Makale

Ramazanın Ardından

BAŞYAZI

MEHMET NURİ YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

Ramazanın
Ardından

Kandil Geceleriyle başlayıp, Recep ve Şabanla devam eden ve Ramazan Ayı ile zirveye ulaşan manevi bir atmosferden geçtik.
Bu manevi feyz ve bereket mevsiminde ilahi emre uyarak ve Yüce Allah ’ın rızasına ermeyi ümit ederek üzerimize farz kılınan oruçlarımızı zevkle ve şevkle eda ettik. Orucun ve Ramazan Ayının zahmet ve sıkıntılarına sabrettik, nefsimizle mücadele ettik. İmanımızın sesine uyarak nefislerimizin kötü arzularını frenledik, midenin, şehvetin ve nefsin isteklerine karşı koyduk. Aç ve susuz kalmak suretiyle aczimizi anladık, gurur ve kibirimizi yendik, açların halinden haberdar olduk. Onlara karşı merhamet ve yardım etme duygularımız gelişti. Zekât, fitre ve sadakalarımızla yetim, fakir, kimsesiz muhtaçlara yardım ettik, onların hayır dualarını aldık. Diğer yardımlarımızla da hayır müesseselerine destek olduk.
Vakit namazlarına ilaveten teravih namazlarını da cemaatle kılarak manevi hazzı ve zevki diğer zamanlardan daha çok tattık. Mabetlerimizi şenlendirdik. Hangi sosyal kategoride bulunursak bulunalım aynı safta omuz omuza ibâdet ederek iftar ve sahur davetlerinde bir araya gelerek aramızdaki dargınlık, kırgınlık ve küslükleri gidermeye çalıştık, Din kardeşliği, birlik ve beraberlik ruhunu aramızda ihya ettik.
Kur’ân okuduk, hatimler yaptık, ya da okunan mukabeleleri dinledik. Böylece geçmişlerimizin ruhlarını şâdettik ve gönüllerimiz ilâhî Kitab’ın nûruyla aydınlandı.
Daha önce işlediğimiz günah ve hatalarımıza tevbe ettik, Yüce Rabbimiz’in engin rahmetine yönelik avf ve mağfiretimizi diledik. İbâdetlerin ve güzelliklerin hayatımızı kuşattığı bir manevî iklimde olmamız dolayısıyla dillerimizi yalan, gıybet, iftira... gibi kötü alışkanlıklardan, gönüllerimizi kin, haset, husumet gibi zararlı duygulardan arındırmaya çalıştık.
Hülasa; bu mübarek ayda inançlarımızı fiiliyata döktük, Yüce Dinimizin emir ve yasaklarını en geniş manada tatbikata koyduk.
Şimdi, bu kadar özellik ve güzelliklerle dolu bir mübarek Ramazan Ayı’nı daha geride bırakmış bulunmaktayız. Bir dahaki Ramazan Ayı’na kim öle, kim kala. İşte böyle kutsal ve feyizli bir ayın arkasından mü’min kardeşlerimize bazı tavsiyelerde bulunmayı faydalı mülahaza etmekteyim.
Allah’a karşı vazifelerimizi yapmak sadece Ramazan Ayı’na mahsus değildir. Allah ve Resulünün emir ve yasaklarını büluğ çağından ölünceye kadar bütün hayatımız boyunca tatbik etmekle mükellefiz, ibâdetlerde devamlılık esastır. Cenab ı Hakk buyuruyor ki:
"Sana ölüm gelinceye kadar Rabbına ibadetle devam) et." (Nahl:99)
"Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın." (Haşr: 19)
"Ya Resulallah, hangi ibâdetler Allah indinde daha çok sevimlidir?" diye soran Hz. Aişe (R.A.) validemize Peygamberimiz (S.A.5.); "Az da olsa devamlı olanıdır." (Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 142) buyurmak suretiyle bu hususa dikkatimizi çekmişlerdir.
Şu halde Ramazan ’da olduğu gibi, Ramazan’dan sonra da kulluk görevlerimizi, ibâdetlerimizi eda etmeye devam etmeli, camilerimizle bağlarımızı koparmamalıyız.
İnsanı meydana getiren madde ve ruh devamlı bakılmaya ve beslenmeye muhtaçtır. Nasıl maddi bünyemizi devamlı yemek, içmekle korumak zorundaysak, ruhumuzu da inanç, ibâdet ve ahlâk gibi manevî gıdalarla sürekli beslemek mecburiyetindeyiz.
Mü’min kârını zararını iyi hesap etmelidir. Akıllı kişi, kârına kâr katan insandır. Madem ki Ramazan’da pek çok manevî kazanç elde ettik, öyleyse bu aydan sonra da bu manevî güzellikleri sürdürmek suretiyle kârımızı daha da çoğaltmalıyız.
Cenab-ı Hakk’tan bütün müslümanları birlik, beraberlik ve huzur içinde daha nice Ramazanlara ulaştırmasını niyaz ediyorum.