Makale

Başyazı - ÇANAKKALE ZAFERİ

Başyazı

ÇANAKKALE ZAFERİ

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

Ağustos ve Mart Aylarının milli tarihimizde ayrı bir önemi ve hatırası vardır. Ağustos ayı 1071 Malazgirt Zaferi’nin ve 1922’dekl Büyük Taarruz ‘un yıldönümüdür, Mart ayında ise, 18 Mart 1915 tarihindeki Çanakkale Zaferi’nin ve 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilişinin sene-i devriyeleri kutlanır. Bu vesile ile müslüman milletimizin mukaddesatı korumak hususundaki fedakarlıkları yad edilerek yeni nesillere "Milli tarih şuuru" verilmek istenir.
1683 İkinci Viyana Bozgunundan itibaren gerilemeye ve toprak kaybetmeye başlayan Osmanlı Devleti kendi İç dinamiklerindeki bozulma ve gerileme yanında, Batı Avrupa’da başlayan müstemlekecilik ve coğrafi yayılmacılık ideolojilerinin hedefleri arasına da dahil olmuştur. İslam ülkeleri birer, ikişer Batılı müstemlekeci devletlerin işgali altına girmeye başladı. Hindistan, Endonezya ve Yemen bu devletlerce işgal edildi. Kuzey Doğu’da; Kazan, Kırım, Kuzey Kafkasya ve Kıpçak Yaylası, Rus Çarlığınca istila edildi.
İslam Dünyası’nın temsilcisi ve en I güçlü devleti olan Osmanlı Devleti’nin, Avrupa Devletleri’nin birbiriyle iktisadi rekabetleri sebebiyle ortaya çıkan ikiye bölünmüşlükten faydalanarak, zaman zaman denge politikası izleyerek Devlet-i Aliyye’yi (Büyük Osmanlı Devleti) dış tehlikelerden koruduğu müşahede edilmektedir. 1914 yılında emr-i vakilerin baskısıyla Harbi Umumiye (Birinci Dünya Savaşı) girmek zorunda kalan Osmanlı Devleti, bir kaç ay sonra bizzat Osmanlı Devleti’nin başkenti ve makarr-ı hilafet olan İstanbul’u işgale yönelen Ehl-i Salib ordularının boy hedefi oldu,
Çanakkale Boğazı’nı geçerek bir kaç gün içinde İstanbul’u ele geçirmeyi planlayan itilaf devletleri kendi müstemlekelerinden getirdikleri onbinlerce askerle ve zırhlı gemileriyle Çanakkale Boğazı’na dayandılar. Zafere ulaşacaklarından kesin olarak emin bulunan İngiliz-Fransız ortak donanması, karşılarında hiç ummadıkları bir direniş ve savunma gücü buldular. İki yıl önce Balkan Savaşı’nda küçük Balkan devletleri karşısında İttihat ve Terakkici subaylarla
Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarı subayların siyasi çekişmeleri ve disiplinsizlikleri yüzünden Çatalca’ya kadar gerileyen Osmanlı Ordusu’nun kendileri karşısında kahramanca savunma gösterebileceğini, doğrusu, hiç tahmin edemiyorlardı,
İkiyüz elli bin kahraman Mehmetçiğin canına mal olan Çanakkale Müdafaası, tarihimizin en büyük zaferleri arasındadır. Destanlaşmış bir zaferdir. Anadolu’nun her bölgesinden, hatta her köyünden bir kaç gencin şehit düştüğü Çanakkale Savaşları, milletimizin sahip bulunduğu cevherin öz olarak dalma muhafaza edildiğini, bu cevherin ve fıtrî kabiliyetin iyi yönlendirilmesi durumunda, müslüman Türk milletinin büyük hamleler ve üstün idealler uğrunda büyük fedakarlıklara her zaman hazır ve müheyya olduğunu da Isbat edecek tarihî bir misâldir.
İslam tarihinde Bedir ve Uhud Savşlarıyla başlayan din ve mukeddesatı korumak uğrunda yapılan fedakarlıklarla Çanakkale Müdafaası arasında tarihî ve stratejik benzerlikler de göze çarpmaktadır. Bedir Savaşı’nda, yeni kurulan Tehvid Dini’nin korunması sözkonusuydu. Ve savaş müslümanların hemen yanı başında cereyan ediyordu. Çanakkale Zaferinde de, yine üç asırdır müstemlekeci devletlerin ve Haçlı zihniyetinin temsilcisi olan devletlerin İslam Dünyası’nın lideri ve koruyucusu durumunda olan Osmanlı-Türk Devletine saldırısı mevcuttu. Ve de savaş İslam Dünyası’nın gözbebeği olan İstanbul’un çok yakınında cereyan ediyordu. Milli Şairimiz Mehmet Akif, Çanakkale kahramanlarını Bedir Savaşındaki mücahidlere benzetirken, bu tarihi ve stratejik benzerliği dikkate almış olmalıdır. O’nun Çanakkale Şehitleri için yazdığı ölümsüz şiirini tarih şuuru içinde okumalıyız.
Çanakkale Zaferi’nin günümüze sunduğu en önemli mesajlardan biri de; dini ve milli birlik şuurunun korunması gereğidir. 1914 yılı sonlarında sadece Anadolu’dan değil, Osmanlı toprağı olan her bölgeden binlerce müslüman yiğit, devleti ve mukkaddesatı korumak uğrunda, binbir zahmetli yolculuktan sonra, Gelibolu yarımadasına veya Çanakkale sahillerine gelerek birlikte savaştılar ve birlikte şehid oldular.
Aynı Dinin, Din-i Mübin-I İslam’ın mensuplarının bazı torunları; maalesef şimdilerde, etnik farklılık iddialarıyla ve ırkçı (nasyonalist) anlayışlarla birbirine düşmanlık beslemekte ve seksen yıl önce dedelerini Çanakkale’de katleden devletlerin siyasi emellerinin aleti olan menfi davranışlar sergilemektedirler. Doğu’da Sarıkamış Harekatında soğuktan donarak ölen Mehmetçiklerin bir çoğu Batı Anadolu’dan, Ege’den veya Orta Anadolu’dandı. Çanakkale Müdafaası sırasında şehid düşen yiğitler arasında da her bölgeden, hatta Şam’dan, Arabistan’dan gelmiş gençler vardı. Irak cephesinde AH İhsan Paşa’nın emrinde İngilizlere karşı savaşan erlerimiz, sadece aslen oralı olanlardan ibaret değildi, Ankaralı, Konyalı, Erzurumlu., binlerce yiğit "Din’ü Devlet" uğrunda savaşmak için gelmişlerdir..
Tarihimiz; bizim için en önemli ibret levhalarıyla doludur. Bu altın levhalardan biri de, hiç şüphesiz Çanakkale Zaferi’dir. Tarihten ibret alarak, İslam’ın gereği ve milli dayanışma anlayışımızın zaruri sonucu olan bütünlüğümüzü ve bunun teminatı olan manevi değerlerimizi korumalı, memleketimizin İmarı ve kalkınması İçin elele, gönül gönüle çalışmalıyız. Birliğimizi bozmaya matuf hain ve sinsi oyunlar karşısında uyanık olmalıyız.