Makale

GENÇLİK

Merhaba
GENÇLİK

Harun ÖZDEMİRCİ
Dini Yayınlar Dairesi Başkanı

Yazılı hak ve hürriyetler açısından ele alındığında, çok değil en fazla 100 yıllık bir geçmişe sahip olan gençlik, hemen hemen bugün bütün dünya ülkelerinde üzerinde en çok durulan kavramların başında geliyor. Geçmişle ilgili değerlendirmeler yapılıyor, elde edilen birikimleri onlara daha iyi aktarmanın yolları aranıyor. Günümüzün şartlarında daha aktif, daha dinamik, daha verimli bir gençlik düşünceleri politikalara yön veriyor. Gelecekle ilgili yapılan planlarda yarınların emanet edileceği gençliğin nasıl olması gerektiği üzerinde yoğun bir şekilde gayret sarf ediliyor.
Türkiye’de de durum aynı.
Kendi millî ve manevî değerlerimize bağlılığı simgeleyen kültürümüzü onlara nasıl aktarmamız gerektiğinin yollarını arıyoruz. Çağın şartlarına; kültüre bağlı olarak ayak uydurmayı ifade eden medeniyetten azami derecede yararlanmanın ve ondan kopmamanın lazım geldiğini onlara aktarmaya çalışıyoruz. Bununla birlikte gençlerimiz ile aramızda kopuklukların oluşmasına bilmeden ve de istemeden zemin hazırladığımız da bir gerçek. Onların bizi eleştirmelerine müsaade etmezken, biz onları acımasızca eleştiriyoruz. Onları cahillikle suçladığımız da oluyor, toylukla da. Onlara yön vermemiz gerekirken, nasıl olmaları gerektiğine biz karar veriyoruz, neler yapmaları gerektiğini biz belirliyoruz. Anne-babaları olma düşüncesiyle bedenlerine sahip olduğumuzu kabul ederek düşüncelerine de sahip olmak istiyoruz. Onların problemlerle dolu dünyalarında önlerini açmamız gerekirken, etraflarına sonradan belki bizim de kaldıramayacağımız duvarlar örüyoruz.
Onları bir türlü anlayamıyoruz.
Bununla birlikte kabul etmemiz lazım gelen bir gerçek var ki o da; içinde bulundukları dönem gereği gençlerin, yaratılışlarından da kaynaklanan sürekli hareketliliği, dinamikliği insanlık yararına yönlendiril- mediği zaman, çeşitli mihrakların tesiri altında kalabilecekleridir. Sıcak savaşların ardından kendini oldukça belirgin bir şekilde hissettiren soğuk savaş dönemlerinde bunun en açık örneklerine, gerek dünyada, gerekse ülkemizde yakînen şahit olduk. Bu dönemde gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin başına uyuşturucu ve terör belasının musallat edildiğini gördük. Bir taraftan insanları uyuşturucu bataklığına sürüklediler, diğer taraftan da elde ettikleri kirli paraları ile gençleri tuzaklarına düşürdüler. Haince planlarını gerçekleştirmek için örgütler kurdular, insanları uyuşturarak, işe yaramaz bir hale getirerek, elde ettikleri paralarla onları beslediler. Sonra da masum insanları, erkek-kadın, çocuk-ihtiyar demeden katlettiler. Bazen Bosna’da gösterdiler kendilerini, bazen Kıbrıs’ta, bazen Azerbaycan’da, bazen de Türkiye’de. Bunu yaparken hedef aldıkları bir kitle vardı onların, her zaman bu kitlenin peşine düştüler. Ülkelerin, milletlerin, herşeyleri olan gençlikti bu kitle. Bütün imkânlarını seferber ederek kendi menfaatları doğrultusunda gençliği çökertmek için herşeyi göze aldılar.
İşte bu yüzden gençlik deyince akan sular duruyor, bu yüzden gençlik en önemli sermaye olarak görülüyor.
Her Mayıs ayı geldiğinde problemlerine daha bir yoğunlukla eğildiğimiz, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün, ’İnsanlık medeniyetinin, vatan sevgisinin ve fikir hürriyetinin en değerli sembolü’ olarak gördüğü gençlerimize, yine onun ifadesiyle, ‘Milletin birliği ile bağdaşmayan, bütün zararlı unsurlarla mücadele lüzumunu ve millî fikirleri zıt fikirlere fedakârca ve heyecanla savunma zarureti öğretilmelidir.’
Başka çıkar yol da yok zaten.
Herşey gönlünüzce olsun. Hoşça kalın.