Makale

DİNLER VE MABEDLER

DİNLER VE MABEDLER
Prof. Dr. Abdurrahman Küçük

VAROLDUĞUNDAN beri insanoğlu, şu veya bu şekilde bir dine inanmış ve inandığı dinin merkezinde yer alan "ilâha", "yüce varlığa" saygı göstermiştir. Gösterilen bu saygı, ta’zim belli yerlerde icra edilmiştir. Bu yerler de mabed olarak isimlendirilmiştir.
Mabed, genel olarak, bir ulûhiyete, bir yüce varlığa saygı göstermek için yapılan önemli yapıyı; özel olarak da Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmek için insanların biraraya geldikleri yeri ifade etmektedir. Bu anlamıyla mabed, tarih boyunca varolmuş ve her toplumda hürmet edilen mekân hüviyetini korumuştur. I
Din denilince akla, o dine inanan insanların yerine getireceği görevler ve bu görevlerin ifâ edileceği yerler-mabedler gelmektedir. Bundan dolayı her dinin vazedilmesinde, insanların biraraya gelip ibadet edecekleri, kendi aralarında toplanabilecekleri yer meselesi ortaya çıkmıştır. Hemen bütün dinler, ilk ortaya çıkıp yayılmaya başladığı sıralarda, belirli bir "toplantı" yerine sahip olmamıştır. Bu dönemlerde biraraya gelmeler, dini anlatmalar, kulluk görevini yerine getirmeler, ya inananlardan birinin evinde veya müsait bir yerde olmuştur. Zamanla o din yayılıp mensupları çoğalınca, umûma şâmil yerler ortaya çıkmış ve çoğu zaman bu yerler "mabed" hüviyetini kazanmıştır.
Yeryüzündeki mabedleri iki kısma ayırmak mümkündür: 1- Allah tarafından yapılması emredilen mabedler "Kabe", 2- Sonradan ortaya çıkan veya öncekileri taklit eden mabedler.
Yeryüzünde ilk "mabed"in Hz. Adem (A.S.) ile başladığı kaydedilmektedir/1) Kur’an-ı Kerim, bu yerin "Allah’ın evi" Kabe olduğunu belirtmektedir.® Dünyada meşhur olan ve bütün pey-gamberlerce hürmet gören bu makam (Kabe), Hz. İbrahim ve Hz. İsmail ile yücel-tilmiştir®. Ancak, daha sonra putlarla dolan bu yer; Hz. Muhammed (S.A.S.) tarafından putlardan temizlenmiş ve asıl gayesine hizmet eder duruma getirilmiştir. Kur’an’da Kabe’nin yüceliği, fazileti ve hac edilmesi (Hac yeri) dışında bir bilgiye rastlanmamaktadır.
Her dinin veya toplumun kendine mahsus ibadet yeri, mabedi vardır. Her mabed, o dinin muhtevasına göre şekillenmektedir. Buna göre mabed, ya aslî görevini, yani "Allah’ın evi" olma vazifesini ifâ etmekte İslâm’daki gibi; ya bir toplanma yeri, Tanrı’nın bulunduğu yer" fonksiyonunu icra etmekte Yahudilik ve Hristiyanlıktaki veya sadece dinî liderlerin heykelleri-nin bulunduğu yer, "putevi" hüviyetini taşımaktadır Budizm, Cayinizm, Hinduizm, Şintoizm vb. gibi
Bugün yaşayan dinlerin hemen hepsinde mabed vardır ve o dinin mensuplarınca hürmet görmektedir. Dinlerdeki mabed anlayışı ve mensupları nezdindeki yeri özet olarak şöyledir:
Hinduizm’de, ibadet her yerde yapılabilir anlayışı olmakla beraber, mabed de vardır. Mabedlerde ibadet, evdekinin biraz gelişmiş şeklidir. Mabedsiz köy yoktur. Kasaba ve şehirlerde büyük mabedler bulunmaktadır.
Budizm’de mabed, putevi anlamında "pagoda" kelimesiyle belirtilir. Pagodalarda Budda’nın heykelleri bulunmaktadır.
Cayinist mabedlerinde heykeller bulunmaktadır (Tirtankaralar). Mabedler-deki ibadetler rahipler tarafından değil, halk tarafından idare edilmektedir.
Sihler’de dinî ve içtimaî faaliyetlerin merkezi Amrit-sar Altın Mabedi’dir. Sililerin kutsal kitapları bu ma-bedde muhafaza edilmekte ve oraya inançlarına göre
"hacı" olmak için gidilmektedir. Bunun yanında "gud-wara" denilen mahallî mabedleri de vardır. Bunlar dinlerin hayatında önemli rol oynamaktadır.
Şintoizm’de mabedler tanrıların mekânı olarak görülür. Mabedlerde ibadet edenlere ayrılmış salonlar vardır. Mabedin içinde genellikle ayna, kılıç, mücevherli taç ve Ameterasus’un heykeli bulunur. Mabed işlerini rahipler idare eder.
Yahudilerde mabed önemli bir yer tutmaktadır. Mabed, Yahudilerin dinî merkezi olmuştur. Yıllarca kendilerini mabedle bir ve aynı gören Yahudiler, Babil Sürgünü (M.Ö. 586) dönüşü "Mabedi" yeniden yapmış ve (M.S. 70) yakılıp, yıkılıp yok edilmesinden sonra, hep onun hayaliyle, onu yeniden ihya etmenin ülküsü ile yaşamışlardır. Bu mabed, Yahudilerin gönlünde taht kurmuştur. Sonraları bu mabed örnek alınarak, gittikleri yerlerde, ibadet yeri olarak "Beytha Knesek" -sinagog, havra- vücuda getirmişlerdir. Sinagog, Yahudilerin toplanma yeridir; Ahd-i Atik’in -Tanah-sembolü, "İsrail’in gerçek tanrısı", Tanrının görünmez varlığının bulunduğu yerdir, Tanrı’nın evidir.
Yahudiler için Süleyman Mabedi, bir Tanrı ile bir mabedin aynı övgüde birleşmesinin sembolüdür. Her yıl çok sayıda Yahudi Süleyman Mabedini ziyaret etmektedir.
Sinagog, ibadetin yapılması, kutsal kitapların okunması ve dinî emirlerin öğrenilmesi için, Yahudi cemaatin toplandığı yapıyı ifade eder. Sinagog’da Tevrat özel bir dolapta saklanır, tö-rende okunur ve dua edilir. Hastanelerde, her yapılan yeni mahallede muhakkak bir mabed -Beyt-ha-Knes-sek- vardır. Her üniversitenin de bir mabedi bulunmaktadır®.
Hristiyanların ibadet yerlerine, mabedlere kilise denir. Kilise, Tanrı’nın evi kabul edilir. Kilise, meclis veya cemaat anlamına gelmektedir. Hristiyanlıkta kilisenin fonksiyonu diğer iba-det yerlerinden farklıdır. Kilisenin hem bina, hem de teşkilat anlamı vardır. Bina olarak, Hristiyanların ibadet ettiği yeri kastettiği gibi, teşkilat olarak "Ruhban Sınıfını" da ifade etmektedir.
Hristiyanlıkta, sabah, akşam ve pazar günleri ibadet kiliselerde yapılır. Mabed; "Komisyon Ayini", tevbe ve benzer ibadetlerin yapıldığı yerdir. Hristiyanlıkta da ilk zamanlar bir mabed yoktur. İbadet evleri müsait olanların evlerinde veya Katakomp denilen yeraltı ma-bedlerinde yapılırken, daha sonra muhteşem kiliseler ortaya çıkmıştır. Hristiyan-lar, millî kültürlerinin temelinin kiliselerde atıldığını kabul eder. Kilise hem milletin, hem de dinin odak noktasıdır®.
İslâm’da ibadet yeri cami veya mesciddir. Cami, "bir yere toplayıcı ve biraraya getirici" anlamındadır. İslâm’da cami ile eşanlamda olan mescid, "dik durmak, eğilmek, başeğmek, alnı yere koymak" gibi anlamlara gelen bir mekân ismidir. Mekke’de ilk Müslüman cemaatin husûsî bir ibadet yeri yoktur. Hz. Muhammed, bazen arkadaşlarıyla beraber, yalnız evinde, Mekke’nin dar sokaklarında gizlice namaz kılmış, ibadet yapmıştır.
İslâmî hükümler, esas olarak, bir ibadetgâhın mevcudiyetini zarurî kılmıştır. Allah nazarında her yer birdir ve namaz vasıtası ile Allah’ın huzurunda secdeye varmak her yerde mümkündür. Peygamberimiz, bütün dünyayı bir mescid olarak tanıdığını belirtmiş; bunun yanında, namaz zamanı geldiğinde namaz kılınmasını ve bir mescidde kılınmasını da istemiştir®.
Mescid, daha başlangıçta, cemaat halinde ibadet için kullanılmıştır. Cemaat arttıkça mescid, cemaatin dinî ve siyasî merkezi haline gelmiştir. Cami, müminlerin, namaz kılmak için, Peygamberin etrafında toplandıkları yer olmuştur. Peygamber, orada müminleri Allah’a itaate davet etmiş, Müslümanların dinî ve siyasî meselelerini halletmiştir. İslâm’da ibadet yeri mescid ile başlamıştır. Medine Mescidi, İslâm’daki camilerin umûmî şekline örnek olmuş; ibadet yeri vasfı ağırlık kazanmıştır®. Bu ilk mescidler, Müslümanların çoğaldığı, İslâm’ın yayıldığı yerlerde, yenileriyle takviye edilmiş ve büyük camiler ortaya çıkmıştır. Bu camiler, islâm’ın işareti ve bölgenin Müslüman olduğunun delili olmuştur. Müslüman olan toplum, İslâmî duygusunu camilere yansıtmış;
İstemeleriyle, yapı tarzlarıyla ona verdiği önemi göstermiş; fethettiği yerlerde camileri vücuda getirmiştir. Böyle mabedlerin inşası dinî sevap vesilesi olmuş ve hayırda yarış başla-mıştır. Çünkü Kur’an’da Allah’a ve ahiret gününe inanan kimsenin Allah’ın mescitlerini imar edeceği belirtilmekte ve mabedlere temiz elbiselerle girilmesi istenmektedir. Bundan dolayı İslâmî mabedlerde bir disiplin, temizlik ve saygı ön plana geçmiştir. Buralar hem ibadet yeri, hem toplanma yeri ve hem önemli konuların istişare edildiği yer hüviyetini kazanmıştır.