Makale

Caminin Birleştiricilik Vasfı

Caminin Birleştiricilik
Vasfı
Doç. Dr. Mustafa Baktır

CAMİ, Asrı Saadetten başlayarak ondört asır bütün İslâm diyarında Müslümanların ibadet, ilim ve meşveret durağı olmuştur. İbadet için toplanan cemaat, din ilmini de orada öğrenir, dünya işlerini de orada görüşür, hallederdi. Dünya işleri çoğalıp dağıldıkça, cami ancak ibâdet ve ilim merkezi olarak kalmış ve bu durum günümüze kadar devam etmiştir.
Cami, İslâm cemiyetinin ayrılmaz bir parçası ve en önemli birimlerinden birisidir, Rasülüllah (s.a.s)’in Medine’ye vardıkları zaman ilk işleri, bir cami inşa edip, ensar, muhacir, köle, efendi, siyah, beyaz bütün Müslümanları bir çatı altında birleştirip bir araya getirmek olmuştur. Fethedilen veya yeni kurulan bir yerleşim merkezine ilk önce yapılan camidir.
İslâm Dini, cemiyet dinidir, insanın kendisini cemiyetten koparıp dağ başlarında uzlette kalması pek hoş karşılanmamıştır. Müslüman, cemiyet içinde yaşayacak, gerektiğinde bir din kardeşinin elinden tutacak, emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l münker yapacaktır. Namazların cemaatle edâ edilmesi hususunda hassasiyetle durulmasının sebebi de budur.
Cemaatten gaye nedir? Bir semtte bulunan mü’minlerin beş vakitte birbirlerinin hallerinden haberdar olması, herhangi bir sıkıntısı varsa, elbirliği ile giderilmesi, hasta varsa, yardımına koşulması içindir. Cemaate gelemiyenin mutlaka meşru bir mazereti olduğu göz önüne alınarak evine gidilip yoklanılır ve müşkili giderilmeğe çalışılır.
Bugün ise bu gaye kaybolmuş ve yalnız şahsî sevab kazanma endişesi hakim olmuştur. Sadece nefsini düşünüp de iştirak ettiği cemaatin dertleriyle ilgilenmeyen, elinden geldiğince onlara İslâm’ı tebliğ etmeyen ve eksiklerini gidermeye çalışmayan bir kimse, bu yirmiyedi de-recelik sevaba nail olabilir mi? (1)
Cemaat, Müslümanlar arasındaki birlik ve dayanışmayı temin eder. Saf sistemiyle zengin, fakir, köle, efendi arasındaki fark ortadan kalkar. Herkes bir safta Allah’ın huzurunda rükûya varır, secdeye kapanır. Aynı safta yan-yana Allah’a secde eden insanlar arasında kin ve buğz kalkar. Kalbden kalbe bir yakınlaşma meydana gelir.
Camiye önce gelen, ilk safta yerini alır. Geç kalanların bütün safları yararak öne geçmeleri hiç hoş karşılanmamıştır. Kim olursa olsun, hiç kimse bir başkasını kaldırıp da onun yerine oturamaz. Aynı zamanda camide hiç kimsenin özel bir yeri de yoktur. Herkes boş bulduğu bir yere oturacaktır.
Şu hadislerin sırrı en güzel bir şekilde camide tecelli eder: "Birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerine şefkat hususunda mü’minler sanki bir cesed gibidirler. Ondan bir uzuv şikayet ederse, uykusuzluk ve ateşle cesedin diğer uzuvları da ona iştirak ederler."(2) "Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirine bağlayan bir tek bina gibidir. "(3) Günde beş defa vakit namazlarında, haftada bir cumada ve yılda iki defa da bayramlarda mü’minler bir araya gelip kaynaşırlar.
Cemaat, aynı zamanda Müslümanlarda^ cihad ruhunu da geliştirir. Camide saflardaki boş yerler doldurulur. Saflar sıklaştırılır ve imam efendinin tekbirleri ile hep birlikte namaz ikmal edilir.
Ezan, sadece mü’minleri namaza davet etmekle kalmaz, aynı zamanda o beldenin Müslüman olduğunu da gösterir. Bir kavimle savaşmak için gidildiğinde, önce sabah namazı beklenirdi. Ezan duyulursa vaz-geçilir.yoksa hücum edilirdi. Bu bakımdan ezan, şeâir-i İslâm’dan kabul edilmiştir. Ezanı işiten mü’minler bölük bölük mescidin yolunu tutarlar. Ezan, çocuklar üzerinde de oldukça müessirdir. Çok erken yaşlarda ezan ve cami mefhumu çocuğun zihnine yerleşir. Hele ilk olarak camide kılınan namaz,bir ömür boyu hiç unutulmaz. Ezansız ve camisiz semtlerde yetişen ço-cuklar.böyle bir nimetten de mahrum kalırlar.
İmam, o mahallenin en çok saygı duyulan, hal ve yaşayışı ile herkese numune-i imtisal olan bir şahsiyetidir. Doldurduğu mihrabın Re-sûlüllah’ın (s.a.s.) makamı olduğunun idraki içindedir. Cemaate sadece namaz kıldırmakla kalmaz, aynı zamanda dinî meselelerde olduğu gibi, diğer sosyal konularda da cemaatine yardımcı olur, onları eğitir. Camiyi bir mektep haline getirir. Cami öyle bir mektebdir ki, yedi yaşından yetmiş yaşına kadar herkes oranın öğrencisidir. Cemaatin namazda, imam yanlış yapsa da ona uyması, ancak ikaz etmesi emredil-miştir. Namazın haricinde de imam, cemaatin önderi durumundadır. En azından haftada bir defa cuma hutbesinde, o haftanın en önemli meselelerini ele alır ve cemaatini aydınlatır. Tek tek cemaati ile ilgilenerek yediden yetmişe hepsinin sağlam bir dinî inanca sahip olmalarına yardımcı olur.
Bütün bu saydığımız neticelerin tahakkuku da, ancak mü’minlerin cemaate devam etmeleri ile temin edilebilir. Aksi halde, herkes kendi hususî dünyasında kalır ve beklenen bu faideler elde edilemez.
Bugün İslam cemiyetinde namaz terkedildiği, kılınsa bile cemaate devam edilmediği için, bu hikmetlerin çoğu kaybolmuştur. Cemaatten kopan insan yavaş yavaş namazlarını da aksatmaya başlıyor ve neticede büyük şehirlerdeki kalabalıklar onu da yutuyor. Namazı terke-denler, çok kısa bir zamanda İslâm dairesinden de çıkıp kayboluyorlar. Bu da önce cemaati terketmekle başlıyor.
Mahallelerde cemaate devam edilip irtibat sağlanmadığı için kimsenin kimseden haberi olmuyor Aynı apartmanda oturan komşular, bayramlarda bile birbirlerine gidip gelemiyorlar. Neticede tamamen ferdî ve egoist bir cemiyet hayatı başlıyor. Herkes, birbirine yardımcı olmak şöyle dursun, bir din kardeşini faka bastırıp kandırmanın yollarını arıyor. Dolayısiyle kimsenin kimseye güveni kalmıyor. Bunun neticesinde de herkesin birbirine şüphe ile baktığı bir cemiyet hayatı karşımıza çıkıyor.
Namaz ve cemaatin terki veya hakkıyla edâ edilmemesi, İslâm cemiyetinin çöküş sebeplerinin en başta gelenlerinden birisidir. Namazı terk edenler bir tarafa, namazı kılanlarda bile, birçok manevî hastalıklar ve kötülükler nüksediyor. Dolayısıyla bu da gösteriyor ki, hakkıyla edâ edildiğinde müminleri kötülüklerden menetmesi gereken namaz, fonksiyonunu tam olarak icra edemiyor. Hâşâ, Allah’ın Kelamı Kur’an’da bir noksanlık söz konusu olmadığına göre, demek ki bizim namazlarımız tam olmuyor.
Bugün bazı çevrelerce namaz ve cemaate devam, her ne kadar bir ham sofuluk ve tembellik sayılırsa sayılsın, kanaatımızca İslam cemiyetinin kurtuluşu yine bu ibadetin hakkıyla edasına bağlıdır. Çünkü Müslümanların dinlerini, ferdî olarak değil, bir cemiyet ve hayat ni-zamı olarak anlayıp yaşamaları gerekmektedir. Biz Müslümanlar ancak bu sayede Allah’ın nusret ve feyzine mazhar olabiliriz.
Müslümanlar, namaz ve cami etrafında birleşerek Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın huzurunda rükû ve secdeye vardıkları, kendilerine imam olan âlim ve zâhid insanların önderliğinde kulluklarını kemâle erdirdikleri zaman dünya ve ahi-rette felaha erebilirler.