Makale

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN

Muammer YILMAZ

Zamanı ve yeri Allah yaratmıştır. İnsanın bu zaman içinde hayat programını da Levh-i Mahfuz’dan itibaren Yüce Yaratıcı çizmiştir. Bu program, biri için uzun, diğeri için kısadır. Bu durum bir saniye sapmadan devam eder.
Paradan, puldan daha kıymetli olan zaman; kendisini iyi yolda kullanmayanı yer bitirir. Çünkü onun da bir ağzı, bir dili, bir düşüncesi vardır. Hep yarın yarın deriz, her yarının içinde kaç yarın ve yarınlar olduğunu pek düşünmeyiz.
Zamanı genellikle üçe ayırıyoruz. Mazi (geçmiş), hal (şimdiki zaman) ve gelecek. Tasavvuf erbabı hâle kıymet verirken, zamanı da her an bir tecellinin zuhura gelmiş olması bakımından değerlendirir:
"Dem bu demdir, bu demin kadrini bil agâh ol
Bin demin kıymet ü mahiyeti bu demle yatar."
Hal içinde yaşadığımız, gelecek de içinde yaşayacağımız bir zamandır. Geçmişi çabuk unutan, günün gelişmeleriyle şartlanan insanoğlu elinden geldiği kadar bu anı değerlendirmeye çalışır. Bütün ilâhî kanunların temeli hâle dayanır. Çok çalışmak, halden azamî istifade etmek demektir.
Mazi dendiği zaman yok olmuş, bir daha tekrar etmeyecek ve olmayacak olanı tanımanın ne değeri vardır; geçmişi bırak, geleceğe bak, ham sözleriyle karşı karşıya kalırız. Kızmanın yanında üzülürüz.
Maziyi inkâr, insanları olduğu kadar, cemiyetleri de felâkete götürür. Çünkü insanlar mazileriyle, milletler tarihleriyle istikbâle koşarlar. Maziyi bilmeden, ondan kuvvet, ilham ve ders almadan gelecekte var olmamız mümkün müdür? Cevdet Paşa; "Yeni şartlar karşısında eskiyi büsbütün ve derhal inkâr yoluna sapmak ne kadar yanlışsa, birdenbire değişmekte o derece zararlı ve tehlikelidir. Maziyi yıkmadan istikbale hazırlanmak, inkâr değil, ikmâldir." der.
Şeyh Şamil; maziyi ihya edecekleri yere inkâr edenlerin sonlarının hiç de iyi olmayacağını, başkalarının boyunduruğu altına girip, inim inim inleyeceklerini şu ölümsüz mısrasıyla anlatır:
"Eğer geçmişe tabanca ile ateş edersen
Gelecek sana topla karşılık verir."
Maziyi milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin süt emdikleri anneye benzeten Sâmiha Ayverdi; maziyi inkâr edenlere nefis üslubuyla şöyle seslenir: "İnsanoğlu her ne kadar annesini inkâr edecek derecede vicdansız da olsa, gene de bu inkâr onu, kendisini doğuranın devamı olmaktan kurtaramaz."
Geçmiş iyi ve kötü taraflany-la, kusur ve sevabıyla geride kalmıştır, ama, kökü ve dallarıyla daima geleceğe bakmaktadır. İyilikler hamle, kötülükler birer ibret olmuştur. Geçmiş ne kadar kusurlu olursa olsun, bugün ve yarın vereceği dersler, göstereceği ibretlerle doludur. Milletlere geçmişini unutturmak onu yok etmenin ilk şartıdır.
"Maziyi unutsak bile mazi kökü m üzdür
En tatlı gülen yüz bile mazideki yüzdür." diyen Atsız; "Bir millet yalnız Keban Barajıyla, Ayşe fırınıyla, Hilton Oteli ile beslenmez. Geçmişin büyüklüğünden hız alarak daha büyük gelecekler için ümidini bilmezse yozlaşır" der.
Milletçe hızlı kalkınma ve çağ atlama hamleleri içindeyiz. Kalkınmak için her milletin mazisinden ilham aldığı bilinen gerçektir. İlerlemiş milletlere yetişmek, aramızdaki açığı kapatmak için tarihimizden güç ve kuvvet almak zorundayız. Bugünü bilmenin yarını bulmanın yolu, dünü öğrenmekten geçer. Milletler geleceklerini geçmiş üzerine bina ederler. Yahya Kemâl; "Kökü mazide olan atiyiz" derken, geçmişi inkâr edenlere ve eskiye bağlı olduğu için kendisini tenkit edenlere şöyle seslenir:
"Derler insanda derin bir yaradır köksüzlük,
Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.
Sızlatır bazı saatler dayanılmaz bir acı,
Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı."
Cennet vatanımızın gülü, istiklâlimizin bülbülü. iman ve aksiyon adamı Mehmet Akifimiz de "Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem" mısraı ile geçmişle ilgili düşüncesini ne güzel belirtir. Mazide yatıp mazide kalkan ve "Mazisi yıkık milletin atisi olur mu?" sorusunu soran Akif’in ölçüsü şudur: Eskiyi eski olduğu için değil, iyi olduğu için almak gerekir. Yoksa kaldırıp atılacak, unutulacak eski şeyler olduğu gibi, evimize barkımıza, yurdumuza yuvamıza yaklaştırılmayacak yeniler de bulunabilir. Eskiyi de yeniyi de kabul etmekte ölçü, iyi ve faydalı olmaktır. Geçmişe ait değerleri bilmeden geleceğe ait değerleri bulamayız. Çünkü geçmiş ile gelecek köprünün iki yanındaki duvarlara benzer. Hangi taraf yıkılırsa insan boşlukta kalacak ve düşecektir.
Geçmişimizle elbette öğüneceğiz ama, ona körü körüne bağlı da kalmayacağız. Ondan hız ve ilham alarak geleceği ve geleceğimizi hazırlayacağız. Daha büyük hamleler içinde olacağız. Her geçen günün gelecek günlerin hocası olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. İ. Habib Sevük de bu hususta; "Mazi ne küflü koltuk, ne de uzaklaşacak bir bataklıktır. Oturursan çürür, kaçarsan düşersin. Halbuki ne toprakta kalıp çürümek istiyoruz ne de topraktan ayrılıp solmak" der.
Unutmayalım ki, bu günümüz geçen günlere ağlayalım veyahut övgüler düzelim diye değil, geçen günlerin tecrübelerinden ders almak suretiyle yarınlara hazırlanmak için verilmiş bir mühlettir. Thomas Huodey’in şu sözü ne kadar güzeldir: "Bir merdiven basamağı üzerinde istirahat edilsin diye değil, bir insanın ayağını ötekini daha yükseğe koyuncaya kadar tutmak için yapılmıştır."
Bir milleti kul-köle veya yok etmenin ilk şartı onların beyinlerini yıkayıp, mazilerinden ve ananelerinden koparmaktır. Tarih ve tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Milletler mücadelesinin amansız bir şekilde devam ettiği, "Büyük balığın küçük balığı yuttuğu" günümüzde mazimizin ihtişamlığından kuvvet ve ilham alarak yarınlarımızı hazırlamalıyız. Bugün bilmekteyiz ki, Türk’e Türk’ten başka dost yoktur. Geçmişten ders almasını bildiğimiz sürece sırtımız yere gelmeyecektir.