Makale

Kuran Eğitim Merkezleri

Hamdi MERT

Kur’an Kurslarında Yeni Dönem: kur’an
Kamuoyunu günlerdir meşgul eden Kur’an Kursları konusunu kaynağından araştırdık.. Polemikleri değerlendirdik, ilgililerin görüşlerini aldık...

KUR’AN EĞİTİM MERKEZLERİ
KUR’AN
ÖĞRETİMİNİN
DÜNÜ-BUGÜNÜ

Kuran-ı Kerim öğretimi din bilimleri ve din hizmetinin temeli, alt-yapısı.. Vahyin Hz. Cebrail tarafından Peygamberimiz Efendimize tebliğ ve ta’liminden, Peygamberimiz Efendimizin Sahabe-i Kirama öğretmesine ve o günden bu yana, İslâm toplumları Kur’an egitim-öğretimini en temelli dinî-kültürel hizmet olarak geliştirdiler.
Peygamberimiz Efendimizin Kur’an öğretiminin-, Kuranı öğrenip-öğretenlerin faziletine dair çok sayıda hadis ve tavsiyesi mevcut.
Bütün bu sebeplerle İslâm ilimleri arasında ilk gelişeni Kıraat ve Tefsir ilmi olmuştur.
Darü’l-kurra, Dârü’l-Huffaz, öncesi ve sonrası öğretimler, mekteplerin, medreselerin önemli bölümleri oldular. Osmanlı döneminden Cumhuriyet idaresine böyle gelindi.
Meclis Hükümetleri dönemi, Osmanlı düzeninin hemen aynen devamı idi. Cumhuriyet dönemine girildikten itibaren ise siyaset ve idaredeki köklü değişikliklere paralel olarak maarifte, yargıda, ekonomik politika ve diğer alanlarda köklü reformlar yapıldı. Bütün eğitim-öğretim kurumlan Maarif Vekâleti’ne bağlanırken, münhasıran Kuran-ı Kerim eğitim-öğretimi, Diyanet İşleri üzerinde bırakıldı. Bunun makûl izahı, şüphesiz hizmetin Diyanetle kopmaz irtibatı hadisesi idi..
1931-1946 arası dönem, din eğitim-öğretiminde kesinti dönemidir. Bugünkü din bahaneli problemlerin-, radikal dinî yaklaşımların temelinde bu kesinti dönemi vardır. Mevcut ihtiyaç resmî yoldan karşılanmazsa, bunun karmaşık-olumsuz sonuçlarına katlanmak kaçınılmaz olur.
KURAN ÖĞRETİMİNDE ÜÇ DÖNEM

1946 öncesi, resmî-dinî öğretimde kesinti dönemidir. Bu dönemde gizli din eğicimi vardır. Çatı katlarında, bodrum katlannda gizli-kaçak bir eğitim.
1946-1971 dönemi, Kuran-ı Kerim öğretimi, dernek-vakıf eğitimi tarzındadır. Resmî izin çıkmış, ancak resmî himaye, resmî disiplin ve dolayısıyla resmî düzenleme ve resmî imkân; resmî karşılık ve ödül yoktur. Çeşitli bitirme belgeleri vardır. Fakat bu belgelerin resmî bir geçerliliği yoktur. Müfredat bütünlüğü, belge birliği mevcut değildir. Yapılan bir denetleme sonunda 16 çeşit mezuniyet belgesi bulunduğu tesbit edilmiştir. Bu çok çeşitlilik, -disiplinsizlik değil belki ama çok disiplinliliği intaç ediyordu.
1971 sonrası, resmî disiplin, resmî eğitim dönemidir. 1971 yılında yürürlüğe konulan Kuran Kursları Yönetmeliği ile müfredat bütünlüğü, belge (diploma) birliği sağlanmış-, sağlık şanları açısından Sağlık Bakanlığı, eğitim-öğretim şartları açısından Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği şartı getirilmiştir. 17 Ekim 1971 güneye 13989 sayılı Resmi Gazete’de’" yayımlanan Kuran Kursları Yönetmeliği’ne göre açılış, yönetim ve denetimde Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği şartı mevcuttur.
Bu resmî disiplin ve işbirliği, Kuran kursunu hafız olarak bitirenlere resmî imkânlar da sağlamıştır.
Buna göre;
1. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36/A-7/B maddesine göre "Hafız"lık belgesine devlet memuriyetinde bir derece yükselmesi verilir. Bu, doktora için verilen imkâna denktir.


İKİ SORU/ İKİ CEVAP

Kadın, yalnız başına hacca gidebilir mi?
Kadınlara haccın edasının farz olmasının şartlarından biri de, yolculuk esnasında beraberinde eşi veya babası, oğlu, süt oğlu, torunu, damadı, amcası, dayısı, yeğeni... gibi aralarında evlilik caiz olmayan bir yakınının bulunması imkânıdır. Söz konusu yakınlarından biri olmayan kadınlara, zengin de olsalar, haccın edası farz değildir.
Hanefî mezhebinde, kadınların yanlarında eşleri veya mahremlerinden bin olmaksızın dinen sefer sayılabilecek bir mesafeye yolculuk etmeleri caiz görülmemiştir. Yanında eşi veya mahremi olmaksızın hacca giden kadınların haccı sahîh ise de, bu şekilde hacca gitmeleri tahrimen mekruhtur.
Şafiî mezhebinde ise, eşi ve mahremi olmayan bir kadının, güvenilir kadınlardan meydana gelen bir grup içinde, farz olan hacca gitmesi caizdir. Sayıları çok da olsa, yanlarında eşleri veya mahremleri olmadan kadınların nafile hac için yolculuk yapmaları, Şafiî mezhebinde de caiz görülmemiştir.

Başkası adına hacca giden veya Kabe’yi gören kişilere hac farz olur mu?
Bir kimseye hac ibadetinin farz olması için, bu kişinin haccın edâ edildiği belirti günler içinde Mekke’de bulunabilme imkânına sahip olması gerekir. Bu imkân ise, yaş, sağlık ve servet yönünden, hac yolculuğunu gerçekleştirebilecek bir güce sahip olmayı gerektirir. Çünkü yüce Rabbimiz hiç kimseyi, gücünün yetmeyeceği bir sorumlulukla yükümlü kılmamıştır. Nitekim, Kufan-ı Kerim’de (Al-i İmran Suresi, 97): "Ona Yol bulabilenlerin (yani gücü yetenlerin) Beyt’i (Kabe’yi) hac ve ziyaret etmeleri, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır." buyurulmuştur. Bu duruma göre bir insana hac ibadetinin farz olması için:
Müslüman, akıllı, erginlik çağına ulaşmış olmasından başka; zarurî ihtiyaçtan dışında hacca gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin (aile efradının) normal geçimlerini ve hac yolculuğu ile ilgili her türlü masrafını karşılayacak maddî güce sahip olması gerekir. Ayrıca haccın edasının farz olması için, vücutça sağlıklı olması, yol güvenliğinin bulunması, eşi ölmüş veya eşinden boşanarak ayrılmış hanımların iddet sürelerinin bitmiş olması ve yanlarında eşlerinin veya mahremlerinin bulunması da gereklidir.
Açıklandığı üzere hac, bu ibadeti ifa edebilecek güce sahip olanlar üzerine farzdır.
Mekke civarında, mikat denilen sınırlar içinde ikamet eden müslümanlara vücutça sağlıklı olmak (meşakkatsiz yürüyerek edâ edebilmek) şartı ile, fakir bile olsalar, ömürlerinde bir defa haccetmek farzdır. Çünkü bunlar masraf yapmadan yürüyerek haccedebilirler. Mikat sınırları dışında bulunan müslümanlar ise, sağlıklı bile olsalar, yürüyerek haccetmekle yükümlü değillerdir. Ancak, her hangi bir sebeple, hac mevsiminde mikat sınırları içinde bulunurlarsa, haccetme imkânı yani istitaat (güç yetme durumu) gerçekleştiğinden, fakir bile olsalar üzerlerine hac fan olur.
Vekil olarak, hacca giden fakir bir kimse, Mekke’ye varmadan ve henüz mikat sınırını geçmeden önce vekili olduğu kimse adına niyyet edip ihrama girmektedir. Bu itibarla, o yıl kendi adına haccetmesi de, idari ve maddi çeşitli engeller sebebiyle pek zor, hatta, günümüzde imkânsız gibidir. Hac mevsimi dışında umre yapmış fakir kimseler için de durum böyledir. Bu itibarla ileriki yıllarda haccın farziyeti için gerekli şartlar gerçekleşmediği takdirde, başkası adına haccetmiş veya hac mevsimi dışında umre yapmış olan bu gibi kimseler üzerine sadece Mekke’ye varıp, Kabe’yi görmüş olmakla, hac farz olmaz.