Makale

KASTAMONULU HATTATLAR

Mustafa BEKTAŞOĞLU

KASTAMONULU HATTATLAR

Kastamonulu Hattatları tanıtmaya başlamadan önce, kültür zenginliği ile ünlü ve ilkçağdan bu yana da bölgenin kültürel başkenti olma özelliğini korumuş olan bu vilayetimizin tarihi hakkında kısaca bilgi edinelim.
Kastamonu çevresinde yerleşme, ta Sümerliler devrinden baslar. Anadolu’da var olmuş bütün uygarlıklar burada iz bırakmışlardır: Hititler, Persler, Romalılar, Bizans, Selçuk Devletleri Kastamonu isfendiyaroğulları Beyliği’nin merkezi idi. 1460 tarihinde Fatih tarafından OsmanlI Devleti’ne katıldı ve eyalet seklinde yönetilmeye başlandı. Tanzimattan sonra il örgütleri kurulunca, Kastamonu da vilayet merkezi oldu. Sos- yo-ekonomik açıdan cılız görüntünün tersine, şehzâdelerin valilik yaparak tecrübe kazandıkları ve Milli Mücadeledeki katkıları açısından çok büyük önem gösteren bir ilimizdir.
Yüzyıllar boyunca Türk egemenliği altında yaşamış ve hiç düşman işgaline uğramamış tipik bir Türk-Müslüman yerleşim bölgesidir.
Kastamonu, Milli Mücadele döneminde bir yandan inebolu- Ankara cephane, asker ulaşım hattının bütün sorumluluğunu üstlenmiş, diğer yandan da Konya ve Ankara’yla birlikte en çok şehit veren illerimiz arasında yer almıştır. Bu nedenle istiklal Savaşımızın en büyük Anıt’ı Kastamonu’da yaptırılmıştır.
Kastamonu, Osmanlı mimarisi, el sanatları, halk oyunları ve müziği, giyim-kuşam, halk mimarisi ve geleneksel mutfağı ile zengin bir etnoğrafik yapıya ve aynı zamanda arkeolojik eser yönünden son derece zengin bir kültürel yapıya sahiptir. Ressamlar, şâirler, yazarlar, ozanlar yetiştiren Kastamonu, İstanbul ve Amasya’dan sonra en fazla hattat yetiştiren il ünvanını korumaktadır. Bu yazımızda şu anda hayatta bulunmayan, Türkiye’de sayısız hattatın yetismesine vesile olan Kastamonulu saygıdeğer hat üstadlarımızın şahsiyetleri ve eserleri hakkında bilgiler sunmaya çalışacağım.

ŞEVKİ EFENDİ

19. Yüzyılın basta gelen hattatlarından biri olan Mehmet Şevki Efendi, kızının oğlu Prof. Süheyl Ünver’in yazdığına göre H. 1245 (m. 1829) senesinde Kastamonu civarında Seyitler Köyü’nde doğmuştur. Küçük yaşta İstanbul’a getirilen Şevki Efendi, dayısı Hulusi Efendi’den Sülüs ve Nesih dersi almış, hocası bu istidadı gören talebesine 14 yaşında iken icazet vermiştir. Şevki Efendi hocasının tavsiyesine rağmen başka bir hocaya gitmeyi ret etmiştir, hayatı boyunca Harbiye Nezaretine bağlı “Menşe-i Küttab-ı Askeri” de yazı hocalığı yapmış, Yıldız’da Şehzadelerle mevki sahibi kimselerin çocukları için açılan mektepte ve Haseki’deki evinde güzel yazı öğretmiştir. Yetiştirdiği talebelerin en değerlilerinden biri Bakkal Arif Efendi’dir.
Nesih yazıda Seyh Hamdul- lah’dan başlayarak, Hafız Osman ve İsmail Zühtü yolundan yürüdüğünü, Sülüs Celisinde ise Mustafa Rakım’ı izlediğini belirten Prof. Süheyl Ünver, Üstadın bıraktığı güzel eserlerden çoğunun büyük camilerde bulunduğunu söylüyor. Şevki Efendi’nin eserlerinden bazıları da Topkapı Sarayı Müzesi’nde, bir kısmı Türk İslam Eserleri Müzesi’nde hayranlıkla seyredilmektedir. Şevki Efendi bilhassa H. 1290’dan sonraki yazılarında mükemmelliğe ulaşmıştır. Pek güzel bir Hilye-i Şerif, Ekrem Hakkı Ayverdi’nin kolleksiyonu içinde bulunuyor ki bu güzel Hilye 1299 (m. 1881] tarihini taşıyor.
Şevki Efendi H. 1304 (m. 17 Mayıs 1887) de vefat etti. Merkez Efendi kabristanında, hocası Hulusi Efendi’nin yanına defnedildi. Sakin tabiatlı, iyi huylu, merhametli, para düşkünlüğünden uzak, yardımsever, fırsat buldukça iyilik etmekten geri kalmaz bir zat idi. Rahat yasamış, öldüğü zaman ancak cenaze masrafını karşılayacak kadar parası olduğu anlaşımıştır111
Reisulhattatîn Kamil Efendi, üstadı Sami Efendi’den naklen şu bilgileri vermiştir.
Şevki Efendi’nin ebeveyni Kastamonu’da vefat edince dayısı Hulusi Efendi, heybesinin bir gözüne Sevki’yi diğer gözüne kız kardeşini koyarak İstanbul’a getirip, yetiştirmiş, yazıyı da öğretmiş. Bir müddet sonra Mustafa izzet Efendi’ye götürüp meşk ve tekemmül ettirmek için ısrar ettiyse de Şevki Efendi dayısının hatırı kalır endişesiyle bunu kabul etmemiş. Fakat Mustafa İzzet Efendi’nin ve öğrencilerinden bir attarın meşklerine bakarak yazıyı ilerletmeye çalışmıştır2’.

SEYYİD HACI MEHMET HULUSİ EFENDİ

Mehmet Hulusi Efendi, Seyyid Mehmet Semsûddinü’l-Buhari sülalesinden ikinci Sultan Mahmud’un hizmetinde bulunmuş olan Gsman Ağa’nın oğludur. Kastamonu Şeydiler Kasabası’nda doğmuştur.
Evvela Mahmud Râci Efendi’den sonra Aliyülvasfi Efendi’den sülüs ve nesh öğrendi ve Ragıp Paşa Kütüphanesi’nde müdürlük yaptığı dönemde bir çok öğrenci yetiştirdi. Şevki Efendi bu zatın yeğeni ve öğrencilerindendir.
Şevki Efendi öğrencilerinin en üstün ve zamanındaki hattatların en seçkinlerindendir. Bu güzide öğrencisine on dört yaşında icazet verdikten sonra “Yazıyı ben, bu kadar öğretebilirim. Bundan ilerisini Mustafa izzet Efendi’den ve diğer hattatlarından öğren” demesiyle Şevki Efendi “Ben, sizden başka hocaya gitmem cevabını vermiş. Hoca efendi bu sözden hoşlanıp ağlamış ve kendisine dua etmiştir.
H. 1291 (M. 1874]’de vefat etti. Merkez Efendi kabristanına defn olundu. Kabrinin kitabesini yeğeni Şevki Efendi gayet nefis surette sülüs celisiyle yazmıştır. Kalıbı, Şevki Efendi’nin kızının oğlu Süheyl Ünver Bey’dedir.’3’

KAZASKER MUSTAFA İZZET EFENDİ

Tosya’lıdır. Oestanağazâ- de Mustafa Ağa’nın oğludur. H. 1216 (m. 1801] de doğdu. Babasının ölümünden sonra anası okusun diye onu İstanbul’a gönderdi. Fatih’te Baş- kurşunlu Medresesi’nde çalışmaya başladı. Sesi de çok güzeldi. Bir Cuma günü II. Mahmud Bahçekapıdaki, kendisinin yaptırdığı Hidayet Camiine gelmişti. Mustafa Efendi’nin orada müezzin mahfilinde Naat-ı Serif (Hz. Peygamber üzerine methiye) okuyuşunu dinledi. Çok beğendi. Yanındakilere, bu gencin terbiyesine itina edilmesini ve sonra Enderun’a alınmasını emretti. Üç sene Silahdar Gazi Ahmet Pasazâde Ali Bey’in (Pasa) dairesinde bilgisini artırdı. Bu arada yazı öğrenmeye başladı. Sonra Galata Sarayı’na nakledildi. Orada üç sene öğrenimini sürdürdü; Enderun’a alındı. Uzun zaman ney çaldı ve hanendelikle meşgul oldu. Hamidi- ye Evkatı Kaymakamı Çömez Mustafa Vasıf Efendiden Sülüs ve Nesih, Yesarizade Mustafa izzet Efendi’den Talik mesk ederek icazet aldı.
Anlaşıldığına göre Mustafa izzet Efendi, musikide hüner sahibi, hem bestekâr, hem hanende olduğu için daima eğlence âlemlerinde aranan bir adam olmaktan pek hoşlanmıyor, asker olup bu meslekte ilerlemeyi tasarlıyordu. Fakat Sultan II. Mahmud kendisinden pek hoşlanmadığı için Padişahının yakınları onun asker olup Saraydan uzaklaşmasına meydan vermediler. D da nihayet Hacca gitmek için izin istedi. Bu müsadeyi koparınca Padişahın yakını ve Nakşibendi seyhylerinden Kayserili Ali Efendi ile birlikte Hicaz’a gitti. Orada Nakşibendi tarikatına girdi. Hicaz’dan sonra Mısır’a geçti. Orada yedi ay kadar kaldı. Sonra bir gün, hiç kimseye haber vermeden İstanbul’a döndü. Mahmut Pasa Hamamı civarında bir ev tuttu. Sarayın semtine bile uğramadı. Kendisini kimse tanıyamadı, çünkü basında takkesiyle bir özbek dervişi kılığında geziyor, kendi halinde şurada burada dolaşıyordu.
Bir Ramazan günü Bâyezid Camii’nde Kur’an okumakla meşgul olduğu sırada, sesinin güzel olduğunu bilen bir kaç kisi kendisinden ayakta bir iç ezanı okumasını istediler. Mustafa “Padişahımız çoğu zaman bu camiye geliyor, benim sesimi işitecek olursa iyi olmaz” dedi ise de Padişahın bugün bu tarafa gelmeyeceğini söyleyerek ısrar ettiler. İkindi namazında Mustafa izzet Efendi o davudi güzel sesiyle ezan okumaya başladığı sırada Padişah camiye girdi ve ezanı dinleyerek namaza durdu. Namaz bittikten sonra Padişahın yaveri Iskır Ali Efendi müezzin mahfeline çıkıp “Sevketlü Efendimiz soruyorlar, iç ezanı okuyan kimdi?” demesi üzerine Müezzin başı, Mustafa izzet Efendi’yi gösterdi. Yaver hayli zaman beraber bulunduğu halde yeni kılığı içinde onu tanıyamadığı için padişaha: “Bir özbek dervişi imiş” dedi ise de padişah: "Ben Mustafa Efendi’nin sesini tanımaz mıyım? Özbek’tir, diye beni mi aldatıyorsun?” dedi. Mustafa Efendi böylece yakalanmış oldu. Padişah onun saray hizmetini bırakarak bu kılığa girmiş olmasına hayli kızmıştı. Parmağıyla işaret ederek vücudunun yok edilmesini emretti. Hüsrev Paşa “Ferman Efendimizindir” deyip emri yerine getirmeye kalkınca padişahı daima iyi yola sevkeden Müsahip Sait Efendi: “Paşa sen çocuk musun? Ne yapıyorsun?” diye eteğinden çekti. Padişah hiddetinden camide fazla durmadı, Dolmabah- çe Sarayı’na gitti.
O gece teravih namazından sonra Padişah bir hayli söylemiş, koruduğu insanlardan biri olan Mustafa Efendi’nin fakir bir Özbek kılığına girerek kendisini halkın gözünde küçük düşürdüğünü söylemiş, fakat etrafın ricası üzerine cezasını, sürgüne çevirmiş. Sonra da bir sohbet sırasında “Ben ona dargın değilim, kendisini ziyan ediyor da canım sıkılıyor” diyerek affetmiş. Mustafa izzet Efendi de Sarayda bir saz âlemine davet edilerek kendisine bir ney ve bir kat elbise gönderilmesi üzerine Özbek kıyafetini değiştirmek zorunda kalmış. Mustafa izzet Efendi bundan sonra, Sultan Mahmut’un ölümüne kadar saraydaki saz âlemlerine devam etmiştir.
Sultan Abdülmecid tahta çıktıktan sonra Mustafa izzet Efendi mesleğini değiştirmeye karar verdi. Padişahtan Eyüp Gamii hatipliğini istedi, kabul edildi. Geçimine yardım olmak üzere La’li Camii Evkaf Kaymakamlığı da buna eklendi. H. 1261 (m. 1845) de Sultan Abdülmecid bir Cuma günü Eyüp Camii’ne gitti, hutbeyi Mustafa Efendiye okuttu, çok beğendi. Kendisini ikinci imam yaptı. Muhtelif tarihlerde Selanik, Mekke, İstanbul Kadılığı ve 1849’da Anadolu Kazaskerliği (ilmiye mesleğinin en yüksek mertebelerinlerinden biri) verildi. O sene Baş imam oldu. Arkasından Rumeli Kazaskerliği payesi tevcih edildi. Bir sene sonra da Şehzadelerin yazı hocası oldu. Nihayet Reisu’l-Ulema, Nakibü’l-Eşraf ve Vekiller Meclisi’ne memur olmak derecesine kadar yükseldi. H. 1293 (m. 1876) de vefat etti. Kadirihane kabristanında toprağa verildi. Çok bilgili her bakımdan yakışıklı, hoşsohbet bir zat olan Mustafa izzet Efendi zamanında musikisevenler ve hattatlar arasında “Kazasker Efendi" diye anılırdı. On bir Kur’an-ı Kerim, o kadar Delâil, otuzdan fazla En’am, iki yüzden fazla hilye, pek çok Kıt’a ve Murakka yazmıştır. Ayasofya Müzesi’nde asılı duran, üzerlerinde Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Haşan ve Hüseyin yazılı büyük levhalar onundur ve Hüsnühattaki gücünün şahididirler. Daha bir çok abidede yazılan vardır. Yusuf Kamil Paşa için yazmış olduğu Kur’an-ı Kerim’i görenlerin hayran kaldıkları meşhurdur. Pek kıymetli hattatlar yetiştirmiştir’5.
Anne tarafından nesebi Tophanede bina ettiği Kadiri Dergahında medfun sadattan Seyh ismail-i Rumi’ye dayanır.
Çömez Mustafa Vasıf Efen- di’den sülüs ve nesh ve Yesari zade Mustafa İzzet Efendi’den talik meşk ederek icazet aldı. Kendisinin ve hocalarının isimlerinin Mustafa olması garip tesadüflerdendir’6
Ayasofya Camii’ndeki çapları 7.50 m’yi geçen azametli ve nefis 8 adet levhası uzaktan ve yüksekten görülmek üzere yazılmıştır. Harflerin genişliği 35 cm’dir. Mustafa izzet Efendi’nin 23 de bestesi bulunmaktadır.

CELALEDDİN EFENDİ

Tosya’dandır. Hattat Mustafa Kocanişancı’nın babasıdır. Çocuklarını terbiye ve teşvik için Hamdullah’ın önünde diz çöktürdüğü sırada kendisi de hüsnühatta aşık olarak Seyh Hamdullah’tan sülüs ve nesihi öğrenmiştir.
Hurda taliki de iyi yazardı. H. 935 (m. 1528) de vefat etti7.

SALİH BİN CELÂL

Tosyalı’dır. H. 890 (m. 1485) tarihinde doğdu. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Reisü’l-Küttap ve uzun seneler Nişancı olan meşhur âlim ve mütefekkir Koca Nişancı Mustafa’nın kardeşidir. Seyh Vadisi’nde yazmayı Seyh Hamdullah’tan öğrenmiştir. Sonra Şeyhülislam Kemal Paşazadenin maiyetine girerek ilerledi. Yüksek Medrese müderrisi (Sahn müderrisi) oldu. Sultan Süleyman’ın emriyle kısa zamanda sekiz cilt Firuz Sah Kıs- sası’nı Türkçeye çevirdi. Mükafat olarak kendisine Halep kadılığı verildi. Sonra Mısır’a gitti, Taif’ten emekli oldu. Sonra Şehzade Sultan Beyazıd’ın emriyle “Camiu’l-Hikâyât" adlı mecmuayı Farsça’dan Türkçeye çevirmesine karşılık olarak kendisine Eyüp müderrisliği ikram olunmuşken eskiden beri gözünde perde illetine müptela olduğu için göremez hale geldiğinden bu hizmeti alamadı101. Tarih, kelâm, fıkıh ve belâgate dair on dört kadar eseri olan Salih Efendi, ibn Kemal ve Kanuni’nin hocası Hayreddin Efendi’den ders gördü, müderrislik ve kadılıkta bulundu.
Salih Efendi, Mısır kadılığından sonra İstanbul’a gelerek Eyüp’te biraderinin camiinin [Nişancı Camii) yanındaki evinde tetebbuatla ve eser yazmakla son demlerini geçirmiş ve biraderinden iki sene evvel 973 H. (1656 M)’de vefat ederek Nişancı Camii haziresine defnedilmiştir. Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle Farsça’dan Türkçe’ye çevirdiği Câmiü’l-Hikâ- yât tercümesi ile Tarih-i Mısr-ı Cedid, Tarih-i Budun (Budin), Fetihnâme-i Rodos, Muhaçnâme, Kitabü’l-Muhtasar gibi tarihe ait eserleri olup divanı, münşeat mecmuası kelam ve fıkıha dair haşiyeleri vardır’9.

MUSTAFA NİŞANİ BİN CELAL (KOCA NİŞANCI)

Kanuni Sultan Süleyman devrinin tanınmış devlet adamlarındandır.
Otuz beş sene padişahın yanında Tevkii (Nişancı-Tuğrakeş) olarak çalışmış, Padişahın emirlerini ve kanunlarını yayınlamakla meşgul olduğu için Koca Nişancı diye tanınmıştır. Şeydi Beyle beraber “Kanunname-i Âl-i Osman” hazırladılar. Bağdat seferinde Şeydi Bey’in şehit olması üzerine Nişancı oldu. Bir ara o devirde Hariciye Nazırlığı demek olan Reisülküttablıkda da bulundu. Sadrazam İbrahim Paşa ile Mısır’a gitti. Çalışkanlığı ve dürüstlüğü sayesiyle padişahın ve sadrazamın takdirini kazanmıştır. Sülüs ve nesihi Seyh Hamdullahtan, onun yaşlılık zamanında öğrendi10.
Gerek tarihi ve ilmi eserleriyle ve gerek Osmanlı kanunnâmelerinin tertip ve tedvinindeki hizmetleriyle tanınan ve Koca Nişancı diye şöhret bulan Mustafa Bey Tosya’lı olup Kadı Celâl isminde eşraf-ı kuzattan bir zatın oğludur. 1496’da doğdu. Memleketinde bir müddet tahsil gördükten sonra İstanbul’a gelip Sahn medresesine kaydedilmiş ve orayı ikmal eyleyip müderrisliğe geçmeyerek yazısının ve kitabetteki vukufuna mebni meşhur Pir Paşaya tez- kireci olmuş ve bu suretle Yavuz Sultan Selim zamanında Divan-ı Humâyun kâtipliğine tayin edilmiştir.
Koca Nişancı yirmi üç sene nişancılıkta bulunduktan sonra Rustem Paşa’nın istiskal göstermesine mebni fazla yorgunluğunu ileri sürerek emekliliğini istemiş ve köşküne çekilerek evvelce başladığı ilmi eserlerini ikmale çalışmıştır. Kocanişancı’nın kanunnamelere koyduğu maddelerden başka Kanuni devrine ait Tabakatü’l-memâlik ve derecatü’l-mesâlik adlı Sehzâde Bayezid vak’asına kadar olan olayları gösteren bir Osmanlı tarihiyle Enîsü’sselâtîn isimli ahlâki eseri ve Yavuz Sultan Selim’in muharebelerinden bahseden Selimnâme’si ve bunlardan başka Mearicü’n-nübüv- ve tercemesi olan Delâil-i nübüvvet-i Muhammedî, Mevahi- bü’l-hallâk, Cevahirü’l-ahyâr, He- diyyetü’l-mü’minin ve sair isimli eserleri ve şiirleri vardır.
Meşhur Kutbüddin Mekkî, seyahatnamesinde Eyüp Nişancılığındaki köşkünde kendisiyle görüşmüş olduğu Kocanişancı hakkında çok medh ü senada bulunmaktadır. H. 975 (M. 1567]’de öldü11.

MUSTAFA VÂSIF EFENDİ (ÇÖMEZ)

Kastamonuludur. Gençliğinde İstanbul’a geldi. Kebecizade Mehmet Vasfi Efendi’den hat dersi aldı. Üstadı ona “Çömez” adını taktığı için “Çömez Vâsıf” diye meşhur oldu. Sonra Lâz Ömer Efendi’den de ders almıştır. Sultan I. Ab- düihamid’in türbesinde baştür- bedar idi. Bir kayda göre devrinin Reisülhattatini imiş. Bir çok hilyeleri, Sülüs ve Nesih kıtaları vardır, iyi bir hattatdır. En büyük eseri ise Kazasker Mustafa izzet Efendi’dir, onu yetiştirmiş olmasıdır. Vasıf Efendi H. 1269 (m. 1852)’de vefat etmiş, Eyüp’de defnedilmiştir.12

MUHSİN BEY

Buhsin Bey, Çömez Mustafa Vâsıf Efendi’nin oğludur. Habib Efendi’nin ifadesiyle “Hüsn-i Hatta mahareti herkesçe kabul edilmiş olduğundan Abdullah Zühdi Efendi refakatiyle Medine-i Münevvere yazılarını tertip ve tanzime namzet oldu. Gümrük nezaretinde memur olduktan sonra Cidde’den dönünce 1887 (1304 H] de vefat etmiştir. Sultan Abdülaziz Han’ın sandukasındaki örtüde bulunan yazı onun yazısıdır13.

NURİ EFENDİ

Mehmet Nuri Efendi, Kastamonu Taşköprü kazasında Kozluca Köyü halkından Zaim oğlu Ali Ağa’nın oğludur. 1868 (1285 H)’de Orta- köyde doğdu. Kırk günlük iken Beşiktaş’a getirildi. Vefatına kadar “Beşiktaşlı ismiyle anıldı.
Zeki Dede’den talik yazdı. Evvelâ Rüşdiye mektebinde Hademe-i hümayundan ve Hattat Alaüddin Bey’in öğrencilerinden Süleyman Efendi’den, daha sonra Zülfi baltacılar imamı, Şevki Efendi’nin talebesinden Nevşehirli Hoca Osman Efendi’den, Alaüddin Bey’den sülüs ve nesh meşk etti. Alaüddin Bey’in rahatsızlığından dolayı Muhsinzade Abdullah Beye intisap ve haftada iki defa on sekiz sene devam ederek icazet aldı.
Bir gün Abdullah Bey, üç oğlu ve Nuri Efendi ile beraber yemek yerlerken “Siz neslimden geldiniz. Nuri eserimden geldi. Benim namımı ibka edecek odur” demiştir.
Sülüs ve nesh hocalığına tayin edildi. Güzel Sanatlar akademisinde yazı hocası oldu.
Kastamonu’da Saban-ı Veli dergahındaki yazılar, Bakırköy- de Kartaltepe camiinin kubbesindeki ihlas süresi Çorum’da saat kulesinin yazıları, Azeb kapısındaki camiinin musluklarının üstündeki yazıları, Üsküdar’da yalnız servi camiindeki tarih taşının yazısı, Kartal camiinin kapısındaki levha Çorum’da ve diğer mahallerdeki bazı hayır eserlerinin üstündeki yazılar onundur.
Nuri Efendi demiş ki:
"Eserlerimin içinde bir tanesi vardır ki toprağa gömülmüştür. Bir sabah Gazi Osman Paşa’nın haremi sizi istiyor dediler. Pasa sarayda yatsı namazını kıldıktan sonra konağa dönmüş, vefat etmiş. Hemen gittim Hanım Efendi “Pasa merhum Hacı beyin (Nuri Efendinin) yazılarını çok severdi. Paşanın yazı takımından bir kalem alsın, gasilden sonra alnına Besmele-i şerife, göğsüne de Âl-i imran süresinin 18. ayet-i kerimesini yazsın” demiş. Gözlerimden yaslar dökülerek, ellerim titreyerek yazdım öylece kefelendi.
12 Eylül 1951 (11 Zilhicce 1371 )’de Beşiktaş’ta vefat etti. Yahya Efendi Dergahı kabristanına defn edildi14.

HAMDİ EFENDİ

Mehmet Hamdi Efendi Kastamonuludur. Hamdi Çavuş ismiyle anılırdı. Askerliğinden sonra, güzel rik’a yazdığından 80ü kuruş maaşla Ziraat Bankasına alındı. Banka merfıurlarının maaşı, faizden kazanılan paradan veriliyor, faiz yemek caiz değildir, diyerek istifa etti.
Bakkal Arif Efendi’den sülüs ve nesih Sami Efendi’den de Sülüs Celisi yazdı.
Birinci Dünya Savası esnasında Almanya’da bastırılan evrakı nakdiyenin yazılarını yazmak üzere Almanya’ya gönderildi.
Ankara Kayaş’ta imamlık ettiği ve orada vefat etmişse de tarihi bilinmediği tanıdıkları tarafından ifade edilmiştir. Bir çok hilye-i saadet ve çok kıymetli levhaları bulunmaktadır1151.

MEHMET ALİ EFENDİ

Mehmet Ali Efendi Kastamonulu Hacı Mustafa isminde birinin oğludur. 1867’de (1284 H) Kastamonu’da doğdu 8 yasında İstanbul’a geldi.
Hattat Kadri Efendi’den sülüs ve nesih meşkine başladı. 1305’de Tahsin Hilmi Efendi’den icazet aldı.
1914’de kırk yedi yasında vefat etti. Üsküdar’da Miskinler civarındaki kabristana defn olundu.
İki sandık dolusu yazı ile pek çok levhanın Firuzağa yakınında eviyle beraber yandığı, Hattat Necmeddin Efendinin ibnül Emin Mahmut Kemal Bey’e yazdığı mektupta kayıtlıdır.16

MUSTAFA ÂŞİR EFENDİ

Mustafa Âşir Efendi Reisülküttab (Osmanlı Hariciye vekili) Mustafa Efendi’nin oğludur. 1729 (Muharrem 1142)’de doğdu, ilim tahsiline çalıştı.
1768 (1182) Yenişehir fe- nar (rufai tarikatı kollarından biri) 1777 (1 191)’de Bursa mevleviyetine ve 1780 (1190)’de Mekke-i Mükerreme kadılığına tayin olunarak hac farizasını eda etti.
1785 (1 200)’de İstanbul kadısı oldu. Bir müddet sonra Anadolu Sadareti ünvanı verildi. 1788 (1202]’de bilfiil Anadolu ve 1789 (1204)’de Rumeli Kazaskerliği görevi verildi.
Padişahın sevgisine nail olusu, Şeyhülislam Hamidizade Mustafa Efendi’nin huzurunu bozduğundan “hırs ve tama’ gibi haller isnadıyle 1790 (20 Şevval 1204)’de isten çıkardı ve atalarının vatanı olan Kastamonu’ya sürgün ettirdi. Orada hayır eserleri meydana getirdi.
Hamidizadenin sürgününden sonra 1791 (1 Şevval 1205) de serbest bırakıldı. İstanbul’a geldi. 1793 (recep 1207) de ikinci defa-Rumeli kazaskerliğine getirildi.
1798 (18 rebiulevvel 1213) de şeyhülislam oldu. 1800 (15 safer 1215) de bu görevinden ayrıldı. Bursa’ya gönderildi. 1804 (25 saban 1219) da vefat etti’

FERİDE HANIM

Feride Hanım, Kastamonu ulema ve sairlerinden Be- har zade Hammami Mehmed Raşid Efendi’nin kızıdır. 1837 (1253 H) de Kastamonu’da doğdu.
Yedi yasında Kur’anı ezberledi. Babasından Arapça ve Farsça öğrendi ve sülüs ve nesh mesk etti. “Tuhfe-i Vehbi” okumaya başladığı esnada süre heves etti. Bir müddet sonra babasının şiirlerinin şekilde benzerlerini yapmaya başladı. Yazıdan icazet aldıktan sonra sekiz Mushaf-ı Serif ve Muhammedi-ye yazmıştır.
Zabtiye müşiri Bolu’lu İzzet Paşa’nın Divan katibi olup bila- here Zabtiye meclisi üyeliğine tayin olunan Kastamonulu Ali Raif Efendi ile evlendi. Kocası 1858 (1274 H.) de Kastamonu’da vefat etti. Yirmibir yaşında esini kaybeden Feride Hanım, fevkalade müteesir olarak mersiyeler söyledi bir daha evlenmedi. Edebi incelemeler ile meşgul oldu. Babasının 1878 (1295 H) de vefatından büsbütün üzüldü. İnzivaya çekildi. Sabaniyye Tarikatına mensup olduğundan dua ve zikir ile vakit geçirdi.
1903 (10 cumadelûla 1321 H) de vefat etti. Kastamonu’da Yakup Ağa Camii etrafındaki mezarlıkta medfun bulunan babasının ve annesinin yanına defnolundu"18.

ABDURRAHMAN (ABDURRAHMAN ÇELEBİ)

Kastamonuludur İstanbul’da yetişmiştir. Süleymaniye Camii yanında Hacı Hamza’nın yaptırdığı camide bir zaman müezzinlik etmiştir. Kendisine Süleymaniye’li Abdi Çelebi derlerdi. Suyolcuzade Eyüplü Mustafa Efendi’den sülüs ve Nesih dersi almıştır; onun iyi yetişmiş talebelerindendi. Nesih hattını üstadı gibi yazardı. Kırktan fazla Kur’an-ı Kerim ve birçok yazı yazmıştır. Kendisi hattatlıktan başka tezhip sanatında da devrinin üstadlarındandı. Müzehhip Haydarpaşalı İbrahim
Çelebi de onun yetiştirmesidir. Abdestsiz yere basmazdı. IV. Mehmet’in son zamanlarında, H. 1098 (M. 1686) tarihinde vefat etti .

ÖMER BİN İSMAİL

Kastamonuludur. Oradan İstanbul’a gelmiş, Suyocuzade Mustafa Efendi’nin çevresine girmiş, Sülüs ve Nesih yazılarını ondan öğrenmiş ve icazet almış sonra ona damat olmuştur. İstanbul’da Valde Camii mektebinde muallim idi. On adet Mushaf-ı Şerif, bir çok En’am ve Evrad yazmıştır. Ölümünden iki sene önce kendi hattıyla yazdığı Kur’an-ı Kerim’i Valde Camii’ne bırakmıştır. Kırk yaşına varmadan H. 1098 (m. 1686) da vefat etti. Okmeydanı civarında toprağa verildi. Kayınpederi Suyolcuzade de az zaman önce vefat etmiştir. Dev- hatü’l-Küttab’ı yazmış olan Mehmet Necip Efendi bu zatın oğludur20.

EBUBEKİR EFENDİ

Hayatı ve sanatına dair bilgi bulunamadı.

SEYYİD ABDÜLKADIR

Kastamonuludur. Zindan kapısında ipçi idi. Güzel- yazı dersini Suyolcuzade Mustafa Efendi’den meşk etmekteyken hocası öldüğü için Ağakapılı İsmail Efendi’den tamamladı. Her çeşit yazıyı, bilhassa Celi’yi güzel yazardı. H. 1146 [m. 1733) de vefat etti. Elli sene kadar yazmış ve çok eser bırakmıştır21.

EMRULLAH DEMİRKAYA

1895 yılında Kastamonu’ d a doğdu. Kastamonu Matbaası’nda üç yıl çalıştı. Muhtelif resmi dairelerde 35 yıl memuriyet görevinde bulunduktan sonra 1952 yılında emekli oldu. Çeşitli hocalardan sülüs, Nesih ve Rik’a dersleri aldı. Meşguliyetinden ve yaşlılığına kadar geçen dönemde çevresinde bu sanata ilgi duyanların kalmamasından dolayı fazla öğrenci yetiştirme imkanı bulamadı. 1992 yılında vefat etti.
Türk Hattatları, S. RADO, 225.
2- San Hattatlar, ibnli’l Emin Mahmut Kemal 397.
3 Türk Hat Sanatı, M. ÜLKER, 34.
4- Son Hattatlar, 134.
5- Türk Hattatları, M. ÜLKER 216-217.
6- Son Hattatlar, 154-157.
7- Türk Hattatları, 64.
8- a.g.e., 73.
9- Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Ord. Prof. I.H. UZUNÇARSILI, 234,235.
10- Türk Hattatları, 74,75.
11- Osmanlı Tarihi, Ord. Prof. I.H. UZUNÇARSILI, 2/671-673.
12- Türk Hattatları, 210.
13- Son Hattatlar, 791;
14- a.g.e., 242-245.
15- a.g.e., 115.
16- a.g.e., 206.
17- a.g.e., 496.
18- a.g.e., 775.
19- Türk Hattatları, 105.
20- a.g.e., 105.
21- a.g.e., 138.