Makale

Kur'an'da estetik yönelişler

Doç. Dr. Halil Altuntaş
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Kur’an’da
estetik yönelişler

Güzel olduğunu söylediğiniz belli bir nesneyi tanımayabilirsiniz. Bu konudaki başarınız algılama ve tanımlama yeteneğinizle eş değerde olacaktır. Fakat, "güzel nedir?" sorusuna verecek cevap bulmakta zorlanırsınız. Bu soruya net ve herkesin kabulleneceği bir tanım bulunamadı şimdiye kadar. Nesnenin kendisi midir güzel; yoksa güzeli "güzel" yapan şey insanda var olan özel bir duygu mudur? Eğer böyle ise bu duygu nasıl bir "şey"dir? Bir maymun seyredeceği bir tablodan etkilenir _ mi? İnsanı hayvandan ayıran temel niteliklerden birisi de "güzel" kavramına sahip olmasıdır, diyebilir miyiz?
Güzeli tam olarak tanımlayamasak da onun, hayatımızdaki etkinliğini her gün yaşayarak görüyoruz. Göz, ışığı inkâr edemediği gibi, güzeli de inkâr edemiyor ve bize tanımlayamadığımız o hazzı yaşatıyor, güzellik hazzını.
Şeyh Galip’in (ö. 1 799) "Hüsn-ü Aşk" adlı ünlü tasavvufi mesnevisine kahraman olarak güzellik (hüsn) ile, "güzel"e yönelişin sonucu olan "aşk"ı seçmiş olması anlamlıdır. Şeyh "hikâye"sinde sembolik bir anlatımla güzelliğin insan hayatında tuttuğu önemli yeri gündeme getirmiş olmaktadır.
Güzellik -zıddı olan çirkinlik ile birlikte- hayatımızın her alanında etkin olan bir kavram. Bir de bağlantılı bulunduğu "iyi" -ve zıddı olan "kötü"- dikkate alınınca güzelin sahip olduğu bu etki alanının ne kadar genişlediğini hemen fark ederiz.
Felsefe tarihi, önemli konularından biri olarak "güzel"i antik çağdan beri tanır. Öyle ki bu tanışıklık estetik (bediiyat, ilm-i bedi, ilm-i hüsn, ilm-i zevk) adıyla özel bir bilim kolu hâlini almıştır.
Kur’an’ın temel niteliği olan "hidayet kaynağı" oluş, son noktada, "mutlak güzele ve mutlak iyiye erdirme" anlamını taşır. Yaratılıştan getirdiğimiz güzele yöneliş eğilimini Kur’an’ın; temel hidayeti gerçekleştirme bir araç olarak kullandığına şahit oluyoruz. Kur’an bunu hem anlatım biçimi (üslûp) ile, hem de doğrudan sunduğu estetik tablolar yolu ile yapmaktadır.
Üslûp, zihni algılama güncüne dayalı bir güzellik taşır. Kur’an öyle güzel ve etkileyici bir üslûpla gelmiştir, inansın inanmasın her dinleyen ondan etkilenir. Düz olarak okunduğunda bile metin yapısının, söz diziminin taşıdığı ahenk hemen kendini hissettirir. Buna Kur’an’ın dimağa hitap eden güzelliği diyebiliriz. Hirshfield, Kur’an’ın sahip olduğu bu güzelliği şöyle dile getiriyor: "Kur’an, sahip olduğu ikna gücü, belâgatı ve inşası itibari ile erişilmez bir kitaptır. İslâm dünyasında bütün ilim ve irfan dallarının hayret verici gelişmesi Kur’an sayesinde olmuştur." (ö. Rıza Doğrul, Tanrı Buyuruğu, Mukaddime, LXIII)
Güneşin sağladığı aydınlık madde dünyasının sayısız güzelliğini gözlerimizin önüne serer. Onun faydaları anlatılmakla bitirilemez. Ama onu güzel diye nitelemek kimin aklına gelir. Üstelik, hiç düşünür müyüz ki, pek çok güzelliği gözlerimizden saklar güneş, bize perde olur. Fakat çekilip de bizi gece ile baş başa bırakınca başka bir dünyaya gideriz. Ayağımız yerden kesilir ve göklere yükseliriz; bedenimizle değil ama gözlerimizle, hayal gücümüzle. Göz, göklerde yaşanan "cümbüş"ün ne kadarını gönlümüze taşıyabiliyor? Teleskop var olalı uzay "sonsuz" ölçüde "büyüdü" ve artık dünyamızın da "mütevazı cirmi" ile içinde yer aldığı kâinat tablosunun ahenginden haberdarız.
Bir zaafımız vardır insan olarak; çok sık gördüğümüz şeye gözümüz "alışır" ve o şey sıradan hale gelir artık. İşte ölçülerin kaçtığı, bir tür haksızlığın ortaya çıktığı yer burasıdır. Gökteki nizama ve muhteşem güzelliğe de yaptığımız budur. "Yıldızlarla dolu bir boşluk"tur gökyüzü çoğumuz için. Bu sebeple Kur’an göklerin ihtişamını âdeta "reklâm ediyor", güzelliklere dikkatleri çekiyor: "Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve bakanlar için onu süsledik." (Hicr, 16) "Biz en yakın göğü zînetler- le, yıldızlarla donattık." (Sâffât, 6) "En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk." (Fussi- let,i2) "Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur." (Kâf,6)
Bir tabloyu seyreden kişi eğer resimden anlıyorsa, ressamın ustalığını hemen fark eder ve onun sanat gücünü kabul ve teslim eder. Kur’an da, insanların seyrettikleri tabloda ressamı görebilen "usta sanat severler" olmalarını ister.
Kur’an estetik sunuşlarını sadece göklere, kâinata has olgularla sınırlamaz. Dikkatleri cennet nimetleri üzerinden gündelik hayata, insanın kendine, kişiyi güzelleştiren süs eşyalarına dikkat çeker. Altın bileziklerle ve inciler, ipek elbiseler (Hac, 23) bunlar arasındadır. Mescitlere girerken temiz ve bakımlı elbiseler giyilmesini "Her mescide girişinizde zinetlerinizi takınınız" (A’râf, 31) ifadesi ile istenmesi de Kur’an’daki estetik yönelişin güzel bir örneğidir. Mimarî estetik de Kur’an’ın başvurduğu öğeler arasıdan yer alır. Bu alanda da seçilen örnekler cennet hayatı ortamına aittir. "Gümüşten tavanlar ve üzerlerine çıkacakları merdivenler" (Zühruf, 33), "İmar edilmiş ev (Beyt-i mamur), yükseltilmiş tavan" (Tûr, 5), üzerlerine oturulup güzelliklerin seyredildiği koltuklar (Mu- taffifîn, 23) bu alandaki bazı örneklerdir.
Bu estetik sunuşlar, bunları var eden sonsuz kudreti öne çıkarıyor: "Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir!" (Mü’minûn, 14)
Bu öne çıkarış bir yandan yukarıdaki ayetler ve benzerlerinde olduğu gibi zihin faaliyeti üzerinden yapılırken bir yandan Allah’ın "Bedî" sıfatına doğrudan vurgu yapılarak gerçekleşti- rilmektedir: Bedî’; "Bir şeyi örnek edinmeksizin yaratan" demektir. "O, gökleri ve yeri eşsiz- örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece "ol!" der, o da hemen oluverir." (Bakara, 117) Aynı kelime, "örneksiz olarak yaratılan" anlamını da ifade eder. Bu anlamı ile Allah’ın yarattığı her şey "bedi"dir. İnsanlar ölçeğinde ve sanat alanında kullanıldığında "bedi" kelimesi tamamen mecazi ve göreceli bir anlam ifade eder.
Nesnenin kendisi midir güzel; yoksa güzeli "güzel" yapan şey insanda var olan özel bir duygu mudur? diye sormuştuk, iki temel yaklaşım var burada, ama bizce her iki yaklaşımı birlikte değerlendirmek en doğrusu. Çünkü, "güzel olan nesnedir" derseniz, sizin güzel dediğinize bir başkası çirkin demese bile "güzel değil" diyebiliyor. Tam tersine, güzel bulmayacağınız bir şey başkası için güzel olabiliyor. Buna göre, güzellik izafi/göreceli bir şey mi acaba?
"Leyla’yı Mecnun’un gözü ile görmek" bize şunu anlatıyor: Aslında güzelin görecelik kabul etmeyen bir yanı vardır. Ama bu durumu sisler altına alacak yan etkenler de hiç eksik olmuyor ve görecelik devreye giriyor. "Sevgi kör ve sağır eder." (Ebû Dâvud, Edeb, 116) hadisinde bu göreceliği oluşturan etkenlerden birine işaret ediyor.
Güzeli görebilmek, duyabilmek sıradan bir iş değildir, iman nimetinin güzelliğini kavramak bu sebeple son noktada bir nasip ve takdir işidir. Hz. Peygamber’in amcası Ebû Talib’in son nefes olayını hatırlayalım. Kâinatın Efendisi’nin ısrarlı iman telkinlerini, "çevremdekiler ne der" gerekçesi ile reddedişi başka ne ile ifade edilebilir. Bunun için kalbin, güzeli ve güzelliği fark edecek kıvama gelmesi/getirilmesi önemlidir. Müminlerin yaşadığı nimet de budur: "Bilin ki aranızda Allah’ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir." (Hücurat,
7)
İlâhî kudretin "güzellik" vasıtası ile de idraklere sunulmasındaki mesaj şudur: Kudret sahibi "Allah güzeldir, güzelliği Sever. " (Müslim, İman, 147) Güzel Allah’ın güzellik üreten güzel kullan olmaya gayret gösterelim.