Makale

KADİR GECESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

KADİR GECESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Kemal Edip KÜRKÇÜOĞLU

Bundan 1388 yıl önce Mekke yakınlarında bir dağ; yalçın kayalar arasında bir mağara ve bu mağarada yal­nız başına bir insan! Ufuklar karanlık, dağ ıssız, mağara sessiz ve o insan gönlüyle iç içe!.. Dağa Rahmet Dağı, ma­ğaraya Hirâ Mağarası diyorlar; dağ ve mağaranın ziya­retçisi olan mübârek insanı Muhammed adiyle anıyorlar; Kureyş Boyu’nun, Benî-Hâşim oymağının uğurlu bir ferdi olarak tanıyorlar. Sık sık buraya geliyor; azığını yanında getiriyor. Bâzan günlerce kalıyor; derin derin düşünceye dalıyor. Gözü uyurken, özü uyanık, rü’yâları gerçeklerden daha, gerçek. Benliği hayat muammasının surlarını çözme ateşiyle yanmakta; rûhu bir idrâk üstü, rü’yet ötesi var­lığa inanmakta...

Çevresini kaplayan fezahat çamurundan tiksinen, her yanı ve her yönü saran dalalet karanlığından bunalan bir hâli var; olup bitenler karşısında mübârek nâsıyesinde çizgilenen bir melâli var.

Issızlık ortasından bir kutlu haberci gözler gibidir; sessizlik içinden bir mutlu haber özler gibidir. Çok geç­meden gözlediği kutlu haberci belirdi, beklediği mutlu ha­ber geldi.

Bir geceydi; tefekkür dalgalan arasında kalbiyle baş- başaydı. Birden ta’rîfe sığmaz bir nûr göründü; ta’bîre girmem bir ses işitti. Maddesi uyuyordu; ma’nâsı duyu­yordu. Her zerresi kulak kesildi.

Nurdan haberci, ona: “Oku!” diyordu. Okumak bil­mezdi; nasıl okusun, ne okusun?

Olanca samîmiyyetiyle cevâb verdi: “Bilmem ki oku­yayım!”

Hitâb, tekrarlandı: “Oku!” Yine cevâb verdi: “Bil­mem ki okuyayım!”

Bu def’a hitâb, kat’î bir sûretle gürledi: “Oku!” Ce­vâb, aynı cevâb oldu.

Bunun üzerine nûrdan haberci dayanılmaz bir şiddet­le seslendi: “Oltu, yokken var eden Rabbmin adiyle!” (Alâk: 1).

Artık madde, madde olmaktan çıkmışta; her yanı ma’nâ kaplamıştı. Sırların düğümü çözülmüştü. Mukaddes inziva sona ermişti. Dünyânın önünde, o mübarek insanın yönünde yeni bir ufuk belirmişti.

Bu ufuk, Kur’ân ufkuydu; îmân ve irfan ufkuydu. Koyu karanlıklar ortasında bir güneş doğuyordu; dalâleti koğuyordu; insanlığı ve insanları hidâyet ışığına boğuyordu. Bir güneş ki, küsûfu yok; bir güneş ki, gurûbu yok.

İşte bu akşam, o Batmaz Güneş’in doğmağa başladığı Rebbânî ânın, nüzul-i Kur’ân’ın 1400 üncü yıldönümüdür; mübarek Kadr akşamıdır. Bu gecede îmân dolu gönüller, nûrdan kanadlarla Kadr’e ulaşacak, bir ilâhi bedre kavuşacaktır.

Kur’ân-ı Kerîm’in bu geceyi müjdeleyen 97 nci sûresinde Cenâb-ı Hakk, bakın ne buyuruyor; duyan kulaklara ne hikmetler duyuruyor:

“Biz, onu (Kur’ân’ı) Kadr Gecesi’ntfe indirdik. Kadr Gecesi’nin niteliğini sana bildiren ııedir? (Bilir inisin yâ Muhammedi) Kadr Gecesi, (içinde bu gece bulunmayan) bin aydan hayrlıdır. Aralarında Rûh (u’l- Emîn) de bulunduğu halde melekler bu gece Rablerinin İzniyle (yeryüzü­ne) iner de iner. Her işten selâm (sana ve senin yolunda olanlara!) Tan­yeri ağarıncaya kadar (sürer) o!” (Kadr: 1-5).

Kelâmu’llâh, bu gece ilmden ma’lûma intikal etmeğe başlamış, iblâğ ve tebliğ 23 yılda tamamlanmıştır. Rabb-i Rahman Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’ı bir anda indirmeğe elbette muktedirdir. Kur’ân’ın inmesi, Hakk’ın rah­metidir; inişin uzun sürüşiyle rûhlara yavaş yavaş sinmesi, Onun hikme­tidir.

Allah’a güven, Resûl’e bağlan;

Oldukça olur, hep işler asan,

Hakk’tan bize armağanıdır İmân,

Gaflet yetişir, uyan ey insân!

Gönlünde inan, elinde Kur’ân.

Kur’ân, bize Rabbimizden ihsan...

Kadr Gecesi’nin, Ramazân ayının 27 nci gecesine rastladığında bir nevi’ İcmâ’-i Ümmet vardır. Hattâ Ashâb-ı Kirâm’dan Übeyy ibnü Kâ’b Hararetleri, sahih haberi Muhbir-i Sâdık’tan almış olacak ki, bunun böyle olduğuna yemîn ederdi.

Ahmed b. Hanbel Hazretlerinin Müsned’inde İbnü Amiş Hazretlerin­den rivayet olunan bir Hadîs-ı Şerifte;

“Kadr Gecesi’ni arayın! Onu irim arayacaksa Ramazân ayının 27’sinde arasın!” buyurulmuştur.

Geçmiş ve göçmüş ümmetlerin böyle değerli ve “Bin aydan hayırlı” geceleri yoktur; bu Muhammed ümmetine, o ümmetin Muhammed’inin yüzü suyu hürmetine Allah’ın inâyetidir.

İmâm-ı Buhârî ve Müslim Hazretlerinin Sahîh’lerinde, Ebû-Dâvûd’la Neseî’nin Sünen’lerinde rivâyet olunan bir Hadîs-i Şerife nazaran Peygamber-i Güzîn Efendimiz:

“Kim, inanarak, ihlâs göstererek Ramazân’da oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır; kim inanarak, ihlâs göstererek Kadr Gecesi’ni ibâ­det ve tâatle geçilirse, geçmiş günahları bağışlanır.” buyurmuştur.

İmâm-ı Buhâri’nin naklettiğine göre, Hazret-i Âişe:

Ramazânın son on günü girdi mi Resûlullâh yatak örtüsünü atar, ya’nî az uyur, gecesini ihyâ eder, ailesi efradım uyandırır, ulu-orta yat­mağa bırakmazdı.” demiştir,

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri:

“Kadr Gecesinde duâ ve istiğfâr nafile namazdan daha hoştur. Kur’ân okunduktan sonra duâ etmek daha iyidir.” demiştir.

Üzerlerinde namaz borcu bulunanlar, bu gece hiç olmazsa bir günlük kazâ namazı kılsınlar.

Kadr Gecesi, inkırazdan ebediyyen masun olan Devlet-i Kur’ânıyye’nin, Saltanat-ı Ahmediyye’nin yıldönümüdür.

Bu gece Allah’a niyâz edelim. Milletimizin, memleketimizin ve İslâm âleminin ve bütün insanlığın saadet ve selâmetim diliyelim!

Diyelim:

Bize lûtf eyle îlâlıî Ulu Din hürmetine!

Nûr-i Kur*ân-i mübîıı, feyz-i yakın hürmetine!

Mazlıar-i sırrın olan mutlu zaman hürmetine!

Vecd-i vahyinle tîolan kutlu zemîn hürmetine!

Kalem-i afvini çek defter-i isyanımıza,

Mustafâ aşkına, Ashâb-ı Güzin hürmetine!

Elimiz boş, yüzümüz kalkaradır, Allah’ım,

Kerem et, merhamet et, Arş-ı Berin hürmetine!

İhtirâsın, hevesin, nefsin elinden kurtar,

Bizi sen Tâ ile Hâ, Yâ ile Sin hürmetine!

Dinle şekvamızı ey Kabb-i Kavi Kâ’bende

Dökülen yaş, edilen âh ü enin hürmetine!

Koma Kur’ân’dan uzak bizleri Allah’ım âmân

Onu Sen’den getiren Rûh-i Emin hürmetine!..Kadir Gecesi’nin Düşündürdükleri