Makale

Güvencemiz Adalet

Güvencemiz Adalet

Prof. Dr. M. Kemal ATİK
E. Ü. ilahiyat Fak. Öğrt. Üyesi

Adalet, adi kökünden türeyen Arapça bir sözcüktür. Düzen, denge, ^denklik, eşitlik, gerçeğe uygun yargılama, doğru yolu izleme, dürüstlük ve tarafsızlık anlamlarında kullanılır.
Başkalarının gelişigüzel istek ve telkinlerinden etkilenmeyen tutarlı bir doğruluk, ruhi bir denge ve ahlakî olgunluktur adalet. Adalet, davranış ve yargıda doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmaktır. Kur’an-ı Kerim,
“ Eğer Hakk insanların keyfi arzularına uysaydı, göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların düzeni bozulurdu” demektedir. (23/71) Yine Kur’an, adalet sıfatından yoksun olan kişiyi dilsiz, aciz ve hiçbir işe yaramayan bir köleye benzeterek, böyle birinin adalet faziletini kazanmış, dolayısıyla doğru yolu bulmuş olanla bir tutulamıyacagını bildirmiştir (16/76). Kur’an’a göre insanın Allah nezdinde en üstün değer ölçüsü olan takva erdemine nail olabilmesi için adil olması, adaletle hükmetmesi, güvenirlik, sıfatını kazanması gerekir (6/152). Kur’an’ın üzerinde çok durduğu ve iyi insan ölçülerinin başında zikrettiği husus, Allah’a saygılı olmak yani müttaki olma, takva sahibi olmadır. Bunun da ancak adil olmakla, dürüst olmakla ve güvenir olmakla elde edileceği vurgulanır.
Müslümanlar, Allah’ı saymayı, takva sahibi olmayı, çok nafile namaz kılma, oruç tutma, nafile hacca gitme gibi şeklî ibadetlere bağlamışlardır. Oysa Kur’an’ı Kerim adaletli olmayı fazilet ve dürüstlüğü Allah’a en yakın olmanın bir gereği olarak ortaya koymuştur. Kur’an, adalet ile takva arasında mantıkî bir bag kurmuştur. Takva sahibi olan adil olmalıdır. Adil olan müttaki ve takva sahibidir. İnsanlar adil olmayana takva sahibi dememelidir. Çünkü takvanın en açık görüntüsü ve işlevi adil olmakla, doğru ve dürüst olmakla ortaya çıkar. Dürüst ve adil olmanın şartı ise güvenilir olmaktır. Dürüstlüğün her yerde aranması onun ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Bir toplumda zengin doğumundan ölümüne kadar haklı, fakir de doğumundan ölümüne kadar haksız ise böyle bir uygulamaya adil denebilir mi? ihanetin prim aldığı, dürüstlüğün, güvenirliğin her yerde arandığı bir ülkede adaletin egemen olduğunu söylemek ne kadar doğru olur. Yasaların adaletle uygulanmadığı, zaman ve mekana göre yada duruma göre uygulandığı yerde hiç kuşkusuz keyfî idare başlar. Keyfi idarelerin ise sınırı yoktur. Böyle bir idare ile düzenli ve huzurlu bir toplum yaşamını temin etmek mümkün değildir. Böyle idarelerde güç kaynağı ancak güçlü olanlarındır.
Devlet idaresinde adaleti icra etme görevini yüklenenler daima daha iyiyi, daha güzeli aramalı, halkı yaralayıcı, âmme vicdanını zedeleyici davranışlardan ve kararlardan kaçınmalı, adaletin millet için, insan için var olduğunu kabul etmelidir. Aksi halde adalet güçlülere, zenginlere ve imtiyazlılara açık, fakir, zayıf ve kimsesiz olanlara karşı sert olarak algılanır. Bu durum toplum içinde güvensizliği, belirsizliği ve dengesizliği bertaraf etme imkanını bulamaz. Halbuki adalet hem bireyin hem de sosyal gelişmenin; insanca yaşamanın bir garantisidir. Toplumdaki güven buhranının, rahatsızlık ve huzursuzlukların büyük ölçüde kaynağı güvensizliktir, adaletsizliktir. Ekonomik ve sosyal kalkınmayı firenleyen gücün de nedeni güvensizliktir, adaletsizliktir. Güven bunalımı ve adaletsiz ortam kötümserliği doğurur. Kötümserlik toplumu ümitsizliğe, karamsarlığa götürür. Bu ise, hür teşebbüse, hür iradeye ve hatta özgür düşünceye gem vurur. Bu durum aynı zamanda verimliliği, üreticiliği de önler. Bu zihniyetin yerleşmesi ise bir ulusu geriye götürür. Gerilik kargaşa yaratır. Kargaşa anarşiye dönüşür. Anarşi ise milleti yok eder.
Milletimizin yükselmesi, ileri, çağdaş seviyeye ulaşması için hep model arayıp durmuşuz. Bence bu modeli ara
maya gerek yok. Çare ülke insanının güvenilir olması, dürüst olması, adil olmasıdır. Bu dürüstlük insanların bütün davranışlarında egemen olmalıdır. Güvenirliğini koruyamayan bir ulusun diğer korunması gerekenleri koruyabilmesi de imkânsızdır.
Adalet ve güven insanları rahat yaşatan, rahat ettiren bir güven kaynağıdır. Adalet yalnız bir sınıfın bir zümrenin elinde hak dağıtan bir kurum değildir. Aksine adalet her renk, her din, her dil, her ırk ve her cins insanı kucaklayan, hepsinin üzerine koruyucu kanatlarını geren mekanizmanın adıdır. Zulüm, zorbalık, şiddet gibi kaba güçler, haksız icraatlar, adaletin egemen olduğu toplumda barınamazlar. Çünkü kan dökülmeksizin elde edilen hakkı adalet sağlar. Adaletin egemen olduğu toplumda fert, millet yararına, arzu ettiğini çekinmeden, korkmadan söyleyebilme gücünü, zulme uğradığında da rahatlıkla hakkını arayabilme cesaretini gösterir. Zaten hak ve adaletin gereği de budur.