Makale

Bir müftü tanıdım

Bir müftü tanıdım


Bülent Acun


Hocaların hocası müftülerimiz
Eli öpülesi, sözü tutulası ve yolundan gidilesi mümtaz insanlar müftülerimiz… Lisanından iman ve ihsan; kaleminden ilim ve irfan fışkıran İslam davetçilerinin muallimleridir onlar.

Bu zaviyeden bakıldığında gönül rahatlığıyla denilebilir ki bir öğrenci için öğretmen, bir kalfa için usta ve bir futbolcu için teknik direktör neyse; bir din görevlisi için de müftü odur. Din görevlisi yetiştirme, onları her zaman ve zeminde geliştirme, onların daha etkin bir şekilde topluma din hizmeti sunmalarında öncü rol üstlenme gibi ulvi gaye ve erdemler, müftülerimizi hocaların hocası sıfatıyla taltif etmeyi bizler için vicdani bir sorumluluk hâline getirmiştir.

Hayırlı hizmet nerede, müftü orada
Müftü sadece makamında oturup gelen ve giden evrakları imzalayan bir tür ‘imzamatik’ asla değildir. Esasen müftü personeline önder, içinde yaşadığı topluma da rehber bir şahsiyettir. Şanlı tarihimize şöyle bir baktığımızda bu gerçeği görmek hiç de zor olmayacaktır. Müftülerimiz geçmişten günümüze her ahval ve şeraitte devletin ve milletin yanı başında olmuşlardır. Onlar devletle millet arasına örülmeye çalışan duvarları yıkıp onların yerine sapasağlam köprüler inşa etmeye çalışan sevgi ve barış kahramanlarıdır. Müftülerimiz din hizmetinin her alanında söz ve emek sahibi olan fedakârlık abidelerimizdir. Bu millete faydalı nesiller yetiştirmek gayesiyle vücuda getirilen birçok ‘İmam Hatip Lisesi’nin temelinde bir müftünün harcı vardır. Kur’an bülbüllerinin seslerini arşa yükselten birçok ‘Kur’an Kursu’ projesi ilk olarak bir müftünün zihninde çizilmiştir. İçerisinde aziz milletimize nitelikli din hizmeti sunulan nice hizmet binalarının besmelesi yine bir müftü tarafından çekilmiştir. Bulunduğu şehirleri ilim ve irfan ışıklarıyla aydınlatan birçok ilahiyat fakültesinin fikir babası, sosyal hayatımızda sevgi ve kardeşliğin hâkim olması için kurulan birçok sivil toplum kuruluşunun en azından isim babası yine müftülerimizdir.

Bir müftü tuttu elimden
Ücra bir köyde açtım gözlerimi dünyaya ve çok değil, dört sene sonra geçirdiğim menenjit hastalığı gözlerimi neredeyse tamamen geri kapattı. Geçen yıllar sadece bedenimi değil soru ve sorunlarımı da büyütmüştü. Kimseden cevap beklemeden kendi kendime şu soruları yıllarca sordum; ‘Benim hâlim ne olacak? Ben nerede ve nasıl okuyacağım?’ Uzayıp giden bu sorular beni hayat yolunun arabesk uçurumundan, isyan denizinin dibine düşüreceği esnada elimden bir müftü tuttu.

Bir müftü tuttu elimden ve Kur’an kursu evim, hafızlık ödevim oldu. Hamd olsun yüceler yücesine ki Hz. Bilal’in sesine ses vermek görevim oldu.
Bir müftü tuttu dilimden; ayetler virdim, dualar yurdum, dermanım derdim oldu.
Bir müftü tuttu gönlümden; rahmanı sevdim, kaderime boyun eğip huzur libasını giydim.
Bir müftü tuttu aklımdan; öğretti hikmetleri, hatırlattı nimetleri, unuttum cümle dertleri.
Bir müftü tanıdım
Hani insanlar sevilme bakımından ikiye ayrılır ya:
1- Tanıyıncaya kadar sevilenler
2- Tanındıkça sevilenler
Bir müftü tanıdım; tanıdıkça sevdim, ya Rabbi sana hamd olsun, beni böyle bir gönül insanıyla tanıştırdığın için dedim.
Elinden kitabı, dilinden tatlı sözü hâlinden nezaketi, çehresinden güler yüzü bir an olsun bırakmayan bir müftü tanıdım.
Bir müftü tanıdım; insana makamına girerken güven, yanındayken huzur, yanından ayrılırken hüzün veren bir müftü.
Personeline talimattan ziyade ilham, moral ve emek veren bir müftü tanıdım.
Bir müftü tanıdım;
Tam bir İstanbul beyefendisi,
İdeal idarecinin ta kendisi,
Halkın bilge hocaefendisi…
Görev yaptığı yerlerdeki çocukların “müftü dedesi”

Görevlilerin zor günlerinde arkalarında, mutlu günlerinde yanlarında hayırlı ve güzel işlerde daima onların önlerinde olan ve bütün bunların tabii bir sonucu olarak da personelinin gönlünde taht kuran bir müftü tanıdım.
Bir müftü tanıdım; gönül bahçesinde hep hüsnüzan ağaçları yetiştiren ve giderken bu ağaçlardan sevgi, saygı, hürmet, muhabbet ve dua meyveleriyle hayat sandığını ağzına kadar dolduran bir müftü.
Bir müftü tanıdım;
Hiç kimseyi incitmediği için kimseden de incinmeyen,
Hiç kimseyi kırmadığı için kimse tarafından da kırılmayan,
Hiç kimseyi yormadığı için hiçbir zaman yorulmayan,
Ve herkesi sevdiği için herkesçe çok sevilen, ardından gözyaşları ile ‘Allah kendisinden razı olsun!’ denilen bir müftü.

30 yılı aşkın tecrübesini görevlilerine sert bir kayayı kırar gibi değil de, nadide bir çiçeği sular gibi aktaran bir müftü tanıdım.
İnsanlara, sadece konuşmalarıyla değil, duruşuyla, yürüyüşüyle hatta sükûtuyla bile vaaz eden bir müftü...

Bir müftü tanıdım; gönül rahatlığıyla her işi ehline veren ve bundan dolayı da yönetim tarlasından başarı başakları deren.
Son nefesle birlikte can bedenden sağılır,
Bir ömür topladığın bir çırpıda dağılır,
Dünya böyledir işte, eldekini hep alır,
Bir ömürden geriye sade hoş seda kalır…