Makale

Ramazan Ayı Yaklaşırken

Doç. Dr. Fikret Karaman
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Ramazan
Ayı
Yaklaşırken

Takdir edileceği üzere, insan hayatında zaman bilincinin önemli bir yeri vardır. Tarihimiz, hatıralarımız, sevinçlerimiz, başarılarımız, üzüntülerimiz, veya kayıplarımız hep zamanla şekillenmektedir. Bu nedenle zaman kavramı Kur’an’da; dehr, ebed, karn, vakt, sene, ay, gündüz, gece, sabah, kuşluk, ikindi, saat ve an gibi kelimelerle ifade edilerek ona çeşitli anlamlar yüklenmiştir. Nitekim dinî hükümlere bakıldığında da namaz, oruç, zekat, hac, kurban gibi ibadetler; zaman bölümleriyle ilişkili kılınarak belirli vakitlerde yerine getirilmesi öngörülmüştür. Çünkü Yüce Allah her an yaratma hâlindedir ve kâinat üzerinde tasarruf sahibidir. Bu itibarla insan, hem dünya işleri yönünden hem ibadet konularında başarılı olmak için kendisine en büyük nimet olarak verilen zamanı, çok iyi değerlendirmek zorundadır. Zira sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de; çoğu insanın değerini tam kavrayamadığı iki önemli nimetten söz etmektedir. Bunlardan birinin sağlık, diğerinin ise boş vakit olduğunu ifade buyurmuşlardır. (Buhari; Rikak; 1)
Allah, kullarının hayrına olmak üzere bazı gün, gece, ay veya an olarak ifade edilebilecek bir süreyi diğer vakitlere göre daha hayırlı ve bereketli kıldığını bildirmiştir. Kadir gecesi buna örnek gösterilebilir: "Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gece- si’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar." (Kadr; 1-5) Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi Kadir Gecesi’ni hayırlı ve anlamlı kılan o gecede vahyin nazil olması, meleklerin yeryüzüne inmesi, fecre kadar barış ve esenliğin hakim kılınmasıdır. Öyle anlaşılıyor ki zamanın kıymetini arttıran ve tarih olmasını sağlayan husus o süre içinde olup biten ve iz bırakan olaylardır. Milletlerin hayatında yer alan doğum, ölüm, zafer, kuruluş, kurtuluş ve bayram gibi önemli olayların yıl dönümlerinin kutlanması ve hatırlanması da bunu göstermektedir. Dikkatlice düşünüldüğünde, önümüzde duran zamanın daha anlamlı ve verimli hale gelmesi; insanın azmi, kararlılığı, çalışması ve gayretiyle orantılı olduğu anlaşılmaktadır. Biz bu yazımızda, önemli zaman dilimlerinden birini teşkil eden ve Kadir Gecesi’ni de içine alan ramazan ayı ile onu anlamlı hale getiren oruç, Kur’an ve teravih namazı gibi hususlardan söz etmek istiyoruz. Bilindiği gibi 24 Eylül 2006 Pazar günü yeni bir ramazan ayını idrak edeceğiz. Gerçekten tarihimizde, kültürümüzde, örf ve âdetimizde ramazan ayının özel bir yeri ve hatırası vardır. Bu ayda halkımızın inanç ve ibadet heyecanı artmaktadır. Bireysel ve sosyal hayatımızda psikolojik ve sosyolojik anlamda önemli değişikler yaşanmaktadır. Ramazan; Kur’an’ın işaret ettiği en önemli zaman dilimlerinden biridir. Sözlükte; şiddetli güneşin etkisiyle taşların, kumların ve yerin ısınması ve yakması anlamına gelmektedir. Muhtemelen oruç tutanların da sıcaktan ve susuzluktan zahmet çekip yandıkları için bu aya ramazan ayı denilmiştir. Çünkü oruç, ramazan ayında yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Kaynaklarda ifade edildiğine göre oruç İslâm’dan önce de vardı. Bu durumda oruç; hac ve namaz gibi ilahi dinlerde teamül haline gelen çok eski bir ibadet biçimidir. Kur’an, Islâm döneminde orucun müminlere yeniden farz kılındığını şöyle açıklamaktadır: "Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz yazıldı. Umulur ki korunursunuz. Öyleyse sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. " (Bakara, 183-185) Şimdi yeri gelmişken ramazan ayının faziletine, rahmetine ve bereketine vesile olan değerleri kısaca açıklayalım. Çünkü söz konusu zaman dilimini anlamlı hale getiren bu değerlerdir:
Oruç: Arapça’da "savm" kelimesi ile ifade edilen oruç; İslâm’ın temel kaynaklarında şöyle tanımlanmaktadır: "Tan yerinin ağarmasında güneşin batmasına kadar yemek-içmek ve cinsel ilişkiden uzaklaşmaktır." Gerçekten bu tanımdan yola çıkarak olaya bakıldığında, ibadetler arasında orucun, koruyucu ve eğitici bir özelliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü o insana, erdemlik ve ahlâkî güzellik kazandırıyor. Olaylara karşı tahammüllü olmaya, sabırlı ve dayanıklı davranmaya alıştırmaktadır. Duygu ve düşüncesini duyarlı hale getirerek daha şefkatli ve merhametli kılmaktadır. Bir bakıma açlığın ve çaresizliğin ne kadar zor olduğunu yaşayarak öğretmektedir. Daha da önemlisi, alışkanlıklara ve aşırılıklara karşı bilinçlenmeyi ve dirençli olmayı sağlamaktadır. Bu cümleden olarak sevgili peygamberimiz (s.a.s.) da orucun maddî ve manevî hayatımız üzerindeki etkisini şöyle açıklamışlardır:
"Kim ramazanda Allah’a inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan beklemek suretiyle oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır." (Buhari, İman, 28)
"Herhangi biriniz oruçlu olduğu zaman artık bu kimse o gün kötü söz söylemesin ve bağırıp çağırmasın. Eğer birisi kendisine söver yahut sataşırsa hemen "Ben oruçluyum!" desin" (Müslim, Siyam, 163)
"Kim yalan söylemeyi ve bu yalana göre davranışta bulunmayı ve düşüncesizce hareket etmeyi bırakmazsa, Allah’ın da onun yiyip içmeyi bırakmasına ihtiyacı yoktur." (Buhari, Savm, 8)
Hadislerin meallerinde; ortak payda konumunda olan ve orucun etkisini vurgulayan ifadeler yer almaktadır. Buna göre; ramazan ayında iman ve samimiyetle oruç tutanların bağışlanacağı müjdelenmektedir. Yine müminlerin oruç sayesinde yalan konuşmaktan, öfkelenmekten, kötü söz söylemekten, düşüncesiz ve sorumsuzca hareket etmekten korunacakları bildirilmektedir. Çünkü hadiste oruç; insanı İlâhî kurallara aykırı hareket etmesini önleyen "koruyucu bir kalkan" gibi değerlendirilmiştir. (Müslim, Siyam, 162)
Kur’an: Ramazan ayının değerini yücelten olaylardan biri de Kur’an’ın bu ayda indirilmiş olmasıdır. Bu yüzden ramazan ayına Kur’an ayı da denilmiştir. Bilindiği gibi yüce kitabımızın ilk ayetleri ramazan ayı içinde bulunan Kadir Cecesi’nde nazil olmuştur. Bu itibarla Kadir Gece- si’nin, dolayısıyla ramazan ayının bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenmiştir. insanlara hak ve doğru yolu gösteren Kur’an, bu ayda nazil olmuştur: "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.
(Bakara, 185) Genelde İslâm âlemi özelde Türk toplumu ramazan ayını Kur’an ile özdeşleştirmiştir. Bu ayda evlerde, işyerlerinde, camilerde, radyo ve televizyonlarda okunan hatimler bunun en güzel örneğidir. Yıl içinde ihmal ve eksiklik olsa bile ramazan ayı gelince her taraf Kur’an sesiyle dolup taşmaktadır. Seher vaktinde veya gündüzleri namaz kılmak ve mukabele dinlemek için camilere akın eden o insanların sergiledikleri tablo bir başkadır. Kur’an sesleri âdeta kubbelerin ve minarelerin ışıklarıyla birleşe- rek sadece fizikî mekânlar değil, gönüller de aydınlanmaktadır.
Teravih namazı: Ramazan ayının gecelerinde kılınan teravih sözlükte; istirahat etmek, dinlenmek, huzur duymak, rüzgarın serinliğinden yahut esintisinden yararlanmak ve bir işi kolaylaştırmak için nöbetleşe yapmak gibi anlamlara gelmektedir. Dinî yönden ise teravih, ramazan ayına mahsus olarak akşamları yatsı namazından sonra kılınan bir gece namazıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminden itibaren kılınan bu namaz, Müslü- manlar arasında büyük bir istek, şevk, heyecan, birlik ve beraberlik meydana getirmektedir. Belki de camilerin en çok dolup taştığı mevsim ramazan ayı ve teravih namazlarıdır. Kandiller, mahyalar, sokak lambaları belki de gözle göremediğimiz melekler âdeta müminlere eşlik etmekte ve yolların aydınlatmaktadır. Derin bir aşk, sevgi ve heyecanla yatsı ve teravih namazına kalkmaya hazırlanan insan seli. Yüzü nurlu mini mini yavrular, bıyığı henüz terleyen gençler; tarih, tecrübe, saygı ve asaleti yüzünden okunan ak sakallı insanlar hepsi yan yana ve omuz omuza... işte ramazan geceleri, teravih namazıyla birlikte böyle- sine coşkulu ve hareketli geçmektedir. Aslında bu canlılığın temelinde milletimizin ramazan ayına ve Hz. Peygamber (s.a.s.) ’in sünnetine duyduğu saygı ve sevginin esprisi bulunmaktadır.
Sosyal yardımlaşma: Ramazan ayının en önemli özelliklerinden biri de zekat ve sadaka-i fıtır gibi malî ibadetlerin bu ayda yerine getirilmesidir. Çoğu zaman toplumda kin, kıskançlık ve düşmanlık duygularının kabarmasına sebep olan mal ve servet; bu mevsimde ibadete dönüşünce insanlar arasında güven, sevgi ve kardeşlik duygularının gelişmesine sebep olmaktadır. Böylece maddî-manevî nimetlerle diğer değerlerin toplumda makul ölçüde paylaşma fırsatı elde edilmektedir. İşte Islâm’ın sosyal yönünü yansıtan en önemli özelliklerden biri olan cömertlik, böylece yılda bir kez de olsa tekrarlanmaktadır. Çünkü İslâm’da cimrilik ve bencillik yoktur. Toplumculuk ve sosyal yardımlaşma ruhu vardır. Bu güzelliğin bir uzantısı olarak kurulan iftar sofraları da; yıl içinde bir araya gelemeyen nice akraba ve dostların buluştukları sevgi ve saygı dolu ortak halkaları oluşturmaktadır.
Gerçekten ramazan ayı, hem maddî hem manevî yönden bir fuar gibidir. Bu atmosferin içine girenlerin yüzü gülmekte ve bir birine olan güveni artmaktadır. Dileyen herkes, bu nur ve rahmet havuzunda yıkanıp temizlenebilir. Kendini, nefsini, kitabını, dinini, Rabbini tanır görev ve sorumluluğunu yerine getirir. Hayır ve yardımseverlik duyguları duruğa ulaşır. Kanun, nizam ve ahlâk dışı davranışlarda azalma olur. Diğer yandan suç ve suçluluk oranları düşer, insanlar her yönde huzur ve rahata kavuşurlar.
Ortak sorumluluk: Buraya kadar özet hâlinde ifade edildiği gibi ramazan ayı milletimiz için önemli bir değer ve çok kıymetli bir zaman dilimidir. Şüphesiz ki bu kutsal zaman süreci sayılı günlerden ibarettir. Elbette bu güzel mevsimden yararlanmak ve onu iyi değerlendirmek toplumun yararınadır. Bu hususta kamu oyunu oluşturan ve toplumu etkilemede büyük rolü olan yazılı ve görsel basın-yayın kuruluşlarının önemli sorumlulukları vardır. Bu kuruluşlar; magazin ve eğlence yönünden çok, ramazan ayı ve oruç ibadetinin özüne yönelik konularda yoğun- laşmalıdırlar. Böylece inanç ve ibadete saygı ön plâna çıkarılmalıdır. Oruç tutanlarla tutmayanlar, kesinlikle karşı kutup ve rakip gibi gösterilmemelidir. Unutulmamalıdır ki herkes aynı geminin içinde bulunmaktadır.
Diğer yandan ibadet ve kutsal değerlerimiz magazin haberlerle hafife alınarak aşındırılmamalıdır. Çünkü inanç ve ibadet hakkı, temel insan haklarına dayanan bir hükümdür. Oruç tutsun veya tutmasın birbirine saygıda kusur etmemelidir. Çünkü bir insanın çok hayır işlemesi veya ibadetini eksiksiz yerine getirmesi, bir başkasını incitme gerekçesini ve haklılığını beraberinde getirmez. Tersine ona olan sevgi ve acıma duygusunu daha da artırmalıdır.
Diğer önemli bir konu da; ramazan ayında üzerine düşmediği halde dinî konularda konuşma hatta kendilerine uzman süsü vererek dinî açıklamalarda bulunma heyecanı ve arzusudur. Din hiçbir şahsın veya kurumun etkisinde ve tekelinde değildir. Makul ölçüler içinde muhatap kitlenin dururumu da dikkate alınarak inanç ve ibadet konuları açıklanabilir. Fakat toplumun beklentilerini yok sayarak vatandaşı şüpheye düşürecek, yanlış anlaşılma ihtimali yüksek açıklama ve üslûptan kaçınılmalıdır. Görev alanını, zamanı ve ihtiyacı göz önünde bulundurarak konuşmak önem arz etmektedir. Kaldı ki bu tür önemli konular ve açıklamalar hem mevzuat hem örf ve âdet bakımından Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiştir. Dolayısıyla bu görev usulüne uygun bir şekilde zaten yerine getirilmektedir. Umarım ki bu ramazan ayında hep birlikte tam bir hoşgörü ortamında oruçlarımızı ve diğer ibadetlerimizi hakkıyla yerine getiririz. Kimseyi incitmeyiz ve kimseden de incinmeyiz inşallah. Şimdiden ramazan ayı ve içindeki güzellikler, herkese hayırlı ve uğurlu olsun.