Makale

KANDİLLER GEÇİDİ Ü Ç A Y L A R

Şükrü ÖZBUĞDAY / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

KANDİLLER GEÇİDİ
Ü Ç A Y L A R

Dini hayatımızda “Üç Aylar” diye bilinen ve sonu Ramazan Ayı’na ulasan, feyizli ve bereketli mâneviyat mevsimine bir defa daha girmiş bulunuyoruz. 2 Kasım 1997 Pazar günü üç ayların ilki olan Recep ayının birinci günü; onun ilk cuma gecesi olan 6 Kasım Perşembe akşamı da Reğaib Kandili’dir.
Üç Aylar, kamerî aylardan Recep, Saban ve Ramazan aylarıdır. Bu mübârek ayların manevi değerine Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde işaret buyurul- mustur. Tevbe suresinin 36. ayetinde söyle buyurulur: “Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylarıdır. Bu dosdoğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içinde kendinize yazık etmeyin...”
Ayette işaret buyrulan “haram ayları’nın Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğunu, Peygamberimiz, su hadisleriyle açıklamışlardır: “Muhakkak ki zaman Allah’ın yarattığı günkü sekliyle akıp gitmektedir. Sene oniki aydır. Onlardan dördü haram aylarıdır. Bunlardan üçü pes- pesedir: Zilkade, Zilhicce, Muharrem, bir de Cemaziyel- âhir ile Şaban ayları arasında olan Mudar Kabilesinin ayı Recep’tir.” 1
Ayrıca Peygamberimiz bu aylar hakkında şöyle buyururlar: “Recep Allah’ın ayı, Saban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” 2
“Ey Allah’ım! Recep ve Şabanı bize mübarek kıl, bizi Ramazan’a kavuştur.” 3
2 Kasım günü idrak ettiğimiz Recep ayı, gerek İslâm’dan önce, gerekse İslâm’dan sonra mukaddes bilinen bir aydır. İslam dini gelmeden önce bu ayda Arap kabileleri arasında harbetmek, baskın ve çapulculuk yapmak yasak sayılır, herkes kendisini emniyet ve selamette hissederdi.
İslam güneşinin doğmasından sonra da - ilahi hikmet ve takdir gereğince- bu aya olan hürmet devam ettirildi. Bu ay, Reğaib ve Miraç gibi ilahi tecellilerle şereflendirildi.
Ülkemizde de asırlardır bir “Üç Aylar” geleneği oluşmuş, Ramazan’a hazırlık bununla başlar hale gelmiştir. Fiziki yapımızın manevi dergâhı olan gönüllerimizi aydınlatmaları sebebiyle, bu aylar içerisinde bulunan ve milletimizce “kandiller” olarak isimlendirilen mübarek geceler ve diğer kutsal günler; hal, hareket ve davranışlarımızı gözden geçirip düzeltmemiz için Yüce Allah tarafından bize lütfedilen kıymetli zamanlardır.
İnsanoğlu, yaşadığı günlerde farklılıkları olmazsa, belli alışkanlıklarıyla hayatını sürdürür. Fakat alışkanlıklarının dışında ve farklı durumlarla karşılaşırsa kendine bir çeki düzen verir. Müslümanların hayatında da mûtad gün ve geceler arasında fazlasıyla sevap kazanacağı müstesna kutsal gün ve geceler vardır. Allah Teala bize hafta içinde Cuma gününü;, bir yıl içinde de üç aylarla birlikte Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarını; geceler içerisinde de, Reğaib, Mi’rac, Berat ve Kadir gecelerini diğer zamanlardan ve gecelerden farklı olarak İhsan etmiştir.
Ünümüzdeki üç ay içerisinde, gündelik hayatın tek düzeliğinden ve sıradanlığından bizleri alıp, kendi hususi atmosferine götüren bu güzel ve özel günleri ardarda yaşayacağız. Ülkemiz insanları, kandil, Ramazan ve bayram gibi bu hususi zamanları sosyal barışın ve sükûnetin bir vesilesi sayarak karşılıklı sevgi ve hoşgörüyle karşılayıp uğurlayacak, kendi inanç ve değerlerini yasama ve yaşatmayı, bizzat yasayarak öğreneceklerdir.
Bu mübarek aylar içerisinde öyle feyizli geceler vardır ki, Allah’ın rahmeti bu gecelerde mü’minler üzerine yağmur gibi yağar. Recep ayının ilk Cuma gecesi olan Reğaib Kandili, Yüce Allah’ın kullarına bol bol bağışta bulunduğu, az ibadetlerine karşılık çok ecir verdiği bir rağbet gecesidir. Reğaib gecesi, duaların kabul olunduğu ve Allah’ın isteyen kullarına ihsan ve ikramının çok bol olduğu bir gecedir.
Reğaib Kandili, Recep ayının 27. gecesindeki Miraç ve Saban ayının 15. gecesindeki Berat Kandillerini; Ramazan ayını, Kadir gecesini, Ramazan ve kurban bayramlarını müjdeleyen mübarek bir gecedir.
Recep ayı içerisinde bulunan bir başka mübarek gece de Miraç gecesidir. Bu geceyi 27 Kasım 1997 Perşembe akşamı idrak etmiş olacağız. Mi’rac gecesi; Allah’ın sevgili kulu ve Rasûlü Hz. Muhammed (S.A.S.)’i Mekke’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya ve oradan da göklerin ilahi derinliklerine yükselttiği gecedir. Mi’rac gecesi, Yüce Allah’ın sevgili Peygamberimize büyük hakikatlerin ilahi sırlarını gösterdiği, vasıtaları kaldırarak ilahi vahye muhatap kıldığı, kendi âyâtını ve kâinatın sırlarını seyrettirdiği, müminlere beş vakit namazın farz kılındığı ve biz müslümanlar için de ilahi lütuflarla dolu olan bir gecedir.
Üç ayların İkincisi olan Saban ayı ve onun onbeşinci gecesi olan Berat gecesi de müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bu gecede daha fazla ibadet edilmesi öğütlenmiştir. Bu gece hakkında Hz. Peygamberin söyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Allah Teâlâ -rahmetiyle- Şâ- bân’ın 15. gecesi dünya semasında tecelli eder ve Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısından daha fazla kişiyi bağışlar. 141 Diğer bir rivayete göre de: Hz. Peygamber; “Şaban ayının ortasında gece ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz, Allah o gece, güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, “Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu söyle, yok mu böyle! der.” buyurmuştur. 151 Bir kısım alimlerin kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Ak- sâ’dan, Mekke’-deki Kâbe istikametine çevrilmesinin; Hicret’in ikinci yılında Berat gecesinde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır. 161
Üç ayların sonuncusu olan Ramazan ayı ve onda bulunan Kadir gecesinin ise, dini hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Ramazan ayı faziletlerle dolu bir aydır. Ramazan ayı, hayır ayı, yoksullara ve düşkünlere yardım ayı ve bütün anlamıyla Kur’an ayıdır.
Ramazan ayının özellikle Türk toplum hayatında müstesna bir yeri vardır. Türkler, Ramazan’ı yılda bir defa gelen önemli bir misafir olarak kabul eder ve hazırlıklarını buna göre yaparlar. Her yıl Ramazan ayı yaklaşırken neşe, hareket ve bir canlılık görülür.
Toplum geleneğimizin canlı ve dipdiri bir tezahürü olarak Ramazan; yıllık takvimimiz içinde hatırı sayılır bir ağırlığa sahiptir. Kendileri, aylar içinde sultanlıkla taltif edilen bir payenin sahibi olarak kandillerle karşılanıp, bayramlarla uğurlanır. İftar, sahur ve teravih gibi ibadet neşvesinin ötesinde manalar taşıyan bu merasimleriyle de sultan olmanın ayrıcalıklarını yaşar. Daha kendisi gelmeden, önce kandilleri gönderip; sonra kendileri teşrif eden Sultan Ay Ramazan, sosyal iklimde meydana getirdiği değişiklik ve yumuşamayla da müstesna bir imtiyaza sahiptir.
Ramazanın diriltici özelliği, bütün insanlığı huzura ve saadete kavuşturmak için yeryüzüne gönderilen Kur’an-ı Ke- rim’in bu ayda inmeye başlamasından, 7 bin aydan, yani seksen küsür yıllık bir ömürden daha hayırlı olan Kadir gecesinin8 bu ayda bulunmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, İslam’ın beş esasından biri olan oruç, bu aya tahsis edilmiştir. Ramazan mevsiminin günahkar kullar için yeniden kendine gelme, canlanıp ayağa kalkma ve şeytanın vurduğu prangayı koparma fırsatı verdiği su hadiste açıklanmaktadır: “Ramazan ayı gelince cennet kapıları ardına kadar açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar prangaya vurulur.” 9
Üç aylar, geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için iyi bir imkandır. Yapılan dileklerin dalga dalga Allah’a ulaştığı, dökülen pişmanlık göz yaşlarının günahları silip yokettiği kandiller geçididir. Üç aylar, meleki olduğu kadar şeytani özelliklere de sahip, günah islemeye müsait bulunan insanın, günahlarından temizlenmesi için bir fırsattır.
Hayatımızda adeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesile olan mübarek üç aylar ve kandiller, dünyevi meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için son derece değerli fırsatlardır.
İşte idrak ettiğimiz mübarek üç aylar; Yaratıcımıza, ailemize, çocuklarımıza, milletimize ve bütün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı; hata, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize ve gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır. Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilafları, şahsi menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmeli; her zamandan daha çok muhtaç olduğumuz ve Yüce Dinimizin bizden ısrarla istediği, barış, hoşgörü, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesini, insani ve ahlaki meziyetlerin yeniden yeşermesini sağlamalıdır.
Bütün okuyucularımızın üç aylarını ve Reğaib Kandilini kutluyor, hayırlara vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.

(1) Buhârî, Tefsir, Sûre, 8,9: Bed’ul-Halk,2; Meğâzi, 77; Edâhi, 5: Tevhid, 24; Müslim, Kasâme, 29: Ebû Dâvûd, Menâsik,67; Ahmed b. Hanbel, C:5, S:37,73.
(2) Aclûnî, Kesf’ül-Hafâ, C.1 , S:423, Hadis No: 1358.
(3) Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.1, S: 259; Keşf’ül-Hafa, C.1, s: 186, Hadis No: 554.
(4) Tirmizi, Savm, 39; ibn-i Mace, İkame, 191, Hadis No: 1389.
(5) Ibn-i Mace, İkame, 191, Hadis No:1388.
(6) Berat gecesi hakkında geniş bilgi bkz. T.D.V. İslam Ansiklopedisi, C.5, S: 475-476.
(7) Bakara,,2/185.
(8) Kadir, 97/3.
(9) Buhari, Savm, 5; Müslim Siyam, 1-2.