KIRAAT İLMİNDE "TEKBİR"
Ziya ŞEN*
Tekbir lügatta, büyütmek, büyük görmek, ululamak ve yüceltmek gibi anlamlara gelir’. Istılahta ise Cenab-ı Hakk’ın azametini yad ve zikr ile "Allahu Ekber" demektir2. Bizim burada konumuzu teşkil eden tekbir, Bezzi (ö. 250/864)’nin rivayet ettiği3, Duhâ ve Nâs arasındaki kısa surelerin sonunda getirilen tekbirdir. Biz bu konuyu aşağıdaki başlıklar altında inceleyeceğiz:
1- Tekbir’in Sebebi
2- Tekbir’in Hükmü
3- Tekbir’in Sigası
4- Tekbir’in Başlama ve Bitiş Yeri
5- Tekbir ile ilgili Vecihler
6- Tekbir ile ilgili Vasi Kaideleri.
1- Tekbir’in Sebebi:
Kısa sureler arasında tekbir getirilmesi şeklindeki tatbikat, Hicri 3. asrın ilk yarısından itibaren bilhassa Mekke kurrası arasında yaygın olarak görülmeğe başlanmıştır. Bunun esasını Hz. Peygamber’e isnad edilen bir rivayet teşkil etmektedir \ Çeşitli tariklerde meşhur olan bu rivayet şöyledir:
Rasulullah’a gelen vahiy bir müddet5 kesilmişti, müşrikler de "Rabbi Muhammed’i terk etti" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hak elçisini terk etmediğini haber vererek "Duhâ" suresini inzal buyurdu. Rasulullah da Allah’a karşı şükran borcunu yerine getirmek ve müşrikleri de yalanlamak için tekbir getirerek vahye kavuşmuş olmanın sevinç ve mutluluğunu ifade etmiştir6.
Hz. Ali (r.a.): "Kur’an okuduğun zaman, kısa surelere geldiğinde tekbir getir. Çünkü tekbir, Allah’a karşı bir şükür, sevgi ve hatmin bittiğini de ilân etmedir " demiştir 1.
2- Tekbir’in Hükmü:
Tekbir lafzının Kur’an’da yer almadığı konusunda icma vardır. Kur’an okumaya başlarken Eûzu Besmele çekmek sünnet, Kur’an’ı hatmedince tekbir getirmek ise menduptur. Bundan dolayı Mushaf-i Osmani’de tekbir lafzı yazılmamıştır8.
Rasulullah (s.a.s.), Duhâ suresine ulaşan kimsenin, Allah’a karşı bir ta’zim ve şükür ifadesi olsun diye son sureye (Nâs) kadar her sureden sonra tekbir getirmesini emretti
Ebu’l-Feth el-Farisi (ö. 410/1010) şöyle diyor: "Kur’an-ı Kerim’i hatmeden kimsenin tekbir getirmesi kesinlikle gereklidir, demiyoruz. Fakat kim Kur’an-ı Kerim’i hatmedince tekbir getirirse güzel bir şey yapmış olur. Bunu terk edene de bir şey lâzım gelmez. Bu tekbir, Rasulullah, Sahabe ve Tabiinden kalma bir gelenektir. Bezzi’nin Şafii’den nakline göre de sünnettir "w.
Ebu’t-Tayyib b. Galbun (ö. 398/998): "Tekbir Rasulullah, Sahabe ve Tabi- in’den rivayet edilmiş bir sünnettir. Bunun namaz içinde ve namaz dışında hükmü geneldir" demekte ve şöyle devam etmektedir: "Tekbir Mekkeliler’in bir geleneğidir, onlar kesinlikle onu terk etmezlerdi."
Ahvezi (ö. 446/1054): "Tekbir Mekke ehlinin sünnetidir, onu kıraatlerinde, derslerinde ve namazlarında okumuşlardır" diyor ".
Rasulullah’dan rivayet edilip bir teamül haline gelen tekbir, Kıraat-ı Seb’a imamlarından yalnız Ibn Kesir kıraatinde rivayet edilmiştir12. Ibn Kesir’in birinci ravisi Bezzi şöyle der:
"Ikrime b. Süleyman’dan kıraat okudum ve onun şöyle dediğini duydum: Ben İsmail b. Abdullah b. Kostantin el-Mekkî’ye Kur’an okudum. Duhâ suresine vardığım zaman bana; her surenin sonunda, hatmi bitirinceye kadar, tekbir getir. Zira ben Abdullah b. Kesir’den Kur’an okudum. Duhâ’ya varınca bana: Hatmi bitirinceye kadar her surenin sonunda tekbir getir, dedi. Ona, Mü- cahid’den okuduğu zaman, aynı şeyi Mücahid emretmiş. Mûcahid’e Ibn Ab- bas, ona Ubey b. Ka’b, Ubey’e de Rasulullah (s.a.s) emretmiş olduğunu, Ikri- me haber vermiştir."13
Konu ile ilgili bu kadar rivayet mevcut olmakla birlikte Zehebi, Bezzi’nin hadis rivayetinde mutemed olmadığını ilâve etmeyi de ihmal etmemiştir I4.
3- Tekbir’in Sigası:
Kıraat alimleri tekbir’in lafzı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bazı alimler sadece lafzını tercih ederken bazıları da ibaresini kullanmıştır 15.
Tekbir ile ilgili olarak Bezzi ve Kunbul’den gelen rivayetler arasında bazı farklılıklar vardır. Cumhurun Bezzi’den rivayet ettiği siga, ziyadesiz ve noksansız olarak lafzıdır 16. Ancak Ibnu’l-Habbab (ö. 301/913) tariki ile Bezzi’den gelen bir rivayete göre o, tekbir lafzından önce tehlil getirmiştir. Buna göre tekbir sigası jij ¿ıvj<jjv dır.17 Hz. Peygamber de bunu teyit edici şekilde şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ki bir kul, derse Rabbini tasdik et
miş olur18. Yine Ibnü’l-Habbab tarikiyle gelen bir rivayete göre Bezzi, tehlilden sonra da tahmid (j-J-ıi,) lafzını ilâve etmiştir. Bu durumda siga şöyledir19: j-J-i jij jŞ\ ibij A Vj jj?
imam Ebu Amr ed-Dânî (ö. 444/1052) de "Camiu’l-Beyan" adlı eserinde, Bezzi ve Kunbul’den tekbir ile beraber tehil de rivayet etmiştir. Ebu Rabia tariki ile Bezzi’den şu siga da rivayet edilmiştir: ¿ij ¿ı vj <1^ .Ülkemizde de tekbir’in bu şekilde getirilmesi yaygınlaşmıştır 20.
4- Tekbir’in Başlama ve Bitiş Yeri:
Tekbir’in nerede başlayıp nerede biteceği konusu da ihtilaflıdır. Burada iki görüş ağırlık kazanmaktadır:
a) Tekbir Kur’an’daki bütün sureler için gereklidir21. Ebu Şame (ö. 665/1266) her surenin sonunda tekbir’in meşru olduğunu söyler22.
b) Tekbir, Duhâ ile Nâs arasındaki sureler için gereklidir. Fakat burada Du- hâ ile Nâs’m tekbir’e dahil olup olmadığı mevzuu da ihtilaflıdır. Çünkü bir grup, tekbir Duhâ’nın başlangıcında başlar, Nâs’ın başlangıcında sona erer, derken diğer bir grup da Duhâ’nın bitiminde başlar, Nâs’m bitiminde sona erer, derler. Bu ihtilafın sebebi şudur: Cebrail (a.s.) Hz. Peygamber’e Duhâ suresini okuyunca akabinde Resulullah tekbir getirdi ve bu sureyi okudu. Fakat Resulullah bu tekbiri Cebrail Duhâ’yı bitirdiği için mi getirdi, yoksa kendisi başlayacağı için mi? Eğer Resulullah’ın bu tekbiri Cebrail’in kıraatinin sonu için idiyse, tekbir Duhâ suresinin sonunda, şayet bu tekbir kendi kıraati için idiyse aynı surenin evvelinde olur.23 Ancak Ibn Cezeri her iki görüşün de doğru ve sahih olduğunu söyler.
Tekbir’in başlangıç yeri olarak Duhâ suresinin evvelini kabul edenlere göre onun sonu, Nâs suresinin başı; Duhâ suresinin sonu kabul edenlere göre ise Nâs suresinin sonudur.24
Cumhura göre tekbir Duhâ suresinin sonu ve inşirah suresinin evvelinde başlar.25 Bu konu ile ilgili olarak Mücâhid b. Cebr el-Mahzûmî (ö. 104/722) şöyle der: "Abdullah Ibn Abbas’dan ondokuz hatim indirdim. Her defasında bana İnşirah suresinden başlamak suretiyle sure sonlarında tekbir getirmemi emretti”. 26
Tekbir getirmeye Duhâ suresinden başlanılır, Nâs suresi bitinceye kadar devam edilir. Okuyucu, Nâs suresinin sonunda tekbir getirip Fatiha suresini ve Bakara suresinin ilk beş ayetini okur. Sonra da hatim duası yapar. Bu olaya kıraat ve hadis literatüründe " el-Hallii’l-Mürtehal"17 denir.28 Ancak Nâs ve Fâti- ha arasında tekbir getirilmeyeceğine dair kıraat imamlarının icma ettiği ile ilgili bir rivayet mevcuttur. Fakat Ibn Mücâhid (ö. 324/935)’den gelen bir rivayete göre ise bu iki sure arasında da tekbir getirilir.29 Tekbirin Leyi suresinin sonunda olduğunu hiç kimse rivayet etmemiştir.30
5- Tekbir ile İlgili Vecihler:
Bir sure diğer bir sureye tekbir ile vasi edilmek istenildiği zaman, sekiz vecih söz konusudur. Bunların ilk yedisi caiz, sekizincisi caiz değildir. Bu vecihler şunlardır:
a) Tekbiri surenin sonuna vasi ederek tekbirde vakf yapmak, besmeleyi ikinci surenin evveline vasi etmek.
b) Tekbiri surenin sonuna vasi etmek suretiyele vakf yapmak, besmelede de vakf yaparak ikinci surenin ilk ayetinden başlamak.
c) Birinci surenin sonunda vakf yapıp, tekbiri besmeleye, besmeleyi de ikinci sureye vasletmek.
d) Birinci surenin sonunda vakf yapıp tekbiri besmeleye vaslettikten sonra besmelede vakıf yaparak ikinci sureye başlamak.
e) Sure sonunda ve tekbirde vakfedip, besmeleyi ikinci surenin evveline vasletmek.
f) Vasl-ı Kül: Sure sonunu tekbire, tekbiri besmeleye, besmeleyi de ikinci surenin evveline vasletmek.
g) Kat’ı-Kül: Sure sonunda tekbirde ve besmelede vakfetmek.
Caiz olmayan vecih de şudur:
h) Sure sonunu tekbire, tekbiri de besmeleye vasledip ikinci surenin evvelinde yani besmelede vakfederek sureyi okumak. Çünkü böyle bir okuyuş, besmelenin surenin sonunda bir ayetmiş gibi olduğu izlenimi vermektedir 31. Bu ve- cihleri şematik olarak şu örnekle gösterebiliriz.
(……..)***
Not: Son vecih (sekizinci vecih) caiz değildir.
6- Tekbir İle İlgili Vasi Kaideleri:
Sure sonlan tekbire vasledilirken şu vasi kaidelerine riayet olunmalıdır.
a) Surenin son kelimesi sakin veya tenvinli ise esre ile harekelendikten sonra tekbire geçiş yapılır. Örnek:
(….)***
b) Surenin son harfi harekeli ise hareke olduğu gibi muhafaza edilip tekbire bağlanır ve böylece okunur, i lafzının önündeki vasi hemzesi, vasi halinde telaffuz edilmez. Örnek:
c) Surenin sonunda müfred, müzekker, gaib zamiri (……)
*** varsa, gizli olan med harfi hazfolunur. Örnek:
Sûre sonları tehlile vasi olunduğu zaman, gerekli tecvid kuralları uygulanır. Şayet sûre sonu tenvinli ise idğam yapılır32, değilse olduğu hal üzere kalır. Örnek: (…..)***
Özet olarak söylemek gerekirse, kıraat ilminde önemli yer tutan konulardan biri de tekbirdir. Hatim merasimlerinde okunan tekbir, Kur’an’dan bir âyet değildir. Sadece Hz. Peygamberden ve Sahabeden bize intikal eden güzel bir âdettir.
*Dokuz Eylül Üniversitesi ilahiyat Fakültesi ilahiyat Meslek Yüksek Okulu Araştırma Görevlisi.
1 Ibn Manzur, Ebu’l-Fazl Cemâleddin Muhammed, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1955, V, 127.
2 Şemseddin Sami, Kamus-i Türki, İstanbul 1317, II, 428.
3 Ibn Galbun, Ebu’l-Hasan Tahir b. Abdülmunîm, Kitbu’t-Tezkİra fi’l-Ktraat, Kahire 1991, II, 779.
4 Tayyar Altıkulaç, "Hatim İndirme", Diyanet Dergisi, c. 10, sayı: 108-109 (1971), s. 173 vd.
5 Bu süre bir riveyate göre 40 gündür. Bkz. Ibn Galbun, a.g.e., II, 782.
6 îbn Galbun, a.g.e., II, 782; îbn Cezeri, Muhammed b. Muhammed, en-Neşr fı’l-Ktraati’l-Aşr, Mısır trs., II, 406; Dimyati, Ahmed b. Muhammed b. Abdilğani, İthafu Fudalâi’l-Beşer fi’l-Ktraati’l-Arbeâ Aşer, Mısır trs., s. 446.
7 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 408.
8 Muhaysın, Muhammed Salim, el-Mühezzeb fi’l-Ktraati’l-Aşer, Kahire 1389/1978, II, 346.
9 Dimyati, a.g.e., s. 446.
10 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 411; PaJuvi, Hamid b. Abdiifettah, Zübdetü’l-trfan, 1st. 1312, s. 146; Muhaysın, a.g.e., II, 346.
11 Dimyati, a.g.e., s. 446.
12 Bu rivayetle ilgili olarak bkz. en-Neysabûri, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdiliah, el-Müstedrek ale’s-Sahi- hayrt, Beyrut 1411/1990, III, 344; Beyhaki, Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyin, Şu’abü’l-îman, Beyrut 1410/1990, II, 370.
13 Ibn Galbun, a.g.e., II, 780-781; ed-Dânî, Osman b. Said, et-Teysir fi’l-Kıraati’s-Seb’â, Beyrut 1404/1984, s. 227; Ibn Cezeri, a.g.e., II, 413; Zehebi, Şemseddin Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Osman, Ma’ri- fetü’l-Kurrai’I-Kibar Ale’t-Tabakât ve’l-Asâr, İst. 1995, 1, 367.
14 Tayyar Altıkulaç, a.g.m., s. 174.
15 ed-Dânî, a.g.e., s. 227.
16 Ibn Galbun, a.g.e., II, 782; Ibn Cezeri, a.g.e., II, 429; Dimyati, a.g.e., s. 447; Muhaysm, a.g.e., II, 347.
17 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 429; Dimyati, a.g.e., s. 447; Muhaysm, a.g.e., II, 347.
18 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 430; Dimyati, a.g.e., s. 447.
19 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 430.
20 MadazJj, Tecvid İlmi, Kayseri 1994, s, 123.
21 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 410-411; Dimyati, a.g.e., s. 447; Muhaysm, a.g.e., II, 247.
22 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 421.
23 Muhaysm, a.g.e., II, 348.
24 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 421.
25 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 417.
26 Ibn Galbun, a.g.e., II, 781; Ibn Cezeri, a.g.e., II, 415.
27 Hadisin Arapça metni şöyledir: (…….)***Dârimi, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman, Sunetıü’d-Dârtmî, İst. 1981, K. Fedailü’l-Kur’an, 33.
28 Ibn Galbun, a.g.e., II, 779; ed-Dânî, a.g.e., s. 226; Muhaysm, a.g.e., II, 346.
29 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 421.
30 Ibn Cezeri, a.g.e., II, 419.
31 ed-Dânî, a.g.e., s. 226; Ibn Cezeri, a.g.e., II, 431; Dimyati, a.g.e., s. 448; Muhaysm, a.g.e., II, 349.
32 Ibn Galbun, a.g.e., II, 783; Dimyati, a.g.e., s. 448.
*** Arapça metinler (Orijinal sahifelerden bakınız)