Makale

Savaş mı? Barış mı?

Savaş mı?
Barış mı?

Doç. Dr. İsmail Karagöz / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İnsan Allah’ın yeryüzünde halifesi, en kıymetli, en değerli ve en mükemmel varlığıdır. Bu yüzden olmalı ki Allah her şeyi; güneşi, ayı, yıldızları, gezegenleri, ormanları, bitkileri, hayvanları, hava, su ve toprağı insanın hizmetine sunmuştur. Onun için insan muhteremdir, saygıya ve hizmete layıktır.
Bu kadar kıymetli varlığa hizmet dinimizde Allah’a itaat ve sevap, zulmetmek ise Allah’a isyan ve günah sayılmıştır. Bu yüzden olmalı ki Kur’an’da haksız yere bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek, bir insanı yaşatmak bütün insanları yaşatmak olarak sunulmuş (5/32), zulüm, işkence ve insan öldürmek (17/32) haram kılınmıştır, insana zulmü ve onu öldürmeyi bırakın yapılan kötülüğe bile iyilikle karşılık verilmesi (41/34), kötülüğün güzellikle savılması (1 3/22) istenmiş hatta kötülük ve haksızlığın affedilmesi, barış içinde olunması teşvik edilmiştir (16/125; 42/40).
İslâm, hep barışı esas almış, aile, toplum ve milletler arasındaki anlaşmazlıkların kavgasız ve savaşsız bir yöntemle çözülmesini istemiş (2/224; 4/114; 49/9), barışın daha hayırlı olduğunu bildirmiştir ( 4/128).
"Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç onların aralarında gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah rızasını kazanmak için yaparsa biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz" (4/114) mealindeki ayet; bırakın kavga, çekişme ve savaşı insanlığın yararına olmayan faaliyetleri, oturum ve müzakereleri bile hoş görmemekte aksine insanlara ekonomik yardımı (sadaka), insanlığın yararına olan işleri, her türlü iyilik ve güzelliği, (ma’ruf) ve insanlar arasında barışı (ıslah) emretmektedir.
"Ey iman edenler! Hepiniz topluca barışa girin" (2/208).
"...Aranızı düzeltin (barış içinde olun)" (8/1).
"Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş..." (8/61).
"... Eğer onlar (müşrikler), sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp, size barış teklif ederlerse, Allah, onlara saldırmak için size bir yol (yetki, izin) vermemiştir" (4/90).
"Eğer müminlerden iki grup birbirleriy- le savaşırlarsa aralarını düzeltin (barışı sağlayın). Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse artık aralarını düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah adil olanları sever. Müminler ancak kardeştirler. Öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin (barışı sağlayın)..." (49/9-10) ayetlerinde de barış teşvik edilmiştir. Çünkü barış esastır, Allah, peygamber ve akl-ı selim sahibi her insanın istediği bir şeydir. Barış, insanlığın ve âlemin varoluş amacına daha uygundur.
Savaş, ancak barış, huzur ve güveni sağlamak, fitne, fesat ve zulmü durdurmak, vatana, mala, cana, ırza ve mukaddes değerlere yapılan saldırıyı yok etmek için en son çare olarak meşru olur. Sırf dünyalık çıkarlar elde etmek ve hâkimiyet kurmak için savaşmak da "saldırmadan saldırma" (pre emptive strike) doktrini de İnsanî ve İslâmî bir yöntem değildir.
Allah, savaşı ancak zulme uğranıldığında müdafaa amacıyla meşru kılmıştır.
"Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez" (2/190).
"Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl top- yekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topye- kün savaşın..." (9/36) mealindeki ayetler savaşın ancak saldırıya karşılık olarak yapılabileceğini ifade etmektedir. Nitekim ilk Müslü- manlara da zulme uğramaları üzerine savaşma izni verilmiştir. "Kendilerine savaş açılan Müslümanlara zulme uğramaları sebebiyle savaş için izin verildi..." (22/39) mealindeki ayet bu gerçeğin beyanıdır.
Bakara suresinin 190. ayetinde geçen "aşırı gitmeyin" ifadesi ile, mecbur kalmadıkça savaşa girilmemesi, savaş kaçınılmaz hâle gelirse de savaşta çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve savaşla ilgisi olmayan sivillere zarar verilmemesi, işkence ve benzeri davranışlardan kaçınılması kastedilmektedir.
Saldırıya karşı koymak ve zulmü önlemek için müdafaa savaşının dışında din ayrılığı dahil hiçbir şey savaş sebebi yapılamaz. Mümin olsun kâfir olsun cana kıyılamaz. Allah buna izin vermemektedir. Bir mümini sırf mümin olduğu için öldüren kimse ebedî cehennemlik olur, Allah’ın lânet ve gazabına uğrar. "Kim bir mümini kasten öldürürse cezası içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır" (4/93). "Allah, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adil davranmaktan menetmez. Şüphesiz Allah adil olanları sever. Allah sizi ancak sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder..." (60/8-9) ayetleri bunu ifade etmektedir. Peygamberimiz (a.s.) da "haksız yere cana kıymayı" helâk edici ve en büyük günahlar arasında saymıştır (Müslim, İman, 145; Ahmed, II, 201).
Müslümanların ülkelerinde, bölgelerinde ve dünyada barışı sağlayacak ekonomik, teknolojik, ilmî, askerî ve siyasî güce sahip olmaları gerekir. Bu, Allah’ın bir emridir (8/60). Barışın korunması için böyle bir gücün varlığının şart olduğunu gelişen olaylar ortaya koymaktadır.
"Yurtta sulh cihanda sulh" (Atatürk) ilkesi evrensel ve çağdaş bir ilkedir. Çünkü savaş; insanlara, hayvanlara, bitkilere ve çevreye zarar vermekte, ekolojik dengeyi bozmaktadır. Suçsuz insanların, kadınların, çocukların ve yaşlıların ölmelerine veya sakat kalmalarına sebep olmaktadır. Yaşama hakkını, can ve mal güvenliğini yok etmektedir. Savaş, gözyaşı demektir. Savaş nedeniyle meskenler, camiler, okullar, fabrikalar, iş yerleri yıkılmakta, yol, köprü ve hava alanı gibi insanlara hizmet veren yapılar harap olmaktadır.
Dilleri, ırkları, renkleri, cinsiyetleri ve dinleri ne olursa olsun bütün insanlar kardeştirler, aynı ana-babanın; Adem ve Havva’nın çocuklarıdır. Allah, kâinatta insanlara yetecek kadar nimet var etmiştir. Bu nimetler iyi değerlendirildiği, israf edilmediği, kardeşçe paylaşıldığı ve yardımlaşıldığı zaman insanlığa yeter.
İslâm, kavga ve savaşı değil dostluk ve barışı esas alır. Günah ve düşmanlıkta değil, iyilik, barış, kardeşlik ve iyi işlerde yardımlaşmayı ister (5/2). Aksi davranış zulümdür. Allah zulme razı olmaz, zalimleri sevmez, onları lâ- netler (3/57, 11/18). Zalimler için elem dolu bir azap vardır (14/22, 18,29, 25/37, 40/18, 42/45).