Makale

Paylaşma ve dayanışma

Pelin Pektaş

Paylaşma ve dayanışma

Rabbimiz biz insanları belirli kanunlar üzerine yaratmış. Dünyada var olan fiziksel yasalara olan bağımlılığımız gibi, anatomik yapımız da belirli yasalara bağlı. Yerçekimi kuvvetine hepimiz tabi olmak zorundayızdır meselâ. Ya da kalbimiz olmazsa yaşayamayacağımızı hepimiz çok iyi biliriz.
Bu saydıklarımız dışında insan olmamızın gereği olan toplum içindeki yaşamı kolaylaştıran ve hepimizin aslında fıtratımızda var olan birtakım kanunlar da var.
Biz insanlar bir arada yaşamak üzere yaratılmışız. Bir arada yaşarken bizi mutlu kılan, hayatımızı kolaylaştıran kanunlardan bir tanesi ve belki de en önemlisi; paylaşma ve dayanışma...
Paylaşma ve dayanışma da aslında yerçekimi ya da suyun kaldırma kuvveti kadar doğal, hayatın içinde var olan yaratılış gerçeklerinden bir tanesi.
Şöyle bir durup düşünsek; hangimiz günlük hayatımız içinde binlerinden yardım almadan yaşayabiliyoruz? Yediğimiz yemekte, kullandığımız eşyalarda içtiğimiz bir bardak suda kimlerin emeği yok ki?
Ya da bizim ürettiğimiz, insanların faydasına sunduğumuz herhangi bir şeyde hissettiğimiz mutluluk? Bunun tarifini kim nasıl yapabilir?
Paylaşmak... Kolayca telâffuz ediverdiğimiz ya da kolayca yazıverdiğimiz bu kelime neler içerir, neler kapsar? Bilgimizi paylaşmak, sevgimizi paylaşmak, sevinç ve üzüntülerimizi paylaşmak, bir lokma ekmeğimizi paylaşmak, emeğimizi paylaşmak... Ve aslında ne kadar çok şey var paylaşabildiğimiz ve paylaştıkça huzura erdiğimiz...
Peygamberimiz bu dünyayı, yolculuk yaparken konakladığımız bir yer olarak tarif ediyor. Yorulmuşuz, bir ağacın altında dinleniyoruz ve tekrar kalkıp yolumuza devam ediyoruz. Konup göçülen bu yeri önemli kılan tek şey ise, burada yaptıklarımızın yolculuklarımızın bundan sonraki kısmını belirleyecek olması. Ve yine hem hadislerden, hem hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz ki; paylaşma ve dayanışma, yolculuğun bundan sonraki kısımlarını en güzel hâle getiren unsurlardan.
Aslında ne kadar güzel bir reçete sunulmuş hepimize. Paylaşın, dayanışma içinde olun. Hem bu dünyada hem bundan sonra mutlu olun.
insanlığın ya da sadece İslâm’ın sürecini ele alalım bu reçetenin doğruluğunun sağlamasını yapabilmek için. Cahiliye devrinin karanlık günlerinden bahsederken aklımıza ilk gelenlerden biri de insanların ne kadar çok bireyselleşmiş olduğudur. Ve bunun sonucunda da huzurunu yitirmiş, kalpleri daralmış, mutluluğu ve huzuru yanlış yerlerde arayan ve bir türlü bulamayanlar canlanır gözlerimizde.
610 yılında doğan güneşten sonra olanları düşündüğümüzde ise, görüntüler farklılaşıverir birdenbire. Fıtratlarında getirdikleri paylaşma ve dayanışma hissini unutarak bu kadar çok bireysel yaşamaya alışmış bu insanlara pek çok şeyi öğrettiği gibi, paylaşmayı da -onlarla birlikte tüm insanlığa- öğreten ve cihanı aydınlatan iki cihan güneşi görevini almıştır çünkü. Rasulullah’ın hayatını incelediğimizde, her an yardımlaşma ve dayanışma içinde olduğunu far- kederiz hemen. İlk vahiyden sonra heyecan ve telâşla evine döndüğünde eşi Hz. Hatice’nin ona üzülmemesini, korkmamasını söylerken, gerekçe olarak ’sen akrabanı korur, misafire ikram eder, yetimi, öksüzü korur, yemeğini paylaşırsın’ dediğini biliyoruz.
Ondan öğrendiklerini hayata geçirenlerin sahip olduklarını etrafları ile nasıl paylaştıklarını ibretle okuyoruz.
Sadece hicret olayını düşündüğümüzde bile dünyaya bu konuda ne kadar çok ibret verildiğini fark ediyoruz.
Hep birlikte düşünmeye devam edelim. İnandığınız değerler uğruna, Rasulullah’ın yanında olabilmek adına sahip olduğunuz her şeyi bırakıp yaşadığınız yerden başka bir şehre gidiyorsunuz. Orada sizi öyle insanlar karşılıyor ki, o güne kadar kazandıkları her şeyi ikiye bölüp sizinle paylaşıyorlar.
Ensar ya da muhacir olabilmek tabiî ki kolay değil. Muhacir her şeyini bırakıp göçerek kendisine düşeni yaparken, ensar da "yardım edici" anlamına gelen bu sıfatı kazanabilme adına kendisine düşeni yapmıştır. Dünyaya örnek olabilecek bu kardeşlik destanını yazan her iki taraf ta sanıyorum bizim belki de hiçbir zaman tam anlamıyla hissedemediğimiz paylaşma ve dayanışmanın verdiği mutluluğu doruğunda yaşamışlardır.
Paylaştıkça insan olmanın gereklerinin yerine getirildiğini de, kazancın paylaştıkça arttığını da hepimize göstermişlerdir.
Peygamberimizin Hz. Aişe’ye bir kurban bayramında, kurbanın ne kadarını kendilerine ayırıp ne kadarını dağıttıklarını sorduktan sonra; dörtte birini kendimize ayırdık, dörtte üçünü dağıttık cevabına karşılık "o zaman dörtte üçü bizim oldu" dediğini düşünerek aslında verdiklerimizin, paylaştıklarımızın bizim olduğu sonucuna ulaşabiliriz.
"Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir" hadisi tek başına bile paylaşma ve dayanışma adına çok şey anlatıyor. Çevremde kimin neye ihtiyacı var diye gözümüzü dört açmamızı, çare üretmemizi, belki de benim de ihtiyacım var demeden bizden daha çok ihtiyacı olan kim varsa koşmamızı emrediyor bu hadis.
Giderek küçülen şu dünyada artık tüm insanlar birbirinin komşusu sayılabilir. Dünyanın neresinde olursa olsun dilleri, dinleri, ırkları farklı dahi olsa, ihtiyaç anında paylaşma ve dayanışma var olduğunda, diller konuşup anlaşamasa da yürekler konuşup anlaşabilir. Bu durumun pek çok örneğini hep birlikte gördük yaşadık.
Tekrar bireyselleşmeye doğru yürüdüğümüz şu dünyada, belki de yapmamız gereken en
önemli şeylerden birisi, bizden sonrakilere de paylaşmanın verdiği zevk ve heyecanı duyurabilmek. Bırakalım yavrumuz okulda kalemini, silgisini, beslenmesini arkadaşı ile paylaşsın. Onu takdir edelim, bir daha yapmaya teşvik edelim.
Yardımlaşma ve dayanışma adına gittiğimiz her yere onları da götürelim. Ne kadar çok mutlu olduklarını onlara fark ettirelim.
Dayanışma ile yapılan her şeyin ne kadar kolay ne kadar zevkli olduğunu tekrar tekrar hatırlayıp hatırlatalım. İmecenin sadece köylerde olmadığını, apartmanlarımızda, mahallemizde, iş yerlerimizde de imecenin var olabileceğini bir kez daha anlatalım kendimize ve etrafımızdakilere.
Dayanışma içinde olduğumuz herkesin biz ihtiyaç duyduğumuzda da koşacaklarını bilmenin rahat ve huzurunu yaşayalım bir kez daha...
Paylaşmanın en çok kendimiz için gerekli olduğunu hissedelim böylece taa derinden...
Ve insan olmanın gereği olan erdemlerden olduğunu...
Dayanışma ve paylaşmanın her an olması temennisi ile...