Makale

Sevginin Gücü

Sevginin Gücü

Yrd. Doç. Dr. Öznur Özdoğan
Ankara Üniv. İlahiyat Fakültesi

İçinde bulunduğumuz günlerde sevgiye her zamankinden çok ihtiyacımız var. Geçmişten gelen eksiklikler, yetersiz, kısıtlı, şartlı düşünceler insanın geleceği için edinmesi gereken gücü toplamasına engel oluyor. O güç sevgi gücüdür. Sevgi ancak bilinçli yaşandığında gerçek değerini kazanır.
Sevgi önce benlikle başlar, çünkü ego tatmini söz konusudur. Sonra yavaş yavaş gerçek sevgiye doğru yönelim görülür. İnsanların asıl gücü içlerinde bulunan özdür. Çoğu insan bu özün varlığından habersizdir. Çünkü içindeki bu özün üzerine perdeler çekmiştir. Bu perdeler şartlanmışlıklarımız ve alışkanlıklarımızdır.
Sevgiyi daha geniş hissedebilmek için, şartlanmışlıklarımızı ve bazı alışkanlıklarımızı bırakmamız gerekmektedir.
Bunun için ilk adım OLMAZ bakış açısının OLABİLİR bakış açısına dönüşmesi olacaktır. Yüce Yaradanımız Kur’an-ı Kerîm’in birçok yerinde "Allah ol der hemen oluverir" demektedir. Böyleyken biz kul olarak olmaz, olamaz diyemeyiz. Kula yakışan "olabilir, olmayabilir" bakış açısıdır. Pek çok kişi için gerçekleşmesi mümkün değilmiş gibi görünen her şey aslında gerçekleşebilmek için, insanların yüreklerindeki olmazların kırılmasını beklemektedir.
Sevgiyi hissedebilmek, ayrıntı dünyasından kurtulmak, dingin bir iç yapıya ve kalp huzuruna ulaşmak istiyorsak, alışkanlıklarımızı ve sınırlarımızı fark edip, değiştirmeye karar vermemiz gerekmektedir. Bunları ancak biz değiştirebiliriz, fakat onları seviyor ve hayatımıza anlam kattığını zannediyoruz. Aksine onların bizleri köleleştirdiğini ve üstün sevgiye ve akla çıkmamızı engelleyerek insanlığa hizmet edemez hale getirdiğini anlamalıyız. Sınırlı insan sevemez, çünkü verme, fedâkârlık yapma esnekliğini gösteremez ve başkalarına UYUM SAĞLAYIP, ortak sevgi alanlarını kuramaz. Bireysellik ve benliğin olduğu yerde sevgiden söz edilemez. İnsanoğlu yaşamaya başladığından beri, özlenen tek şey barıştır. Oysa birey olarak en çok istedikleri şeyin barış olduğunu söyleyen insanlar, bir türlü bir araya gelip çok istediklerini söyledikleri barışı tam olarak sağlayamamışlardır. İşte bu insanoğlunun sevgide gereken yere gelmediğini gösterir. İnsan içindeki büyük güce rağmen, kendini sevgiye muhtaç bırakmıştır, insanlık bu büyük ihtiyacını ancak sevgide birle- şerek giderebilir. Dünyayı bir araya getirecek ana güç sevgidir. Sevgi barışın anahtarıdır.
Bunun için öncelikle insanın içsel barışını kurması gereklidir. İçsel barışı oluşturmada ilk adım "KENDİNİ SEVMEK"tir. Nedir kendini sevmek? insanın, içinde varolan özünü; insan olma potansiyelini hissetmesi ve özüne güvenmesidir. İnsanın özü her koşulda onunla birliktedir. Ve her zaman ona doğru olanı gösterir.
Vicdan sesi de diyebileceğimiz özümüzü nasıl duyabiliriz? Öncelikle içimize dönüp kendimizi dinleyerek. İçimizden gelen ses hiçbir insana zarar vermeyen ve insanlığın hayrına olan şeyleri söylüyorsa o ses vicdan sesidir. O ses hem kendimizi hem de başkalarını yargılamayan bir sestir. Hem kendimize hem de başkalarına saygıyı öneren bir sestir. Bizleri olumlu düşünmeye yönelten bir sestir. Yüreğimizin ibresini iyimserliğe çevirir. Vicdanımızın sesini duyabilmek için ikinci adım, "KABUL EDEMEDİĞİMİZ GERÇEKLERİ KABUL EDEBİLİR HALE GELMEK’tir. Çünkü insanlar gerçeği sevmemektedirler. Gerçeği sevebilmek için daha sınırsız düşünerek, esneklik kazanmak gerekmektedir. Bu yüzden insan önce kendini sevmeyi öğrenmelidir. Ancak kendini severse gerçeklerinin farkına varır ve yaşadıklarının değişmesini, gelişmesini sağlar.
Mevlânâ, gerçeğe ulaşmak için iki yol önermiştir: Birinci yol, bâtılı terk etmektir; bu uzun yoldur, ikinci yol, gerçeğe sarılmaktır; bu kısa yoldur. Mevlânâ bunu şöyle ifade etmektedir:
Karanlık bir odaya giren insan karanlığı ne kadar kovsa karanlık yok olmaz. Ama odayı aydınlattığında karanlıktan eser kalmaz. Çünkü karanlığın ışığa karşı hiçbir gücü yoktur.
İçimizdeki ışık, sevgidir. Sevginin olduğu yerde korku, kaygı, endişe, umutsuzluk, kin yoktur. Ancak seven insan barışı simgeleyen zeytin dalını uzatabilir, insan sevince artık kendi dışındaki güçlerin insafına kalmış olmaz. Çünkü kendisi de güçlü bir varlık haline gelmiştir.
Gerçek sevgi insanı sadece insan olarak görmek demektir; bu noktada cinsiyet, ırk, din, dil, milliyet ayrımı yoktur. Ancak, insanlar ve topluluklar birbirlerine karşı kendilerine duydukları sevgiden daha yoğun bir sevgi gösteremezlerse barış kurulamaz.
Her şeyin bizde, bizim her şeyde olduğumuzu anladığımız an, "GERÇEK SEVGİ"yi bulduğumuz andır. Gerçek sevgi beklentisizdir, ego terbiye edildiği için, tatmin edilmeyi beklememektedir. Elbette bu noktaya ulaşmak kolay değildir. Ama bizler öncelikle bize gösterilen bu hedefleri görmeli sonra da onlara ulaşmaya çalışmalıyız, içimizde var olan öz, her zaman düşünene çaba gösterene yardımcıdır. Çünkü ancak böyle öğrenir ve gerçek İNSAN oluruz. Böyle bir insan, her gittiği yere, içinde var olin ve yaşadığı sevgisini götürür. Bu sevgi adeta bir panzehir gibi, insanların kalıplarını, huzursuzluklarını, mutsuzluklarını olumluya çevirir, insanların arasındaki bilgeler, bu sevgiyi yaşayan ve paylaşanlardır.
Erich Fromm’a göre, ilgi, bakım ve sorumluluk sevginin gerekli unsurlarıdır. Bir insanı sevmek demek, ona ilgi göstermek, ona bakmak, onun hayatından sorumlu olduğumuzu hissetmek demektir. O insanın bütün İnsanî güçlerinin gelişmesine yardımcı olmak demektir. İnsan emek verdiği şeyi sever ve sevdiği şeye emek verir. Kendimize ve başkalarına ne kadar emek verirsek, kendimizi ve başkalarını o kadar derinden severiz. Fromm’a göre, insanlığa duyulan sevgi tek bir kişiye duyulan sevgiden ayrılamaz. Bir insanı sevmek demek, onda insan olarak var olan özü sevmek, insanlığı simgeleyen bir varlık olarak onunla iletişim kurmak demektir.
Doğan Cüceloğlu sevgiyi koşullu sevgi ve koşulsuz sevgi olmak üzere iki başlık altında incelemektedir. Koşullu sevgiyle iletişim kurduğumuz kişi bizden sürekli şu mesajları alır: A, B, C, X gibi davranışları yaparsan seni severim; yapmazsan sevmem. Bu mesaj karşıdakinde, karşı tepki oluşturur. O da bize, "senin sevgin olmadan da yaşamını sürdürebilen, kendi başına varolan biriyim" demek ister ve bunu kanıtlamaya çalışır. Koşulsuz sevgi, karşımızdaki kişinin temel potansiyeline yönelik sevgidir. Kişinin olabileceğinin en iyisi olması için destekleyen, yüreklendiren, onu bu öze sahip çıktıkça onurlandıran bir sevgidir. Bu anlamda koşulsuz sevgi, "kişiyi şu andaki davranışlarının ötesinde, onun potansiyeline ve özüne dönük olarak sevmektir." Birisini koşulsuz olarak gerçek anlamda sevdiğimiz zaman, onun kendinden emin ve güven içinde olmasına yardımcı oluruz. Bu tür sevgi bireyin kendi değerlerini, özünü bulmasına ve kendini bir bütün olarak olduğu gibi kabul etmesine yol açar.
İçindeki sevgiyi yüzyıllardır bizlerle paylaşan Yunun Emre sevgiye giden yolu dizeleriyle çok güzel özetlemiştir;
Gelin tanış olalım
işin kolay tutalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz