Makale

HZ. PEYGAMBER’İN (S.A.S.) VEFATI

HZ. PEYGAMBER’İN (S.A.S.) VEFATI

Bahattin AKBAŞ
Ankara-Elmadağ Vaizi

Allah Teâlâ’nın bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdiği (1), alemlere rahmet olan (2), en güzel ahlâk üzere bulunan (3) Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke’de doğmuştur. Peygamberlik öncesi dönemde cahiliyye insanları olarak nitelenen çağdaşlarının düştüğü denaatten kendisini uzak tutmuş, tevhid anlayışı içerisinde zaman zaman insanlardan uzaklaşarak Nur Dağı’nda tefekkür ve tahannüste bulunmuştu. İşte yine böyle bir zamanda Rabbı O’na meleği Cebrail (a.s.) vasıtasıyla ilk vahyi göndermiş ve Peygamber olarak seçtiğini bildirmiştir.
Hz. Peygamber önce kendi yakınlarından başlamak üzere (4) insanları şirkten uzaklaşmaya, tevhide yönelmeye, Hakk’a davet etmiştir.
Hz. Peygamber Allah elçiliği görevinin bütün gereklerini yerine getirmek suretiyle icra etmiştir. Bu uğurda O’nun ve kendisine tabi olan ilk Müslümanların karşılaştıkları güçlük ve zorlukları tarih ve siyer kitapları ayrıntıları ile vermektedir.
Hz. İbrahim’in “Rabbim onlara kendi içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitab ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi gönder”(5), şeklindeki duası, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) peygamber olarak gönderilmesiyle kabul olmuş. Onun dünyaya teşrifiyle zulmet yerini nura bırakmış, birbirleri ile devamlı surette harbeden insanlardan karıncayı incitmekten çekinir hale gelen bir toplum ortaya çıkmıştır. İslam Medeniyeti kısa bir zamanda cihana örnek olmuştur.
O’nun risaleti insanlık için bir kurtuluş ve esenlik olmuştur. “Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradeleriyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru yola iletir” (6).
Rasûlüllah (s.a.s.) Allah elçiliği görevini yerine getirmiş, Allah’ın yardımıyla başarıya ulaşmış, insanlar akın akın İslâm’a girmişlerdir. Veda Haccı’nda, Müslümanlara İslam’ın itikadi, ameli ve ahlaki konularını topluca özetlemiş, kendisine tabi olanlara kıyamete kadar mutlu olacakları hayat esaslarını bir kere daha hatırlatmış, Kur’an’a sımsıkı sarılmalarını vasiyet etmiştir. Orada hazır bulunanlara “Allah elçiliği görevini ifa ettim mi?” diyerek onları şahid tutmak istemiş, onların şehadetinden sonra, “Ya Rab şahid ol, işte onlar vazifemi yaptığımın şahidleridirler” demiştir (7).
Bu tablo O’nun görev ve mesuliyet titizliği konusunda bizler için çok güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Gerek Nasr Suresi (8), gerekse Maide Suresinin 3.ayeti (9) “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölse veya öldürülürse, gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim böyle geri dönerse Allah’a hiç bir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır” (10). “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir” (11), nazmi ilahisi de O’nun ölümlü olduğunu beyan etmekteydi.
Hz. Peygamber (s.a.s.) Uhud şehidliğini. Baki kabristanını ziyaret etmiş, dönüşünde ise rahatsızlanmıştı. Hicretin 11. (632. M.) yılı sefer ayının 19. günü olan Çarşamba günü müminlerin Annesi Meymûne (r.a.)nın odasında hastalanmıştı (12). Hz. Peygamber Veda haccında dirilerle vedalaşırken, Uhud şehidlerini ve Cennetü’l-Baki’yi ziyaret etmekle de sanki vefat eden Müslümanlarla vedalaşıyor, onların İslam’a olan hizmetlerine karşılık yüksek bir kadirşinaslık örneği gösteriyordu (13).
Ziyaretten sonra evine dönen Hz. Peygamber’in başağnsı ağırlaştı; gün geçtikçe sağlık durumu ağırlaşan Hz. Muhammed (s.a.s.) artık mescide gelemez ve cemaata namaz kıldıra- maz oldu. Hz. Ebubekir’e yerine namazlarda imamlığı ifa etmesini söyledi. Başını soğuk su ile devamlı pansuman ettiriyor, serinleyerek rahatlamaya çalışıyordu. Son günlerini hanımlarından Hz. Aişe’nin odasında geçirdi. İbn Hişam O’nun hastalık durumu hakkında şunları yazıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.) başı sargılı olduğu halde evini terketti ve camiye gelip minbere oturdu. Uhud şehidleri için dua etti ve daha sonra şöyle dedi: “Allah’ın bir kulu vardı. Allah O’nu dünya ve ahi- ret hayatından birini seçme konusunda serbest bıraktı ve bu kul da ahiret hayatını seçti. Yanında bulunan Hz. Ebubekir O’nun bu sözleriyle ne demek istediğini derhal anladı ve Hz. Muhammed’in kendisinden sözettiğini bildi, hemen ağlamaya başladı ve şunları söyledi: “Fakat biz, bizim ve ana-babaları- mızın senin yerine feda olmasını tercih ederiz. Ey Allah’ın elçisi.”
Artık mescide gelemeyen Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir’in kapısı dışında mescide açılan tüm kapıların kapanmasını emretti. Suriye yönüne gitmek üzere hazırlanmış olan Usa- me ordusunun gönderilmesini istedi. Hz. Usame’yi ve babasını övdü, onları ashaba emanet etti. Aynı şekilde O, muhacirleri ensara, ensarı da muhacirlere iyi davranmaya çağırdı. Ashabıyla hesaplaştı, helalleşti, hak sahiplerinden kendisinde olan haklarını almalarını istedi.” (14).
H. Rebiulevvel, 11/M. 8 Haziran 632 Pazartesi günü, Hz. Aişe validemizin kollarında, “Allah’ım beni Refık-i Âla zümresine kat, Lâilaheillallah” diye dua etti( 15), parmağını kaldırarak “Yüce Yoldaşın huzuruna” dedi, cennette buluşmak üzere diye mırıldandığı duyuldu, yavaş yavaş Aişe’nin göğsündeki başı ağırlaşmaya başladı (16) ve zevalden sonra gurubdan önce Hak Teâlâya kavuştu. Mübarek ruhunu teslim etti, vefat tarihinde ihtilaf varsa da yaygın görüş budur (17).
Peygamber Efendimizin vefatı süratle duyulmuş ve ashab arasında derin bir teessür uyandırmıştır. Hz. Ömer ve Hz. Ali gibi ashabın ileri gelenleri bile adeta kendilerinden geçmişlerdir (18). Hz. Ömer bile kılıcını çekmiş, “Rasûlüllah ölmemiştir, öldüğünü iddia edenin kellesini uçururum” demiştir. Ancak Hz. Ömer’in bu sözü münafıkların taşradaki İslam aleyhtarı odaklara ölüm haberini ulaştırmalarını önlemek için söylediği anlaşılmaktadır. Kur’an’ı çok iyi bilen Hz. Ömer’in Peygamberimizin de bir insan olduğunu ve zamanı gelince canını teslim edeceğinden haberdar olmaması düşünülemez (19).
Müslümanlar vefat haberi ile teessür içerisinde iken Hz. ’ Ebu Bekir topluluğa hitaben Allah’a hamdettikten sonra şöyle dedi: “Ey insanlar kim Muhammed’e tapıyor idiyse gerçekten Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyor idiyse gerçekten Allah diridir ve ölmez.” Daha sonra Uhud’dan sonra ! Medine’de indirilen şu ayeti okudu “Muhammed ancak bir , Peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçmiştir.
Şimdi o ölse veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Kim [ böyle geriye dönerse Allah’a hiç bir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.” (20).
Sanki Ebu Bekir (r.a.) okuyuncaya kadar bu ayeti hiç kimse duymamıştı. Ondan bu ayeti aldılar ve bu ayet dillerde dolaşmaya başladı. Ömer (r.a.) daha sonraları şöyle anlattı: “Ebu Bekir’in o ayeti okuduğunu duyunca o kadar şaşırmıştım ki yere düştüm. Ayaklarım artık beni taşımıyordu ve Allah’ın Rasûlü’nün ölmüş olduğunu anlamıştım.” (21).
Rebiulevvel ayında hicretin 12. yılında (M. 632) dünyaya veda eden Hz. Muhammed’in ölümü Müslüman toplumu derinden üzmüş ve mateme boğmuştur. Öyle ki O’nun gerçekten ölüp ölmediğini soranlar, öldüğüne inanmayanlar bile olmuştur. Ancak bu insanlar kısa sürede kendilerini toplamışlar, gerçeği görüp teslim olmuşlardır. Hz. Peygamber vefat ettiği , yer olan Aişe (r.a.)’ın hücresinde defnedilmiştir. Medfun bulunduğu yer (Ravza-i Mutahhara) Medine’de olup Müslümanların en çok saygı gösterdiği, ziyaret ettiği bir mahaldir.” (22).
Sözlerimizi Allah Rasulü’nün kendi dilinden dünyaya geliş ve gidişini tasvir eden bir hadisle bitirelim. “Ben bu dünya, da ne yapayım! Ben ve bu dünya, bir yolcu ve yolcunun altında gölgelendiği bir ağaç gibiyiz. Bir süre sonra yolcu yoluna gider ve onu arkasına bırakır.” (23).
Salat, selam, her türlü ihtiram O’na, O’nun âl ve ashabına olsun.

Dipnotlar:
1- Sebe, 28.
2- Enbiya, 108.
3- Kalem, 4.
4- Şuara, 214-215.
5- Al-i İmran, 170.
6- Maide, 15-16.
7- Zebidi, Tecrid Tercemesi, X, 397, Şibli Mevlana, Asr-ı Saadet, 1/510, Algül, Hüseyin, İslam Tarihi, 11/62.
8-(Ey Muhammed) Allah’ın yardımı ve fetih (zafer) geldiği ve insanların. Allah’ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğün zaman, Rabbı’na hamd ile teşbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.
9- ... Bu gün size dininizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve din olarak, sizin için İslâm’ı seçtim...
10- Al-i-İmran, 144.
11- Zümer, 30.
12- Zebidi. Tecrid Tere. XI-3, Algül, a.g.e., 11/71.
13- Algül. a.g.e.,II/72.
14- Hizmetli. Sabri, İslam Tarihi, 185.
15- Şibli, a.g.e., 1/526, Algül, a.g.e., 11/78-79.
16- Lings, Martin (Ebu Bekir Siraceddin) Hz. Muhammed’in Hayatı, 508.
17- Algül, a.g.e., 11/78.
18- a.g.e., 11/79.
19- a.g.e., 11/79-80.
20- Âl-i İmran. 144.
21- Lings, a.g.e., 510.
22- Hizmetli, a.g.e., 186.
23- İbn Mace,es-Sunen, 37/3, Kitabu’z-Zuhd. II / 1376.