Makale

ÇOCUK VE EĞİTİMİ

Başyazı

ÇOCUK VE EĞİTİMİ

Her toplumun ve kültürün temel sosyal kumullarından biri olan aile, insanlığın yaratılışından itibaren hep varola geldi. Erkek ve kadın yaratılışları gereği birbirini tamamlama bir ve beraber olma ihtiyacıyla daima aile dediğimiz bir bütünleşmeyi devam ettirme ihtiyacı hissetti. Neslin devamı ihtiyacı insanları, sürekli aile halinde yaşamaya şevketti. Bununla beraber ailenin, sosyolojik anlamda evrensel boyutlar taşıdığı kadar, aynen konuştuğumuz dil gibi ülkeden ülkeye, kültürden kültüre farklılıklar taşıdığı da muhakkak. Fakat geneli itibariyle aileyi reddeden ne bir din, ne de bir kültür mevcut.
En küçük toplumsal birim olarak kabul edilen ailenin bu küçüklüğü ile ters orantılı olarak eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri gibi bir boyutu bulunmaktadır. Buna bir de çocuğun anne-baba ya da kardeşleri ile olan ilişkileri eklenirse aile ve çocuğun karşılıklı etkileşimi, özellikle çocuk açısından daha bir önem kazanıyor.
Ailenin çocuğa kazandırmak istediği değerler ve bu değerleri kazandırırken izlediği yöntemler, kültür, aile ve çocuk üçgeninde cereyan ediyor ve bu üçgenin hedefi olan çocuk aslında kültürün belirleyici değerlerini kazanıyor.
Çocuk, aile kurumunun temel taşlarından biri belki de ona en fazla anlam kazandıran unsuru. Ailelerin esas itibariyle bir araya gelerek oluşturduğu ülke toplumları için de durum aynı. Temelde yarının büyükleri olmaları itibariyle çocukların, bir bakıma toplumların varlık sebebi olduklarını söyleyebiliriz.
Yaşının henüz küçük, aklının yeterince gelişmemiş olması sebebiyle zayıf olarak kabul edilen çocuğun korunması hukuken bir öncelik arz etmektedir. Bu noktada İslâm hukukunun oldukça hassas davrandığını görüyoruz. Zira İslâm hukuku insanın şahsiyetini, ana kamında olma halinden itibaren başlatmış ve cenini birtakım haklara sahip kabul etmiştir. İslâm dinine göre, doğan çocuk, güzel isim konulmasından, anne sütü almasına, bakımından, büyütülmesine, eğitime, nafakasına, hatta evlendirilmesine kadar bir dizi haklara sahip olarak dünyaya gelir. Bununla beraber Türk-İslâm kültürünün çocuk eğitimi ve çocuk hakları hususunda oldukça zengin örneklere sahip olduğunu görmekteyiz. Türklerin Müslüman olmasından sonra yazılan en önemli eserlerden biri olan Kutadgu Bilig, İslâmiyeti yeni kabul etmiş Türk toplumunun o günkü sosyal ve siyasi hayatı ile ilgili bilgiler vermesi yanında, çocuk terbiyesi ve aile hayatı ile ilgili bilgiler vermesi bakımdan da oldukça önemlidir. Eserde çocuğun bizzat ailesi tarafından eğitilmesi, terbiye edilmesi tavsiye edilmekte, anne ve çocuk arasındaki muhteşem bağdan bahsedilmektedir. Hz. Peygamberin çocukların eğitimi ile özel olarak ilgilendiğini, ebeveynlere zamanın gereklerine uygun olarak, İslâm ahlâkının sınırlan dahilinde çocukların yetiştirilmesi ile ilgili nasihatlarda bulunduğunu bilmekteyiz.
Sahabe döneminde ise kabiliyetli çocukların belirlenerek en iyi eğitilme ortamı içerisinde yetiştirildiklerini görüyoruz.
Bir milletin huzuru, mutluluğu, geleceğinin ne olacağı, nasıl olacağı o milletin çocuklarına karşı takındığı tavırla, çocuklarının, gençlerinin yetiştirilmesine, eğitilmesine, verdiği önemle ölçülebilir. Eğitim, insanın doğuşuyla başlayıp bireyin hayatı boyunca edindiği deneyimin tümünü kapsamaktadır. Bu eğitim süreci içerisinde kitap, etkin bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle çocuk kitapları çocuğun olumlu ya da olumsuz kişilik geliştirebilmesinde güçlü bir etken durumundadır. Kitap hem okul içinde, hem de okul dışında çocuğu sürekli bir biçimde etkilemektedir.
Çocuğun fikir, duygu ve hayal dünyasını geliştirmek, çocuğa içinde yaşadığı kültürünün tanıtılması ve benimsetilmesi konusunda olumlu davranış kazanmasına yönelik katkıda bulunmak, insanı, tabiatı, hayatı sevme hususunda yardımcı olmak, ayrıca boş zamanlarını faydalı bir biçimde değerlendirmesine zemin hazırlamak gibi eğitimde ara başlıkların çocuklara kazandırılması gerekmektedir. Bu çerçevede Başkanlığımızca yayınlanmakta olan çocuk kitapları serisi ve Diyanet Çocuk Dergisinin oldukça önemli bir görevi yerine getirdiği kanaatindeyim.
Yeni oluşumların yaşandığı dünyamızda gerçekten her sahada hızlı bir değişimi gözlemliyoruz. Teknolojik gelişmeler baş döndürücü bir şekilde her geçen gün yeni bir boyut kazanırken, bilginin değeri kendini daha da belirgin hale getiriyor. Bununla beraber bu gelişmelerin insanları çok mutlu kıldığını söyleme imkanımız yok. Manevi değerlerin göz ardı edilmesi, ihmali toplumları içinden çıkılmaz duruma itiyor. Her iki dünyada da mutlu olmak, bu gelişmelere ayak uydurmanın yanında, manevi değerlerimize de sahip çıkmak ve onları yaşamakla mümkün.
Yarının büyükleri çocuklarımızı en doğru bilgilerle ve manevi değerlerimizle donatarak sosyal bünyemizi güçlü kılmak, geleceğimizi teminat altına almanın tek yolu.
Gelecek sayıda buluşmak üzere...

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı