KUR’AN’DA ŞÜKÜR KAVRAMI
Dr. Durak Pusmaz*
Şükür; iyiliği bilip yaymak1, iyiliği anıp sahibini övmek, iyiliğe karşı söz ve davranışlarla minnettarlık göstermek, iyiliği iyilikle anmak gibi anlamlara gelir2.
Hamd de övmek anlamındadır. Ancak hamd; bir nimet karşılığında olabileceği gibi, nimet karşılığında olmaksızın da olur. Mesela Allah’a; vermiş olduğu nimetlerinden dolayı şükrederiz. Nimet vcse de vermese de her halükarda hamdederiz. Buna göre hamd daha geneldir. Şükür ise daha husûsî bir anlam ifade eder3.
Bir de hamd, sadece dil ile olur. Şükür ise dil ile olduğu gibi, kalp ve azalarla da olur. Bu bakımdan da hamd daha husûsî, şükür ise daha umûmî bir anlam ifade eder.
I- Şükrün Nevileri
Biraz önce ifade ettiklerimizden şükrün üç nevi olduğu ortaya çıkar. Şükür dil ile olur, kalp ile olur ve diğer azalarla olur. Buna “amel ile olan şükür” diye bir dördüncüsünü eklememiz de mümkündür. Şimdi sırasıyla bunları biraz izah edelim:
a- Dil ile Şükür
Dil ile olan şükür; nimeti vereni dil ile övmek ve nimeti anmaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Rabbinin nimetini elinden geldiğince anlat” buyrulur4. Peygamber Efendimiz’de: “et-Tehaddüsü bi ni’meti’İlâhi şükrün ve terkühâ küfrün” Allah’ın nimetini söylemek şükür, söylememek ise nankörlüktür” buyurmuştur5.
Hz. Aişe validemizden rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.): “Kime bir iyilik yapılmış ise karşılığım versin, buna gücü yetmezse onu ansın; çünkü onu anan, ona şükretmiş olur” buyurmuştur6.
b- Kalp ile Şükür
Kalp ile olan şükür; nimeti ve her türlü iyiliği Allah’tan bilmek, Allah’ın vermiş olduğu nimetlerinden dolayı sevinç duymakla olur. Her ne kadar görünürde nimeti veren başkası ise de bu, sebep değil, vasıtadır. Asıl nimeti veren Allah’tır. Yüce Rab- bimiz Hz. Dâvûd’dan şükretmesini istemiş7, bunun üzerine Dâvûd (a.s.):
Yâ Rabbî! Sana nasıl şükredeceğim, şükür senin tarafından bahşedilen bir nimettir.” deyince, Yüce Rabbimiz:
“- Nimetin benim tarafımdan verilmiş olduğunu bilince şimdi şükretmiş oldun.” buyurmuştur8.
Hadis-i şeriflerde de kalbin şükrüne işaret edilmiştir. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Dört şey vardır ki kime verilmişse ona dünya ve ahiretin en hayırlı şeyleri verilmiş olur. Bunlar:
1- Allah’ı zikreden dil,
2- Allah’ın vermiş olduğu nimetlere şükreden kalp
3- Bela ve musibetlere sabreden bir beden,
4- Nefsini, kocasını ve malını koruyan bir zevce.”9
c- Azalarla Şükür
Azalarla şükür, bütün organlann Allah’a itaat etmesi, O’na âsî olmaktan sakınmasıyla olur. Hiç şüphesiz ki bedenimizde bulunan bütün organlar Allah’ın bizlere bahşetmiş olduğu birer nimettir, insanın, vücudunda bulunan bütün organlann Allah tarafından kendisine bahşedilmiş birer nimet olduğunu bilmesi ve niçin yaratılmışsa o istikamette kullanması da şükürdür. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu hususa işaret edilerek şöyle buyurulur: “Allah sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmediğiniz bir halde çıkardı. Siz.e şükredesiniz diye kulaklar, gözler ve kalpler verdiw. ” “O, sizin için kulaklar, gözler ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuzn. ” Demek ki sahip olduğumuz kulaklarımız, gözlerimiz, kalplerimiz ve diğer organlarımız Yüce Allah’ın bizlere bahşetmiş olduğu birer nimettir. Bunlardan dolayı Yüce Yaratana şükretmemiz gerekir. Fakat insanoğlu genellikle nankördür, verilen nimetlerin kadrini bilmemekte, Cenab-ı Hakka hakkıyla şükretmemektedir. Oysa insan bir nimete kavuştuğu zaman o nimeti verene şükretmesi gerekir.
Bir başka ifadeyle azalarla şükür; nimeti verenin, yani Allah’ın rızasına uygun hareketlerde bulunmak, nimeti O’nun rızasına muhalif işlerde kullanmamakla olur.
d- Amel ile Şükür
Yukarıdaki izahlardan anlaşılacağı üzere şükür sadece dil ile: “Yâ Rabbî çok şükür, verdiğin nimetlere bin şükür” demekten ibaret değildir. Nitekim Sebe’ Sûresinin 13. âyetinde: “Ey Dûvûd ûıilesi! Şükür için çalışırı. Kullarımdan çok şükredenler azdır” buyrulmuştur. Demek ki şükür yalnız dil ile yapılan bir amel değildir. Kendisine nimet veren kimseye karşı minnettarlığını sadece sözü ile ifade edip, bu nimetleri, nimeti verenin isteği dışında kullanan kimsenin sözlerinin bir değeri olmasa gerekir. Öyle ise sadece dil ile yapılan şükür yeterli değildir. Asıl şükür; insanın, nimeti verene karşı minnettarlığını hem sözü ile ifade etmesi, hem de o nimeti, nimeti verenin isteği doğrultusunda kullanmasıyla olur.
Al-i İm ran Sûresinin 123. âyetinde şöyle buyrulur: “Siz zayıf ve güçsüz olduğunuz halde Allah size Bedir savaşında yardım etmişti. Öyle ise Allah’tan korkun ki, şükretmiş olasınız.” Demek ki Allah’ın emirlerine karşı gelmekten korkan kimse O’na şükretmiş olur, O’na şükreden de Bedir gavzesinde olduğu gibi İlâhî yardıma mazhar olur.
Muhammed b. Ka’b el-Kurazî şükrü tarif ederken: “Şükür Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmak ve salih ameldir.” demiştir12.
II- Allah Nimetlerine Şükretmemizi Emrediyor
Yüce Allah A’raf sûresinin 144. âyetinde Hz. Mûsâ’ya hitaben: “Ey Mûsâ! Ben seni verdiğim peygamberlik görevi ile ve konuşmamla insanların üzerine seçkin kıldım. Öyle ise sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol, dedi.” Allah Hz. Mûsâ’ya peygamberlik vermiş ve vasıtasız olarak onunla konuşmuştur. İşte âyet-i kerimede ona verilen bu nimetler hatırlatılarak şükretmesi isteniyor.
Başka âyet-i kerimelerde de bizlere bahşedilen diğer nimetler hatırlatılarak şükretmemiz isteniyor.
a- Rızık bir nimettir.
Rızık kendisiyle intifa olunan yiyecek, içecek gibi şey demektir13. Bütün canlılara rızkını veren Yüce Allah’tır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyrulur: “Hiç bir canlı hariç olmamak üzere hepsinin rızıklarını Allah verir”14. Canlılar hayatlarını ancak rızıkla sürdürebilirler. Onun için rızık hayatî önem taşıyan büyük bir nimettir.
Bu sebeple insanlar kendilerine envâ-i çeşit nimetleri bahşeden Yüce Yaratan’a şük- <
retmelidirler. Kur’an-ı Kerim’de muhtelif âyetlerde bu hususa temas edilir:
“Rabbinizin rızkından yiyiniz ve O’na şükrediniz15.”
“Eğer siz Allah’a kulluk ediyorsanız, Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin ve O’nun nimetlerine şükredin16.”
“Siz Allah’ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki Allah’ı bırakıp da taptıklarınız size nzık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Ancav O’na döndürüleceksiniz17.”
“Hani bir zamanlar sayınız azdı, yeryüzünde zayıftınız, insanların sizi esir olarak kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Şükredesiniz diye Allah size yurt verdi, yardımı ile sizi destekledi ve size temizinden nzıklar verdi18.”
Görüldüğü gibi mealleri kaydedilen bu âyetlerde Yüce Rabbimiz insanlara bahşetmiş olduğu birtakım nimetlerini hatırlatıyor, sonra emir kipiyle kendisine şükredil- mesini istiyor.
Bazı ayetlerde bir takım nimetler zikredildikten sonra “umulur ki şükredersiniz19.”
“Şükretmeniz gerekmez mi?20”
“Hala şükretmiyorlar mı?21”
Yüce Rabbinizin bizlere lütfetmiş olduğu nimetleri sayılamayacak kadar çoktur.
Onun için: “Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, onları sayamazsınız22” buyrul- muştur. Kur’an-ı Kerim’de bunlardan bazıları hatırlatılarak şükretmemiz isteniyor.
Şöyle ki:
b- Hayvanlar Birer Nimettir
Etinden, sütünden, yününden, derisinden ve gücünden istifade ettiğimiz hayvanlar bizim için birer nimettir, bu nimetler bizlere şükretmemiz için verilmiştir. Hac Sûresinin 36. âyetinde kurbanlık deve ve sığırlardan bahsedildikten sonra: “Onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen, gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanlan biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik” buyrulur.
Yasin sûresinde de şöyle buyurulur: “Biz o hayvanlan kendilerine boyun eğdirdik. işte o hayvanlann bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yiyorlar. Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?23”
c- Gece ve Gündüz Birer Nimettir
Muhtelif âyetlerde gece ile gündüzden bahsedilir ve bunların birbiri ardınca gelip gidişinde temiz akıl sahipleri için Allah’ın varlığına delalet eden nice delillerin olduğu belirtilir24. Gece ile gündüzü biz insanların emrine âmâde kıldığını belirten25 Yüce Rabbimiz gündüzü çalışmamız için26, geceyi de dinlenmemiz için27 yaratmıştır. Çalışmaya da ihtiyacımız vardır, dinlenmeye de ihtiyacımız var; bir başka ifade ile geceye de ihtiyacımız var, gündüze de. Bunlar birer nimettir, bu nimetleri bizlere ihsan eden Yüce Allah’a şükredilmelidir:
“Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, gündüzün O’nun fazlu kereminden rızkınızı arayasınız ve şükredesiniz28.”
“İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O’dur29.”
d- Rüzgar Bir Nimettir
Atmosfer içerisinde yüksek basınç alanından alçak basınç alanına doğru meydana gelen hava akımına rüzgar diyoruz. Rüzgar, bu basınç farkının azlığı ve fazlalığı nisbetinde hızlı veya hafif eser. Şiddetli esen rüzgarlar bora, kasırga, fırtına gibi isimler alıp etrafı yakıp yıkarlar. Bunlar uzun müddet devam etseydi halimiz nice olurdu? Meltem ve sabâ rüzgarları gibi hafif esenler ise insanlara ferahlık verir. Rüzgarlar şehirlerdeki pis havayı alıp götürür, kırlardaki ve ormanlardaki güzel havayı da şehirlere getirir, böylece hava kirliliğinin giderilmesine sebep olur.
Aynca yağmur yüklü bulutlann hareket etmesi de rüzgar sayesinde olur. Yüce Allah sulann buharlaşmasıyla oluşan bulutlan rüzgar vasıtasıyla istediği bölgelere gönderir. Yağmurun müjdecisi olan bu rüzgarlan insanlar esmesinden tanırlar ve sevinirler.
Diğer taraftan yelkenli gemilerin su üzerinde gitmesi de rüzgar sayesinde olur. İnsanlar bu gemilerle uzak yerlere seyahat ederler, yüklerini taşırlar. Bütün bunlar Allah’ın nimeti olup şükredilmesi gerekir. Onun için Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrul- muştur: “Rüzgarları yağmurun müjdeleyicileri olarak göndermesi de Allah’ın kudretinin delillerindendir. O bunları, rahmetinden size biraz tattırması, emriyle gemilerin yürümesi, O’nun lütfundan rızkınızı aramanız ve verdiği nimetlere şükretmeniz için gönderir30.”
e- Yağmur Bir Nimettir
Yağmur da insanlara ve bütün canlılara Allah’ın bir lütfü ve nimetidir, canlılar için hayâtı önem taşıyan bitkiler onunla yetişir, tabiat onunla canlanır. Onun için Allah’ın bu nimetine şükretmeliyiz. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ölü toprak da onlar için bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık, işte onlar bundan yerler. Biz meyvelerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yesinler diye orada hurma ve üzüm bahçeleri yarattık. Arkalanndan ırmaklar fışkırttık. Onlar hala şükretmiyorlar mı?31”
“Şimdi bana ektiğinizi haber veriniz? Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik. Daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz. Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?32”
f- Deniz Bir Nimettir
Dünyamızın üçte ikisini kaplayan denizler de insanlar için bir nimettir. Şöyle ki:
Deniz ürünlerinden faydalanırız: “Hem size hem de yolculara faydalı olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı.33”
Denizden çıkarılan inci mercan gibi süs eşyalarından yararlanırız: “içinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs eşyası çıkarmanız için denizi emrinize veren O’dur. Gemilerin denizde sulan yara yara gittiklerini de görüyorsun. Bütün bunlar O’nun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir34.”
“Şu iki deniz bir olmaz. Bu tatlı, kandıncı ve içimi kolaydır. Şu da tuzlu ve acıdır. Her birinden de taze balık eti yersiniz, takındığınız süs eşyası çıkarırsınız. Gemilerin o suları yara yara gittiğini görürsünüz. Bu da Allah’ın lütfundan nzık aramanız ve şükretmeniz içindir35.”
Bu âyette belirtildiği gibi denizler, üzerlerinde akıp giden gemiler vasıtasıyla ulaşım ve yük taşıma açısından da yararlıdır. Bu ve benzeri faydalarından dolayı denizler de Allah’ın insanlara bir nimeti olup şükredilmesi gerekir:
“Size varlığının delillerini göstermesi için, Allah’ın lütfuyla gemilerin denizde yürüdüğünü görmedin mi? Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır36.
“Gemiler emriyle içinde akıp gitsin, siz de lütfundan nasibinizi arayasınız ve şükredesiniz diye denizleri sizin hizmetinize veren Allah’tır37.”
g- Kur’an Bir Nimettir
İnsanların karanlıklardan aydınlığa, sapıklıktan hidayete çıkarılması için gönderilen38 Kur’an-ı Kerim de büyük bir nimettir. Yüce Rabbimiz bizlere Kur’an gibi evrensel bir kitap göndererek onda dünya ve ahiretimiz için yararlı olan hükümleri açıklamıştır. Bundan dolayı Allah’a şükredilmelidir: “Allah, şükredesiniz diye âyetlerini size böylece açıklıyor39.”
h- Hikmet Bir Nimettir
Lokman sûresinin 12. âyetinde: “Andolsun ki biz Lokman’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik.” buyrulur. Demek ki hikmet bir nimettir ve bu nimet karşılığında Allah’a şükredilmelidir.
Kur’an-ı Kerim’de hikmet çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Büyük müfessir Mukatil (ö. 150/767), hikmetin Kur’an’da dört türlü tefsir edildiğini söyler. Bunlar:
1- Kur’an’ın öğütleri: “Allah’ın size verdiği nimeti, öğüt vermek için size indirdiği kitabı ve hikmeti düşünün. Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilir40” âyetindeki hikmet bu anlamdadır.
2- Anlamak ve bilmek: “Andolsun ki biz Lokman’a hikmeti verdik”41 âyetinde bu manayadır. Yani ona anlama ve bilme yeteneği verdik, demektir.
3- Nübüvvet/peygamberlik: “Gerçek şu ki, biz İbrahim soyuna kitap ve hikmeti verdik42”, “Allah Davud’a hükümdarlık ve hikmeti verdi43” âyetlerinde bu anlamadır.
4- İnce sırlan ile Kur’an: “Rabbinin yoluna hikmetle davet et44”, âyeti ile Bakara Sûresinin 269. âyetlerinde bu anlamadır45.
h- Diğer Nimetler
Allah’ın nimetleri bunlardan ibaret değildir, sayılamayacak kadar çoktur. Onun için Kur’an-ı Kerim’de: “O size istediğiniz herşeyi verdi. Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız sayamazsınız”46 buyrulmuştur. Bu sebeple şâir, Allah’ın vermiş olduğu bunca nimetlerin şükrünü eda etmenin imkansızlığına dikkati çekerek şöyle der:
Ger tenim üzre kılım cümle zeban olsa dahî
Edemem şükrünü edâ nimetinin binde birin.
Tâbiînin büyük alimlerinden Haşan Basrî şöyle münacat ederdi: “İlâhî, bana nimet verdin, şükredemedim. Bela verdin sabredemedim. Şükredemediğim için nimetini keseceğine eksiltmedin. Sabırsızlığımdan bana bela vereceğine vermedin. Yâ Râb! Bu ancak sana mahsus bir kerem ve inayetten başka bir şey değildir47.”
III- Hz. Peygamber’in Şükrü
Yüce Rabbimiz Peygamber Efendimize hitaben: “Yalnız Allah’a kulluk et ve şük- redenlerden ol”48 buyurmuştur.
Hiç şüphesiz ki msanlann Cenab-ı Hakka en çok şükredenleri, onlara şükrün mana ve mahiyetini öğreten Peygamberlerdir. Peygamberler sadece dilleriyle değil, fiilleriyle de Allah’a çok şükrederlerdi. Sevgili Peygamberimiz geceleri kalkar, ayakla- n şişinceye kadar ibadet ederdi. Hz. Aişe validemiz kendisine:
Yâ Resûlellah! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde neden böyle kendine eziyet edip uzun süre ibadet ediyorsun?” deyince, Kainatın Efendisi:
Yâ Aişe, şükreden bir kul olmayayım mı?” diye cevap vermiştir49.
Demek ki namaz bir şükürdür, hatta en büyük şükürdür. Onun için: “Namaz şükrün bütün kısımlarını içerisinde toplamaktadır.” denilmiştir.
Diğer ibadetler de birer şükürdür. Nitekim Tasavvuf büyüklerinden Ebû Abdurrahman es-Siilemî diyor ki: “Namaz şükürdür, oruç şükürdür ve Allah nzası için yapmış olduğun her hayır şükürdür. Şükrün en faziletlisi dc el-hamdü lillah demektir50.”
IV- Diğer Peygamberlerin Şükrü
Diğer Peygamberler de Allah’ü Teâlâ’ya çok şükrederlerdi. Yüce Rabbimiz bu Peygamberlerden ikisinin; Hz. İbrahim ve Hz. Nuh’un kendisine çok şükrettiğini Kur’an-ı Kerim’de bizlere belirtmektedir. “İbrahim Allah ’a boyun eğen ve O ’na yönelen bir önderdi. Allah’a ortak koşunlardan değildi. Rabbinin nimetlerine şükrederdi. Rabbi de onu peygamberliğe seçti ve ona doğru yolu gösterdi51. ”
“Ey Nuh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin soyundan gelenler! Şüphesiz ki Nuh çok şükreden bir kuldu52. ”
Yani Nuh (a.s.) sizin gibi nankör değildi. Onun ve beraberdekilerin tufandan kurtulmaları çok şükretmeleri sayesinde idi. Fahreddin er-Râzî’nin dediği; bir kulun şe- kûr/çok şükredici olması her nimetin Allah’ü Teâlâ’nın lütuf ve ihsanıyla meydana geldiğini iyi bilmesiyle, yani tam muvahhıt olmasıyla mümkündür53.
Süleyman (a.s.) da bir takım İlâhî lütuflara mazhar olunca, Allah’a dua ederek kendisini şükretmeye muvaffak kılmasını istemiştir: “Nihayet karınca vadisine geldikleri zaman bir karınca seslenip: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi. Süleyman onun sözüne gülümsedi ve: “Ey Rabbim! Bana ve anama-babama verdiğin nimetlerine şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amel işlememi bana ilham et, beni rahmetinle salih kulların arasına kat” dedi54.
V- Şükür Nimeti Arttırır
Şükür nimetin artmasına vesile olur. Onun için Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şükredenlere nimetini artıracağını, nankörlük edenler için de azabının şiddetli olacağını beyan ederek: “Andolsun ki, şükrederseniz sizin için nimetlerimi arttırırım. Nankörlük ederseniz şüphesiz ki benim azabım çok şiddetlidir”55 buyurmuştur.
Bu âyetin tefsiri sadedinde Hz. Ali’nin sözünü nakletmek istiyoruz. Hz. Ali demiştir ki:
a- Allah şükür kapısını açıp da nimet kapısını kapamamış,
b- Dua kapısını açıp da kabul kapısını kapamamış, c- Tevbe kapısını açıp da mağfiret kapısını kapamamış.
Allah’ın kitabından bunun delillerini okuyayım:
a- “Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi arttıracağım.” (İbrahim Sûresi: 14/7)
b- “Bana dua edin kabul edeyim.” (Gâfir Sûresi: 40/60), “Siz beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara Sûresi: 2/152)
c- “Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok yargılayıcı ve esirgeyici bulacaktır.” (Nisâ Sûresi: 4/110)56.
Yüce Allah, bunca nimetlerine karşı nankörlük edenlerin cezasını hem bu dünyada vereceğini, hem de ahirette vereceğini belirtmektedir: “Allah bir şehri örnek verili: Halkı güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük etti. Böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı51. ”
Bu, onların dünyadaki cezalandır. Ahiretteki cezaları ise daha ağır olacaktır. Şöyle ki: Mekke müşriklerinin ileri gelenleri, Resûlullah’ın davetini kendileri kabul etmemekle kalmıyor, kavim ve kabilelerinin de İslâm dinine girmelerine engel oluyorlardı. Islâm nimetiyle şereflenip Allah’a iman edecekleri yerde nankörlükte bulunuyorlar, putlara tapmakta İsrar ediyorlar, kendileriyle beraber kavimlerini de ateşe sürüklüyorlardı. İbrahim sûresinde bu husus şöyle belirtilir: “Allah’ın nimetini nankörlükle değiştirenleri ve kavimlerini helak yurduna, yani girecekleri cehenneme sokan- lan görmedin mi? Orası ne kötü karargahtır58.”
Kavuşulan nimete şükretmemek insanın tabiatındaki bozukluktan ileri gelir. Şair Vehbî bunu ne güzel ifade etmiş:
Şükür eder nimeti gayet efzûn Kafir-i nimet olur pek mel’ûn.
Arap bir dörtlükte de bu husus ne güzel ifade edilmiştir.
Anlamı şöyledır:
Bir nimet içerisinde olduğun zaman, kadrini bil, şükrünü eda et.
Çünkü masiyetler nimetin yok olmasına sebep olur.
Allah’a şükretmeye devam et.
Şüphesiz ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
Mevlâna Hazretlerine göre nankörlüğün azabı iki türlüdür. Biri bu dünyada olur, diğeri ahirette. Dünyadaki azap sahip olunan nimetlerin elden gitmesidir. Bilhassa mal, makam ve mevki hastası olanlar için bundan daha kötüsü düşünülemez59.
VI- Şükredenlere Azab Edilmez
Yüce Rabbimiz kullan içerisinde kimin kendisine şükrettiğini, kimin nankörlük ettiğini elbette en iyi bilir ve ona göre amelinin karşılığını verir. “Allah şiikredenleri en iyi şekilde bilmez mi’/60 ” "Eğer şükredip inanırsanız., Allah size neden azap etsin ? Allah şiıkredenin mükafaatını verir ve yaptıklarını bilir61. ”
“Lut kavmi de kendilerini uyaran Peygamberleri yalanladılar. Biz de üstlerine taş yağdıran bir fırtına gönderdik. Ancak Lût ailesi müstesna. Katımızdan bir nimet olarak onları seher vaktinde kurtardık. Biz şiikredeni işte böyle mükafaatlandırırız62. ”
"Kim dünya menfaatini isterse kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse kendisine ondan veririz.. Şiikredenleri miikafaatlcındıracağız61 ”
VII- İnsanlar tki Kısım
Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimize göre insanlar, kendilerine Yüce Rabbimiz tarafından verilen nimetlere şükredip-etmeme açısından iki kısımdır. Ya Rablerinın vermiş olduğu nimetlere şükrederler, ya da nankörlük ederler, insan Sûresinin üçüncü ayetinde şöyle buyrulmuştur: “Şüphesiz, ki biz. insana doğru yolu gösterdik. Artık o ister şükreden bir kul olsun, ister nankör. ”
Allah insana doğruyu, eğriyi, hakkı, batılı anlaması için akıl vermiş, fikir vermiş, bununla da kalmayarak peygamberler göndermiş, onlar insanlara hak yolu göstermiştir. tnsanlann kimi doğru yoldan giderek rabbine şükretmiş, kimi de eğri yoldan gitmeye devam ederek nankörlük etmiştir.
Yüce Rabbimiz bizlere vermiş olduğu helal ve temiz rızıklardan yememizi, kendisini anmamızı, kendisine şükretmemizi, nankörlük etmememizi emrediyor: “Ey iman edenler size nzık olarak verdiğimiz şeylerin temiz olanlanndan yeyin. Eğer siz sadece Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin64.” “Öyle ise beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin65.”
VIII- İnsanların Çoğu Şükretmezler
Daha önce mealini kaydettiğimiz Sebe’ Sûresinin 13. âyetinin sonunda: “Ey DCıvCıd ailesi! Şiikiır için çalışın. Kullarımdan çok şükredenler azdır. ” buyrulmak- tadır.
Ayetin metninde geçen şekûr; çok şükreden demektir. Demek ki Yüce Rabbimizi kullan içerisinde çokça şükredenler azdır.
Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer bir adamın: “Allah’ım beni azlardan kıl” diye dua ettiğini işitir ve: “Bu nasıl dua!” diye çıkışır. Adam: “Allah’ü Teâlâ’nın: “Kullarımdan çok şükredenler azdır. ”66 buyurduğunu işittim; beni de bu az olanlardan kılması için dua ediyorum.” deyince. Hz. Ömer: “insanların hepsi Ömer’den daha iyi bilmektedir” diye hayretini ifade eder67.
Kur’an-ı Kerim’de bazı âyetlerde: “Fakat insanların çoğu şükretmezler”68, “Fakat onların çoğu şükretmezler”69 buyrulur.
Bazı âyetlerde de: “Ne kadarda az şükrediyorsunuz.70. ” buyrularak şükredenlerin de az şükrettikleri bildirilir.
IX- Şükreden Kendisi İçin
Aslında bir nimete kavuşunca o nimeti verene teşekkür etmek bir insanlık görevidir. O bakımdan az olsun, çok olsun, şükreden kendisi için şükretmiş olur. Allah insanların şükrüne muhtaç değildir. O, her şeyden müstağnidir. Nemi Sûresinde Süleyman (a.s.) ile bir kıraliçe (Belkıs)’dan bahsedilir. Süleyman (a.s.), kıraliçe gelmeden önce tahtının getirilmesini ister. Olayın son bölümünü Kur’an’dan dinleyelim: “Nez- dinde kitaptan ilim bulunan biri: “Ben onu sana gözünü açıp kapamadan önce getireceğim” dedi. Süleyman tahtı yanında yerleşmiş görünce: “Bu, Rabbimin lütfunda- dır. Şükiir mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek istiyor. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur, kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbinı hiç bir şeye muhtaç değildir, büyük bir ikram sahibidir. ” dedi71.”
Demek ki Yüce Rabbimiz bazen insanları denemek için kendilerine çeşitli nimetler vermektedir. Aslında şükreden kendisi için şükretmiş olur, çünkü şükrünün sevabını alacak olan odur. Nankörlük eden de kendi aleyhine nankörlük etmiş olur. Zira Cenab-ı Hakkın kimsenin şükrüne ihtaycı yoktur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Andolsun kı biz Lokman’a hiknıet verdik ve “Allah’a şükret" dedik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükreder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah müstağnidir, hiç birşeye muhtaç değildir, övülmeye layıktır12. ”
“Kim gönlünden koparak bir lıayır işlerse karşılığını görür. Çünkü Allah herşeyi hakkıyla bilir ve şükrün karşılığını verir73 ”
“Şüphesiz. Allah, çok bağışlayıcı, şükrün karşılığını bol bol verendir14. ”
“Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah çok bağışlayan ve şükrün karşılığını bol bol verendir75.”
“Allah şükrün karşılığını bol bol veren ve ceza vermekle acele etmeyendir16. ”
X- Rahat ve Bollukta Şükür
Bazı insanlar işleri yolunda gittiği, rahat ve bolluk içerisinde oldukları zaman Allah’ı ve nimetlerini unuturlar, kulluk görevlerini yerine getirmezler, verdiği nimetlere şükretmezler. Ama sıkıntı içerisinde oldukları, başlarına bir felaket geldiği ve başka kurtuluş yolu da bulamadıkları zaman Allah’ı hatırlarlar, O’na samimiyyetle dua ederler, şayet o bela ve musibetten kurtulurlarsa Allah’a şükredeceklerine dair söz verirler. Fakat o sıkıntıdan kurtulunca yine eski hallerine dönerler, yine Allah’ı unuturlar, verdikleri sözü yerine getirmezler, yer yüzünde azgınlık ve taşkınlık yaparlar. Onların bu ruh hallerini yüce Rabbimiz şöyle belirtir:
“Sizi karada ve denizde yürüten O’dur. Sizin içinde bulunduğunuz bir gemi, içindekileri hoş bir rüzgarla götürdüğü ve bununla sevindikleri bir sırada, gemiye şiddetli bir kasırga gelip, her yerden dalgalar kendilerini sardığı ve tamamen kuşatıldıklarını sandıklan zaman, dini yalnız Allah’a tahsis ederek O’na şöyle dua ederler: “Eğer Sen bizi bu tehlikeden kurtanrsan andolsun ki, şükredenlerden olacağız.” Ama Allah onları kurtannca hemen yer yüzünde taşkınlık yaparlar77.
XI- Allah Nankörlüğe Razı Olmaz
Yüce Rabbimiz insanları şükretme, ya da nankörlükte bulunma hususunda serbest bırakmıştır, kimseyi istemediği birşeyi yapmaya zorla icbar etmez. Şu kadar var ki Yüce Rabbimiz şükre razı olur, nankörlüğe razı olmaz. “Eğer inkar ederseniz/vermiş olduğu bunca nimetlerine karşı nankörlükte bulunursanız şüphesiz ki Allah sizden müstağnidir. Bununla birlikte kulları için küfre/nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizden razı olur. Hiç bir günahkar başkasının günahını çekmez. Sonra sizin dönüşünüz yalnız Rabbinizedir. O size yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir. Şüphesiz ki O, kalplerde bulunanı hakkıyla bilir78.”
XII- Şeytan Şükürden Meneder
Araf Sûresinin baş tarafında Hz. Adem’in yaratılışından, meleklere ona secde etmeleri için emir verilişinden, bütiin meleklerin secdeye kapanmalarından, sadece iblis’in secde etmediğinden, bu yüzden Allah’ın rahmetinden kovuluşundan bahsedildikten sonra, Iblis’in insanları doğru yoldan sapıtmak ve Allah’a şükürden alıkoymak için olanca gücüyle çalışacağı şöyle ifade edilir: “iblis dedi ki: Andolsun ki beni azdırmana karşılık ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üzerinde oturacağım. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. Sen de onlann çoğunu şükredici bulamıyacaksın79.” Demek ki şeytan insanları şükürden alıkoymak için elinden geleni yapar, insanın şeytana karşı koyması, Allah’a şükürden geri durmaması gerekir.
XIII- Ana-Babaya Şükür
Kur’an-ı Kerim’de iki kimseye şükürden bahsedilir. Bunlar Allah ve ana babadır, insan önce Allah’a şükretmeli, sonra da ana ve babasına. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Biz insana ana ve babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olmuştur. Onun için biz insana şöyle öğüt verdik: “Hem bana, hem de ana ve babana şükret. Son dönüş yalnız banadır80.”
“Biz insana ana ve babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme otuz aydır. Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp kırk yaşına geldiğinde der ki: “Ey Rab- bim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnud olacağın sâlih amel işlememi bana ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana yöneldim ve ben gerçekten müslümanlardamm81.”
Meallerini kaydettiğimiz bu iki âyet-i kerimede önce Allah’a, sonra da ana babamıza şükretmemiz emredilnıektedir. Bizi yarattığı ve her türlü nimetle donattığı için Allah’a şükrederiz. Dünyaya gelmemize vesile oldukları ve bizi büyüttükleri için de ana babamıza şükrederiz. Allah’a şükretmek; O’nu tanımak ve O’na kullukta bulunmakla olur. Ana babaya şükretmek ise onlara iyilikte bulunup hizmet ve itaat etmekle olur.
* Haseki Eğitim Merkezi Müdürü.
1 bk. Ibn Manzur, Lisanü’l-Arab, VI, 92.
2 Muhammed Salâhî Şükrü: “Görülen nimet ve ihsanın kadr u kıymetini bilip senâ ve dua ile neşretmek” şeklinde tarif ettikten sonra şöyle devam eder “Şukur; vccâib-ı âtıyeye riâyetle meşruttur:
Mün’ım ve muhsıne karşı huzû’ ve ibtihal göstermek,
Mahabbetle senâ ve dua edip görülen nimeti ikrar ve işâa eylemek,
Mün’ımın verdiği nimeti hoşlanmadığı surette sarf ve isti’malden çekinmektir.”
3 bk. Ibn Cüzey, Kıtabii’t-Teshil, Kahire, ts., I, 31.
4 Duha Sûresi. 93/11.
5 Ahmed b. Hanbel, Musned, 278, 375.
6 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 90.
7 bk Sebe’ Sûresi: 34/13.
8 Ibn Kesir, Tefsir, V, 535.
9 en-Nebhânî, el-Felhu’l-Kebîr, I, 158.
10 Nahl Sûresi’16/78
11 Mu’minûn Sûresi: 23/78, ayrıca bk. Secde Sûresi 32/9; Mülk Sûresi: 67/23.
12 lbn Kesir, age., V, 535.
13 Muhanımed Salâhî, Kâmûs-i Osmânî, IV, 449.
14 Hûd Sûresi: 11/6.
15 Sebe’ Sûresi- 34/15
16 Nahl Sûresi: 16/114.
17 Ankebût Sûresi: 29/17.
18 Enfal Sûresi: 8/26.
19 Bakara Sûresi: 2/52, 56, 185; Ali Imran Sûresi 3/123; Mâıde Sûresi: 5/6, 89; Enfal Sûresi: 8/26, Nahl Sûresi: 16/14, 78; Hac Sûresi 22/36; Kasas Sûresi. 28/73; Rum Sûresi: 30/46; Fâtır Sûresi: 35/12; Câsıye Sûresi: 45/12.
20 Vâkıa Sûresi: 56/70.
21 Yasin Sûresi 36/35, 73.
22 Nahl Sûresi 16/18.
23 Yasm Sûresi: 36/72-73
24 bk Âl-ı Imran Sûresi. 3/190.
25 İbrâhım Sûresr 14/33; Nahl Sûresi 16/12
26 Nebe’ Sûresi 78/11
27 En’anı Sûresi 6/96, Yûnus Sûresi: 10/67, Nemi Sûresi. 27/86.
28 Kasas Sûresi: 28/73.
29 Furkan Sûresi: 25/62
30 Rum Sûresi. 30/46
31 Yasin Sûresi: 36/33-35
32 Vakıa Sûresi: 56/63-70.
33 Mâide Sûresi- 5/96.
34 Nah! Sûre.sı. 16/14.
35 Fâtır Sûresi: 35/12
36 Lokman Sûresi: 31/31.
37 Câsiye Sûres: 45/12.
38 İbrahim Sûresi- 14/1
39 Mâide Sûıesi 5/89.
40 Bakara Sûresi 2/231.
41 Lokman Sûresi 31/12.
42 Nisâ’ Sûresi 4/54.
43 Bakara Sûresi: 2/251
44 Nahl Sûresi: 16/125
45 bk M Hamdı Ya/.ır, age., II, 217.
46 İbrahim Sûresi. 1^/34; ayrıca bk. Nahl Sûresi: 16/18
47 San Abdullah Efen;1!, Semerâtü’l-Fuâd, tst. 1967, s 161.
48 Zümer Sûresi. 39/66
49 Buhârî, Tefsir, 48.
50 bk. Ibn Kesir, Tefsir, Beyrut, 1966, V, 535.
51 Nahl Sûresi. 16/120-121.
52 Isrâ Sûresi: 17/3.
53 Haşan Basrı Çantay, Kur’an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerim, II, 509 (dipnot: 6).
54 Nemi Sûresi. 27/18-19.
55 İbrahim Sûresi 14/7
56 M Yusuf Kandehlevî, Hadislerle Müslümanlık (tere A Muhtar Büyük Çınar ve dığr ), İst., 1975, III, 1203.
57 Nahl Sûresi’ 16/112.
58 İbrahim Sûresi 14/28-29
59 bk Celal Yıldırım, Kuı ’an-ı Ketim ve Meali, 257.
60 En’anı Sûresi: 6/53.
61 Nisâ Sûresi 4/147.
62 Kamer Sûresi 54/33-35
63 Âl-i lmran Sûresi: 3/145.
64 Bakara Sûresi: 2/172.
65 Bakara Sûresi: 2/152.
66 Sebe’ Sûresi: 34/13
67 bk. tsnıâıl Hakkı Bursevî, Rûhu ’l-Heyön, IV, 325.
68 bk Bakara Sûresi’ 2/243; Yusuf Sûresi. 12/38; Gâfir Sûresi: 40/61.
69 Yûnus Sûresi 10/60, Nemi Sûresi’ 27/73.
70 Arat Sûıesı: 7/710, Mu’mmûn Sûresr 23/78, Secde Sûresi. 32/9; Mülk Sûresi. 68/23
71 Nemi Sûıesı-27/40.
72 Lokman Sûresi: 31/12.
73 Bakara Sûresi- 2/158.
74 Fâtır Sûresr 35/30.
75 Şûrâ Sûresr 42/23.
76 Tegâbun Sûresi: 64/17.
77 Yunus Sûresi: 10/22-23.