Makale

TÜRK-İŞ GENEL BAŞKANI Bayram MERAL: Biz, onur duyduğumuz geçmişimizin güzel örneklerini hep aklımızda tutarken, işçiler olarak hak ve çıkarlarımızı öncelikle kendi meşru ve demokratik gücümüze dayanarak korumak ve geliştirmek zorundayız

RÖPORTAJ

TÜRK-İŞ GENEL BAŞKANI
BAYRAM MERAL;

"Biz, onur duyduğumuz geçmişimizin güzel örneklerini hep aklımızda tutarken, işçiler olarak hak ve çıkarlarımızı öncelikle kendi meşru ve demokratik gücümüze dayanarak korumak ve geliştirmek zorundayız."

AHİ EVRAN Haftası münasebetiyle, işçi-işveren ilişkileri, bu ilişkileri doğrudan yönlendiren ve etkileyen temel faktörler, hiç kuşkusuz son yıllarda kamuoyumuzun ilgisini üzerine çeken bir konuma gelmiştir. Bu sayımızda konunun güncelliğini gözönüne alarak ilgili kesimlerin görüşlerine başvurduk. Bu bağlamda işçi kesimini temsil eden kuruluşlardan biri olan TÜRK-İŞ Genel Başkanı Bayram MERAL’in konuyla ilgili görüşlerini arkadaşımız Mahir DURMAZ aldı..
İlginizi çekeceğini umarız.

■ Sayın Başkan, İşçi-işveren ilişkilerinin genel bir değerlendirmesini yapar mısınız?
Size göre, taraflar arasında yeterli diyalog kurulabiliyor mu?
□ İşçi ve işveren arasındaki ilişkiler ancak en temel işçi hak ve özgürlüklerine saygı, demokrasi ve işçilere insanca çalışma ve yaşama şartlarının sağlanması temelinde sağlıklı bir biçimde gelişebilir. İşyerinin sahibi işveren bile olsa, orada üretimi gerçekleştiren veya hizmeti sunanlar, belirli bir ücret karşılığında işgüçlerini satan insanlardır.
Bu insanlar, ancak özgür sendikalarda örgütlenerek hak ve çıkarlarını koruma, toplu pazarlık yapma, gerektiğinde grev haklarını kullanma, siyasal faaliyette bulunma gibi hak ve özgürlüklere sahipseler, verimli bir biçimde çalışabilirler. İşçiler ve sendikaları ile, işverenler arasında, bu temelde, sağlıklı bir diyalog kurulmalıdır. Tüm sorunların çözümü diyalogdan geçmektedir.
■ Size göre, işçi kesiminin âcifen halledilmesini istediğiniz problemleri hangileridir?
Genel hatlarıyla belirtir misiniz?
□ İşçi sınıfı, halkımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle, halkımızın öncelikli sorunları aynı zamanda işçilerin de öncelikli sorunlarıdır. Bu sorunların başında da, ülkemizde her yerde, herkese, hemen demokrasinin sağlanması gelmektedir. 12 Ey- lül’ün hayatın her alanında ve özellikle de çalışma hayatındaki kalıntılarının temizlenmesi, acilen halledilmesi gereken bir konudur. Diğer taraftan, terörün önlenmesi, herkesin Anayasa ve Türkiye tarafından onaylanmış uluslararası belgelerden kaynaklanan haklarını özgürce kullanabilmeleri, işsizliğin ve enflasyonun önlenmesi de öncelikli sorunlarımız arasındadır. Taşeronlaşma, iş güvencesinin yokluğu ve işçi çıkartmalar, kaçak işçiliğin yaygınlaşması, işçi kuruluşlarıyla görüşülmeden ve ülkemizin zararına olacak bir özelleştirme, işçi alacaklarının zamanında ödenmemesi gibi konular da bizleri son derece rahatsız etmektedir.
■ Son yıllarda işçi ücretleri konusu hemen her kesimde olumlu ya da olumsuz yönüyle tartışılır oldu. Size göre işçi ücretleri gerçekten yeterli düzeyde mi, uzun vadede İyileştirme hangi şekilde olabilir?
□ 24 Ocak istikrar programı ve 12 Eylül askeri müdahelesi- nin ardından Türkiye’de işçilerin gerçek ücretlerinde önemli düşüşler oldu. Bazı Devlet büyüklerimiz, Türkiye’de işçi ücretlerinin düşüklüğünden neredeyse övünür gibi sözettiler ve yabancı işverenleri, bu gerekçeyle, ülkemizde yatırım yapmaya davet ettiler, Sendikalı işçiler olarak 1989 yılından itibaren, gerçek ücretlerin düşmesini önledik. 1991,1992 ve 1993 yıllarında imzaladığımız toplu iş sözleşmeleri ile, sendikalı işçilerin gerçek ücretlerini bir parça artırdık. Ancak, sendikasız işçilerin ve özellikle de memurların aylıkları bugün son derece düşüktür. Diğer taraftan, ülkemizde gelir dağılımında büyük bir adaletsizlik söz konusudur. Sermaye ve servet sahibi küçük bir grup, gelir dağılımından çok büyük bir pay almaktadır. Sendikalı işçilerin gerçek ücretleri bir parça artınca, sermaye yanlısı bazı basın ve yayın organları, toplumun bu kesimini gözlerden gizlemek amacıyla, işçi ücretlerini abartarak, kamuoyunu işçiler aleyhinde biçimlendirmeye çalıştı. Ancak halkımız bu oyuna gelmedi. Sağduyu hakim oldu. Halkımız, kendisinin ayrılmaz bir parçasını oluşturan sendikalı işçilerin daha yüksek ücretler, iş güvencesi, taşeronlaşmanın önlenmesi gibi konulardaki haldi ve meşru mücadelesini 1993 yılında da desteklemeye devam etti.
■ Bizim İnancımıza göre, ’çalışanın hakkını alın teri kurumadan veriniz* şeklinde bir ölçü var. Sayın Başkan, çalışanın hakla zamanında ve hak ettiği ölçüde veriliyor mu? İşçi de aldığı ücreti gerçekten hak ediyor mu?
□ Çalışanın hakkının alın teri kurumadan verilmesi gerektiği, insan emeğine duyulan büyük saygının son derece güzel bir biçimde üade edilmesidir. ’Çalışanın hakkı’, öncelikte onun günün şartlarına göre insanca yaşayabilmesini, geleceğe güvenle bakabilmesini, toplumda ve işyerinde söz hakkının olmasını sağlayacak bir kapsamda ele alınmalıdır. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizde çalışanın hakkının verildiğini söylemek mümkün değildir. Ülkemizde sendikal hak ve özgüllükler konusunda, ne yazık ki, hâlâ 12 Eylül döneminin kısıtlama ve yasakları sürmektedir. Milyonlarca sendikasız işçi ve memur, ale- lerini günün şartlarında insanca yaşatma imkanından mahrum bir durumdadır. Bu sıkıntıların nedeni, ülkemizin büyük felaketlerle karşı karşıya kalması, savaşların olması da değildir. Ülkemiz büyüktür, zengindir. Ancak bir taraftan uluslararası sermayenin sömürüsü, diğer taraftan ülkemizdeki gelirin ve servetin son derece adaletsiz dağılımı, işçilerin ve memurların büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. İşçi ve memurlar, işyerinde işverenlerinin yönlendiriciliği altında çalışırlar. Onların daha verimli çalışmalarını sağlamak, öncelikle, işverenlerin görevidir. Bunu sağlamanın yolu ise, işçileri ve memurları işyerinde yönetime katmak, onların görüşlerine başvurmak, iş
yerinde demokratik bir ortam hazırlamaktır. Bu şantlar oluşturuldukça, işçilerin verimi artacak, aldıkları ücreti fazlasıyla hak ettikleri gibi, işverenlere ve devlete de önemli katkılarda bulunacaklardır.
■ Sizce gerçek anlamda İşçi- işveren münasebetleri nasıl olmalı? Bu hususta müşahhas önerileriniz nelerdir?
□ İşçi-işveren ilişkileri, işgücünden başka satacak birşeyi olmayan ücretlilerin en temel hak ve özgürlüklerine saygı temelinde gelişmelidir. Hayatını bir işyerinde aldığı ücretle sürdüren tüm insanlar, özgür ve bağımsız sendikalar kurabilmeli, toplu pazarlık ve grev haklarına sahip olmalı, pariementer demokrasi içinde siyasal alandaki demokratik güç ve etkilerini kullanarak, hak ve çıkarlarını koruyabilmelidir. Böylesine bir işçi-işveren ilişkisi, ülkede çalışma barışını ve huzuru sağlayacak, emek verimliliğini artıracak, ülkemizin kalkınmasına büyük katkılarda bulunacaktır.
■ Ülkemizde büyük boyutlara ula: şan İşsizlik problemini çözmede Konfederasyonunuz ne gibi çalışmalar yapmaktadır?
□ Sizin de belirttiğiniz gibi, ülkemizin en büyük sorunlarından biri işsizliktir. Her türlü ahlâksızlığın, hırsızlığın, terörün, anarşinin kaynağında işsizliği bulmak mümkündür. İşsizlik, insanı insan olmaktan çıkarmaktadır. Bu nedenle, TÜRK-İŞ olarak, yalnızca iş sahibi sendikalı işçileri temsil etmiyoruz. Amacımız, çalışacak bir iş imkanı bulamayan insanların da en kısa sürede insanca yaşamalarına yetecek bir gelir elde etmelerini saplayacak bir işe kavuşmalarıdır. TÜRK-İŞ bu amaçla bir taraftan ça
lışma süresini azaltarak ve özellikle yabancı kaçak işçi çalıştırmayı önleyerek istihdam imkanlarını artırmaya çalışmaktadır. Diğer tarttan, istihdam yaratacak kamu yatırımlarının artırılması konusundaki isteklerimizin temelinde de işsizliğin azaltılması yatmaktadır. İşsizlik sigortası uygulamasına geçilmesi ise, işsizliği ön- leyemese bile, işsizliğin oluşturduğu sorunları biraz azaltmayı amaçlamaktadır.
■ Talihimizde işçi-lşveren İlişkilerini tanzim eden ne tür kurumlar vardı? Ahilik teşkilatı İle bugünkü sendikacılık arasında natıl bir bağ kurulabilir?
□ Selçuklu-Osmanlı geleneğinde devlet, üreticiyi ve özellikle de şehirlerde çı- rak-kalfa biçiminde bir ücret karşılığında çalışan ve daha sonra usta olup kendi dükkanını açan üreticiyi çok iyi korumuştur. Günümüzde ’sosyal devlet’ olarak nitelendirdiğimiz anlayış ve uygulama, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun büyüme ve genişleme dönemlerinde yaşanmıştır. Ahilik de, bu niteliklere sahip bir devlet temelinde esnaf ve sanatkârın bir bütün olarak örgütlenmesidir ve gurur duymamız gereken son derece önemli bir gelenektir. Tarihçilerimiz geçmişimizin bu güzel ve onurlu sayfalarını daha iyi araştırmalı ve tüm dünyaya duyulmalıdır. Ancak günümüzün sendikaları ile geçmişimizin güzel Ahi örgütlenmesi birbirinden farklıdır. Yarın kendisi gibi usta olup dükkan açacak olan çırak ve kalfasına bir baba gibi yaklaşan es- naf-sanatkâr ile kârından başka birşey düşünmeyen ve binlerce işçi çalıştıran bir işverenin dünyaya yaklaşımları çok farklıdır. Yarın usta olup; kendi dükkanını açacak çırak ve kalfa ile, hayatını işçi olarak sürdüreceğinden en küçük bir kuşkusu bile olmayan, ekmeğini kazanabilmek için işverene karşı demokratik ve meşru yollardan mücadele etmekten başka yolu olmadığını yaşayarak öğrenen ve bunun için sendikalar kuran işçiler de birbirinden farklıdır. Biz, onur duyduğumuz geçmişimizin güzel örneklerini hep aklımızda tutarken, işçiler olarak işverenlerden bağımsız bir biçimde örgütlenmek ve hak ve çıkarlarımızı öncelikle kendi meşru ve demokratik gücümüze dayanarak korumak ve geliştirmek zorundayız.
■ Dergimiz aracılığıyla kamuoyuna vermek İstediğiniz başka bir mesajınız var mı?
□ Önce, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve Derginize, bu konularla böylesine yakından ilgilendiğiniz ve TÛRK-İŞ1 onurlandırdığınız için teşekkür ediyorum.
TÜRK-İŞ, yalnızca doğrudan temsil ettiği sendikalı işçilerin değil, tüm işçilerin, memurların, işsizlerin, emeklilerin temsilcisidir. TÜRK-İŞ, attığı her adımda, esnaf ve sanatkârın, köylülerin, tüm çalışanların hak ve çıkarlarını savunmaktadır. TÜRK-İŞ, ülkemizin birliği ve bütünlüğünün, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetimin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının korunmasının yılmaz savunucusudur. Dileğimiz ve amacımız, ülkemizde ve dünyada, demokrasiye dayalı bir barışın, huzurun ve refahın en kısa sürede sağlanmasıdır.
Derginiz aracılığıyla, Teşkilatınıza ve tüm okurlarınıza TÜRK-IŞ’in ve şahsımın en derin saygı ve sevgilerini iletiyorum.