Makale

İRŞADDA DİL VE METOD - DİN VE DİL

İRŞADDA DİL VE METOD

DİN VE DİL
Şükrü Özbuğday
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İnsanlar tabiatları icâbı her zaman irşada, öğüt ve nasihata muhtaçtırlar. Nitekim şu mealdeki ayetler buna işaret etmektedir: "Ama yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir." (1) "O halde eğer hatırlatmak fayda verirse hatırlat. (Allah’tan) korkacak olan hatırlar, (öğüt alır)." (2) Dün insanlık, nasıl peygamberlere muhtaç idiyse, bugün de son Peygamberden sonra, onların varisleri âlimlere ve mürşidlere muhtaçtır. Ferdin sadece kendisini ıslah etmesi, nefsiyle meşgul olması yeterli değildir. Kişi aynı zamanda toplumun ıslahı ile de mükelleftir.
Dinimizde vaaz ve irşadın önemli bir yeri vardır. Hz. Muhammed (s.a.s) de islâm’a davette, vaaz ve irşada büyük önem vermiştir. Cenab-ı Hak, Peygamberimize; "(Ey Muhammed) Sen hikmetle, güzel öğütle rabbinin yoluna çağır..." (3) buyurarak insanları Allah’ın yoluna çağırmanın güzel vaaz ve irşadla yapılmasını vahyetmiştir. İrşadın ehemmiyetini ve dindeki yerini tebarüz ettirmek için de Sevgili Peygamberimiz; "Din nasihattir." (4) buyurmuşlardır. Yukarıda zikredilen ayetle, bu hadis-i şerifi gözönün-de bulunduran İslâm âlimleri vaaz ve irşadı hiçbir zaman ihmale uğratmadan devam ettirmişlerdir.
Günümüzde nüfus artışı, teknolojik ve sosyal alandaki hızlı gelişmeler, değişmeler, kişileri ve toplum hayatını büyük ölçüde etkilemiştir. Gelişme hızlanmış, karmaşık hale gelmiş, hemen hemen hiçbir topluluk, sosyal değişmelerin dışında kalmamıştır. Değişme ve gelişme beraberinde problemleri de getirmiştir. Ailelerde çöküntü, yalnızlık, kargaşa, yabancılaşma, kuşaklararası kopukluk, kuşak çatışması, sosyal ilişkilerin zayıflaması, zararlı madde kullanma alışkanlığının artması, geleneklere karşı çıkma vb. Böyle fırtınalı bir dönem yaşayan günümüz insanına, dinin ve inanılan değerlerin nasıl yardım edeceği, dini anlatmak ve sevdirmek demek olan irşadın hangi metotlarla yapılması gerektiği üzerinde ciddi olarak düşünmek gerekir. Bu konuda cemaati yönlendiren vaiz ve imam-hatiplerimize büyük sorumluluklar düşmektedir.
Her konuda en güzel örnek olan Hz. Muhammed (s.a.s)’in ırşad ve hitabetteki metodu gayet iyi bilinmelidir. O’nun, muhatabın ilgi ve ihtiyaçlarını gözönüne alma açısından metodu incelendiği zaman, o devre göre her çeşit imkân ve malzemenin değerlendirildiği görülmektedir. Hz. Peygamber önce muhatabını tanımış ve onun sosyal, psikolojik ve kültürel durumuna göre hitabetmiş, kendisine yöneltilen benzer sorulara ayrı ayrı cevaplar vermiştir.
Bir zamanlar, din görevlileri (müftü, vaiz ve imam-hatıpler) önderdi, rehberdi. Bir mesele olunca, kişi bunlardan birine gider akıl danışırdı. Bugün bu gidişler devam ediyor mu7 Hoca - cemaat ilişkisi hangi seviyededir"? Sözkonusu görevliler dini sevdirebiliyorlar mı7 Cemaatlerini ve kitleleleri peşlerinden sürükleyebiliyorlar mı" Ne yazık kı, bu sorulara tam olarak "evet" dememiz mümkün değildir. Bunun pekçok sebebi olabilir (5), ama ben bu yazımda şu altı husus üzerinde durmak istiyorum:
1- Bilgi
Dün olduğu gibi bugün ve yarın da İslâm’ın doğru ve güzel anlatımı, herşeyden önce bir eğitilmışlık, yani ilim ve uslub meselesidir. Eğ itilmişlik veya ilim, herşeyden önce, eğitim ve araştırma sonucu olarak, islâm’ı doğru tanımayı ve tanıtmayı temin edecek vegâne yoldur. Kısacası islam’ın güzel ve doğru anlatımı, öncelikle "işin uzmanı" olma meselesidir. Bu konuda, eğitim devresinde, din eğitimi kurumlarına, vazife devresinde de Başkanlığımıza önemli görevler düşmektedir. Vaizler, imam-hatioler. "isin uzmanı" olarak yetiştirilmelidirler.
2- Plânlama
Plân ve metot her ilmin temelidir; metotsuz ilim, faydasız bir sermayedir. Bilinmelidir ki: Vüsulsüzlük usulsüzlüktendir Bunun için vaiz veya hatip, konuşma süresini dikkate alarak bir plân dahilinde konuyu sınırlandırmalı-dır. Giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine ayıracağı zamanı dikkate alarak, önemsiz gördüğü bilgileri çıkarmalı, onun yerine, önemli gördüğü bilgileri uygun bölümlere yerleştirmelidir.
3- Değerlendirme
Vaiz veya hatip, hazırladığı dinî hitabetin, cemaatin ihtiyaçlarına uygun olup, olmadığını mutlaka kontrol etmelidir. Ayrıca, kullanılan dil ile, kullanılan sözcüklerin de cemaatin kültür seviyesine göre ayarlanması şarttır. Bunları dikkate almadan yapılan bir hitabet, gayesine ulaşamaz. Bir de vaiz veya hatip, konuyla ilgili sorulması muhtemel soruları düşünüp, ilgili kaynakları taramalı, cevaplarını hazırlamalıdır.
4- Cemaati Tanıma
Vaiz veya hatibin, çevresini ve hıtabedeceği insanları tanıması bir zarurettir. Eğitim -öğretim düzeyi yüksek kişilerle, eğitim - öğretim imkânlarından daha az yararlanmış insanlar için hazırlanacak konuşma elbette birbirinden farklı olacaktır. İşçi kesiminde yapılacak bir vaaz, öğrenci kesiminde yapılacak bir vaazdan daha değişik unsurlar ihtiva edecektir. Öte yandan aynı camii içinde değişik sosyo - ekonomik düzeyde kimseler bulunabileceği durumlara da hazırlıklı olunmalıdır.
5- Söylediklerini Yaşamak
Cenab-ı Hak, sözle yapılan irşada fiilen örnek olmayı emreder: "İnsanları Allah’a davet eden ve "Ben şüphesiz müslümanlardanım." diyen kimseden daha güzel sözlü kimdir?" (6) insanlar örnek görmek isterler. Psikoloji ve pedagojide örnek olmanın doğurduğu "taklit fonksiyonu" nun büyük değeri vardır. Her taklit olayı önce insanların ruhlarında arzu, ihtiyaç, itikad ve fikir şeklinde doğar. Daha sonra bunlar, hareket ve davranışlar, âdet ve alışkanlıklar şeklinde yaşayışa intikal eder. Bu bakımdan vaiz veya hatip, muhatablan karşısında hal ve tavırları, fikirleri, sözleri ve davranışlarıyla örnek olmalıdır. Bu olmadıkça irşad için, ne kadar gayret sarfedilirse edilsin, tesirsiz kalmaya mahkumdur.
6- Dil
Vaiz ve hatip için güzel, anlaşılır, basit, açık seçik ve tesirli konuşmanın önemi büyüktür. Bütün dinlerde olduğu gibi, İslâm Dininde de lisana, hitabete ve konuşmaya büyük ehemmiyet atfedilmiştir.
Vaiz ve hatibin Türkiye’de kullanacağı dil Türkçedir. Onun için vaiz bu dili sevmeli, incelikleri ile öğrenmeli, gelişmesi ve ilerlemesi için çalışmalıdır. Böylece dili, bütün dinî his ve heyecanı fikir ve itikadları ifade edecek zengin bir hüviyete kavuşturmuş olur. Din adamları, Türkçe’nin millî ve dinî bir lisan haline gelmesi için tarihte ne kadar faydalı olmuşlarsa, istikbâlde de o kadar faydalı olmayı amaç edinmelidirler.
Dinî hitabette, yaşayan Türkçe ile konuşmak yani, Anadolu’da konuşulan halk tarafından anlaşılan, edip ve şairler tarafından güzelleştırilen sade ve basit bir Türkçe ile konuşmak esas alınmalıdır. Bu hususta ifrad ve tefritten kaçınarak orta bir yol takip etmek gerekir şöyle ki; Türkçe’de karşılığı bulunan ağdalı Farsça ve Arapça kelime ve terkiblerle, karşılıkları Türkçe’de bulunan ve batı dillerinden geçen kelimeleri kullanmaktan şiddetle kaçınmalıdır. Ayrıca uydurma kelimeleri kullanmak da, din adamına ve dinî ciddiyete uygun düşmez. (7)
Bilgiyi yerinde kullanabilmek, cemaatin seviyesine göre konuşabilmek, sade’bir dille, sıkmadan, kısa ve özlü biçimde, hitabet kurallarına dikkat ederek konuşmak bir-hüner, bir sanattır. Bu hüneri ve bu sanatı edinebilmek, hem teorik metot bilgisini, hem de uygulama ile tecrübe edinmeyi gerektirir, iyi hizmet verebilmek ferdi ve toplumu iyi tanımaya ve iyi anlamaya bağlıdır. Günümüzde ise toplum, gelişip, değişip başkalaşmakta, eğitim seviyesi giderek yükselmektedir. Kişiyi ve toplumu anlama imkânı da bu yeniden yapılanma nedeniyle zorlaşmaktadır. Durum böyle olunca, mürşidin hıtab edeceği halkı anlamasını sağlayacak yöntemlere başvurması ve kendini buna göre yetiştirmesi kaçınılmazdır. Aksı halde, vaiz veya hatiple cemaat arasında kopukluk meydana gelir.

1- Zânyat Suresi: Ayet: 55 2-Ala Suresi; Âyet: 9-10
3- Nahl Suresi; Âyet: 125
4- Müslim; iman, 23: Tecridi Sarih Tercemesı. C. 6, Sh. 474.
5- Daha fazla bilgi için bakınız: Dr. Mualla Selçuk. "Dini Hitabet Uygulamalarımız" Başlıklı makale. Islâmı araştırmalar Dergisi. C.5. S. 3; Prot Dr Hayrettin Karaman. ’Vaaz Kaynaklarının Tavsif ve Tenkidi" başlıklı risale; İslâm’ın Işığında Günün Meseleleri, ist. 1988 C.2. Sh. 484.
6- Fussilet Suresi; Âyet: 33
7-İslam’da mürşid ve irşad Faaliyetleri; Süleyman Uludağ. İst. 1975. Sh 184-186