Makale

Aile içi iletişimde temel değerler III: Hoşgörü

Aile içi iletişimde temel değerler III: Hoşgörü


Prof. Dr. Ertuğrul Yaman

Aile kurumu, birçok iş ve sorumluluğun birlikte yürütüldüğü ortak bir yapıdır. Ailedeki her birey özünde farklı bir insandır ve her biri; değişken huy, karakter ve becerilere sahip olabilir. Daha da önemlisi, aile bireylerinin aile kurumu içindeki iş ve sorumluluk anlayışları farklılık gösterebilir. Bu ortaklık sürecinde zaman zaman iş ve sorumluluklar da dengesiz dağılabilir. Son derece hassas olan bu dengeleri yerli yerine oturtabilmek, aile içindeki huzur ve mutluğun önemli güvencelerinden birisidir.

İnsanlığın gittikçe mekanikleştiği bir zamanda, hem birey hem de aile kurumu açısından en fazla ihtiyaç duyduğumuz duygulardan birisi de hoş görülmek ve hoş görebilmektir. Yüreklerin her geçen gün daha da katılaştığı, ruhların ayrık otlarında boğulduğu bir zamanda, hoşgörü duygusu en önemli ihtiyaçlarımızdan birisidir. Özellikle çocukların eğitimi noktasında hoşgörü büyük önem taşımaktadır.

Ne yazık ki günümüzde bireyler; birbirlerini hoş görmek, yanlışları affetmek şöyle dursun, âdeta hata arayıcısı rolünü oynamaktadırlar. Güzel görmek, güzel düşünmek, güzel yaşamak yerine çirkinin, yanlışın, kabanın, hatanın etrafında toplanmak marifet kabul edilir oldu. Affetmek varken yargılıyoruz; hoş görmek varken suçluyoruz. Sarılmak, kucaklamak varken itekliyor, tekmeliyoruz…

Gözümüz üstünde insanların. Birisi bir hata yapmaya görsün. Derhal saldırıya geçiyor; eleştiriyor, suçluyor bunlar yetmezmiş gibi ifşa etmeye başlıyoruz. Sonrasında yaşanan pişmanlıklar da pek fayda getirmiyor. Unutmayalım ki;
“Dal, rüzgârı affetse bile,
Dal, kırılmıştır bir kere”
İster bireysel planda isterse aile içinde olsun, esas olan olumlu duygu ve davranışların beslenmesi olmalıdır. Beslenmeyi yalnızca biyolojik açıdan ele alanlar, obez dünya kültürüne hizmet etmekten başka bir katkı sağlamıyorlar. Oysa çocuklar başta olmak üzere bütün aile bireylerinin duygusal yönden, kişilik ve karakter açısından beslenmesi çok daha önceliklidir.

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle, kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle: ”Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm,” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve intihar etmiş...

Sevgili dostlar! Biraz durup düşünelim! Hemen şimdi düşünelim. Hata yapanın üstüne gittiğimizde, kusurunu, eksiğini yüzüne çarptığımızda, kör nefsimize hizmetten gayrı ne kârımız vardır? Oysa sabır ve hoşgörü her kusurun devası değil midir? Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi fark ederseniz, önce biraz düşünün. Her hata ve kusur düzeltilebilir; kırılanlar onarılabilir ama kırılan kalpler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz.

İnsan hata yapar. Hepimiz hata yapabiliriz. Hatasız kul olmaz. Hatasızım demek, en büyük hatadır. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan hareketler, söylenen sözler insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Sabırlı ve sakin olalım. Hayat felsefemiz, insani hata ve kusurları affetmek, hoş görmek olmalı! Hoş gören, hoş görülür! İşin aslı, işin özü ve Yunusçası şudur: “Yaratılanı sevelim Yaratan’dan ötürü.”

Hoşgörü kültürü; bireysel huzur ve mutluluğumuza katkı sağladığı kadar aile içi iletişime ve ailenin sağlamlığına da hizmet eder. En başta aile büyükleri olmak üzere, herkesin bireysel ve aile içi sorumluluklarını zamanında ve hakkıyla yerine getirme çabası içinde olması gerekir. Aile içinde temel değer; sevgi ve saygı esasındaki dayanışma ve yardımlaşma olmalıdır. Herkes, gücü ve becerisi nispetinde birbirine yardım ve destek sağlamalıdır. Bu anlayış, uygulamada işleyiş ve uyuma dönüştürülürse; zor işler kolaylaşır, sıkıntılar hafifler ve en önemlisi hayat, aile bireyleri için anlamlı hâle gelir.

Sonuç olarak aile bireyleri; üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirirken istemeden hata ve kusur işlerlerse, bu davranışlarını hoş görmek huzur ve mutluluğa ciddi katkılar sağlayabilir. İstemeden yaptığı yanlış davranışları hoş görülen ve yanlışlığı uygun bir biçimde kendisine anlatılan aile bireyi, diğerlerinin yapacağı kusurları hoş görmeyi de öğrenmiş olur. Kasıtlı olmayan ve kötü alışkanlığa dönüşmeyen kusurları hoş görmek, küçük hataları affetmek, aile içindeki muhabbet duygularını da arttırır.

Ancak; hoşgörü her yapılan yanlışlığı görmezden gelmek, kötü alışkanlığa dönüşecek kusurları affetmek şekline de dönüşmemelidir. Eğer; tekrarlanan hata ve kusurlar sürekli hoş görülürse, bu defa da aile içinde yanlış alışkanlıklara zemin hazırlanmış olunur. Hata ve kusurları uygun zamanda, uygun bir lisanla söylemek ve en önemlisi doğru davranışları ortaya koyarak örnek olabilmek de hoşgörü kapsamı içinde değerlendirilmelidir.