Makale

Düşünce ve Duyguların Kirlenmesi

Düşünce Ve Duyguların Kirlenmesi

Abdullah CEYHAN
Dini Yayınlar Dairesi Başkanı

Çevre kirliliği, hava kirliliği, su ve ses kirliliği olur da, duygu ve düşünce kirliliği olmaz mı? Bizce en önemli kirliliklerden biri de, his ve duygularda meydana gelen kirliliktir ve mutlaka temizlenmelidir.
Tabiata ve çevreye ait kirlilikler önceden tedbir almak ve nesilleri temizlik alışkanlığı ile yetiştirmekle temizlenebilir. Nihayet biraz eğitim, biraz maddi imkan bu tür kirlilikleri gidermek için kafidir. Ne kadar fabrika kurulursa kurulsun, trafiğe çıkan araçlar ne kadar çoğalırsa çoğalsın, çevrenin ağaçlandırılması, gerekli arıtma cihaz ve tekniklerinin kurulması ile doga kirliliği bir seviyede tutulabilir. Veya insanlara, canlılara zarar vermeyecek düzeye getirilebilir.
Ancak duygu ve hislerde meydana gelen kirlilikler kolay kolay temizlenemez. Zira his ve duygularda yoğunlaşan kirlilikler, yaşamanın ve yaşayabilmenin, daha da önemlisi toplumda birlikte hayatını devam ettiren insanlara has bir biri kim ve kirlenmedir.
Elimizde ya da sırtımızda ne kadar yük olursa, o oranda yoruluruz. Bu yük taşıyamayacağımız kadar çok ve ağırsa, sıkıntımız daha da artar.
Arabaya yüklenilen yük, arabanın taşıma istiabı (gücü) üzerinde ise, arıza hazır demektir. Yolda kalmamız an meselesidir. Hayvanlara yüklenilen ağırlıklarda da durum, hayvan yönünden aynıdır. Taşınamayan yükler insan dışındaki canlıları yorar, belki sakat bırakır veya öldürür. Cansız veya ruh taşımayan çekicileri ise bozar, sigorta attırır. İş göremez hale getirir. Yükleri hafifletilmek, parça değiştirilmek ya da yeniden yapılmak suretiyle eski işlerin yapılması veya yaptırılması mümkündür.
Ya insanlar öyle mi? Hayatlarını idame ettirebilmek için hayatın bütün olumsuzluklarını yüklensinler, sorumlulukların altında ezilip kalsınlar, düşüncelerin bin- lercesi peşi peşine ve küçücük beyinlerinde şimşekler gibi şakıyıp dursun... Buna ragmen sağlıklı olarak yaşasın. Bu çok zordur. İnsanın yaşaması bu bakımdan bir mucize sayılmalıdır. Şairin dediği gibi; "Zira bu terazu bu sikleti çekmez.1’
Duygulardaki Kirlenmenin Sebepleri
Duygulardaki kirlenmenin en önemli sebeplerinden birisi zaaf- larımızdır. Zaaflarımızın başında da, kişilik arayışımız gelir. Bu arayış içerisinde, olduğumuzdan daha farklı görünmek isteyişimiz, sonsuz arzu ve isteklerle dolu oluşumuz, bize fazladan ve taşıyacağımızın üzerinde bir yük daha yükler. Zaman olur, o yük altında eziliriz. Paraya, lükse ve mevkiye olan tutku, ulaşılamadığı zaman, insanın taşıyamayacağı bir yük olur. Stres bu safhada ortaya çıkar. Hayat çekilemezdir. İnsan yaşamadan bıkar.
Bu zaafın bir de eksisi vardır. O da, tutku yerine umutsuzluk duygusudur. O zaman da yaşamanın anlamı kalmaz. İnsan ya- şasa bile diğer canlılardan farksızdır. Diğer bir ifade ile bu hayat bitkisel bir yaşayıştır. Yer, içer, uyur, gezer ama, sanki elinden hürriyeti alınmış mahkum gibidir.
Kişilikle ilgili zaaflar genelde keşfedilmemiş, ama varlığı ve ağırlığı insan sırtına yüklenilmiş ağırlıklardır. Aslında kişi işin farkında olsa, ulaşamayacağı şeyleri istemez. Ayrıca her şeyden de umudunu kesip, yaşayan ölü görünümü vermez.
İkinci önemli sebep, kişinin başladığı bir işi bitirmekle yükümlü olduğunu hissetmesidir. Esasen bu duygu, dizgin altına alınabilse, yaşama azim ve şevki verir. Kişinin genç kalmasını sağlar. Ama böyle olmamakta, kişi başladığı işi en iyi şekilde sonuçlandırmayı hayatının devamı ile paralelleştirmekte, sanki gizli bir anlaşma içine girmektedir. Böyle olunca da duygularına taşıyamayacağı artı bir yük daha ilave etmektedir. Halbuki planlanan iş, soğukkanlılıkla gerçekleştirilebilir. Gerçekleşmemesi halinde de kıyamet kopmaz. Bu durum, normal iş ve çalışmalar içindir. Yoksa gayr-i meşru kazanç, kumar vs. için geçerli değildir. Meşru olmayan kazançlar, kumar ve benzeri yasaklanmış işler, aslında kirli olup, duyguların üzerindeki kara bulutlardır. Temizlenmeleri zor ama insanda temizlenebilecek alışkanlıklardır.
Bir diğer husus ise, insanların herşeyi sizden beklemeleri hissini taşımanız ve kendinizi başkalarına göre ayarlamanızdır. Bu duyguların gereği olarak fedakârlık eden taraf devamlı siz olursunuz. Böyle bir açmaz da ruh ve duygularınız üzerinde baskı oluşur. Zamanla bu baskı insanı yorar, hasta eder, strese sokar. Zaman olur, yaşama anlamsızlaşır.
Gerçekten siz, yegane kurtuluş reçetesi iseniz ve bunun bilincindeyseniz o zaman dengeyi lehinize çevirebilirsiniz. İnsanlara yön veren nice idareciler, kumandanlar ve manevi liderler böyle ortaya çıkmışlardır. Ancak toplumlarda ve tarih içerisinde psikopat özellikte pek çok lider ve önderlerin çıktığı da bir vakıadır.
Mükemmel olan şeylerin insanı mutlu edeceği düşüncesi ve neticede mükemmele ulaşmak için gösterilen olağanüstü gayretler de, ruh ve duygular üzerine baskı yapmaktadır.
Mükemmel için ölçü yoktur. Her şeyin daha iyisi vardır, var olacaktır. Kemal ölçüsü, ilahi terazide "Takva” diye anlatılmıştır. Dünyevi gözle mükemmel objektif değil, sübjektif bir olgudur. İnsanları mutlu etmek için mükemmel de yetersizdir. Güzele ulaşmak için normal çaba gösterilmesi doğaldır. Daha fazlası ise yüktür. Bu yükü insan beyni fazlaca taşıyamaz. Onun için çok şey istemek, en üstününü beklemek, neticede hayal kırıklığına sebeb olur. Bulunanla yetinmek, aza kanaat etmek fazilet sayılmıştır.
Karar verme mevkiinde olanların, dört dörtlük bir karar istihsali için aşırı heyecanlanmaları, paniğe kapılmaları da ruha başka bir eziyettir. Ruhu muazzeb eder. Karar verilirken istişare edilmesi kafidir. Üstelik karar verememe gibi bir durumda kalmak da sıkıntı doğurur. Bu bakımdan, “Kötü olsa bile karar vermenin kararsızlıktan daha iyi olduğu" tezi ortaya atılmıştır.
Duygulardaki kirlenmenin en önemli sebeplerinden birisi de inançsızlıktır. İnanç yokluğu, ruh ve his üzerindeki en önemli yükü oluşturur, insanoglunda akıl olmasaydı belki bu yük, diğer canlılarda olduğu kadar etkili olurdu. Ama gerçek hiç de öyle değildir. İnanmayan insanın ideali, hedefi ve amacı da olmaz. Onun için tek amaç vardır. O da, yeme, içme ve hislerini tatmin ile birlikte yaşama duygusudur. Yeme, içme ve hislerinin tatmini noktasında tıkanma olunca, inançsızlar, inançsızlığın yükünü taşıyamaz olduklarında intiharı seçmektedirler. İntihar onlar için kurtuluştur. Yahut öyle sanırlar.
Gerek zaafları olanlar, gerek iş yükünü taşıyamayanlar, idealleri tükenenler, kendilerini yegane kurtarıcı hissi ile dolu bulup, kurtarıcılığa soyunanlar, neticede tükenenler, karar vermede kılı kırk yarıp panikleyenler, mükemmele doymayanlar ve mutlu olamayanlar, nihayet inançsızlık girdabında azap çekenler, ruhlarına, duygularına yükledikleri fazladan yükler için sıkıntı içindedirler. Ruh ve hislerin taşıyabileceği kadar yük üstlenilmelidir. Daha fazlası boşaltılmalıdır. Aksi takdirde insan hastalanır, strese girer. Belki de hayat o insan için zehir olur. Hayatla ölüm arasında gidip gelirler. Devamlı acı çekerler.
Hisleri temizlemek, ruhlar üzerindeki fazla yükleri atmak için ne yapılabilir? Şimdi kısaca bu konuya değinelim.
Duygulardaki Temizlenme Nasıl Olur ?
Temizlik denince akla maddi temizlik ve manevi temizlik gelmektedir. Maddi temizlik, gözle görünen ve kirlenen yerlerin temizlenmesidir. Bu elbise olabilir, çevre olabilir. Hatta el, yüz, beden temizliği olabilir.
Manevi temizlik ise, gözle görülmeyen ama, temizlenmesi gereken yerlerin temizliği ile (boy abdesti gibi) kalb, duygu ve hislerin temizliğidir. Maddi temizlik kadar, manevi temizlik de önemlidir.
Duygulardaki temizliğin ilk şartı, doymak bilmeyen arzuların gemlenmesi ve ihtiraslara son verilmesidir. Bu iş hiç de kolay değildir. Zira arzular sonsuz, ihtiraslar çeşitli ve netamelidir. Arzular ve ihtiraslar dizginlenmeye çalışılınca , pek çok eski alışkanlıklar karşımıza dikilir. Bu kötü arzu ve isteklerin menşei kalb, mekanı ise beyindir. Dolayısıyla düşüncelerdir. Kalbe arız olan hastalıklar ruh üzerinde baskı yaparlar. Ruh temizliği ise, inançla doğrudan ilgilidir. İman, başlı başına ruhların , düşüncelerin düzenini sağlar.
Allah’a inanan insan, O’nun verdiklerine şükreder, başkasının malında gözü olmaz. Başkalarına yardım eder, onlardan bir karşılık beklemez. Dünyada yaşadığı sürece yaptıklarından dolayı hesaba çekileceğini bilir. Öldükten sonraki hayatı gerçek hayat olarak kabul eder. Dolayısıyla hakkına razı olarak yaşar, çalışır helal kazançla doyar, doyurur. Başkalarına yardım eder. Hırs ve sonsuz arzularına gem vurmayı bilir. Onu ne para, mal ve mülk ne de, mevki hırs ve sevgisi hak yoldan ayıramaz. Ruhunu dinlendirmeyi, sıkıntılarını atmayı becerebilir.
İnanan kimse, musibetlere ve meşakkatlere karşı sabretmesini bilir. Kaza ve kadere inanır. Dertleri, hayatın bir cilvesi olarak görür. Normal düşünür, normal yaşar, ilahi çizgi onun için en düzgün rehberdir. Hayır da, şer de Allah ’tandır, diye inanır.
Binaenaleyh ruh ve hislerin temizliği mutlak inançla mümkündür. Aksi takdirde insanlar , duygusal kirlenmelerinden temizlenemezler. O zaman hayat, eziyet vermeye, cefa olmaya devam eder.
Halbuki biz çevremizi, doğayı korumak ve kollamak, temiz tutmak zorunda olduğumuz gibi, ruh ve hislerimizi de temizlemek mecburiyetindeyiz.
Kendi kendimize ruh ve düşünce yükümüzü dolduruyoruz. Hâlbuki her şeyin bir ölçüsü ve taşıma kapasitesi vardır. Fazlalıkları boşaltmayı bilmeliyiz, inançlı olduktan sonra bu işin yolu ve yöntemi vardır. Örnekler mevcuttur. Allah bile "Taşıyamacağımız yükü ” bize yüklememektedir.