Makale

ARAYIŞLAR DÖNEMİ ve Namık Kemal

ARAYIŞLAR DÖNEMİ ve
Namık Kemal

Yaşar Yılmaz
Türk Dil Kurumu

Bir milletin tarihinde kuruluş, yükseliş ve çöküş gibi yankıları geniş olan dönemler söz konusudur. Çoğu kez çöküşleri, sancılı kuruluşlar takip eder. Bin yıldır Anadolu’yu vatan edinen Türkler, bu kutsal mekâna ayak bastıktan hemen sonra Moğolların yağmasıyla karşılaşmış ve bir dönem kendi içine kapanmıştır. Bu kapanış, altı yüzyıl süren ve dünyaya kendi kültürünün damgasını vuran Osmanlı İmparatorluğu’nun doğuşunu beraberinde getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu denli kök salmasının altında hiç şüphesiz kendini oluşturan aslî unsur olan Türk milletinin 1 3. ve daha sonraki yüzyıllardaki arayışları yatmaktadır. Ne var ki bu arayışların altı yüzyıl süren kültürel getirileri, Osmanlının zayıflamasıyla etkisini kaybetmiş ve 19. yüzyıl Osmanlı aydını açısından arayışlar dönemi başlamıştır.
19. yüzyılın ilk yıllarında batıyla tam anlamıyla yüz yüze gelen Osmanlı, içinde bulunduğu bu sıkıntılı durumdan kurtulmak amacıyla kendisi için gerekli olan batıdaki bilim ve teknikle ilgili gelişmeleri takip etmiş ve bunların bir kısmını kendi bünyesine uyarlamaya çalışmıştır. Askerî yapılanmalar yanında Tercüme Odası ve Hariciye Kalemi gibi yeni kuruluşlar, bu yönelişin ürünleridir. Diğer yandan batıda kaynağını bulan ve yankısını özellikle çok uluslu imparatorluklarda gösteren milliyetçilik akımı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun sonunu getirmiş bir gerçek olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu ve onun aydınlarını kara kara düşündürmüştür.
İslamcılık, milliyetçilik ve Osmanlıcılık akımlarının Osmanlı aydınları tarafından çeşitli oranlarda benimsendiği bu dönemde, imparatorlukta yer alan unsurlardan her biri kendi devletini kurma ülküsüne sarılmıştı.
Namık Kemal söz konusu süreçte imparatorluğun parçalanmaması yönünde verdiği mücadele açısından Tanzimat’ın birinci kuşağının en önde gelen şahsiyetidir. Yeni Osmanlılar Cemiyetinin en etkin üyesi olan Namık Kemal, bu durum karşısında imparatorluğun dağılmasını engelleyebilmek için kendini Osmanlıcılık fikrinin ateşli savunucusu ilân etmiştir. Kemal’de kemal bulan bu fikir, Osmanlıdaki tüm unsurların üzerinde, onların ortak çıkarını savunan bir kavram olarak ifade edilmiştir. Kemal bu fikri, çıkarmış olduğu gazetelerde yer alan makalelerinde imparatorluğun kurtuluş reçetesi olarak sunmuştur.
Osmanlı Devleti’nin dağılmasını bu fikri benimseterek engellemeye çalışan Kemal, batıcılık fikrine de uzak kalmamıştır. Ona göre batı, memalik-i mütemeddine (uygar ülkeler)dir. O hâlde Osmanlı Devleti’nin kurtuluşu, batının bize ters düşmeyecek gelişmelerinin taklit edilmesiyle gerçekleştirilebilirdi.
3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle ortaya çıkan siyasî ve sosyal gelişmeler, bir yandan
da edebiyata yansımış ve Tanzimat Döneminin birinci kuşağı olan Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal üçlüsü, bu gelişmeden oldukça etkilenmişlerdir. Tanzimat’ın getirmiş olduğu Meşrutiyet ve onun çevresinde teşekkül eden kanun, hak, adalet, eşitlik ve hürriyet gibi yeni kavramlar, gazete yoluyla sosyal hayatta geniş yankılanmalar oluşturmuştur. Gazetenin, istenilen insan tipini oluşturmada çok önemli bir eğitim ve yönlendirme aracı olduğunu gören Namık Kemal, önce Tasvir-i Efkâr’da, daha sonra ise Ali Suavî’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başlamıştır. Daha sonra bu gazeteden ayrılan Kemal, Hürriyet gazetesini çıkarmıştır. Yine bu amaçlar doğrultusunda arkadaşlarıyla birlikte 1872’de İbret gazetesini kiralayan Kemal, hükümet aleyhine yazdığı yazılar yüzünden gazetenin kapatılmasına sebep olmuştur.
Gazetenin yanı sıra yeni bir tür olan roman ve tiyatro sahasında denemeler yapan Kemal, sosyal ve tarihî olayları gür bir üslûpla, işleyişiyle dikkat çekmiştir. Namık Kemal, Vatan yahut Silistre oyununda vatanseverlik ve kahramanlık duygularını, Gülnihal’de baskıya ve zulme karşı tepkiyi, Akif Bey’de vatansever bir deniz subayının göreve gittiği sırada hanımının vefasızlığını, Celâlettin Harzem şah’ta Moğollara karşı duran Celâlettin Harzemşah’ın kişiliğini ve İslâm birliği düşüncesini dile getirmiştir. 1876’da yayımladığı intibah ve 1880’de yayımladığı ilk tarihî roman kabul edilen Cezmi, romantizm akımının etkisinde yazmış olduğu eserlerdir. Kemal, Osmanlı imparatorluğu’nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i istilâ, Selâhattin Eyyubî ve Fatih Sultan Mehmet gibi tarihî kişilikleri işlediği Evrâk-ı Perişan, İstanbul’un fethini anlattığı Barika-i Zafer, Osmanlı tarihine dair kahramanlıkları anlattığı Silistre Muhasarası ve Kanije, onun tarihe düşkünlüğünü perçinlediği Osmanlı Tarihi ve Büyük İslâm Tarihi adlı eserlerinin tamamlayıcısı hükmündedirler.
Namık Kemal’i toplum hayatında etkili kılan yazı türlerinden biri de onun beş yüzü aşan makaleleridir. Sosyal, siyasal, sanat, dil ve çok çeşitli kültürel sorunu konu olarak ele alan Kemal, "Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazât-ı Şamildir" adlı makalesiyle bizde ilk kez dil ve edebiyat sorunlarını gündeme getirmiştir. Onun bu yöndeki bazı düşüncelerini şöyle sıralayabiliriz:
Namık Kemal’in Türk edebiyatı ve Türk diliyle ilgili düşünceleri:
1.Türkçe gramer yapılması (Dile gerekli olan Arapça ve Acemce kurallar da bulunmalıdır).
2.Ecnebi dillerden alınacak kelimelerin sınırlanmasını temin edecek bir lügat düzenlenmesi.
3. Yabancı dillerden alınan bu kelimeleri, Türkçe’de kullanıldıkları anlamıyla ve şekliyle tespit etmek.
4.Dilimize mahsus bir belagat kitabının oluşturulması ve okunması.
Namık Kemal’in Divan Edebiyatına yönelik eleştirileri:
1 .Eski edebiyatta mana ve kelime bütünlüğü yoktur. Kelime oyunları manaya tercih edilmiştir.
2.Eski şairler dilde dikkatli değillerdir.
3. Eski edebiyat akla, mantığa, gerçeğe, tarihe uymayan ifadelerle doludur.
4.Eski şairler, İran şairlerinin aşırı mübalâğalarıyla divanlarını doldurmuşlardır.
5.Söylenmek istenenin açık söylenmesine engel olan söz sanatları, edebî eserleri tutsak almıştır. Bu edebî sanatlarla oyuncak gibi oynanması, Türkçeyi tatsız tuzsuz hâle getirmiştir.
6.Eski şairlerin en çok bağlı oldukları Arap belâgatlarında, edebî sanatlarda başarılı olamamışlardır. Yaptıkları sanatlarla hakikat ve tabiat sınırlarını aşmışlardır.
7.Eski edebiyatçılar insanı terbiye etme, ilim yönünden geliştirme, ahlâk dersi verme gibi özelliklere sahip değildir.
8.Eski edebiyatta duygu olarak tarihî hâdiseleri yaşamak mümkün değildir.
9.Eski edebiyat Fars dilinin etkisiyle sun’î bir dil meydana getirmiştir.
10. Eski edebiyat millî birliği temin edici, koruyucu, geliştirici özelliklerden mahrumdur.
11.Eski edebiyat bize özgü bir edebî dil oluşturamamıştır.
Namık Kemal’in yeni edebiyat hakkındaki düşünceleri:
I .Yeni edebiyat manayı ve fikri esas almalıdır.
2.Bu edebiyat fikir alışverişine aracılık etmelidir.
3.Bu edebiyat "edebî" kelimesine bağlı olarak milleti terbiye etmeli, ahlâkın güzelleşmesini sağlamalıdır.
4.Yeni edebiyat fikri geliştirmeli, millî ve medenî birliği kurmalıdır. Bunu yapabilmesi için tabiata uygun, herkesin anlayacağı biçimde olmalıdır.
5.Mana, sanat uğruna feda edilmemelidir.
ö.Yeni edebiyat konuşulduğu gibi yazılmalıdır.
7.Manasız, tatsız söz sanatları mümkün olduğunca terk edilmelidir.
8.Edebiyatın vatanı yoktur. Roman, hikâye, tiyatro gibi edebî türlerde bizde de eserler verilmelidir.
9.Bu yeni edebiyat insan tabiatını incelemelidir.
10.Bu edebiyat tarihî olayları, yaşamı, millî hâdiseleri işlemeli ve bunları milletin hafızasına nakşetmelidir.
II .Bu edebiyat mantığa ve ahlâka uygun olmalıdır.
12.Bu edebiyatın ruhu hikmetli olmalıdır.
1 3.Bu edebiyat okunabilir olmalı ve halkı aydınlatmalıdır.
14.Yeni edebiyatın hayalleri bize özgü olmalıdır.
Vatan şairi dendiğinde ilk akla gelen isim olan Namık Kemal, vatan ve hürriyet temalarını ilk defa coşkulu bir üslûpla dile getiren şair olarak edebiyat tarihimizde yer almıştır. Eski edebiyata savaş açan fakat tam olarak da onun etkisinden kurtulamayan Kemal, bu coşkun üslûbuyla kendisinden sonra gelen birçok şairi etkilemiştir. Söz konusu iki temanın yanında zulüm altında kıvranan halk için umut verici kavramlar olan hak ve adalet sözleri âdeta onun şiiriyle bütünleşmiştir. Fuat Köprülü’nün, "Saraya ve onun dayandığı medreseye, tekkeye, devlet adamlarına ve eşrafa dayanan feodal klâsik edebiyata karşılık, Şinasi- Ziya Paşa-Namık Kemal mektebi, vatan, millet, halkçılık mefkûrelerine hizmet eden ve tamamıyla Fransız edebiyatından mülhem yeni bir burjuvazi edebiyatı yaratmak istiyordu." biçimindeki sözleri bu düşüncemizi desteklemektedir.
Yazımızı "Hürriyet şairi" olarak anılan Namık Kemal’in Hürriyet kasidesinden birkaç beyitle bitirmek yerinde olacaktır.
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükümetten (Çağın değer yargılarını doğruluktan ve samimiyetten sapmış görerek kendi arzumuz ve saygınlığımızla devlet kapısından ayrıldık.)
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten (Kendini insan bilenler, halka hizmet etmekten usanmaz, mürüvvet sahibi olanlar zavallılara yardım etmekten kaçınmaz.)
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten (Eğer millet hor görülmüşse onun şanına bir eksiklik geleceğini sanma. Yere düşmekle cevher değerinden bir şey kaybetmez.)
Vücudun kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandandır Ne gam râh-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten (Vücudun mayası vatan toprağıdır; bu vücut, acı ve sıkıntı içinde vatan yolunda toprak olursa en küçük bir üzüntü duyulmaz.)
Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmâniyânız kim Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten (Biz o OsmanlIlar boyunun ulu soyundanız; mayamız bütünüyle haysiyet kanıyla karılmıştır.)
Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten (Hürriyet mücadelesi korkulu ateş olsa ne dert, yiğit olan bir insan can derdine düşüp gayret meydanından kaçar mı?)
63
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten (Zulümle, işkenceyle hürriyeti ortadan kaldırmak ne mümkün; eğer gücün yeterse insanoğlundan idraki kaldırmaya çalış.)
Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten (Gönüldeki çalışma cevheri, elmas cevherine benzer; ağırlığın tesirinden baskının şiddetinden ezilmez.)
Ne efsunkâr imişsin ah ey dîdâr-ı hürriyet Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
(Ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyüleyici imişsin. Esaretten kurtulduk derken senin aşkının esiri olduk.)