Makale

İSLÂM'DA AĞAÇ DİKME VE ORMANI KORUMA

HUTBE:

İSLÂM’DA AĞAÇ DİKME VE ORMANI KORUMA

Aziz-ve Muhterem Müslümanlar!

Okuduğumuz âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak meâlen şöyle buyuruyor: “Hem ölü arz onlar için bir ibret, bir delildir. Biz ona hayat verdik ve ondan hububat çıkardık da ondan yiyip duruyorlar. Ve onda cennet­ler (bahçeler) yaptık. Hurma bahçeleri, üziûn bağlan, neler! İçlerinde kaynaklar (dan çaylar, pınarlar) akıttık. Mahsulünden ve kendi ellerinin mamulatından yesinler diye... Hâlâ şükretmiyecekler mi?”

Okuduğumuz hadis-i şerifte ise, Sevgili Peygamberimiz:

“Bir kimse bir ağaç diker de onu yetiştirmek yolunda zahmetlere kutlanır ve meyve verinceye kadar onu görüp gözetirse, meyvelerinden faydalanılan her şey, Aziz ve Celîl olan Allah nezdinde onun için bir sa­dakadır.” buyurmaktadır.

Diğer bir hadis-i şeriflerinde de:

“Kıyamet kopacağı zaman bile elinizde bir fidan bulunursa, kıyamet kopmadan yetiştirebilecekseniz hemen onu dilliniz.” buyurmuşlardır.

Bu mevzudaki birçok âyet ve hadîsler, Allah ve Resûlü’nün ağaca verdikleri değeri anlatmaktadır. Ağaç topluluğundan İbaret olan orman­ların memlekete, insanlığa ve topyekûn hayata birçok faydalan vardır. İşte bu hutbemizde size bu faydalardan bazılarını anlatmağa çalışacağız.

Gözümüzün önüne bir çınar, bir kavak ve bir çam ağacım getirelim. Yeryüzünden göklere doğru uzanan bu ağaçlar nereden, nasıl olmuştur?

Bütün ağaçlar gibi bunlar da içinde koskocaman bir ağaç olma kâbiliyetini saklıyan küçücük bir çekirdeğin toprakta çimlenmesi ile fidan ola­rak ortaya çıkar. Toprakla, güneş ziyâsiyle, nemle ye hararetle beslenip okşanır. Yüce Allah’ımızın kendilerine verdiği nimetleri bünyelerinde odun denen bir maddeye çevirerek her yıl enine-boyuna büyür ve en sonunda kökü, gövdesi, dallan ve yapraklan ile boylu-boslu bir varlık olarak mey­dana çıkar. Küçücük bir çekirdekten meydana gelen ağaç dediğimiz bu varlık, dünyayı ibret gözü ile seyredenlere, Cenâb-ı Hakk’ın kudretini ve büyüklüğünü ne güzel anlatır. Kâinatı yoktan var eden Cenâb-ı Hakk’ın kudretini âdeta dile gelerek ilân eden ağaçlar her varlık gibi kendi hal dilleriyle Allah’ı zikreder ve Ona şükrederler.

Şimdi ağacın ve ormanın kısaca anlatılan bu umumî ve mânevî cep­hesi yanında hayatî Önem ve faydalarından birkaç misâl verelim.

Biliyoruz ki, insan, dünya üzerinde gelişigüzel her yerde yaşıyamaz. İnsanların yurt edindikleri yerlerde devamlı olarak barınabilmeleri için bazı şartlar lâzımdır. Bu şartların en belli başlılarından birisi ve belki de birincisi ağaçtır, yeşilliktir, ormandır. Bir memleketin iyi bir yurt olabil­mesi için, oranın en az onda üçünün ormanla kaplı olması gereklidir.

Ağaçlar havayı temizler, toprağın kaymasına mâni olur, sel baskın­larım önler, şiddetli kasırgalara birinci derecede siper olur. Ormanlarım tahrip eden insanlar, toprağını, bağını, tarlasını, malını ve hayatını koru­yamaz olur.

Sonra ağaçlık ve orman, insanlara hareket gücü verir. Ağaç ve or­manların bulunduğu bölgeler gönülleri açar. Orman, dinlendirir. Kuşlarının cıvıltısı, pınarlarının şırıltısı ve koyu gölgelikleri ile orman, ne mut­lu diyardır! Ormana bitkin ve hasta giden, zinde ve kuvvetli döner.

Müslüman kardeş! Güneşin her tarafı yakıp kavurduğu bir zamanda bir ağaç gölgesinde yorgunluğunu giderirken sana bu lûtfu ve ihsânı ile tecellî eden Rabbine şükretmeyi unutma. Bilirsin ki, şükrün ve duanın makbulü fi’lî olanıdır, öyle ise, ağacın gördüğü maddî ve manevî hizmet­leri de düşünerek elinin erdiği, gücünün yettiği her yere bir fidan dik. “Bir fidan yetiştiren, hayırlı bir evlât yetiştirmiş gibidir.”, “Fidanlar, in­sanlara ve topyekûn hayata hizmet ettiği müddetçe, yetiştirenin amel def­terine sevaplar yazdır.”, “Yetiştirilen meyveden —kuşlara varıncaya ka­dar— canlılar ne yerse, o meyveyi yetiştiren için nezd-i ilâhî’de sadaka olarak kabul görür,” gibi hikmetli söz ve buyruklar dâima hatırında ol­sun. Ağaç dikme mevsimi olan şu günlerde velev bir fidanla olsa nasibini almayı ihmal etme. Sen de meyve dik, ağaç dik. Bunun yanında, halkın, gölgesinden istifade ettiği bir ağacı kesenin cehenneme tepetakla atılaca­ğını bildiren hadîs-i şerîf, aklından çıkmasın. Ve ağaç kesme! Keseceğin ağacı kesmeden iyice bir düşün. Ağacı, bu sözlerden korkarak değil, onu severek koru! Ve bil ki, çoklar bir, bir çok olmuş ve birer birer yok ol­muşlardır. “Benim kesmemle orman bitecek mi?” deme. Ve yine bil ki, ko­ca ormanlar, birer birer kesile kesile tükenmişlerdir. Şunu da unutma ki, “Ormanlar, barışta ve savaşta yurdun her bakımdan dayanağıdır." den­miştir. Bunu bilen düşman, işgal ettiği bir memleketi terkederken ilk iş olarak ormanları ateşe verir, yakar ve yıkar. Bilmiyerek orman yakanlar, o memlekete düşmanın yaptığım yapar. Bilerek yakanlar ise, memlekete doğrudan doğruya düşmanlık etmiş olurlar. Bu günaha hangi müslümanın, hangi vatandaşın gönlü razı olur?

Muhterem Müslümanlar!

Ağaç yetiştirme ve ormanı koruma mevzuunda müslümanlardan da­ha hassas davranması gereken hiçbir cemiyet düşünülemez. Zirâ İslâm’ın Peygamberi, bu mevzuda bugüne kadar bir eşi söylenememiş ve kıyamete kadar da söylenemiyecek hikmette emsalsiz beyanda bulunmuştur. Hut­bemizin evvelinde mealini bildirdiğimiz; “Kıyamet kopmakta iken bile elinde bir fidan bulunan kimse onu dikebilecekse hemen diksin.” sözü ne güzeldir. Bunun üstünde bir söz söylemek kabil midir? Artık bu sözlerin sahibine ümmet olanlara yaraşan nedir? Bu sözler kim nâmına ve niçin söylenmiştir? Bu sözlere kulak vermek ve uymak, hem şahsımıza ve hem de milletimize iyilik ve hayırda bulunmanın ilk şartıdır. Ve vazifemizdir.

Hulâsa: Ormanları sevelim, ağacı sevelim. Dikelim, yetiştirelim ve koruyalım. Fert ve cemiyet olarak ormanın nimetlerinden istifâde edelim. Böylelikle Allah’ın rızâsını ve Resûlünün hoşnutluğunu kazanalım.