Makale

Oruçla Arınmak, Bayramla Sevinmek

Oruçla Arınmak, Bayramla Sevinmek

Ömer Çam
Marmara Üniv. Emekli Öğretim Görevlisi

“İslam dünyasında bir yılda iki bayram idrak olunur. Birinci bayram orucun sevincini, ikinci bayram ise haccın neşesini yaşatır...

Ramazan ayına mahsus oruç ibadeti, sosyal ve bireysel niteliği, fert ve toplum üzerindeki etkisi yönünden İslami kültürün en tabiî yaşantısı olmuş, Allah’a kulluk görevlerimiz arasında üstünlük, önem ve itibar kazanmıştır. Öyle ki, Ramazan orucunu tutmayan bir kimsenin çevresinde, ahlâkî formasyonunun yetersizliğinden söz edilmektedir. Büyük şairimiz Mehmet Akif merhum, manzum bir fıkrası(Kır Ağası’nın Rüyası) nda, oruçsuz kişiye şöyle takılmaktadır:
"Nasılsa bir gece bir düş görür bizim
yolcu;
Sabahı bekleyemez, yok ya hainin
orucu.
Uyandırır ne kadar köylü varsa,
der-çabucak
Gidin bulun bana bir şöyle zorlu düş
yoracak."
İslâm’a gönül vermiş kimseler Ramazan orucunu terk ederlerse, vicdan azabı duyarlar ve kederlenirler. Ünlü şairimiz Yahya Kemal (Atik-Valde’den inen Sokak) şiirinde oruçsuz olmanın azap ve ızdırabını yaşar, iftar vaktinin garipliğini şu mısralarla belirtir:
"Meydanda kimse kalmadı artık bütün
bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sahilde bitti
gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan
beri,
Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.
Yâ Rab nasıl ferahtı bu âlem, nasıl
temizi
Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve
neş’esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın
gamı
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet
akşamı."
Orucun sebep ve hikmeti, beşeriyetin tarihi boyunca farz kılınmış olmasıyla ve kişiyi sakındıran, koruyan bir davranış özelliği oluşturmasıyla açıklanabilir: Bakara Sure-si’nin 183-184. ayetlerinde, insanlığın tarihi boyunca bütün mü’minlere orucun emrolun-duğu ve bu mükellefiyetin Allah’tan sakınmanın gereği olduğu belirtilmiştir.
Allah’dan sakınmak; Allah’a tabî olmak, Allah’a yaklaşmak demektir.. Bu itibarla; oruçta mistik, sırrî, yâni; tasavvufî bir hikmet vardır. Gerçekten, oruçlu insanın psikolojisinde âdi yaşantılardan sıyrılarak yüce varlığa, Allah’a ulaşmanın neşesi, hazzı ve huzuru egemendir.
Orucun müslümanlara kazandırdığı fazileti inanmayanların algılaması, anlaması mümkün değildir. Zira onlar, basit hayatın tutsağı olmuşlardır:
"Anlamaz hayvan olan, hayran olan
anlar bizi,
Her seher bülbül gibi nâlân olan anlar
bizi.
Terk edüp ten mahpesin üryan olan
anlar bizi; Ol saray-ı vahdete mihmân olan anlar
bizi..." (2)
Oruçlu insan, ilcâî hareketlerden, basit reaksiyonlardan kurtularak merhamet, şefkat gibi yüksek temayüllerle, ahlâkî değerlere teveccüh eder. Ve kendini büyüyen, gelişen, yükselen bir kişilik dünyasının, yüce değerler âleminin içinde bulur...
Freud’un Tenasül Psikolojisinde "İd" adını verdiği seksüel, vahşî, talepkâr, alojik, asos-yal kuvvetin insan psikolojisine musallat olmasını da oruç önler. İnsanın moral temayüllerini, ahlâkî şahsiyetini bayağılaşmaktan oruç korur. İslâm psikolojisinde nefsi emmâ-re (zorlayıcı nefis) adı verilen ve insan ruhunda sıkıntı, endişe, vicdan azabı oluşturan kompleksin dizginlenip yatıştırılmasında oruç rol oynamaktadır. Gerçekten, katı kalpli, hasis tabiatlı kişiler dahi Ramazan boyunca oruç tuttukları takdirde, iftar-sahur sofralarının bereketli atmosferinde cömert bir kişilik geliştirirler. Böylece Ramazan’ı şerifin rahmet, bereket, bağış ve kurtuluş vesilesi olduğunu idrak ederler. Bu idrak zinciri Sa-daka’i fıtr, Ramazan bayramı tebrikleri, mu-ayede (bayramlaşma), ziyaretler, hediyeler, özellikle yoksulları, çocukları sevindirme ge-lenekleriyle müslüman kişinin ruhunu zenginleştirir. Onun huzurlu, sevinçli, mutlu bir gönül dünyasına kavuşmasını sağlar. Ramazan akşamları iftar sofrası başında her müslüman bir bayram havası yaşar. Bu iftar neşesi birikim halinde Ramazan sonu, şevvalin birinci günü fıtr bayramına intikal eder.
İslam dünyasında bir yılda iki bayram idrak olunur: Ramazan bayramı, Kurban bayramı. Birinci bayram orucun sevincini, ikinci bayram haccın neşesini genelleştirir ve yayar.
Yahya Kemal, bir bayram sabahının sevincini yaşamış, bu kutsal neşeyi şu mısra-lara işlemiştir:
"Artarak gönlümün aydınlığı her
saniyede,
Bir mehâbetli sabah oldu
Süleymâniye ’de.
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram
saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün
memleketi.
Yer yer aksettiriyor mâvileşen
manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân
aradan.
Gecenin bitmeye yüztuttuğu andan
beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak
sesleridir."
BAYRAMLARDA MÜSLÜMANLARIN SERGİLEDİĞİ HER GÖRÜNTÜ, ALLAH’IN VARLIĞINDAN BİR NİŞANDIR. DAĞLARDAN,
taşlardan, suların çağıltısından, kuşların cıvıltısından, gökte kanat, yerde ayak seslerinden hasıl olan hava içinde her müslümanın Allah’ın varlığını coşku ile anar, ikrar ve tasdik eder:

"Dağlar ile taşlar ile Çağırayım Mevtam seni. Seherlerde kuşlar ile Çağırayım Mevtam seni." (3)
Bayramın oluşturduğu neşe ve sevinç âleminde her varlık, Allah’ı kanıtlayan bir tanıktır:


"Ben bilmez idim gizli ayan hep sen
imişsin
Tenlerde ve canlarda nihan hep sen
imişsin
Senden bu cihan içre nişan ister idim
ben
Âhir bunu bildim ki cihan hep sen
imişsin." (4)
Bayramlar, müslümanın benlik duygusunu eriten, fanilik hissini; yokluk ve hiçlik hissini pekiştiren ebediyeti; varlığı, güzelliği ve visal duygusunu harekete getiren müstesna sevinç günleridir:
"Bayramım imdi
bayramım imdi
Bayram ederler
yar ile şimdi
Hamd-ü senalar
hamd-ü senalar
Yar ile bayram
kıldı bu gönlüm." (5)

(1) Isra Suresi, Ayet: 70
(2) Niyazii Mısri
(3) Yunus Emre (A) Niyazii Mısri
(5) Hacı Bayram-ı Veli