Makale

Gençlik ve Müstehcenlik

BAŞYAZI
Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkan Vekili

Gençlik ve Müstehcenlik

DİLİMİZDE bir kelime vardır: Müstehcenlik. Arapça H-C-N kökünden gelen bu kelime; "hoş karşılanmayan şey, açık-saçıklık, bîedebâne, yani edep ve ahlâk kurallarına sığmayan söz, hal, hareket ve davranış" gibi anlamlara gelmektedir.
MÜSTEHCENLİK, toplumlarda tarih boyunca tartışılmış ve genelde yadırganmıştır. Edep sayılan söz, hal ve hareketlerin sınırlarını, dolayısıyla müstencenliğin alanını tayin eden faktörlerin başında "akl-ı selim" ve "din" gelmektedir.
Bü itibarla, temelini "akl-ı selim" ve "din"în oluşturduğu toplumların ahlâk -anlayışı ile örf, adet, gelenek ve görenekleri, hemen her dönemde müstehcenliğin karşısına dikildiği, tarihi ve sosyolojik bir vakıadır. İnsanlığın ortak tecrübesi göstermiştir ki, müstehcenlik "kişilik"in tabiatına, "toplum"un sağlıklı yapısının oluşup gelişmesine ters düşmektedir.
MÜSTEHCENLİĞİN bütün çeşitleri arasında ortak bir özellik bulunmaktadır. O da, dinî ifadesiyle "şehevî arzular"] körüklemesidir. Başka bir ifade ile, şahıslarda "cinsî duygular"! galeyana getirmesidir. Bu da, insanlarda diğer bazı duyguları, özellikle fazilet hislerini köreltmekte, şehevî arzuları güçlendirmekte, dolayısıyla kişiliğin dengesini bozmakta, toplumlarda huzursuzluklara yol açmaktadır.
İNSAN ömründe şehevî arzuların en yoğun olduğu dönem "gençlik" çağıdır. Bundan dolayı, müstehcenlikle gençlik arasında yakın bir ilgi söz konusudur. Böyle bir ilgi sebebiyle, geçmişte olduğu gibi günümüzde de, bazı çevreler tarafından gençlerin bu duyguları istismar edilmek istenmektedir.
TÜRK TOPLUMU, müstehcenlik karşısında, tarihin derinliklerine kök salan asil ve ciddi bir anlayışa sahiptir. Bu anlayış, günümüzde de ana çizgileri ile devam etmektedir. Türk Milletinin bu anlayışı, müstehcenlik konusundaki spekülasyonlara zıt; fakat ahlâkî, psikolojik, sosyolojik ve pedagojik "ilmî tespitlere açıktır. Bu bilim dallarında zaman zaman ileri sürülen "indî teoriler"i, "ilmî tesbitler"in dışında tuttuğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.
TOPLUMUMUZUN müstehcenlik karşısındaki asil anlayışını bundan böyle de sürdürmesi konusunda ailenin, eğitim kurumlarının ve basın-yayın organlarının çocuk ve gençlere bilinçli bir şekilde "kişilik" kazandırmaları önemlidir. Fakat bu arada, böyle bir şahsiyetin gençlere kazandırılmasında eğitim-öğretim yolunun elden bırakılmaması gereğini hatırlatmak istiyorum. Bu konuda Başkanlığımız teşkilatına da önemli görevlerin düştüğünü biliyorum.
Bu nedenle, dergimizin bu sayısında "gündem", ağırlıklı olarak "Müstehcenlik ve Gençlik" konusuna ayrılmıştır. Tartışmaların amacına ulaşmasını niyaz ediyorum.