Makale

AİLE KAVRAMININ KAPSAMI

AİLE KAVRAMININ KAPSAMI

Ayşe SUCU
TDV Kadın Kolları Başkanı

Modern toplumlarda aile kavramının kapsamı tartışılan ve sınırları belirlenmeye çalışılan bir konudur.
Bilindiği üzere aile her toplumun ve kültürün en eski sosyal kurumlarından biridir. Sosyolojik anlamda aile kurumu, evrensel nitelikler taşımasına rağmen toplumdan topluma, kültürden kültüre, hatta zamana ve şartlara bağlı olarak toplumların kendi içinde bile farklılaşmaktadır.
İnsanın kadın ve erkek olarak yaratılıştan getirdiği birbirini tanıma, tamamlama ve beraber olma ihtiyacı, yine yaratılıştan gelen düzen kurma düşüncesini yasal bir zemine oturtma eğilimi, aile kurumunun İnsanî gerekçelerini oluşturur.
Ailenin farklılaşması, sözü edilen ihtiyaç ve eğilimlerin zaman içindeki değişimiyle ilgilidir. Mevcut unsurların değişimi, kurumun yapısında ve fonksiyonlarında birtakım farklılaşmalara sebep olur. Kuşkusuz bu da gelişme sürecinin bir gereğidir.
Aile kurumunun oluşumunda İnsanî gerekçelerin ötesinde sosyal ve kültürel yapıya dayalı özellikler de belli ölçüde bir paya sahiptir. Bu sebeple biyolojik boyutu aşan ve psikososyal bir gerçeklik niteliği kazanan aile, mikrososyal çevre olarak toplumun ilk örgütlü unsurlarından biri hâline gelir. Böylece insanın düzen kurma düşüncesi, aile içinden devletler arası hukuka kadar oldukça geniş kapsamlı bir alanda yasal bir zemine kavuşmuş olur.
Modern toplumlarda başta eğitim ve meslek hayatı olmak üzere birçok alanda ailenin üstlendiği sorumluluklar giderek devletin hizmet alanında yer almaya başlar. Geleneksel aile düzenindeki dayanışma, yardımlaşma, gelecek tasarımı vs. kollektif ve merkezî iradeyle ortaya çıkarken, modern ailelerde bunlar, bireysel tercihler kapsamına girmekte ve sorumluluk alanı aileden devlete kaymaktadır. Böylece modern aile üyeleri daha çok birey, daha az sorumluluk çizgisine doğru bir evrilme sürecine girmektedirler. Bu durum ailenin geleneksel yapıdaki açılımlarını daraltmakta, onu, çekirdek aile sınırlarına çekmektedir.
Türk ailesi bütün bu değişimleri elbette kendi dinamikleri içinde yaşamaktadır. Aile kurumunu küçültülmüş devlet gibi işleten ve devlete aile kutsallığı nosyonuyla bakan (devlet baba kavramında olduğu gibi) geleneksel Türk ailesi, sınırların daralması dönüşümünü şekli olarak yaşamasına rağmen, dinamiklerinin işlevselliği yönünden alan genişlemesine uğramaktadır. Evet, Türk ailesinde çekirdek aileye doğru bir gidiş vardır. Çocukların evlenmesi, yeni bir yuva kurup ayrı evde yaşamaları hem merkez ailenin delâlet ve desteğiyle gerçekleşmekte hem de maddî, manevî ve ahlâkî ilişkiler bağlamında birliktelik ve sorumlulukta herhangi bir daralmaya meydan verilmemektedir. Aksine yeni birliktelik ve sorumluluk alanları doğurmaktadır. Örneğin aile şirketi olgusu gibi. Bu olgu ticarî ve meslekî alanda aile kavramına yeni açılım imkânları sağlamaktadır. Ayrıca olağanüstü şartlarda yakın aileler arası dayanışma ve sorumluluk duygusu had safhaya ulaşmakta, bunun sonuçları devletin sorumluluğuna büyük katkılar sağlamaktadır.
Elimizde bütün bunların sebeplerini açıklayabileceğimiz somut/nesnel veriler olmamakla birlikte öznel deneyimlerimiz; yaşantı ve tanıklıklarımız Türk aile yapısının tarihsel karakteristik özelliğinin öz dinamiklerine bağlı kalarak kendini sürekli yenilediği, değişime ve gelişime bir kuşaktan diğerine geçen bir dirençle karşılık vermediği, dolayısıyla esnek sınırlara sahip olduğu, zamana ve şartlara uyumluluk özelliğini koruduğu yönünde bir anlayışı kuvvetlendirmektedir. Yani aile içindeki geleneksel değer yargıları, hayata bakış tarzı, estetik eğilimleri niteliksel olarak değil, fonksiyonel açıdan bir değişime uğramaktadır. Bu bağlamda çocuklar, anne ve babalarıyla benzer hassasiyetleri taşımakla birlikte, bunların ortaya konuluşunda farklı tepkiler vermektedir.
Günümüzde Türk ailesinin kapsamı daralma eğilimi göstermiş olmakla birlikte işlevsel açıdan giderek yeni açılımlar kazanmaktadır. Din hizmetlerimize ve eğitim politikalarımıza bu yönde işlerlik kazandırılması, reel strateji açısından bir zorunluluk olsa gerektir.