Makale

İFTAR SOFRALARI

İFTAR SOFRALARI


Doç. Dr. Ahmet COŞKUN
Erciyes Üniv. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi

Her gecesi Kadir, her ’günü bayram günlerine benzeyen mübarek Ramazan ayının bir özelliği de, neşeli iftar sofralarıdır. İftara yakın dakikalarda güneşin son kızıllıktan ufukta kaybolurken, sofralarının etrafında toplanan ve ibâdet huzurunu yaşayan müminlerin sevinci, çehrelerinde bir güneş gibi parlar. Bu sevinç, başka zamanlarda, çok az bir insanın yemek yerken hissettiği duygudan, memnuniyetten büsbütün başka bir şeydir. Esasen bu sevinç bir hadis-i şerifle müjdelenmiştir: "Oruçlu için iki sevinç ânı vardır: Biri iftar ettiği, diğeri de Allah’a kavuştuğu vakittir...(1)

KURANDA ÖVÜLEN MİSAFİRPERVERLİK
Gerçekten, Ramazan’da iftar sofralarını süsleyen taze hurmalar, zeytinler, tatlılar, renk renk yemekler, meyveler, tatlan, kokulan ve görünüşleri ile bir başka özellik ve güzellik arzederler. Bu sofralara davet edilen uzak, yakın, zengin-fakir misafirler ile beraber bulunmanın tadına ise, hiç doyum olmaz. İftar sofralarının zevki, mutlaka misafirler ile paylaşılmak istenir. İftar sofralarımızda akraba ve dostlarımıza yer ayırmak kadar, tanıdık, tanımadık fakirleri bulundurmak bizim benliğimize işlemiş bulunan geleneklerimiz arasındadır. Biz, misafir ile yenen yemeğin bereketleneceğine, Şileye huzur vereceğine inanan ecdadın torunlarıyız.

KALBİN YUMUŞAMASI İÇİN
Aç olanı doyurmak, her zaman çok sevaplı ve huzur verici bir harekettir. Ebu Hureyre (R.A)’den rivayet olunduğuna göre, birisi kendisinin katı kalpli, gönül huzurundan mahrum yaşamaktan muzdarip olduğunu Peygamberimiz’e söylemişti. Efendimiz; ona, "Kalbinin yumuşamasını istiyorsan, açı doyur ve yetimlerin başını okşa" (2) buyurdular. Bir başka hadislerinde Efendimiz, "Kim bir açı doyurursa, Allah ona cennet meyvelerinden yedirir"(3) buyurmuşlardır.
İhtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek, onlan doyurmak, cehennem azabına karşı da en büyük kalkan olarak gösterilmiştir. Peygamberimiz, "Bir hurma parçacığı ile de olsa, yüzünü ateşten kurtarma imkanına sahip olan, onu yapsın"(4) buyurmuşlardır.

YOKSULU DOYURMAK ÖNEMLİ
Müddesir Sûresinde açları doyurmamak; namazı terketmek ve hatta âhireti inkâr etmekle aynı teraziye konmuş ve cehenneme giriş sebebi olarak gösterilmiştir ki, bu çok düşündürücüdür. Bu âyetler meâlen şöyledir: "Suçlulardan sorarlar: ’Sizi şu yakıcı azaba ne sürükledi?" (onlar da) derler ki: "Biz namaz kılanlardan değildik, yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık. Ceza gününü de yalanlardık. Sonunda bu halde iken ölüm bize gelip çattı. "(5)
Hakka Sûresi’nin 25-34., Fecr Sûresi’nin 17-20., Beled Sûresi’nin 11-16. ve Maun Sûresi’nin 1-3 ve 7. ayetleri de aynı mâna ve maksadı taşımaktadır. Ayrıca bütün bu âyetlerde, mü’minlerin açı doyurması, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlannı gidermesi, aynı zamanda da başka-lannı buna teşvik etmesi, hatta bu yolda yarışa girmesi ısrarla istenmiştir.
Önemli bir husus da, bu âyetlerin okuma, tefekkür, temizlik emrinden sonra gelen ilk âyetlerden oluşlandır. Evet, Cenâb-ı Hakk’ın vahiy yoluyla insanlığa gönderdiği ilk emirler; okuma, öğrenme, tefekkür, temizlik ve ferdi-sosyal güvenliği sağlayıcı esaslar olarak tesbit olunmuştur.
ÖVÜLEN İNSANLAR
Bu yüzden ilk Müslümanlar okuma, öğrenme ve temizlikteki hassasiyetlerini, açlan doyurmada da kusursuz olarak göstermeye başladılar. Bunlardan bazıları misâfirsiz yemek yemiyor, tek başına sofraya oturmuyordu. Nûr Sûresi’nin 61. ayetinde buna işaret olunmuştur.
Diğer taraftan da, muhtaca yedirmek, imanın bir gereği olarak gösterilmiştir. Bir müslüman, çevresi ile ilgilenen, başkalarına faydalı olma neş’esiyle yaşayan insandır. İyi, cennete namzet olan kulların özellikleri anlatılırken şöyle buyurulur: "Onlar yoksula, yetime ve esire O’nun sevgisi için yemek yedirirler ve onlar şöyle derler: Biz, size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. "(6)
Nihayet Rûm Sûresi 38. ayette "Yakınlığı olana, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın hoşnutluğunu dileyenler için bu, daha hayırlıdır" buyurulmaktadır.

GÖNÜL HOŞNUTLUĞU İLE...
Hadis mecmualarında ve İslâm ahlâkı ile ilgili kitaplarda, peygamberlerin, ashâb-ı kiramın ve İslâm büyüklerinin davetleri, ziyafetleri ve misafir ağırlamalarına dair pek çok yaşanmış örnekler bulmaktayız. Hatta misafir hukukundan bahseden hadisler ile karşılaşıyoruz. Ziyafet, mevcudumuzun en iyisini, evimizde nadiren yiyebildiğimizi misafire yedirmek, bu yolla onu ağırlamaktır. Fakat bu konuda bir yapmacığa, bir zorlamaya düşmek de hoş görülmemiştir. Unutmayalım ki, nemiz varsa, herhangi bir tekellüfe düşmeden, onu ortaya koyabilirsek, gönül hoşluğu ile yapacağımız ikramlar bereketli ve devamlı olur.(7)
Sıralamaya çalıştığımız bu âyet ve hadislerin aydınlığında, yemek yedirmenin ve ziyafet vermenin önemi ortaya çıkmaktadır. Şu var ki, günümüzün şartları ve içinde bulunduğumuz muhit, yemekli misafir davet etmemize imkan vermeyebilir. Ancak bu takdirde de, ecdadımızın hayır ve hizmet anlayışlarına uygun olarak, aş evleri ve her türlü hayır kurumları aracılığı ile ihtiyaç sahiplerinin imdadına koşma arzumuzu gerçekleştirmemize bir engel yoktur. Samimiyet ve iyi niyet her zorluğu yenmenin yolunu bulur.

DİPNOTLAR :
(R. Salihin, II, 1220) |
2- (Ahmet b. Hanbel, Müsned, clk) II 363.)
(EbuDavud, Zekat 41).
4- (İbn Hlşam, Slre, 340.)
5- (MUddesslr, 42-47)
6- (Dehr, 7-10)
7- (Bkz. Buharı, Et’lme, 35-48; Edep 85-87; Savm, 54; İbn Mace, Edep, 5 Ahmet b. Hanbel, Müsned, 4-155; 3 76; 5- 221.)