Makale

Batı Trakya İskeçe Müftüsü Mehmet Emin AGA: "Yunan Hükümetine göre bize herşey serbest. Amaf gerçekte bize herşey yasak.

RÖPORTAJ:

Batı Trakya İskeçe Müftüsü

Mehmet Emin AGA:

"Yunan Hükümetine göre bize herşey serbest.
Amaf gerçekte bize herşey yasak..."
Yunan Mahkemelerine çıkacağım, onu düşünüyorum" diyerek derin derin iç geçiren Batı Trakya İskeçe Müftüsü Mehmet Emin AGA ile, "Halimizi biliyorsunuz, ne söyleyeyim ki başka?" diyerek sıkıntılı bir ruh hali içinde olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Müftü Vekili Ahmet Cemal İLKTAÇ’la kısa birer söyleşi yaptık.

■ Batı Trakya’daki genel durum hakkında kısa bilgi verir misiniz?
□ Lozan Antlaşması gereğince Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğü ile Batı Trakya’da bir azınlık oluşturuluyor ve buradaki Türk azınlığa dilinde, dininde, kültüründe özerklik statüsü tanınıyor. Bu, iki devlet tarafından da garanti altına alınıyor. Fakat bugün biz, Lozan Antlaşması şartlarının hiçbirisinden faydalanamıyoruz. Yunan Hükümetine göre bize her şey serbest. Ama gerçekte bize herşey yasak. Onların siyasetlerine, politikalarına, isteklerine göre hareket ediliyorsa yasak değil, yoksa yasak. Her yerde aynı kanunu uygulamıyorlar. İstedikleri yerde istedikleri gibi kanun koyuyor, uyguluyorlar.
■ Orada, bir hükümetin seçtiği Müftü var, bir de halkın seçtiği müftü var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
□ İkili Antlaşmalara ve 2143 sayılı Yunan Yasasına göre Müftülerin cemaat tarafından seçilmesi öngörülüyorken, daha önce seçilmiş müftümüz vefat edince, Yunan Hükümeti bu ikili anlaşmalara ve kendi yasalarını hiçe sayarak, Türk halkının yüzde 99’u istememesine rağmen, polis gücüyle başımıza bir müftü tayin ettiler. Rahmetli babam 1990 yılında vefat ettiğinde, vali, beni "Naib" olarak babamın yerine tayin etti. Ben "Naibliği" kabul ettim. İki ya da üç ay gibi kısa bir süre makamda kaldım. "Naibliği" kabul ettiğim zaman valiye bir yazı gönderdim. Dedim ki; "2143 sayılı Kanun uygulanıp seçimler yapılana kadar ben Naiblik yaparım. Seçimler yapılsın, millet kendi istediği müftüyü seçsin. Milletimiz de rahat etsin, devlette rahat etsin". Fakat 1990’da Yunanistan’da Milletvekili seçimi vardı. Milletvekili seçimlerinden sonra Yunan Hükümeti Gümülcine’de 5 sene önce tepeden geçici olarak tayin edilen müftüyü asaleten tayin etti. O zaman ben, bu olay üzerine istifa ettim. İstifa ettikten sonra evime çekildim. Müftülük bir müddet kapalı kaldı. Cemaatin ısrarı üzerine Iskeçe’nin tüm camilerinde 4 kişi arasında seçim yapıldı ve millet beni seçti. Şu anda cemaat bize bağlı ve biz de seçilmiş Müftü diyoruz kendimize. Devlet, 24 Aralık 1990 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle 2143 sayılı yasayı lağvetti ve yeni bir uygulama getirdi. Bu uygulama ile vali istediği 9 kişiyi seçiyor ve bunları sözde sınava tabi tutuyor. Vali, hesabına kim geliyorsa onu müftü tayin ediyor. Yeni bir kanun hazırlayarak Millet Meclisinden de geçirdiler. Bu kanun şimdi bütün milletin kendi Müftsünü kendisinin seçmesini elimizden alıyor. Müftüleri kendileri tayin ediyorlar. Biz de, bizi halkımız seçtiği için buna direniyoruz.
Halkımıza bayramlarda mesaj yazdığımız için "Vay sen misin Iskeçe Müftüsü olarak bu mesajı imzalayan? Sen devletin resmi memurunun icraatına engel oluyorsun" diye beni mahkemeye şevkettiler. Bu mahkemenin birincisinde ceza aldım, 10 ay hapis cezası verdiler. Altı buçuk ay hapiste kaldım. Hapiste mide kanaması geçirdiğim için dışarı çıktım ve Türkiye’de muayeneye geldim. Şimdi başka mahkemelerim var onların sonucunu bekliyorum.
■ Orada Yunanlıların sizi dövdüklerini, hatta başınızın yarılıp kan-revan içinde kaldığını basında ve televizyonlarda gördük. Nasıl oldu bu iş?
□ Bu hadise 1990 yılında meydana geldi. Gümülcine’de, ’Türk Gençler Birliği" ile, "Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği" var. Yunanlılar bunları değiştirmek istediler. ’Türk" kelimesini kaldırarak "Müslüman .Gençler birliği" ve "Müslüman Öğretmenler Birliği" şekline dönüştürmek istediler. Tabelalardaki ‘Türk" kelimesini kaldırmak için bu kuruluşlar mahkemeye verildiler. Vilayet Mahkemesi, ’Türk*’ kelimesinin kaldırılması yolunda karar verdi. Biz de Danıştay’a, daha sonra Temyiz mahkemesi ve en yüksek adli mahkemeye başvurduk. Ancak onlar da bu verilen karar doğrultusunda karar aldılar. Biz de Türklüğümüzü ispat etmek ve sesimizi duyurmak için Gümülcine’de, Eski Cami’de toplanma kararı aldık. Köyden kentten bütün Türk kardeşlerimiz buraya gelmek için yollara çıktı. Devlet de buna karşı fevkalade durum ilan ederek yolları kapattırdı. Fakat milletimiz dereden, tepeden, çaydan geçerek Gümülcine’de toplandı. Büyük bir kalabalık meydana geldi. Biz, 1988 ve 89 yıllarında da aynı camide toplanmış, mevlit okutmuştuk, bir vukuat da olmamıştı. Fakat Türklerin bir araya gelmesini istemeyen Yunan Hükümeti ve fanatik Yunanlılar bu toplantının yapılmaması için milletimizi camiye yanaştırmadılar.
Daha sonra da bütün dükkanlarımızı, işyerlerimizi kırıp döktüler. Bir ara beni de bir yere kıstırarak dövdüler. Başım yarıldı. Her tarafım kan içinde kaldı. Beni öldü diye bırakıp gitmişler, ben farkında değilim, işte olay böyle oldu.
■ Camilere saldırılar oluyor mu? Cami yapımı ve tamirlerinde zorluklarla karşılaşıyor musunuz?
□ İskeçe’de uyguladıkları baskıyı, bakıyorsunuz Gümülcine’de uygulamıyorlar. Bir yerde ses çıkarmıyorlar, diğer yerde ettirmiyorlar. Halbuki tamirleri millet kendi gayreti ve kendi parasıyla yapıyor.
■ Türkiye’ye veya başka bir ülkeye gelip-giderken sizlere Yunan Hükümeti’nce zorluk çıkartılıyor mu?
□ Hayır, çıkartmıyorlar, fakat çok sıkı araştırma yapıyorlar. Mesela bu geldiğimizde bütün evraklarımızı didik didik aradılar.
■ Buraya ne maksatla geldiğinizi biliyorlar mı?
□ Biliyorlar elbette. Buraya ne maksatla, neden geldiğimizi çok iyi biliyorlar.
■ Din görevlisi sıkıntınız var mı?
□ Şu anda bine yakın İmam- Hatip talebesi var. Ama kimse din adamı olmak istemiyor. Çünkü Yunan Hükümeti’nin şu anda uyguladığı baskı herkesi caydırıyor. Kimse bu baskıyı görmek istemiyor.
İmamlara verilen para da çok az. Özellikle az maaş veriyorlar ki, camilerimiz imamsız kalsın.
Bu böyle devam ederse, 20-30 yıl sonra Batı Trakya ’da namaz kıldıracak imam kalmayacak.


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Müftü Vekili
Ahmet Cemal İLKTAÇ:
"Çok sayıda ibadet rehberi kitabına ihtiyacımız var."
Ne zamandan beri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Müftüsü olarak görev yapıyorsunuz?
□ 1980 Mayıs ayından bu yana vekaleten Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Müftülük görevini yürütmekteyim. Yasamıza göre Müftüyü Başbakan önerir, Cumhurbaşkanı da onaylayarak atar.
■ Kuzey Kıbrıs’taki dini durum hakkında neler söyleyebilirsiniz?
□ Dini durumda yeni bir gelişme var. Geçen yıl Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri YILMAZ bir heyetle Kıbrıs’ı ziyaret ettiğinde, biz kendilerinden ibadet rehberi istedik. Çünkü işe ana kaynağından, alfabeden başlamak lazım. Onun için İbadet Rehberi’nden 20 bin tane istedik. 7 bin tanesi elimize geçti, geriye kalanının da gönderilmesini bekliyoruz. Biz, bu kitapları vatandaşlarımıza dağıtıyoruz. Şimdiye kadar bu kitaplardan dağıttığımız bölgelerdeki vatandaşlardan bize geleni sorular azaldı. Demek ki vatandaşlar bu kitapta bize yönetecekleri sorulan buluyor. Çocuklara yönelik bilhassa Diyanet Çocuk Dergisi ve broşürler de gönderilse elbette iyi olur.
■ Diyanet Çocuk Dergisi Kıbrıs’a gelmiyor mu?
□ Maalesef gelmiyor. Yöneticiliğe veya İslam Kültür Cemiyeti’ne gidiyor. Onlar da dağıtamadıkları dergileri günü geçtikten sonra bize gönderiyorlar. Onun da artık bir değeri kalmıyor. Biz bu dergilerin direk Müftülüğümüze gönderilmesini istiyoruz.
■ Kur’an kurslarınız var mı?
□ Biz Kur’an kurslarını yaz aylarında açıyoruz. Gerek kendi din görevlilerimiz, gerekse Türkiye’den gelen din görevlileri yaz aylarında küçük yaştaki çocuklara ders veriyorlar. 15 yaşın üzerindeki vatandaşlarımız da bu kurslarımıza katılabilirler. Orta okullarda din dersi veriliyor fakat lise dereceli okullarda malesef bu uygulama yapılamıyor. Çünkü yeterli sayıda elemanımız mevcut değil. Yoksa kanuni bakımdan bir sakınca yok. Yalnız Eğitim Bakanlı-ğı’mızın da bu konuda istekte bulunmadığı bir gerçektir. Türkiye’den diğer dersler hususunda talebi oldu, öğretmen gönderildi, fakat din dersleri konusunda bir isteği bugüne kadar olmadığı için Türkiye’den her hangi bir öğretmen gelmiş değil.
■ Imam-Hatip okulunuz var mı?
□ Hayır. Milli Eğitim Bakanlığı 20 yıldan beri böyle bir okulun Kuzey Kıbrıs’ta açılmasına karşı olduğu gibi, bugün de karşıdır. Yanlız geçen yıl Türkiye ile bir mutabakata varıldı. Her yıl Imam-Hatip okullarında okutulmak üzere 10 öğrenci Türkiye’ye gönderilecek.
■ Yerinde yapılan bir eğitim daha iyi olmaz mı?
□ Elbette yerinde yapılan eğitim daha iyi olur. Çocuk, ailesinin yanında eğitim aldığı için daha iyi yetişir.

Cumhurbaşkanını Ziyaret

Birleşmiş Milletler Teşkilatımın 50’inci kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılan
Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman DEMİREL, Amerika Birleşik Devletlerinden döner dönmez misafirleri kabul ettiler ve şunları söylediler:

"İslam’ın emrinde din hizmetlerini yürütürken, bugünkü dünyada, siyasi şartlar eskisine nazaran daha müsaittir. Doğu Bloku’nda, Balkanlar’da, komünizmin çökmesinden sonra yeni şartlar ortaya çıkmıştır. Buralara din hizmetleri götürülürken tabii zorluklar vardır. Vicdan hürriyeti dediğimiz, inanç hürriyeti dediğimiz olay. Yani insanların istediği şekilde inanabilmesi, istediği şekilde kendi dinlerini, inançlarını öğrenebilmesi ancak hürriyetlerinin verilmesiyle mümkündür. Komünizm, dini inkar eden bir rejimdir. Komünizmin hakim olduğu bölgelerde, din üzerinde çok büyük baskı olmuştur. Ama Allah’a şükür ki, artık o dönem geçmiştir. 60-70 sene komünist idarenin hakim olduğu yerlerde bugün, büyük bir uyanış vardır. Bu uyanışın İslam’ın gerçek yolundan başka yönlere çevrilmemesi ve genelde siyasete alet edilmemesi lazımdır. Biz, Türkiye’de din hizmetlerinin siyaset için kullanılmasına karşıyız. Bizim ülkemizde 69 bin camide beş vakit namaz kılınmaktadır. 85 bin din adamı da buralarda din hizmeti vermektedir. Devlet bunların ücretlerini ödemektedir. Bunun karşılığında Devletimizin, din hizmeti gören değerli vatandaşlarımızdan istediği şey, mutlaka dinini öğrenmeleridir. Biz istiyoruz ki, camide Kur’an’ın, Hadisin, sünnetin icapları söylensin. Çünkü o daimidir, onda ebediyet vardır. Siyaset ise günceldir. Eğer camilerde siyaset konuşulursa cemaat bölünür.
Allah’ın kelamı değişmezdir. Hz. Peygamberin Hadislerinin yerine başka bir şey konulamaz. Allah’ın kelamı ve Peygamberin hadisleri ve büyük İslam ulemasının ortaya koyduğu yorumlar halka neyi intikal ettirmişse, dünyanın neresinde olursa olsun onda ebedi saadet vardır. Hz. Peygamberin tebliği din, ırk, dil, renk, farkı olmaksızın tüm insanlaradır. Din hizmetleri görülürken o ülkelerin idaresinden, rejimlerinden, şu ya da bu şekilde tesir altında kalın-maması mümkün değildir. Buna rağmen geçen 4-5 sene zarfında gördük ki dini gelişmeler iyi yoldadır ve inşaallah öyle de devam edecektir. Bir serbestliğe, yani insanlar vicdan serbestliğine, inanç serbestliğine giden yolu da çok güzel geçmelidirler.
Balkanlar’da müslümanlar azınlıktadır. Balkanlara İslam’ı Türkler götürmüşlerdir. Bu azınlıkta olan cemaatler, Balkanlar bizden çıktıktan sonra kendilerini çok iyi koruyabilmişlerdir. Kırım’da hemen hemen müslümanlığa son verilmiştir. Fakat şimdi Allah’a şükür Kırım toparlanmaktadır. Romanya’da müslümanlık daha serbest hale gelmiştir. Yakından da takip ediyoruz. Romanya’daki camilerin tamiri, Me-cidiye’de bir müessese, bir İmam-Hatip okulu açılması için Romanya Hükümeti ile mutabık kaldık. Bulgaristan’da camiler vardır. Bunların tamirine başlıyoruz. Yeni devlet bunlara müsade ediyor. Yunanistan’da Türkler vardır. Bu arkadaşlarımız Mehmet Emin AGA, İbrahim ŞERİF kahramanca buralarda soydaşlarımıza din hizmeti sunuyorlar. Makedonya’dan müslümanlar arasında iyi bir beraberlik vardır. 2 ay önce Usküp’te Cuma namazı kıldım. Oradaki beraberlikten çok memnun kaldım.
Bosna-Hersek’te kardeşlerimiz kahramanca mücadelelerini yapmışlardır. Avrupa’nın mücadelesi, Balkanlar’dan müslümanları söküp atmaktır. Arnavutluk’ta komünist rejim gittikten sonra İslamiyet fevkalede ilerlemiştir. Kosova’da-Sancak’ta halkın büyük sıkıntıları olmasına rağmen durum yine aynıdır.
Ortaasya’da Kırgızistan’da, Kazakistan’da, Tacikistan’da, Özbekistan’da ve Türkmenistan’da daha evvel komünizm din duygusunu zedelemiştir. Fakat Allah’a şükür oradaki kardeşlerimiz bugün İslam’a çok iyi bir şekilde sahip çıkmışlardır.
İslam’ın büyük ulularının bilindiği gibi pek çoğu Ortaasya’da yetişmiştir. Hoca Ahmet YESEVİ’ nin türbesini Türkiye olarak biz tamir ediyoruz. Türbe yıkılmaya yüz tutmuştu, şimdi kurtarılmıştır. Hoca Ahmet YESEVİ, bin seneye yakın zamandır bizim ata yurdumuz olan o topraklardan feyzini saçmaya devam etmektedir. Ortaasya’daki cumhuriyetlerin yöneticilerinin ve oradaki kardeşlerimizin hepsinin gönlünde İslam Ülküsü vardır. En mühim mesele aslında İslam’ın karşı çıktığı bilgisizlik, cahilliktir.
İslam’ın oralarda halka ve genç nesle öğretilmesi fevkalade büyük bir ihtiyaç arzetmektedir. Üç dört senede bu kadar yapılabilmiştir. İslam güneşi Kafkasya’da, Ortaasya’da, Balkanlar’da, Kırım’da parlayacaktır.
Türkiye’de laiklik, rejimin esasıdır. Laiklik dinsizlik değildir. Aksine dini koruyan bir müessesedir. Türkiye’nin laik bir devlet olması, halkının inançlarına saygısını ve o inançlara saygıyı koruyan, baskıyı reddeden bir olaydır. Biz bu kanaatteyiz ve onunla övünüyoruz ki, İslam’ın en iyi anlaşıldığı, en iyi uygulandığı ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. İslam’ın hizmetinde bulunan sizlere biz yardımcıyız, desteğiz. Bizlerden beklenen bu ulvi ışığın, büyük aydınlığın, insanların ızdırabını ortadan kaldırmaya yardımcı olmasını sağlamaktır. Türkiye’de nüfusun yüzde 99’u müslüman-dır. Müslüman olmaktan, müslüman doğmuş olmaktan gurur duymaktayız.
Böyle bir fırsat, yani İslam’ın hizmetinde olan insanların bir araya gelip, İslam’ı, insanlığın hizmetine daha iyi koyabilmenin yollarını araması da bence büyük bir mutluluktur. Allah’ın hizmetini sunanlara Allah yardımcıdır.
Sizlerden duanızı istiyoruz. Müslümanların, İslam aleminin başarısı, zaferi, insanlığın başarısı, zaferidir. Gittiğiniz yerlere bizim selamlarımızı götürünüz. Her yerde şunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz ki, burada İslam’ı tüm icaplarıyla ve bütün görüş istika-metleriyle çok iyi anlamış büyük bir millet var. Bütün müslümanları hangi milletten olursa olsun kardeş sayan bir millet var. Yine bütün müslümanların birbirine yardım etmesi gereğine inanan bir millet var. Azınlıklara giden hizmetlerin arkasında siyasi destek de vardır. Hepinize çok teşekkür ediyorum."