Makale

İLMİN DEĞERİ VE ALİMLERE HÜRMET

DR. DURAK PUSMAZ / Haseki Eğitim Merkezi Müdürü

İLMİN DEĞERİ VE ALİMLERE HÜRMET

İlim şehrinin kapısı Hz. Ali: "Men allemeni harfen küntü lehu abden: Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” diyerek ilme ve alime hürmeti en güzel şekilde ifade etmiştir. Alime hürmet aslında ilme hürmettir, çünkü ilim somut bir varlık değil, soyut bir kavramdır. İlim vasıftır, âlim ise o vasfı taşıyandır. Bu sebeple ilme hürmet, ancak alime hürmetle olur.
İlmin zıddı cehalettir. Cehalet ilmin, aydınlığın, faziletin düşmanıdır. Bu hususu M. Akif Ersoy ne güzel ifade etmiş:
Ey hasm-i hakiki seni öldürmeli evvel
Şensin bize düşmanları üstün çıkaran el.
Cehalet karanlık, ilim ise aydınlıktır. Alimler insanları cehaletin karanlığından ilmin aydınlığına çağırırlar. İnsanlara doğruyu-yanlışı, hakkı-batılı, iyiyi-kötüyü, imanı-küfrü, adaleti ve zulmü öğreten hep alimlerdir. Onun için dinimizde alimlere hürmet edilmesi emredilmiştir.
Yüce dinimiz ilme, okumaya, yazmaya büyük önem vermiştir. Peygamber Efendimize ilk inen sûre ve ilk vahiy “oku’’ emri ile başlamıştır. İkinci olarak inen sûrede ise hokkadan, mürekkepten, kalemden ve yazıdan, kısaca yazı malzemelerinden bahsedilir. Kalemi tutan ve yazı yazan alimlerdir. Onun için "kıyâmü’l-hıkmedbi’l-kalem: Hikmetin ayakta durması kalem iledir” denilmiştir.

İlim Rütbesi
“Rütbetü’l-ılmi a’le’r-rüteb/ilim rütbesi bütün rütbelerin üstündedir." denilmiştir. Onun için alimlerle beraber oturmak ibadet kabul edilerek: "Mücâlesetü’l-ulemâi ibâdetün: Alimlerle oturmak ibadettir." ,2’buyrulmuştur. Nâbi de bir beytinde ilmin Allah’ın sıfatı olduğunu, onun için bütün vasıflardan daha yüce olduğunu belirterek der ki:
Sıfat-ı Hazret-i Mevlâ’dır ilim
Cümle evsaftan a’lâdır ilim
Mevlânâ hazretleri: "Arif bir alimin vücudu altın misalidir ki; o, her nereye gitse kadr u kıymetini bilirler.”3 der.
Bir hadis-i şerifte alimler, Allah yolunda canlarını feda eden şehitlerle mukayese edilerek: ‘‘Alimlerin kalemlerinin mürekkebi, şehitlerinin kanı ile tartıldı da ondan üstün geldi."4 buyrul muştur.
Yüce Rabbimiz çeşitli âyet-i kerimelerde alimlerin üstünlüğünü ve faziletini belirtir. Bir âyet-i kerimede: “ Allah iman edenleri yüceltir; bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise kat kat derecelerle yükseltir."5 buyrulmuştur. İlmin zıddı cehalet olduğu gibi, âlimin zıddı da cahildir. Nasıl ki ilimle cehalet eşit olmadığı gibi, bilenlerle bilmeyenler de eşit değildir. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”6 şeklinde ifade edilir. Büyük şair Mehmet Akif Ersoy bu ayeti konu edinen bir şiirinde şöyle der:
‘‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"
Olmaz ya... Tabiî... Biri insan, biri hayvan!
Öyleyse “cehalet" denilen yüzkarasından,
Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.
Meşhur Divan şairi Nâbî de ilmin üstünlüğünü ve güzelliğini şöyle belirtir.
Sa’y kıl ilm-i şerife şeb ü rüz
Kalma hayvan-sıfat, ol ilm-âmüz
İlim bir lücce-i bi-sâhildir
Anda alim geçinen cahildir
Etme âr öğren oku ehlinden
Herşeyin ilmi güzel cehlinden.7
Sünbülzade Vehbi de der ki:
Postu sırtında gezer hayvanın,
İlmi sadrında olur insanın
Dinimize göre ilimle meşgul olan kimse nafile ibadet edenden üstündür. Çünkü ibadetin faydası sahibine aittir, ilmin faydası ise umuma şamil olur.
Alimler yeryüzünün zinetidir. Allah’ü Teâlâ gökyüzünü güneş, ay ve yıldızlarla süslediği gibi, yeryüzünü de peygamberler ve onların varisleri olan alimlerle süslemiştir. Onun için sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Ya alim ol, veya öğrenci ol, yahut dinleyici ol, ya da bunları seven ol. Sakın bunların dışında bir beşincisi olma ki helak olursun."8 buyurmuştur. Başka bir hadis-i şerifte: “İlim tahsil etmek için yola çıkan kimse, evine dönün- ceye kadar Allah yolundadır." buyrulmuştur.

ilim Yolunda Katlanılan Meşakkatler
Dinimiz, ilme çok değer verip teşvik ettiği ve âlimlerin değerini yükselttiği için ilk müslümanlar ilim yolunda her türlü güçlük ve meşakkate katlanarak şehir şehir dolaşmışlar, sevgili Peygamberimizin bir hadisi şerifini kaynağından öğrenmek için yüzlerce kilometre yol katetmişlerdir. İslam tarihi bunun canlı misalleriyle doludur. Biz bunlardan birkaçını nakletmek istiyoruz:
Kays oğlu Kesir şöyle anlatır: “Bir adam Dimeşk (Şam)’da bulunan Ebudderdâ’nın yanına geldi. Ebudderdâ:
“-Niçin geldin ey kardeşim!’’ diye sordu. O zat:
“-Bir hadis-i şerif işittim, Onu Resûlullah (s.a.v.)’den sen nakletmişsin. Bunu öğrenmek için geldim.” dedi. Ebudderdâ:
“-Başka bir ihtiyacın için gelmedin mi?” dedi. Adam:
“-Hayır" dedi. Ebudderdâ:
“-Bir ticaret için gelmedin mi?” dedi. Adam:
“-Hayır.” dedi. Bunun üzerine Ebudderdâ (adamın ilim zevkini ve bu uğurda katlandığı meşakkati takdir ederek):
“-Demek sadece bir hadis-i şerifi öğrenmek için geldin. Ben Resûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Kim ilim tahsil etmek için bir yola çıkarsa, Allah ona cennetin yolunu tutturur, şüphesiz Melekler, hoşlandıkları için ilim yolcularına kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar ve sudaki balıklar Allah’tan, ilim adamlarının bağışlanmasını dilerler. Bilgili kimsenin bilgisizce ibadet edene üstünlüğü, ayın onbeşindeki hilalin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Bilginler Peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler geride altın ve gümüş para miras bırakmamışlar, ancak ilim miras bırakmışlardır. İşte kim o mirası elde ederse büyük bir nasib elde etmiş olur.” "10
Bu hadisi nakleden Ebudderdâ-. “Kurân-ı Kerim’in bir âyetini anlamakta güçlük çekip de onu halledecek tek şahsın Birkü’l-gımâd’da 11 olduğunu öğrenseydim, yine oraya giderdim.” demiştir.l2
Ashâb-ı kiramın âlimlerinden biri olan Cabir b. Abdullah, Abdullah b. Üneys’den kısas mevzuundaki bir hadisi sormak için bir deve satın alarak eşyasını yüklemiş, bir ay yolculuk yaparak Medine’den Şam’a gitmiştir."13
Ebû Eyyûb el-Ensârî işittiği bir hadisin doğruluğunu öğrenmek için Medine’den kalkıp Mısır’da bulunan Ukbe b. Amir’in yanına gitmiştir. "14
Meşhur hadis bilgini ve Hanbelî mezhebinin imamı Ahmed b. Hanbel, Abdurrezzak b. Hemmam’dan hadis öğrenmek için, parası olmadığından kervancıların yanında deve bakıcılığı yapmak suretiyle Bağdat’tan tâ Yemen’e gitmiştir. Elli dirhemi bulamadığı için Cerir b. Abdulha- mit’ten hadis öğrenmek için diğer talebe arkadaşlarıyla beraber Rey’e gidememiştir.(l5)
Bunlar bilindiği gibi ümmetin büyük alimleridir, fakat buna rağmen ilme doymamaktadırlar. Zaten Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi alimler ilme doymazlar: “Doymak bilmeyen iki aç vardır: Biri ilim talebesi, diğeri dünyayı isteyen.’’ 16
Büyük mutasavvıf Mevlânâ: “ İlim ucu bucağı bulunmayan bir deryâ-yı bî sahildir. İlim sahibi de-, o kenarsız denize dalmış bir dalgıçtır. O ilim sahibinin binlerce yıllık ömrü olsa, yine araştırmaktan, tetebbudan, mütalaadan hâlî kalmaz ve ilme doymaz.”17
İlim öğrenmek için bitmek tükenmek bilmeyen bir aşk, azim, gayret ve cehd lazımdır. İmam Ebu Yusuf: “İlim öyle bir şeydir ki, sen ona tüm gücünü vermedikçe o sana yarısını bile vermez." der. Balzac da: “Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak şarttır.” der.
İlmin Yayılması
Dinimiz ilmin gizlenilmesini yasaklar, yayılmasını emreder. Alimin susup ilmini yaymaması, gizlemesi, cahilin de susup bilmediklerini sormaması doğru değildir. Alimler bildiklerini insanlara öğreteceklerdir. Yahudi alimleri Tevrat’ın öğretilerini halka bildirmezler, böylece dini kendi tekellerinde tutarlardı. Bunun neticesinde halk cahil kalmış, dine aykırı şeyler yapmaya başlamışlardır. Alimler de onların yanlışlarını düzeltmeye çalışmamışlardır. Allah Teâlâ onların bu tutumlarını yererek şöyle buyuruyor: “İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder.” 18’
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir para ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarını doldurdukları ateşten başka birşey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır."19
Yahudi alimlerinin insanlardan gizledikleri şeylerden biri de Peygamber Efendimizin Tevrat’ta zikredilen birtakım vasıfları idi.
Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde: “Kime ilminden sorulur da onu gizlerse, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur.”1201 buyurmuştur.
Bilmeyenler de bilmedikleri hususları bilenlere sorup öğreneceklerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline/alimlere sorunuz.” 21 buyrulmuştur. Onun için “Soru sormak ilmin yarısıdır" denilmiştir.

Kendini Bilmek
İlim öğrenmekten maksat insanın kendisini bilmesidir. Kendisini bilmeyenin ilminde fayda yoktur. Onun için Yunus Emre bir beytinde:
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır. der. Başka bir beytinde de şöyle den
Bilmek istersen sen canı içinde ara canı Geç canından bul onu sen seni bil sen seni.
Hacı Bayram-ı Veli de bu hususu şöyle belirtin
İlim ise maksat eğer ârif-i nefs ol Gâlib Kendini bilmeyen adam gibi nâdân olmaz.
Dermiş hakim bilmediğim nesne kalmadı Dünyayı bildi bîçare kendini bilmedi.22

İlim ve Amel
Dinimize göre ilim amel etmek, yaşamak için öğrenilir, başkalarını mağlup etmek veya onlara üstünlük sağlamak için değil. Amelsiz ilmin bir kıymeti yoktur. Asıl olan öğrendiklerimizi yaşamak, hayatımıza uygulamaktır. Onun için İmam Malik: “İlim rivayet ve kuru malumat çokluğu değildir. İlim faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.”
Ünlü düşünür Şeyh Sa’di de: “İlim öğrenip de ona göre hareket etmeyen kimse, çift sürüp de tohum ekmeyen kimseye benzer.” der. Başka bir sözünde de amelsiz ilmi, balsız arıya benzetir.
Muaz b. Cebel’in Sözü
Sahabe-i kiramın büyük alimlerinden Muaz b.Cebel (r.a.) şöyle demiştin İlim öğreniniz, çünkü-, Allah için ilim öğrenmek haşyettir, onu müzakere etmek teşbihtir, İlmî araştırma yapmak cihattır, bilmeyene öğretmek sadakadır, ilmi ehline vermek, Allah’a yakınlıktır. İlim yalnızlıkta dost, kimsenin olmadığı yerde arkadaş ve cennete götüren yolda işarettir.23

Hz. Ali’nin Sözü
İlim beldesinin kapısı ve kainatın Efendisi’nin damadı Hz. Ali efendimiz de ilim hakkında şöyle den “İlim maldan daha kıymetlidir. Çünkü ilim peygamberlerin mirasıdır, mal ise Karun, Şeddad ve Firavunların mirasıdır. Malı sen korursun, halbuki ilim seni korur. Mal sahibinin düşmanı olur. İlim sahibinin ise dostu çok olur. Mal harcandıkça noksanlaşır, ilim ise sarfedildikçe artar. Mal sahibi kıyamet gününde hesaba çekilir, ilim sahibi ise kıyamet gününde insanlara şefaat eder. Mal kalbi katılaştırır, ilim ise kalbi nurlandırır.” 24’

(1) bk. Kalem Sûresinin ilk âyeti.
(2) en-Nebhâni, el-Fethu’l-kebir, II, 357.
(3) Tahir Büyükkörükçü, age, s. 144.
(4) Feydu’l-kadir, VI, 386.
(5) Mücâdele Sûresi: 58/11.
(6) Zümer Sûresi: 39/9.
(7) bk. A. Kadir Karahan, Nabi, Ankara 1987, s. 190-192.
(8) en-Nebhâni, el-Fethu’l-kebir, I, 189.
(9) Tirmizi, İlim, 2 (V,29).
(10)Tirmizi, İlim, 19 (V, 48-49).
(11)Birkii’l-gımâd, Mekke’nin sahil tarafında beş günlük mesafede bir yerdir. (Mu’cemü’l-büldân, V, 589 dan Suphi es-Sâ- lih, Hadis ilimleri ve Istılahları (tere. M. Yaşar Kandemir), DİB Yayınları, Ankara 1973, s.42).
(12)Suphi es-Salih,age., s.42.
(13)Suphi es-Salih, age., s.42-, ayrıca bk. Buhâri, ilim, 19.
(14)bk. Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara, 1992, s. 321.
(15)M. Yaşar Kandemir, “Ahmed b. Hanbel" TDVİA, II, 76.
(16)en-Nebhâni, el-Fethu’l-kebir, II, 468.
(17)Tahir Büyükkörükçü, Hakiki Veçhesiyle Mevlana ve Mesnevi, İst., 1972, S. 141.
(18)Bakara Sûresi: 2/159.
(19)Bakara Sûresi: 2/174.
(20)Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 263.
(21)Nahl Sûresi: 16/43, Enbiya Sûresi: 21/7.
(22)S.Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s., 264.
(23)Minberu’l-islam Dergisi, Eylül 1978, s. 57.
(24)Muhammed b. Ebi Bekr, Şerhu Hadis-i Erbain, s.5-6.