Makale

TOPLUMUN DİN EĞİTİMİ

TOPLUMUN DİN EĞİTİMİ

Neda ARMANER

İnsanlık hayatını çeşitli yönlerden kavrayıp, topluluk, hukuk, ekonomi, eğitim, din, sanat v.b. oluşumlar içinde yorumlanmasını, düzenlenmesini kendilerine konu yapan ilimler ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından beri mânevi ilimler adı altında bilinmektedir. Bu ilimlerin belli konulan olduğu gibi Öğretimlerinin sistemli bir esasa dayandırılması için de belli bîr metotları vardır.

Yukarda görüldüğü üzere, din de manevî bilgiler alanında yer alır. Bu itibarla ona ait eğitim ve öğretimin bir usul içinde düzenli bir esasa dayandırılarak verilmesi ve geliştirilmesi zaruri bir haldir. Böylece bu üstün amacın hizmetinde, bir İslâm eğitim ve Öğretim metodunun imkânları neler olabilir? Bu metod, genel öğretim ve eğitim prensipleri içinde mütalâa edilmekle beraber, zarurî olarak çocukda ve büyüklerdeki din duygusunun gelişimini gözönünde bulundurmak, toplum psikolojisini tanımak ve pedagojinin verilerinden faydalanmakla aktif ve yapıcı bîr karaktere sahip olabilir.

Ruhî hayatı, dıştan ve içten gelen etkilere karşı, organizmanın çeşitli hareket ve davranışlar toplamı olarak inceleyecek olursak, bu hareket ve davranışların en basit şekli duyular ve duyumlar, bunların birleşik ve karmaşım şeklinden de duygu ve heyecanlar meydana gelirler.

Duygu ve heyecanların karmaşım şekiller alması hali, çok vakit yüksek duygu ve heyecanlar şeklinde ifadelerini bulur. Ahlâkî, dinî ve estetik duygu ve heyecanlar, bu yüksek duygular ve heyecanlar arasında yer alır.

Bunlann temellerini, kişisel temayüllerde görenler bulunmakla beraber, büyüme ve gelişme konusunu daha çok, hareketlere, fikir ve düşüncelere, sonuç olarak da ruhun yapısına şu veya bu şekilde etki yapan aileye, okula ve toplum çevresine bağlamak yerinde olur.

Çocuğun yetişip gelişeceği bu çevreler içinde din duygusuna belli bir yer vermek ve onun eğitimini de incelemek, bu gün psikoloji ve pedagojinin ihmal etmediği bir alan olup, bu konuda sürekli bir takım çalışmaları da görmekteyiz.

Bir dinî inanışa bağlı olmada tabiî ve gayri şuurî bir taraf olduğu gibi, bir de istiyerek ve bilerek inanma hali yâni eğitsel bir yolla işleniş yönü vardır. Bu itibarla tesir ve telkin yolu bakımından dinî eğitim, bir sistem ve anlayış içinde vâki oldukça, kişiye en yüksek bir ahlâk ve insanlık duygusunu benimsettirebilmek mümkün olabilir. Bilhassa halk topluluğu için dinî eğitimin indî düşünce ve değerlerden kurtarılması dinî öğretimin, birleştirilmiş bir temele ve sisteme dayandırılması şarttır. Bunun için de dinî terbiyenin disiplinli bir plân içinde değerlendirilmesi hususunu ele almak ihtiyacındayız.

Yüzyıldanberi bu alanda din psikolojisi ile din sosyolojisinin devamlı bir şekilde çalıştığı bilinmektedir. Biz bu yazılarımızda, kısaca bu çalışmaları dikkata alarak, gelişen mânevî ilimlerin ışığı altında psikolojik ve sosyolojik verilere dayanarak bu gün gerçek bir durumla en yüksek duygu ve heyecan vereceğine inandığımız İslâm Dîni’nin öğretim ve eğitim imkânları üzerinde duracak ve ne şekilde ele alınabileceğini izaha gayret edeceğiz.

Gerçek olan şudur ki, eğitim, toplumsal faaliyet ve çalışmalarla kendini gösterebilir. Bu toplumsal faaliyet ve çalışmaların başında din en büyük yardımcıdır. Şuurlu, metotlu ve disiplinli bir din eğitimi genel eğitimin bir yardımcısı ve en mühim yapıcısıdır.

Eski medeniyetlerde teşkilâtlı bir okul ihtiyacı doğmamıştır. Böylece ilk zamanlarda din de bir ders olarak mevcut değildi.

İslâmî tedris ve talim meselesinin tarihî yönden umumî durumu şöyledir: Hazret-i Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra kurduğu mescide bitişik olarak bina edilen Suffa (Sofa)ya devam edenler burada okuma ve yazma öğrenirler ve İslâm terbiye ve disiplini ile yetişenler vahiy kâtipliği de yaparlardı. Daha sonraları câmilerle birlikte, bilgi müesseselerinin (medreselerin) kurulmasında bu davranışın tesiri büyük olmuştur.[1]

İslâmiyet’in ilk devirlerinde dinî eğitim ve öğretim için vazife alan (mübeşşirler, muallimler) aynı zamanda o topluluğun idarî ve adlî birer lideri durumunda idiler. Emevî ve Abbasîlerin birer imparatorluk veçhesi verdikleri siyasî hakimiyetleri sırasında hilâfet yâni dînin temsilî liderliği başta olan (Emîr-ul-mü’minîn) de kalmakla beraber dinî, idarî ve adlî makamlar nisbî bir ayrılığa doğru yöneltildi. Dinî tedrisat ise bilhassa Selçuklular devrinde disiplinli ve ornagize bir hal aldı. İslâm ülkelerindeki üniversitelerin ilk örneği sayılan Nizamiye külliyesi devrinin ileri bir müessesesidir. Gazâlî gibi nefsinde dinî ve felsefî bilgileri toplamış, müderrisler burada ders göstermekte idiler.

Avrupada Ortaçağın başlangıcında kilise teşkilâtına bağlı olarak dinî eğitim bulunmakta idi. Tabiî olarak bu eğitim ve öğretim çocuklar kadar büyüklere de yöneltilmiş bir durum gösteriyordu. Daha sonraları bilhassa reformasyon devrinde dinî akidelerin İncil parçalarının, kilise ile ilgili dua ve ilâhîlerle geniş halk topluluklarına öğretilmesi geleneği devam etti. Devirler ilerledikçe ilk öğretim kilisesinin nufuzundan kurtulup devlet okulları haline gelince, din bilgisi öğretimi yanında diğer öğretim konuları da önem kazanmağa başladı.

Eğitimi topluluğa ait fikir hayatının yayılıp gelişmesi olarak anlayacak olursak, toplum pek tabii olarak dinî fikirlerini de yeni nesillere zarurî bir şekilde intikal ettirecektir.

İlkel cemiyetlerde eğitim ve öğretim yaşlılar tarafından yapılırdı. Fakat topluluklar teşkilâtlandıkça din öğretimini, genel öğretim ve eğitim konularında olduğu gibi bir plân ve sisteme bağlamak lüzumu belirdi.

Diğer dinlerde rahiplik ve onun teşkilâtı yer aldığından dinî eğitim ve öğretimin son yüzyıla kadar münhasıran bu müesseseler tarafından ele alındığı bilinir. Ancak, son elli yıldır din eğitimi ve onun psikolojik ve sosyolojik değerleri üzerindeki çalışmalar bilhassa Hıristiyanlığın ruhban teşkilâtını aşarak Avrupa ve Amerika üniversitelerinin öğretim üyeleri tarafından ele alman akademik bir konu haline getirilmiştir. Zira, sosyolojik ve psikolojik bilgiler içinde dinin fert için olduğu kadar cemiyet hayatı, aile ve millet topluluğu bakımından da önem taşıdığı bilinmektedir. Bu duygu ve düşünceye bağlı kalınarak din eğitim ve öğretiminin imkânlarını daha sonraki yazılarımızda araştıracağız.

(Devamı var)



[1] Bk. Osman Keskioğlu, Kur’ân Tarihi, İstanbul 1958.

Neda Armaner, D İn Bilgisi, cilt I, s. 13 ve cilt II, Böl. V. İstanbul 1960.