Makale

KİRLENEN SADECE ÇEVRE Mİ?

KİRLENEN SADECE ÇEVRE Mİ?
Halit GÜLER

Gördüğünüz gibi bu sayımızın kapak gündemi ve içeriği çevre ve çevre kirliliği.
Bildiğiniz gibi her sayımızda önemli bir problemi, dinî bir üslupla dile getirmeye ve o problemle ilgili çözüm yollarını göstermeye çalışıyoruz.
Her canlıyı yakından ilgilendiren önemli bir sosyal olayda dinin görüşü nedir? Herhalde bu görüşü ortaya koymak da bize düşer. İşte Dergimiz de bunu yapıyor.
Bu sayımızda çevre ve çevre kirliliği hakkındaki düşüncelerimizi bu zamana kadar söylenenlerden farklı bir yaklaşımla aktarmaya çalışacağız. Konuyu insanla birlikte ele alacağız.
Bu sebeple çevreci .geçinenlere soruyoruz; KİRLENEN SADECE ÇEVRE Mİ? Ve cevap veriyoruz; kirlenen sadece çevre ise işimiz çok kolay. Kirleten ortadan kaldırılmadığı sürece çevreyi temiz tutmaya gücümüz yetmeyecektir. Ve nihayet kirlenen çevre, hem kirletenleri ve hem de kirlenmeyi seyredenleri bir-gün kirliliğinde boğacaktır.
Biz, KİRLENEN SADECE ÇEVRE Mİ? Soru cümlesi ile dikkatleri daha çok çevreyi kirletenler üzerine çekmek istedik. Gülen çevreyi gülmeyen, yeşeren tabiatı yeşermeyen, sokakları ve parkları yürünmeyen, suları içilmeyen, havası teneffüs edilmeyen ve ormanları suskun hale getiren zihniyetin varlığını ortaya koymak istedik, insanların içi kirlenmeden, ruhu kararmadan, kalbi paslanmadan, ahlâkı bozulmadan ve canlılara saygıyı kaybetmeden çevrenin kirlenmeyeceği kanaatine vardık. Çevreden önce insanların kirlendiğini ve kirlenen insanların da çevreyi acımasızca kirlettiklerini ciddi ciddi düşündük. 0 halde çevreden önce insan ele alınmalı. Kirlenen düşünceler temizlenmeli, bozulan moraller düzeltilmeli, dejenere olan karakterler manevî ve millî malzeme ile tamir edilmeli. İnsanı kurtarmadan çevreyi kurtara-mayacağımız gerçeği dikkatten uzak tutulmamalı.
Durmadan çevre çevre diyenleri haksız bulmuyoruz ama, ihmal edilen insanında farkına varmaları gerektiği inancındayız.
Avusturya’da bir gölün kenarında oturuyoruz. Bir çocuğun elinde naylon bir torbayla gölün kenarına geldiğini gördük. Bir yerde durdu. Torbadan çıkardığı ekmek parçalarını büyük bir dikkatle kuşlara parça parça atmaya başladı. Ekmek bitinceye kadar devam etti. Bir parçasını bile yere düşürmedi. Ekmek parçalarından suyun üzerinde kalan da olmadı. Çocuğun, torbadaki ekmek parçalarını bir anda göle boşaltarak çekip gitmeyişi dikkatimizi çekmişti.
İsviçre’nin Basel şehrinde nehrin kenarında yürüyoruz. Elimdeki kağıt parçasını’ nehre atmak istedim. Sanki nehrin suyunu yok edecekmişim gibi, yanımdaki arkadaşım, "ne yapıyor-sun!" diyerek karşı çıktı.
On günlük kısa tatilde Konya’nın şirin bir köşesi olan Hadim, Taşkent ve Göksu’ya gittim. Hadimî Hazretlerini de ziyaret maksadıyla yaptığımız bu kısa gezide vadilerin, bayırların, yol kenarlarının, kayalıkların insanlar tarafından nasıl yaşanır hale getirildiğini gördüm. Sırtlarda tertemiz ve yemyeşil üzüm bağları, vadilerde muntazam ve bakımlı bahçeler, taptaze meyveler, ekili toprağı israf etmemek için kayabaşlarına yapılmış mütevazi evler. Kayalardan uzanan rengarenk çiçekler. Kaderine razı mütebessim insanlar.
Bulvarlarda, parklarda, sinema önlerinde, tatil köylerinde sarhoş çığlıkları, rakı şişeleri, raştgele atılmış çöpler, kanepelerde geceleyen insanlar, eksoz kokuları ve baca dumanları.
Bu örnekler çevrede insanın rolünü ne güzel ortaya koyuyor. Gölü kirletmeyen, nehre kağıt parçasını attırmayan, vadileri ve kayalıkları yaşanır hale getiren insan... Bu tip, bu anlayış önemli. Çevrenin temiz kalmasını istiyorsak bu tip insanı çoğaltmalıyız, bu anlayışı yaygın hale getirmeliyiz.
Çevre denilince hemen aklımıza su, toprak ve hava gelir. Daha sonra sokaklar, parklar, bahçeler, oto yollar, dağlar, tepeler, vadiler, ormanlar, nehirler, denizler ve canlılar gözümüzün önünde canlanır. Bunlara hayatiyet kazandıran ve insanların yüzünü güldüren temiz ve berrak hava.
Çevre kirliliği denince de buraların kirlenmesi veya kirletilmesi akla gelir.
Ülkemizde ne zaman çevre konusu gündeme gelse koyların betonlaşmasından, ormanların yok edilmesinden, yeşil alanların yağmalanmasından, şehirlerin üzerine çöken baca dumanlarından ve eksoz kokularından, denize dökülen sanayi atıklarından, şehirlerin ortasında kalmış fabrikalardan, çöp yığınlarından... bahsedilir. Ama bütün bunlara sebep olan insandan bahsedilmez. Ahlâk ve anlayışımızın nasıl bu hale geldiğinden dem vurulmaz. Manevî hislerin, sorumluluk duygularının, örf ve adetlerimizin neden zayıfladığından hiç kapı açılmaz. Onun için de bu işler düzelmez. İnsanı yozlaştıran ve çevreyi kirletecek hale getiren faktörler tek tek ele alınmalı.
Altı milyara ulaşan nüfusuyla dünyamız topyekün kirlilik tehdidi altında. Daha açık bir ifadeyle çevreyi kirletenlerin tehdidi altında. Zavallı dünyamız hem kirletilir, hem de suçlanır. Dünya çekilmez ve yaşanmaz hale geldi deriz. Bu mantığı anlamak da çok zor.
Uzmanların tesbitine göre her yıl 6,5 milyon ton kirli atık denizlere ulaşıyor. Ulaşıyor değil ulaştırılıyor. Bu yüzden balıklar zehirleniyor. Sayısız canlı ölüyor. Martılar denize uğramaz oluyor. Konuyu öyle ele alıyoruz ki, sanki her şey kendi kendine oluyor. Bize de durum tesbiti yapmak, istatistik! rakamlar ortaya atmak kalıyor. Zararı tesbit etmekte uzmanımız çokta, zararı önlemekte her nedense uzmanımız yok. Orman yangınlarının, sel sularının, çığ fela-ketlerinin, depremlerin, trafik kazalarının, kahve köşelerinde pinekleyen insanların, çöpe atılan ekmek artıklarının, erozyonun sebep olduğu zararları, kayıpları ortaya çıkarmakta çok iyi uzmanız. Bunları önlemekte, önceden tedbirini almakta uzman değiliz.
Bu kirli ve zehirli sanayi atıklarını denize ulaştıran, nehire akıtan kim? Yine insan.
Yeryüzünü tahrip ederek, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sorumsuzca tüketerek, ormanları, denizleri ve nehirleri canlılara yaşanmaz hale getirerek, hükümdarlığını sürdürmek isteyen kim? İnsan. Peki dünyayı yaşanmaz hale getirdiğinden dolayı en çok zarar görecek olan kim? Yine insan.
Öyleyse bu meselede öncelikle üzerinde durulması gereken faktör; insan unsuru. Onun eğitimi, terbiyesi, vicdanı ve bu konuda bilgi sahibi kılınması. Vatan sevgisi.
Çevre kirliliği bir bakıma, manen kirlenen insanın dışa yansımasıdır. Ruhen temiz, vicda-nen yüce, manen kuvvetli olan insan, çevresinin temiz tutulmasının gereğine inanır. Bunun dinî bir görev olduğunu bilir. Zira temizlik imanın yarısıdır.
Allah, temiz ve güzeldir, temiz ve güzel olanı sever.