Makale

Amin Alayları

Amin Alayları


Zeki Dursun

Bir medeniyetin oluşmasını, medenileşme sürecinin devam etmesini sağlayan en önemli saik, o medeniyete ait ilim algılayışı ve bu ilim algılayışının yansıması olan eğitim faaliyetleridir. İslam medeniyeti de bu bakımından kendine has dili olan medeniyetlerden biridir. İslam ilim tarihi bunun delileri ve uygulamaları ile doludur. İslam medeniyetinin önemli ve sürekliliği fazla olan Osmanlı ilim geleneği kendine has bir üslup ve dil geliştirmiştir. Eğitimin ilk aşamasından eğitimin sonladığının delili olan icazete kadar her eğitim aşaması bir tören ile taçlandırılır.

Eğitim, bir sosyalleşme sürecidir. Topluma dahil olan bireyler için her aşaması, sosyalleşmenin önemli bir basamağıdır. Eğitim amaçları belirlenirken toplumun değerleri göz önünde bulundurulur. Osmanlı ilim anlayışı, İslam ilim anlayışının devamıdır. Bu devamlılık temellerini İslam medeniyetin tecrübelerine dayandırarak yeni bir dil ortaya koymuştur. Osmanlı için hiyerarşik düzen ve bu düzenin değişim aşamalarında törenler düzenlemesi hem bir sosyalleşme sürecine katılma hem de devletin gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Çünkü ilim bilgi üretir ve üretilen bilgi toplumun geleceğine yön verir. Törenler ise bilgi sürecine katılan yeni bireyler için bir katılım kolaylığı ve hevesi, bu tören sürecini izleyenler içinde bir özendirme ve büyüme göstergesidir.

Hatırla(t)mak ama neyi, niçin hatırla(t)mak?
Osmanlı eğitim faaliyetlerin yerinde ve doğru okunması ve anlaşılmasında medrese eğitim faaliyetleri kadar eğitimin ilk aşaması sayılan Türkiye Türkçesindeki meşhur adıyla mahalle mektepleri olan sıbyan mektepleri de önemlidir. Çünkü sosyalleşme ve toplumsal değerlere ilk katılım süreci sıbyan mektepleri ile başlar. Sıbyan mektepleri Osmanlı eğitim sürecinde medreselerin bir alt kademesidir. Kökeni Selçuklu üzerinde Orta Asya bozkırlarına kadar uzanır. Kuruluş amacı dinî bir eğitim vermek olarak oluşturulan bu mektepler, genelde camilere bitişik nizam inşa edilirdi.

Sıbyan mekteplerinin hoca, hoca yardımcısı ve diğer unsurları kadar önemli etkilerinden biri de Âmin Alayları’dır.

Dört yıl, dört ay, dört gün ya da beş yıl, beş ay, beş gün yaşına gelen çocuk için Osmanlıda mektepleşme/sosyalleşme süreci başlamış demektir. “Âmin Alayı”, “Bed-i Besmele Cemiyeti”, “Mektep Cemiyeti” adlarıyla meşhur bu okula katılma şöleni, “Mektep ilahileri” ile gerçekleşirdi. Ailelerin sosyo-ekonomik durumuna göre değişen bu şöleni ve şölen sırasında gerçekleşenleri Tahirü’l-Mevlevi hatıratında şöyle dillendirir: Zengin aileye mensup çocuk okula başlayacağında mektep hocasına bilgi verilirdi. Hoca da mektep çocuklarına ertesi gün “Amin” töreni olacağını haber verir, güzel elbiselerini giyerek mektebe gelmelerini tembihlerdi. Amin alayı mektep çocukları ve “ilahiciler” adı verilen 9-10 kişilik öğrenci grubundan oluşmaktaydı. İlahi grubu özel olarak yetiştirilir, belli günlerde görevlerini yerine getirirlerdi. Bunlar mektep kortejinin en önünde üçer kişilik sıra halinde bulunurlardı. Bunların arkasında “Âminci” adı verilen rengârenk elbiseli, ikişer ikişer sıralı mektep öğrencileri yürüyerek okula başlayacak çocuğun evine giderlerdi.” (Tahiru’l-Mevlevi, “Mektebe Başlama Merasimi”, Mahfel, Mahfel Mecmua-i İslâmiyesi, Dinî, İlmî, Edebî, İçtimaî, C. 4, Sayı: 42, Rebiu’l-Ahir, 1342, s. 113, 114.) “Mektebe başlama törenlerinde bir başka binek Midilli cinsi, küçük boylu bir attı. Atın eğeri sırma ve hasalarla bezenirdi. Atın yanında iki hizmetli bulunurdu. Bunlar atı sağından solundan tutarlardı. Başında elmasları, boynunda asılı cüz kesesi ile, önde bir rahle üzerine çocuğun mektep minderi konulurdu. Mektebin ‘bevvab’ adı verilen hademesi rahleyi, yani üzerinde çocuğun kitabını, defterini koyacağı sırayı başına alır, bevvabın omzuna birkaç arşın mintanlık kumaş asılırdı. Arkada, mektebin başkalfası yürürdü. Başkalfa bilhassa okula yeni başlayan çocuklar için en önemli kişi idi. Ailelerin, ev çatısının altından yeni çıkan yavrularına hususi ilgi göstermesi için başkalfaya rica ve hediye vermeleri, âdeta gelenekleşmişti. Çocukların temiz kalbi ile dilenen dileklerin Allah katında kabul olacağı inancından dolayı, vatanın huzur ve sükûnu için dua edilir, şiirler okunurdu. Bunlar hep ilahi şeklinde okutturulurdu. Alayı izleyenler duaya iştirak eder, “Allah zihin açıklığı versin, inşallah memlekete, devlete, ailene hayırlı, alim, fazıl, büyük adam olursun” niyazı esirgenmez, maşallah denilir, alayın önündeki aile reisi tebrik edilirdi. Sivastopol harbi sırasında bestelenmiş bir şiir uzun zaman ilahiler arasında söylenegelmiştir. Bu rengârenk ve pür ahenk alayın geçtiği cadde ve sokaklardan geçenler durur, kahvehanelerde oturanlar kalkar, dükkânında çalışanlar işini bırakır, evinde çalışanlar meşguliyetlerini terk eder; pencerenin önüne ve kafesin arkasına koşar, gözlerinde sevinç gözyaşları, dudakları manevi tebessümle dolu olarak alayın geçişini seyrederdi. Seyredenler kendi çocuklarının da böyle bir törenle okula başlaması için gıpta ederdi. Seyreden çocuklar da mekteplerine böyle başlama arzusu duyardı. Amin alayı önceden alınmış karar doğrultusunda bazı mahalleleri dolaşıp gezindiği yerlerde öğrenme arzusunu yenileyip, artırdıktan sonra döner; toplantı evinin kapısı önünde durur, orada da ilahiler okunup “Gülbank” denilen dua yapılırdı.” (Tahiru’l-Mevlevi, a. g. m., s. 115.)

Konuyla ilgili Mithat Cemal Kutay ise şunları aktarır: “Mektebe başlama töreni aile için sayılı günlerdendi. Merasime bütün aile fertleri davet edilirdi. Çocuk giydirilir, kuşatılır, fesine elmaslar, nazar takımları takılırdı. Boynuna sağ omuzdan sol tarafa kıymetli bir şal bağlanır, sol omuzdan sağ tarafa hamaili olarak kadife üzerine sırma işlemeli cüz kesesi asılırdı. Bu cüz kesesine ailenin en değerli manevi hatırası olan En’am-ı Şerif konurdu. Çocuk evden çıkarken büyüklerin ellerini öper, hayır dualarını alırdı. Anneler için bugün, en mutlu gündü. Mektep alayı görüldüğünde çocuk dışarı çıkardı. Orada onu bekleyen fenerlerle süslü faytona binerdi. Ara sıra başını çevirip arabasını takip edecek çocuklara karşı çocuksu bir gururla kurulur dururdu. Mektebe başlayacak çocuk bir tane ise yanı başına akrabadan yahut konu komşudan birinin aynı yaşta bulunan çocuğu, karşısına da aile fertlerinden biri otururdu. Sonra araba hareket eder ve gayet ağır bir yürüyüşle sevk edilirdi. Arabanın hareketiyle (ilahici başı) alayın önüne geçer ve çocukluğa mahsus dik bir sesle ilahiye başlardı. İlahici başı çocukların en çok makam aşinası, virde aşinası olduğu için koronun yönetimi ona aitti. Binaenaleyh kâh birinci sıranın sağ tarafında bulunur kâh en öne geçip arka arka yürürdü. İlahilerin her iki mısrasında ilahiciler durur ve aminciler (Amin) diye bağrışırdı.” (Cemal Kutay, “Mektebe Başlarken”, Sohbetler, Sayı: 3, Şubat, 1969, s. 96-101.)

Aminciler der ve…
Kültür tarihçisi Ekrem Talu, Amin Alayı’nın mektebe varmasından sonra yaşananları şöyle anlatır: “...Loş, rutubetli bir avludan geçtik, basamakları kımıldayan dar bir merdiven çıktık. Genişçe bir odaya girdik, sağda kızlar oturmuş bekliyorlar. Benimle birlikte gelen erkekler de sol tarafa geçip yerleştiler. Kalfa minderimi getirdi, hocanın alçacık bir çekmeceden ibaret olan kürsünün önüne koydu. Sonra beni onun üzerine diz çöktürttü. Kartal burunlu, siyah çember sakallı şerabi renkte sof cübbeli Hocaefendi, Arapça birşeyler söyledi; çocuklar o söyledikçe muttasıl hep bir ağızdan “Amin” diye bağırıyorlardı. Bu aminlerin arkası kesilince yine kalfanın yardımıyla kesenin içinden “Elifba”mı çıkardım, hocaya verdim.

-Rabbi yessir!
-Rabbi yessir!
-Vela tu’assir!
-Vela tu’assir!
-Rabbi temmim bi’l-hayr!
-Rabbi temmim bi’l-hayr!(Allahım! Kolaylaştır, zorlaştırma, Rabbim hayırla tamamına erdir.)
-Aferin!
Dalgınlıkla ben bu aferini de takrar ettim. Çocuklar bir kahkahadır kopardılar. Göz ucuyla hocaya baktım, kaşını bile kımıldatmamıştı. Kalın parmağını “Elifba”nın üzerinde koydu; benim üzerimde o ilk gün gök gürlemesi tesiri yapan sesiyle:
-Elif, be, te, se, cim… dedi.
-Elif, be, te, se, cim!
-Hoca başını kaldırdı.”Bugünlük bu kadar yeter!

Yerimden kemal-i gurur ile kalktım. İlk dersimi kekelemeden, şaşırmadan, benimyaşımdakilerlde (pek görülmeyen) nadir bir pişkinlikle almış, tekrar etmiştim. Son bir dua tekrar edilirken arkama dönmüş, arkadaşlarımı azametle süzüyordum. Dün akşama kadar kızıl bir cehl içinde pûyan olan ben artık allame-i cihan kesilmiştim...” (İsmail Kara-Ali Birinci (Ortak), Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri, s. 279.)

Ziller çaldı…
Bu yıl da yeni öğrencilerin okula alışma süreçleri kolay olsun diye bir hafta önceden okulla tanışma günleri düzenlendi. Acaba öğrenciler okula başlarken böyle bir törenle okula dahil olsalardı, bu dahil olmanın eğitim faaliyetine katılımına faydası ne olurdu? diye içimden geçirmedim değil. Osmanlı için mahalle mektebi her unsuruyla o mahalle halkının sahiplendiği kurumlardı. Bugün okullar ile bulunduğu mahalleler arasında kalın duvarlar var. Okul öğretmenlerinin de mahalle ile irtibatı ya çok zayıf ya da yok denecek kadar az. Geleceğe yön veren bir dil inşa edebilmek için eğitim faaliyetlerinin yeniden düzenlenmesi şart. Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığının yeni atanan öğretmenlere yönelik oryantasyon eğitimleri de amacına yönelik gerçekleştiğinde fayda sağlayan bir etkinliktir.

Eğitim faaliyetlerine yön verenler için, bu yön verme eylemi adına geçmişte izler arama vaktidir. Geleceğimiz geçmişimizde saklıdır.