Makale

ÇEVRE BİLİNCİ

ÇEVRE BİLİNCİ

Ramazan Özalpdemir

1970 ’li yılların sonunda ekolojik çevreye yapılan tahribatın sonuçları kısmen hissedilmeye başlandığında ilgili çevreler, geleceğe yönelik ilk alarm işaretlerini çeşitli yollarla vermeye çalıştılar. Kamuoyu konuyu bütün boyutları ile hemen kavrayamadığı için yeterli tepki gösteremedi. Ekolojik felâketin global düzeydeki sonuçları görülmeye başlayınca, ancak konu anlaşılmaya başlandı. Meselâ, sera etkisi sonucu dünyanın çölleşmesi, canlı türlerinin korkunç bir hızla azalması veya yok edilmesi, ozon tabakasında açılan deliğin genişlemesi ile, güneşten gelen zararlı ışınların bilim adamlarının tesbitine göre insanda çeşitli hastalıklara neden olması veya sağlığı tehdit eder duruma gelmesi, zehirli gazların atmosferi kirletmesi, asit yağmurlarının görülmesi, dünya iklimini ileride kökten değiştirebileceği öne sürülen tropikal ormanların acımasızca yok edilmesi, zehirli kimyevî maddelerin açık denizlere, göllere ve nehirlere kaza sonucu karışması veya boşaltılması, ekolojik felâketin nedenleri arasında yer almaktadır.
Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz bütün bu riskli işler niçin yapılmıştır? Bunların yapılmasında temel faktörler nelerdir? Bazı araştırmacılara göre bunların altında yatan temel neden, sanayi ve teknolojinin gelişmesi yönünde insana sunulan imkânların ileride açabileceği sonuçlar hesaba katılmadan ölçüsüzce ve dengesizce kullanılmasıdır. Bilim adamları, sanayinin ortaya çıkardığı maddelerin insan hayatındaki konforu artırdığını, sonuçta tabiatta da büyük tahribata yol açtığını belirtiyorlar. İnsanlık âlemi, Yüce Yaratıcının, tabiatın sinesinde ikram ettiği her şeyi, O’nun koyduğu çağlar üstü evrensel ilkeler doğrultusunda kullanmış olsaydı, şu anda önümüzde duran bir yığın problemler olmazdı. Ne olursa olsun kazanmayı, çok üretmeyi, üretilen her şeyi de çılgınlık ölçüsünde tüketmeyi hedefleyen materyalist felsefe ve onun somut yansıması kapitalist ekonomi görüşü, üretim ve tüketim safhasında çevreye verdiği zararı yakın zamana kadar pek hesaba katmadı. İşin vahameti bütün açıklığı ile belli olup, kirliliğin yol açtığı zarar bütün ağırlığı ile hissedilmeye başlayınca, çözüm yolları düşünülmeye başlandı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, insanda, insanın zihninde, kalbinde, çevresinde ve bütün gezegendeki kirliliğin tek sebebi ve sorumlusu bugünkü dünya görüşünün çevredeki tekelci hegemonyasıdır. Kirlilik probleminin halledilmesi için de bu sakat felsefeden vazgeç-mek zorunludur.
Amerika ve Avrupa ülkelerinde çevre meselesine hem bilimsel, hem de ahlâkî yönden eğilen kurum ve kuruluşlar, zaman zaman birtakım çalışmalar yapmaktadırlar. Bu ülkelerde, kirliliğe tepki olarak ortaya çıkan çevreci kuruluşlar ve gruplar bir tarafa bırakılacak olursa, konuya bilimsel olarak eğilen müesseseler çeşitli üniversiteler bünyesinde çalışmalar yapmaktadırlar. Bunlardan bir tanesi de, Paris Üniversitesi Çevre Bölümü’nün yaptığı psiko-sosyal boyutlu çalışmalardır. Bu ünitede uzman bilim adamları, psikologlar çevre probleminin toplumsal ve bireysel yönünü analiz etmektedirler. Toplumun en küçük birimi durumundaki bireyin, ekolojik felâket karşısında nasıl bir tutum ve davranış içerisinde olması gerektiği hususları incelenmekte ve bireye çevre bilincinin nasıl kazandırılacağı üzerinde durulmaktadır. Bu hususta yapılanların yeterli olup olmadığı ve eksik yönlerin neler olduğu tesbit edilmektedir.
Çevreye karşı insanları daha duyarlı ve özverili bir çalışma içine çekmek isteyen psikologlar, bireyin kendi yaşadığı yerleşim birimine gösterdiği alâkanın benzerini, dünyanın tamamına göstermesi yönünde gayret gösteriyorlar. Bu bakımdan insanların bu yönde yönlendirilmesi gerekiyor. Esasen bireyin yanlış davranışlarını düzeltmek, yerine yenisini kazandırmak oldukça zor ve büyük çaba gerektiren bir olay. Bu büyük bir çabaya gerektiriyor. Kimi zaman zararlı olduğu kesin olarak ortaya çıkan bazı tutum ve davranışlar, kişide yıllarca ısrarla devam ettirilebiliyor. Meselâ, sigaranın sağlığa zararlı olduğu kesin bilindiği halde, ona olan ilgi artarak devam etmektedir. Yanlış bir fikrin, bir kanaatin değiştirilmesinde eğitimin, basın ve yayının öneminin büyük olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan basın ve yayın organlarının, kitlelerin çevre konusunda bilinçlenmesi için büyük görevler yapabileceği, konu-nun uzmanlarınca belirtilmektedir. Yine burada önemli olan bir husus da, verilen bilgilerin tutarlı olması, birbiriyle çelişmemesi, birinin diğerini yalanlamaması gerekiyor. Bireylerin, evsel atık maddelerinin zararsız hale getirilmesinde konu ile ilgili kuruluşlara katkıda bulunması isteniyor. Bir diğer husus, gıda maddelerinin seçiminde bireyi direkt olarak ilgilendiren hususlara özellikle dikkat etmek gerekiyor. Mümkün oldukça tabiî gıdaların tercih edilmesi, suni ve kimsayal maddeler karıştırılarak imal edilenlerin hem çevre, hem de insan sağlığı için tehlikeli ve zararlı olduğunun bilinmesi gerekiyor. Bu tür gıda maddeleri alınmadığı takdirde, çevreyi kirleten kimyasal atıklar miktar olarak azalmış olacaktır. Esasen, insanlar çevre ko-nusunda özel olarak eğitildiklerinde, ona zarar verecek herşeyden kaçınmaya çalışıyorlar. Meselâ bu hususta Fransa’da yapılan araştırmalar, çevrenin kirlenmesinde rolü olan oto-mobillerin, birer gün arayla kullanmayı bazı sürücülerin kabul ettiğini gösteriyor. Uzmanlar, çevreye yönelik çalışmalarda tam bir başarı elde edilmek isteniyorsa, toplumun her kesiminin bu işe aktif olarak katılımının sağlanmasını şart koşuyorlar. Çevreyi kirletenlere karşı da kitlesel tepkilerin önemini vurguluyorlar.
SONUÇ
Ekolojik felâket karşısında her birey üstüne düşen görevi eksiksiz yerine getirmelidir. Bu meselenin ihmal edilecek hiçbir yönü yoktur. Dünyayı sarsabilecek ekolojik değişimlere karşı ilgisiz kalmanın bedeli, torunlarımıza hattâ onların torunlarına kadar gidebilir. Biz inandığımız değer ölçülerinin gereği, dünyayı bir imtihan alanı olarak görür, bize emaneten verilmiş ol-duğuna inanır, aldığımız emaneti kusursuz sahiplerine vermeyi düşünürüz. Ancak bunu yaparken, dünyayı sömüren, sömürgeci zihniyete yeni sömürü ortamı hazırlamak değil, amacımız elbette. Gelecekte denge unsuru olacak Müslümanlara, tüm insanlığa Hak ve haklılığın ilâhî ölçüsünü getirecek kişilere yeni ve aydınlık, tertemiz bir dünya bırakmak temel amacımız. İnsiyatif, Yüce Yaratıcının insanlığa gönderdiği değişmez ölçülere uyanların eline geçtiği zaman, her problemde olduğu gibi, çevre problemi de kökten halledilmiş olacaktır. Ümitle onları bekliyoruz...
Not: Bu yazının hazırlanmasında, "La Recherche" dergisinin Mayıs 1992 sayısında yayınlanan, "Çevre Bilincinin Geliştirilmesi" adlı makaleden yararlanılmıştır.