Makale

ÇEVRE VE ÇOCUK

ÇEVRE VE ÇOCUK

Hasan Demjr

YAZIMIZIN başlığı, bizim. Çevre Bakanlığı için yaptığımız güzel niyet ve iyi duygularla dolu, çocuğun önemini bilen ve gücüne inanan bir çalışmamızın adıdır.
Memnuniyetle görüyoruz ki, artık çevrecilik marjinal gurupların popülarite aracı olmaktan çıkmış, düşünen insanın bir numaralı meselesi, yaşanan dünyanın muhafaza umudu haline gelmiştir. Artık o bir medeniyet ölçüsü, bir hayat tarzıdır.
Gelelim çevre ve çocuk ilişkisine.
Fevkalâde isabetli bir çevre yaklaşımı var. O yaklaşıma göre dünya, çocuklarımızın bizlere, "Al üzerinde yaşa sevgili anneciğim , babacığım" dedikleri bir emanet. Yani biz büyükler çocuklarımızın bize emanet ettiği toprağı ekip biçiyor , ağacın meyvesini yiyor, suyu içiyor , oksijeni teneffüs ediyoruz .Şüphe yok ki namus ve erdem emanete ihanet etmeyi yani emaneti muhafazayı gerektirir.
Şimdi burada, "Çevreyi muhafaza nedir?" diye bir soruyla karşılaşıyoruz. Muhafaza etmek, olduğu gibi kalmasını sağlamak olarak algılanır, değerlendirilirse yanlış yapılmış olur. Biraz açalım: Çocuğu muhafaza deyince ne anlarız? Onu tehlikelerden ve hastalıklardan korumak, ihtiyaçlarına cevap vererek büyüyüp gelişmesini sağlamak! İşte çevreyi muhafaza da çevreyi tehlikelerden, çağın hastalıklarından korumak, geliştirip güzelleştirmektir. Emanete ehil insanlardan beklenen budur.
Buraya kadar çevrenin çocukların bize emaneti olduğunu, emanete ihanet edilmemesi gerektiğini ve bunun çevreyi muhafaza etmekten geçtiğini söyledik.
Bu, çevre-çocuk ilişkisinde bize düşen birinci görevdir. İkinci görev, çocuğun malına sahip çıkmasını sağlamak, ona çevreye sahip olma duygusunu ve bilgisini kazandırmaktır. Evet, çevre çocuğun bize emanetidir ama çocuk bunun farkında mıdır? Malına, "Bu benimdir" diyebilmekte midir?
Çocuklarımızı ellerinden tutup Yavrum şu bahçe, bu tarla senin" diyor muyuz? Diyoruz. Ona evini, kitaplarını, bisikletini, hısımını, akrabasını öğretiyor, sevdiriyor, sahiplendiriyoruz. İşte vefalı bir emanet erbabıy-sak aynı şeyi, "Bu gökyüzü senin, bu sokak, bu su senin. Bu ağaçlar, bu balıklar, bu denizler senin" demeli, bunun doğru olduğuna çocuğu inandırmalıyız. Çevre eğitiminde bu sahiplenme duygusu temeldir ve sevgi bu temel üzerinde yükselir ve yücelir kanaatındayız.
Bazıları diyebilir ki, "Dünyanın bu en hayati meselesi çoluk çocuğa mı kaldı?"
Böyle bir şeyi söyleyen biri elbette ki, büyüktür ve çocuklar ona dönüp şu soruyu sorabilirler:
"Dünyayı bu hale siz büyükler getirmediniz mi?"
Sevinerek görüyoruz ki, çocuklar boylarından ve yaşlarından akıl ve zekâca çok daha büyükler. Öyleyse onlara çevre konusunda muhtacız. Mecburuz.
Çevre bilincinin bir de sanat, edebiyat boyutu var. Çocuklara çevreyi sevdire-bilmek, çevreye sahip çıkmalarına teşvik edebilmek elbette ki sadece anne-babanın yeteceği bir hadise değildir.
Burada en büyük görev öğretmenlere düşmektedir.
Öğretmenin görevli olduğu yerde ona malzeme vermesi gereken sanatçı ve edebiyatçılara sorumluluk, elbette ki, vaz geçemeyeceği kadar ağır bir şekilde yüklenmektedir. Çocuğun ilgi-sini çevreye çekecek şiirler, hikâyeler, romanlar üretilmelidir. Marifet iltifata tabi olduğu için, bu istikametteki çalışmalar devlet ve çevreye saygısı olanlar tarafından desteklenmelidir. Bu destek sanatçıya veriliyormuş gibi görünse de, çocuğa bir istikbal ikramıdır.
Evet, çevre ve çocuk bahsinde çok şey yazılabilir. Bizim sevindiğimiz en önemli nokta, Türk çocuğunun çevre bilincine dünya çocuklarından geri kalmayacak değerde sahip olması, yer yer onları geride bırakmasıdır. Temizlik kampanyalarında onları en önde görüyoruz. Artık çocuklarımızdan utancımıza olsun çevreyi kirletmeyecek, yerlere tükürmeyeceğiz. İnanın çevreyi sevmemizde çocuklarımızdan çok şey öğreneceğiz.
Ve dünya çapında çevre mühendisleri Türk çocukları arasından çıkacaktır. Zira onların kültür kökünde İslam’ın süzgecinden geçmiş bir çevre zenginliği, emanete ihanet etmeme erdemi var.