyor, oysa ki sen, benim evime izinsiz girdin demiştir. Bu cevap üzerine Hz. Ömer: "Ben seni affedersem, sen de beni affeder misin? demiş, adam "evet" deyince de oradan uzaklaşmıştır.28’
c) Evlere izinsiz bakmak yasaklanmıştır:
Sahibinden izin almadan evlere girilemeyeceği gibi, hangi şekil ve vasıta ile olursa olsun, evin içerisini gözetlemek de dinen yasaklanan hususlardandır. Hz. Peygamber: "İzin almadan bir kimsenin evinin içine bakmak hiç kimseye helal değildir’"2’” buyurarak bu tür davranışların yasak olduğunu beyan etmiştir.
2- Haberleşme (iletişim) hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği:
Haberleşme, kapsamı ve vasıtaları itibariyle farklılık arzetse de tarihin eski dönemlerinden bu yana insanların hayatındaki önemini daima korumuştur. Günümüzde iletişim araçlarının hızla gelişmesi konunun önemi daha da artmıştır. Yeni buluşlar ve teknolojik gelişmeler, hayatın bir çok cephesinde kolaylıkları da beraberinde getirmektedir. Ancak İnsan hayatına giren her teknolojik gelişmenin, toplum yararına ve belli kurallar doğrultusunda kullanılması da son derece önemlidir. Bu bağlamda önemli hususlardan birisi de herkesin, bir engelle karşılaşmadan, rahatça iletişim imkanlarından yararlanabilmesi ve bu çerçevede özel hayatı ilgilendiren hususların deşifre edilmemesidir. Günümüzde telefon v.b iletişim araçlarının kullanımında bu tür kuralların ihlal edilmesinin, birçok huzursuzluk ve problemleri de beraberinde getirdiği müşahede edilmektedir.
İslam’a göre; ister karşılıklı, isterse iletişim araçları vasıtasıyla olsun, yapılan konuşmaların başkaları tarafından işitilmesi istenmiyorsa, aksi yöndeki davranışlar "tecessüs" kapsamına girdiğinden, yasaklanmıştır.’30’
Konuşmanın gizli olduğu açıkça ifade edilmiş olabileceği gibi, karine (ipucu) ile de anlaşılabilir.
Örneğin bir toplulukta bulunan kimselerin ayrılıp bir köşede fısıltı ile konuşmaları o konuşmanın gizliliği noktasında ipucu verebilir. Bu durumda, yapılan konuşmanın dinlenmemesi gerekir. Hz. Peygamber, izin almadan başkalarının konuşmalarının dinlenilmesini yasaklamış ve: "Her kim rızaları olmaksızın bir topluluğun konuştuklarını dinlerse, kıyamet gününde onun kulaklarına kurşun dökülecektir’"311 buyurmuşlardır. Burada başkalarına ait özel mektupların, gizlilik taşıyan faks v.b özel mesajların okunmasının da uygun olmadığını ifade edebiliriz.
Haberleşmede gizliliği ihlal eden davranışları şahsın bizzat yapmayıp başkaları aracılığıyla, örneğin çocuklar vasıtasıyla yapması durumunda da hüküm aynıdır.
3- Gizlilik taşıyan özel eşyalar:
Özel eşyalar, kişinin şahsına ait olan ve sahibi izin vermedikçe başkalarının tasarruf yetkisi bulunmayan şeylerdir. Bunlardan bir kısmı- her ne kadar sahibinin izini olmadıkça başkalarınca kullanılamasalar da- gizlilik özelliği taşımayabilir. Örneğin kişinin kalemi, elbisesi, herkese açık olarak kullandığı iş malzemeleri v.b bu konumdadır. Özel eşyalardan diğer bir kısmının ise gizliliği vardır. Bunlar; mektup, hatıra defteri, özel fotoğraflar, hatıra eşyaları, vasiyetname gibi şeylerdir.132’ Bu noktada, kişinin başkaları tarafından görülmesini, bilgi sahibi olunmasını istemediği her nevî eşyanın gizlilik özelliğine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu nitelikteki eşyaların gizliliğinin korunması esastır. Bir kimse başkalarına ait olan bu nevi eşyalara, sahibinin izni olmadığı sürece bakamaz.
İslam dini özel hayatın gereği olarak gizli kalması gereken hususları beyan etmekle kalmamış, aynı zamanda bunları koruyacak prensipler de getirmiştir ki bunlardan bazıları şunlardır: a- Tecessüs (ayıp araştırma) yasağı: Tecessüs, bir şeyin iç yüzünü, gizli durumlarını araştırmaktır.133’ Genellikle gizli ve ayıp hallerin araştırılması anlamında kullanılır. Bu manada tecessüs, başkasına ait olan, kendisinin bilmediği hususları merak edip araştırmak demektir.34’ İslam dini, insanların ayıplarını araştırmayı (tecessüs), özel hayata müdahale niteliği taşıdığı ve karşı tarafı rahatsız edip incittiği için "birbirinizin ayıbını araştırmayın"135’ ifadeleriyle yasaklamış, buna mukabil insanların kusurlarını bağışlayıp affetmek, Allah’ın sevgisine götüren bir davranış olarak ifade edilmiştir136’ Hz. Peygamber (a.s) da : "Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyâmet günü ^ onun ayıbını örter"37’ buyurarak insanların ayıp ve kusurlarını gizlemenin Allah katındaki mükafatına dikkat çekmiştir.
b- Gıybet yasağı:
Uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak gibi anlamlara gelen "gayb" kökünden gelen gıybet, bir kimsenin aleyhindeki incitici, küçültücü söz ve davranışları ifade eder.137’ Daha açık bir ifade ile gıybet, bir kimsenin gıyabında hoşlanmayacağı şeyleri söylemek demektir.
Gıybet, insanlar arasındaki sevgi, saygı ve yardımlaşma bağlarını ortadan kaldıran ve toplumda kin, nefret ve düşmanlıklara sebep olan kötü bir huydur. Gıybet ile, kişinin başkaları tarafından bilinmesini istemediği hususlar ifşa edilmekte, bunun sonucu olarak da özel hayatın gizliliği ihlal edilmektedir. Gıybet eden aynı zamanda karşı tarafı rencide etmekte ve psikolojik açıdan sıkıntı vermektedir. Bundan dolayı, Kur’an-ı Kerim’de gıybet yasaklanmış, gıybet yapmak ile ölü eti yemek denk tutulmak suretiyle de bunun çirkinliğine dikkat çekilmiştir.40 c- Kovuculuk (söz taşıma) yasağı:
Birinden duyduğu sözü diğerine aktarmak14" anlamına gelen kovuculuk, insanların arasının açılmasına ve toplumda huzurun bozulmasına sebep olan kötü huylardan biridir.
Söz taşıma çoğu zaman özel hayata ilişkin bilgileri başkalarına aktarma aracıdır. Özel hayata ilişkin bilgiler kovuculuk ile yayılma imkanı bulur. Kur’ân-ı Kerim bu yüzden kovuculuk yapan kimsenin sözlerinin dikkate alınmamasını istemiş,’42’ Hz. Peygamber de: "Kovucu, (tevbe etmedikçe) cennete giremez’"43’ buyurarak bu davranışın ne kadar büyük bir günah olduğuna işaret etmiştir.
d- Sır saklama vecîbesi:
Özel hayatın gizliliğini temin eden önemli prensiplerden birisi de sır saklama görevidir. Bu prensip, müslümanların gizli hallerini ve sır mahiyetindeki bilgileri başkalarına anlatma konusunda yasak getirmekte, böylelikle de başka-
larının bilmesi istenmeyen özel hayata ilişkin bilgiler koruma altına alınmaktadır.
Sır mahiyetindeki özel bilgi ve konuşmalar emanet hükmündedir. Emanete riâyet ise müslümanların uyması gereken kurallardan biri olup, aksi yöndeki davranışlar nifak alâmeti olarak görülmüştür.
Burada meslekleri gereği insanların özel hallerine muttali’ olan doktor, hemşire, hâkim, avukat gibi kimselerin de elde ettikleri bilgileri gizlemeleri gerektiğine işaret etmeliyiz.
e- Kusurları bağışlama ve ayıpları örtme tavsiyesi:
İnsanların kusurlarını bağışlamak ve affetmek erdemli kişilerin özelliklerindendir. Bu sebeple, insanların kusurlarını bağışlayanlar Kur’ân-ı Kerim’de övülmüş ve eni gökler ile yer kadar olan cennetle müjdelenmişlerdir.’44’ Ümmetine her konuda örnek olan Hz. Peygamber (a.s.), hayatında hiçbir zaman insanların ayıplarını yüzüne vurmamış, kusurlarını başkalarına anlatmamıştır. Dine aykırı bir davranış gördüklerinde de isim vermeden uyarmış ve: "Bir kimsenin ayıbını görüp de onu örten kimse, bir ölüyü ihya etmiş gibidir",451 buyurmuşlardır.
4- Özel hayatın gizliliğini sınırlayan durumlar:
Bazı durumlarda özel hayatın gizliliğine sınırlama getirilebilir. Bunlar genellikle ya bir zarurete ya da belli kurallar dahilinde icrâ edilen adlî bir işleme dayanır. Bu hallerde özel hayatın gizliliği ihlal edilmiş sayılmaz.
Bu durumları şöyle sıralamak mümkündün
1- Hayatî tehlike altında bulunan kimselerin yardım istemesi veya yangın, sel gibi tabii âfetlere maruz kalınması durumunda, içeride kalanları kurtarmak için evlerine izinsiz girilebilir. Hırsızlık, düşman istilası gibi durumlarda da hüküm aynıdır.
2- Belli kurallar içerisinde, adlî bir fâliyetin icrası için bir kimsenin evine girilebilir, usûlüne uygun şekilde arama v.s yapılabilir. Bu durumda hane sahibinin izin verip vermemesi dikkate alınmaz. Ancak bu gibi hallerde aile mahremiyeti dikkate alınarak, eve girerken haber vermek gerektiği söylenebilir.46’
3- Meslekleri gereği başkalarının özel hayatlarına muttali’ olan (avukat, doktor gibi) kimseler özel hayatı ilgilendiren konularda gereği kadar özel bilgi alabilirler. Ancak bu bilgileri zaruret olmadıkça ifşa edemezler.

1- Hucurat, 10-13.
2- Buhârî, 48, Müslim, “Birr" 15, 15; (Açıklama ve şerh için bkz. Zebidî, Zeynüddin Ahmed b. Ahmed (tere (Kâmil Miras), Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Ankara, 1984, VII, 374)
3- Buhârî, "Hac” 132, “Hudûd", 9.
4- Müslim, “Birr" 32, Ebû Davûd, “Edeb”, 35.
5- Bkz. Bakara, 178.; Nisa, 29; Mâide, 32; En’am, 151; İsra,
33.
6- Nisa, 29; Mâide 32; En’am, 151 Ebû Zehra, Muhammed el-Cerîme, (Daru’l-Fikr el-Arabî, 505.
7- Müslim, “Cihad, 4; Tirmizi, "Siyer", 28; ibn Mâce, “Ci- had”‘ 38; Muvatta, “Cihad", 3.
8- Ahmed b. Hanbel, IV, 172,173.
9- Karaman, Hayreddin, Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, 4. baskı, İstanbul, 1987, s. 174.
10 Bakara, 188; Nisâ, 29.
11- Mâide, 38.
12- Hökelekli, Hayati, ’Irz" DİA, XIX, 133, İlmihal, (ISAM) İstanbul, 1999, II, 186-187).
13- Bakara, 30; isrâ, 70.
14- Ahmed b . Hanbel, I, 230, Buhârî, "İlim", 9; Müslim, “Kasâme, 29,30.
15- Müslim, Birr, 32, Ebû Davûd, “Edeb", 35.
16- Hökelekli, ’“Irz" DİA, XIX, 134.
17-Armağan, Servet, İslâm Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Ankara, 1987, s. 90.
18- İbn Kesfr, Tefsiru’l- Kur’ani’l- Azîm, (Daru’l-Şa’b VI. 90).
19- Nûr, 58.
20- Bakara, 189.
21- Buhârî, "isti’zân", 11; Müslim, "Edeb", 41; Tirmizi, “ “İs- ti’zân", 17; Ahmet b. Hanbel, V, 330-335.
22- Bkz. Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, (Eser- Neşriyat) IV 3497.
23- Nûr, 27,
24- Tirmizî, "İsti’zân" 3; Müslim, “Edeb" 33-37.
25- Hucurât, 12.
26- Bakara, 189.
27- Nûr, 27.
28- Yazır, a. g.e, VI, 4473-4474.
29- Tirmizî, "Sâlât”, 148; Ebû Dâvûd, "Taharet" 43.
30- Hucurât 49/12; Müslim “Birr",15.
31- Buhârî, “Rüya”, 45; Tirmizi, “Libas”, 19.
32- Armağan, a.g.e., s. 92.
33- er-Râzî, Muhtaru’s- Sıhâh, Beyrut, 1987, s. 104-, Mu’ce- mu’l-Vesît, Istanbul, I, 122.
34- Kurtubî, el-CâmPli Ahkâmi’l-Kur’an, Beyrut, XVI, 218; Sâbûnî, Muhammed, Ali, (Dersaadet, Yayınevi), II, 235; KonyalI Mehmet Vehbi, Hülasâtü’l-Beyân, İstanbul, ts. XIII, 5503; Ya- zır, a.g.e. VI, 4473.
35- Hucurât, 12.
36- Âl-i İmrân, 134.
37- Buhârî, "Mezâlim,” 3; Müslim, "Birr", 58, 72; Ebû Dâvûd, "Edeb”, 38, 60; Tirmizi, “Hudud" 3, “Birr, 19; İbn, Mâce, “Hudud" 5; Ahmed b. Hanbel, II, 91.
38- Çağırıcı, Mustafa, "Gıybet” DİA, XIV, 63.“Birr"
39- Kurtubî, a.g.e., XIVI, 219, Sâbunî, a.g.e., XIII, 235.
40- Hucurat, 12, KonyalI, Mehmet Vehbi, a.g.e., XIII, 55035505.
41- Diyanet İslâm İlmihali, 5. baskı, Ankara, 1998, s. 507.
42- Kalem, 11.
43- Buhârî, "Edeb", 50; Müslim, "İman", 169-170.
44- Âl-i İmrân, 133-134.
45- Ebû Dâvûd, "Edeb”, 40.
46- Armağan, a.g.e., s. 112.