Makale

Din Hizmeti Aşkı Gerektirir

Doç. Dr. Mustafa Yıldırım
DEÜ İlahiyat Fakültesi

Din Hizmeti
Aşkı
gerektirir

Din insanlık için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İlk insanın aynı zamanda peygamber olduğu düşünülürse, din ve onu öğretecek olan kişi ve kurumların din ile birlikte her zaman var olacağı muhakkaktır. İslam dininde ruhbanlığa benzer bir din adamı sınıfı bulunmamakla birlikte, toplumu dini konularda aydınlatmak üzere, eski adıyla "hademe-i hayrat", yeni ifadeyle "din hizmetlisi" sınıfı hep olagelmiştir. "Müminlerin toptan sefere çıkmamaları, onların arasında her gruptan bazılarının, din hakkında derin ve sağlam bilgi elde etmeye çalışmaları ve dönenleri aydınlatmaları için sefere katılmamalarının daha uygun olacağı" (Tevbe, 118) mealindeki ayet-i kerime, böyle bir sınıfın var olması gerektiğine dair dini delil sayılabilir.
İslam dini en son ve en mükemmel dindir. Ancak bir din ne kadar mükemmel olursa olsun sonuçta o din, onu öğreten kimselerin bilgi, kabiliyet ve anlayışı ölçüsünde öğrenilmiş olacaktır. Nitekim günümüzde, Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnet elimizde olduğu halde din adına farklı anlayış ve uygulamaların varlığı bunu teyid etmektedir. Bu sebeple, toplumu dini konularda aydınlatma görevi üstlenen kimselerin, yukarıda sözü edilen ayet mealinde de belirtildiği üzere, din hakkında derin ve sağlam bilgiler edinmesi büyük önem taşımaktadır.
Din görevlisinin misyonu, yani görevi; öncelikle görev alanıyla ilgili bilgi ve becerilerini geliştirmektir. Söz gelimi bir vaiz, halka konuşacağı konu hakkında temel kaynaklara inebilecek ilmi donanıma sahip olma; bir imam-hatip, Kur’an kıraati ve hitabet ve bir müezzin de, ses eğitimi ve ezanla ilgili makamlar konusunda sürekli bir bilgilenme çabası içinde olmalıdır. Bu durum, din hizmetinin sağlıklı yürütülmesinin öncelikli şartıdır. Aksi takdirde topluma karşı güvenilirliğini kaybeder.
Bunun sonucu olarak da toplum, din görevlisi dışındaki kimi insanların telkinlerine açık hale geleceği için bazı istismarlara da zemin hazırlanmış olacaktır.
Din görevlisi aynı zamanda, yaygın din eğitimi ve öğretiminin en önemli öğretmenidir. Değişik yaş gruplarındaki insanlarımıza gerek Kur’an-ı Kerim, gerek ilmihal bilgileri ve gerekse ahlakî esasların öğretimi görevini, yılın her mevsiminde büyük ölçüde din görevlileri üstlenmektedir. Özellikle İslam dininden uzaklaştırılma çabalarına yoğun bir şekilde muhatap olan gençlerin dinleri hakkında doğru bilgilendirilmeleri konusunda din görevlileri özel gayret göstermelidir. Diğer taraftan bir din görevlisi; tayin ya da nakil gecikmesi, izin, hastalık vb. sebeplerle kendisinin bulunamadığı durumlarda camide imamet ve hutbe okuma görevlerini yapabilecek kimseleri yetiştirmeyi de kendisine amaç edinmelidir.
Din görevlisi görev alanını camiyle, muhataplarını da cami cemaati ile sınırlamamalıdır. Çünkü o, camiye gelen ya da gelmeyen, fakat kendisini Müslüman olarak tanımlayan bütün insanlara karşı dini sorumluluk taşımaktadır. Bu sebeple, temsil ettiği makamın vakarını zedelememek kaydıyla çevresindeki bütün insanların sevinçli ya da kederli anlarına ortak olmaya çalışmalı, halk arasındaki bazı ihtilafların çözümü için İnsanî çerçevede gayret göstermelidir. Böylece toplumun birliği ve huzuruna büyük katkılar sağlamış olacaktır.
Din hizmeti bir aşk işidir. Din görevlisinin, devletin hiyerarşik yapısı ve çağın getirdiği şartlar gereği bir kamu görevlisi statüsünde bulunması ve aldığı maaşın yeterli olup olmaması, özellikle mesai kavramı ve hizmet alanını dar tutması açısından kendisi için bir mazeret teşkil etmemelidir. Daha açık ifade etmek gerekirse o, bir gönül eri olarak, hiçbir mesai mefhumu tanımadan iyi, güzel ve faydalı olan her işe, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek koşmayı kendisi için bir görev bilmelidir. "Allah’ın, sadece kendisi için ve sırf kendi rızası gözetilerek yapılan amelden başkasını kabul etmeyeceği"ne dair hadis-i şerif, (Nesâî, Cihad 24; Ahmed ibn Hanbel
IV, 126) özellikle din hizmetinde bulunanlar tarafından çok daha fazla dikkate alınmak zorundadır. Bütün peygamberlerin, tebliğ ettikleri dine karşılık halktan maddî bir talepte bulunmadıkları ve din görevliliği resmi bir statü kazanmadan önce din hizmeti yapanların fedakârlıkları hatırlanırsa, bu hususun din hizmetinin ana esasını oluşturduğunu söylemek mümkündür.
Din görevlisinin vizyon sahibi, yani ileri görüş ve geniş fikirli, toplumda ilgi ve saygınlık uyandıran, problemlere çözüm üreten bir nitelik taşıması ayrı bir önem taşır. Her din görevlisinin dini tebliğ açısından bir peygamber mesleği icra ettiği düşünülürse, Hz. Peygamber (s.a.s.)’ın, âyet-i kerimede anlatılan "..insanların yüklerini ve üzerlerindeki bağları kaldırıcı olma" (Araf, 157) vasfını, "dinde zorluğun bulunmayışı" (Hac, 78) ve "Allah’ın zorluk istemeyip kolaylığı murad etmesi" (Bakara, 185) gibi, inanan insanların dinle bütünleşmesini sağlayacak genel prensipleri özümsemiş bir din görevlisi vizyon sahibi demektir.
Din görevlisi "sorun oluşturan" değil, "sorun çözen" bir din hizmeti anlayışına sahip olmalıdır. Kitaplarda yazılı olan, asırlar öncesinin şartlarına göre şekillenmiş, yaşanan hayatla büyük ölçüde ilgisi bulunmayan bir kısım bilgilerle din hizmeti yapmaya çalışmak, sorun çözmekten daha çok yeni sorunlara
yol açacak ve din adına insanların hayatlarında zorluk ve sıkıntılar meydana getirecektir. Din görevlisinin işi, "bütün Müslü- manlar arasındaki ortak dinî anlayış ve tecrübenin dayandığı iki temel kaynağa (Kur’an ve sünnet) bağlı olarak, tarihî tecrübeden süzülüp gelen istikrar bulmuş dinî bilginin halka sunulması işini yürütmektir." (II Müftüleri Semineri Sonuç Bildirgesi, Diyanet Aylık Dergi Haber Bülteni, Ağustos 2005, sayı 176, sayfa 6).
Din hizmeti, bu görevi yapanların çok sabırlı olmasını gerektirmektedir. Hitap ettiği toplumun yaş, kültür ve anlayış seviyeleri çok farklıdır. Hepsine birden hitap edecek bir üslûp geliştirmenin zorluğunun yanında, onların farklı davranışlarını anlayışla karşılamak zordur ve büyük sabır ister. Azarlamadan, fevri hareketlere yeltenmeden, güler yüz ve hoş görüyle davranıldığı takdirde uzun vadede pek çok gönül kazanmak mümkün olacaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e hitaben; "şayet kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılırlardı. O halde onları affet, onlar için istiğfarda bulun" (Âl-i Imrân, 158) mealindeki ayet, ifade etmeye çalıştığımız özelliği vurgulamaktadır. Anadolu’nun fethinde gönül erlerinin katkıları hepimizin malumudur. İman bir gönül işi ise, işin başı gönüllere girmek ve gönülleri kazanmaktır. O halde "dövene elsiz, sövene dilsiz" anlayışıyla, nefsî duygulardan arınarak engin hoşgörü sahibi olan bir din görevlisi daha verimli hizmet edecektir.
İslam dininde ibadet kavramı dar ve özel anlamda, "belli şekil ve tutumlar"ı ifade ederken; daha genel ve geniş anlamda, "Allah rızası için ve iyi niyetle yapılmış her türlü iyi ve güzel şeyler"i de kapsamaktadır. Dolayısıyla vizyon sahibi bir din görevlisi, sosyal hayatın pek çok alanında topluma yararlı işlerin içinde olmak durumundadır. Söz gelimi, görev yaptığı mahallin durumuna göre misafirhane, aşevi ve sağlık ocaklarının yapılması, ihtiyacı olanlara tedavi, barınma ve yakacak gibi maddî destek sağlanması, çocukların, özellikle bazı yörelerdeki kız çocuklarının okullara gönderilmesinin teşvik edilmesi, gençleri zararlı alışkanlıklardan korumak için onlarla birlikte bazı sportif faaliyetlerin düzenlenmesi, okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla kütüphanelerin oluşturulması gibi pek çok sosyal faaliyetin öncüsü olmak ya da bu faaliyetlerin içinde bulunmak mümkündür.
Din görevlisinin söz ve eylemlerinin tutarlı olması, kendisine duyulacak güven açısından son derecede önemlidir. Söz ge- limi, hutbede cemaatine ağaç dikmenin öneminden ve ağaç dikmenin kabir azabını hafifleteceğinden bahseden bir din görevlisi, cami bahçesine ya da uygun yerlere ve mezarlıklara ağaç dikme konusunda bizzat kendisi öncülük etmelidir. Yolda insanlara eziyet veren şeyi gidermenin bir iman alameti olduğunu söylemekle beraber bunu eylemleriyle ispatlayan, yani çevreye rahatsızlık veren şeyleri duyarlı bir vatandaş bilinciyle o hususla ilgili yetkililerle işbirliği yaparak engellemeye çalışan bir din görevlisi, çevresinden çok daha fazla destek bulacaktır.
Din görevlileri hakkında oluşturulan imaj konusunda yapılan şu tespit önemlidir: "Din görevlileriyle ilgili birtakım yanlış imaj üretimlerinin, doğrudan insanların dinî inançlarında sarsıntıya yol açtığını unutmamak gerekir. Bunun için alınması gereken tedbirler arasında din görevlilerinin payına düşen önemli işler vardır. Din görevlileri hakkında toplumda var olan imaj ve değerlendirmelerin ne tür tecrübelere veya gözlemlere dayandığı tespit edilmeli, daha saygın ve etkin bir din görevlisi olmanın vizyonuna ve misyonuna talip olunmalıdır." (II Müftüleri Semineri Sonuç Bildirgesi, sayfa 7)
Bütün bunların yanında görselliğin önemi de göz ardı edilmemelidir. Din görevlisinin giyim kuşamı, kıyafeti, özetle dış görüntüsü temiz, bakımlı ve toplumda saygınlık uyandıracak tarzda olmalıdır. Ayrıca diksiyon kurallarına uygun ve Türkçeye hâkim bir üslûpla konuşan görevlinin karşısındakini etkileme gücü daha da artacaktır.
Günümüz dünyasında insan hakları ve küresel barış gibi pek çok konuda Müslümanlar aleyhine yapay bir imaj oluşturulmaya çalışıldığı bilinmektedir. Din görevlisinin doğru bir din anlayışına sahip olması, hitap ettiği topluma her türlü istismardan uzak, ve hayatın gerçekleriyle uyumlu yaşanabilir bir din anlatması, kısaca yukarıda anlatmaya çalıştığımız misyonu yerine getirmesi ve vizyon sahibi olması, bu çabaların boşa çıkartılabilmesi açısından da ayrı bir önem arzetmektedir.
Din görevlisinin misyonu ve vizyonu ile ilgili anlatmaya çalıştığımız hususların teorik ve hayalî olduğu, pratikte bunun gerçekleşemeyeceği gibi bir düşünce asla akla gelmemelidir. Tarihte, özetlemeye çalıştığımız ve hatta bunlardan daha fazla nitelikleri haiz sayısız örnek olduğu gibi, günümüzde de böyle güzide din görevlileri pek çoktur. Toplumun birlik ve beraberliğinde önemli bir harç görevi üstlenen ve bir peygamber mesleği icra eden din görevlilerimizin tamamının böyle bir anlayışla görev yapmaları din hizmeti açısından en büyük temennimizdir.