Makale

Hz. Muhammed’e GÖNÜL VERMEK

GÜNDEM

Hz. Muhammed’e GÖNÜL VERMEK

Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL
Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Emekli Öğretim Üyesi

Asr-ı saadette ona gönül verenler
Bir gün bir zat Rasul-i Ekrem’e (s.a.s.) kıyametin ne zaman kopacağı ile ilgili bir soru sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) soruyu soran kişiye; “O saate, o güne ne hazırladın?”dedi. Çünkü kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başkası bilemezdi. Adam; “Ey Allah’ın elçisi! Benim farz ibadetler dışında öyle fazla bir orucum, namazım, verilmiş sadakam yok. Fakat ben Allah’ı ve Rasulü’nü seviyorum”dedi. Rasul-i Ekrem Efendimiz de ona: “Öyle ise sen sevdiklerinle beraber olacaksın.” buyurdu. Bu hadisin ravisi Hz. Enes b. Malik, “Hz. Peygamber’in (s.a.s.), sevdiklerinle berabersin müjdesine sevindiğimiz gibi hiçbir şey bizi sevindirmedi.” diyor ve şöyle devam ediyor: “Ben, hem Peygamber Efendimizi, hem Hz. Ebu Bekir’i, hem Hz. Ömer’i seviyorum. Onların yaptığı güzel işlerin benzerlerini o ölçüde yapamamış olsam bile kendilerini sevdiğim için onlarla beraber olmayı umuyorum.” (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, IX, 348-349.)
Ashab-ı Kiram bu sevgi ile bu ümitle Yüce Allah’ın rızasına ve Sevgili Peygamberimiz’in hoşnutluğuna erişecek bir hayat yaşadılar, barış ve güven içinde huzurla yaşayabilecekleri mesut ve medeni bir dünya kurdular.
Peygamber Efendimiz’e beslenen derin sevgide, onu gönüllerimizin ışığı yapmada sahabe farkını anlayabilmek için bir de şu örneğe bakalım:
Bir sahabi Allah Rasulü’ne (s.a.s.) gelmiş ve dünyayı kendisine dar eden şu endişesini dile getirmiştir: “Ey Allah’ın elçisi! Ben seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evimde iken seni hatırlıyor, hasretine dayanamadığım için hemen gelip görüyor, yüzüne bakıyorum. Senin ve benim ölümümü düşündüm. Anladım ki, sen öldüğünde ve cennete girdiğinde peygamberlere mahsus yüce makamlarda bulunacaksın. Ben ise cennete girdiğimde seni göremeyeceğimden korkuyorum!” Bu zat-ı muhterem, Rasul-i Ekrem’i (s.a.s.) ne kadar da samimi ve halisane duygularla seviyordu. Gönlü mahzundu, ruhunu öteki dünyada onu görememe hüznü sarmıştı. Peygamber Efendimiz bu zata henüz bir cevap vermeden Nisa suresinin müjdeler getiren 69. ayeti nazil oldu: “Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve salihlerle (iyi kimselerle) birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.”
Demek ki bu dünyada Yüce Allah’ı, O’nun peygamberlerini ve Peygamber Efendimizi sevenler ve yolundan gidenler, öteki dünyada onu görme ve meclisine erme nimetine erişeceklerdir; özü sözü bir olan sıddıklarla, Allah yolunda canını feda eden şehitlerle, ömrünü sürekli iyiliklerle besleyen salih kimselerle beraber olacaklardır.
Peygamber Efendimiz’e gönül vermenin karşılığı
O bizi seviyor, dünyada da ahirette de bize en yakın o. Dünyada elimizden, gönlümüzden tutan o. Âhirette en yakınımızda bulanacak olan o. Dolayısıyla ona karşı kayıtsız kalmamız yakışık almaz. O, gönüllerimizin tabibi, dertlerimizin ilacı. O bizi özlüyor, özlediğini söylüyordu, “Kardeşlerimi özledim” diyordu. Sahabe, onun sohbet arkadaşlarıydı, dostlarıydı; kardeşleri, gelecek asırlarda onu görmeseler de onun izinden gidecek müminlerdi. “Onları nasıl tanıyacaksınız” diyenlere de şu cevabı veriyordu: “Sizden birinin alnında ve ayaklarında beyaz nişanı olan bir atı olsa, siyah renkli atların arasında onu tanımaz mı? Onlar kıyamet günü alınlarında ve abdest organlarında nur olduğu hâlde gelecekler, ben onları Kevser Havuzu’na götüreceğim.” (Müslim, Taharet, 39.)
Cennete kavuşmanın, Kevser havuzuna ulaşmanın yolu: Gönülleri onarmak
Hz. Enes b. Malik ile Abdullah b. Amr b. el-As, Peygamber Efendimizle oturuyorlardı. Efendimiz Hazretleri onlara; “Şimdi buradan cennetlik bir adam geçecek.” dedi. Sa’d adında bir amca geldi, iki gün daha aynısı tekrar etti. Hz. Abdullah, cennetlik adamın sırrını öğrenmek için bir plan yaparak üç gün o zata misafir oldu. Cennetlik adam, gece gündüz Allah’ı zikrediyor, hoş ve güzel şeyler söylüyor, tekbir getiriyor ve namaz vaktinde camiye gidiyordu. Abdullah, onu cennetlik yapan özelliklerini anlayamadı. Çünkü benzeri şeyleri kendisi de yapıyordu. Üç gün sonra vedalaşıp evden ayrılırken misafiri olan gencin aradığı cevabı bulamadığını fark eden cennetlik adam ona: “Dur yeğenim!” dedi. “Ben hiçbir Müslümana kin gütmem ve Allah’ın birine verdiği nimeti kesinlikle kıskanmam!” Abdullah, meseleyi anlamıştı: “Tamam Sa’d amca” dedi. “Şimdi anladım: Seni cennetlik yapan işte bu özelliğin olmalıdır!” (Abdullah b. Hanbel, Müsned, III, 166.)
Evet... Bir sahabinin şahsında Peygamber Efendimiz iki gence ve onlar aracılığıyla bizlere kindarlıktan ve hasetten uzak durmanın, gönülleri onarmanın insanı cennete götüren iki önemli özellik olduğunu öğretiyor. Şu dünyada buna uygun davrananlar, cennete ulaşabilir, Kevser’e kavuşabilirler. Çünkü insan, cennete giden yolun asfaltını burada döküyor, Kevser’e uzanan geçidin taşlarını burada döşüyor, cehennem alevlerini harlatacak odunu da buradan götürüyor.
Peygamber Efendimiz bize cennet yolunu nasıl hazırlayacağımızı, Kevser’e nasıl erişeceğimizi öğretti. O bize gönül kırmamayı, incitmemeyi, haset etmemeyi, kin tutmamayı öğretti; her canlıya sevgi ile bakmayı, şefkatli ve merhametli olmayı örneklerle yaşattı; karşılıksız sevmeyi, bir binanın tuğlaları gibi birlik içinde kenetlenmeyi gösterdi. O bize, sıkıntıda ve rahatlıkta, kederde ve sevinçte, üzüntüde ve neşede, darlıkta ve bollukta sarsılmaz bir dayanışma hissiyle birbirimizi desteklemeyi örneklendirdi. O, hiç kimseyi üzmedi, hiç kimsenin yüzüne üzüleceği bir şeyi söylemedi, hiçbir kişinin ayıbını yüzüne vurmadı; yasaklanması gereken şeyleri umumî olarak (herkesi kastederek) söylerdi ki, o hatayı yapan kişi şahsına söylenmiş gibi incinmesin! -İbn Ümmü Mektum örneğinde olduğu gibi- farkında olmadan kırdığı insanların gönüllerini kazanmak için yoğun çaba gösterirdi.
Bir gün Peygamberimiz (s.a.s.), adamın birinin üstünde ağır bir kokunun herkesi rahatsız ettiğini gördü ve hissetti, üstelik göze batan sarı bir rengi vardı. Adam kalkıp gidinceye kadar bir şey söylemedi, yüzüne vurmadı. Kalkıp gittikten sonra orada bulunanlara; “Bu kişiye yumuşak bir yolla söyleseniz de bir daha bu rahatsız edici sarı renkli kokuyu kullanmasa!” dedi.
Sevgili Peygamberimiz şu sözüyle insan ilişkilerinde gönül safiyetine/iç temizliğine ne derece önem verdiğini göstermektedir: “Hiç kimse diğer biri hakkında bana (kötü) bir şey ulaştırmasın. Çünkü ben yanınıza (Hiçbiriniz hakkında herhangi bir ön yargı taşımaksızın) selim bir kalple tertemiz çıkmak isterim.” O, ayıp araştırmaz, mahremiyete giren şeyleri deşifre etmez, yaymaz ve yaydırmazdı. Onun hayatı güven ve huzur temelliydi, o emindi; onun söz ve davranışlarında fitne, nifak ve aldatmak söz konusu olamazdı. O, hak yemez, gönül kırmaz, incitmezdi. O, sürekli kolaylaştırır, zorlaştırmazdı; müjdeler, nefret ettirmezdi.
Sonuç
Rasulüllah Efendimize gönül vermişsek, söz ve davranışlarımızda onunla uyum içinde olalım! Hem dünyada hem de ahirette bize en yakın olduğunu söyleyen Peygamberimize karşı vefa borçlu olduğumuzu unutmayalım! İnsanları incitmeyelim, dünyevileşme çıkmazında bocalamayalım; kindarlıktan, hasetten, fitneden, fesattan, ihtirastan, aşırılıklardan uzak duralım! Nefs-i emmareyi denetim altına alalım! Gönülleri imar edelim! İnsanlara eza verecek şeyleri önleyelim, ilişkilerde ülfeti, muhabbeti, meveddeti hâkim kılalım, sevgi ile barışık olmayı önleyen engelleri kaldıralım, selâm verelim, selam alalım da yolda selametlik ve güven olsun, gönüllerimiz huzur dolsun, musafaha edelim de oradan ayrılmadan günahlardan kurtulalım! Bir haceti olanın elinden tutalım! Güler yüzlü olalım da yüzümüz gülsün! Asık suratlı olmayalım ki insanlar selam versek alır mı, bir ihtiyacımızı arz etsek dinler mi, bir adres sorsak söyler mi diye endişeye kapılmasınlar! Hz. Muhammed’e (s.a.s.) gönül verdik; o, sürekli mütebessimdi, mütevazı idi, hiç kimseyi incitmezdi. Biz de öyle olalım; İnsanları incitmeyelim, üzmeyelim, gönül kırmayalım, aksine gönülleri imar edelim! Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Tefviznamesi’nde dediği gibi:
Hiç kimseye hor bakma / İncitme gönül yıkma / Sen nefsine yan çıkma / Görelim Mevla neyler / Neylerse güzel eyler!