Makale

Allah'ın Eşit Kulları

Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Allah’ın
Eşit Kulları

"Hz. Ömer bir gün, Rasûlüllah (s.a.s.)’m yanına girmek için izin istedi. O esnada Hz. Peygamber’in yanında, kendisine çeşitli sorular soran Kureyşli kadınlar vardı ve yüksek sesleri Allah elçisinin sesini bastırıyordu. Hz. Ömer’in izin istediğini duyunca hemen toparlandılar. Allah Rasûlü (s.a.s.) Hz. Ömer’e izin verdi, içeri girdiğinde, Hz. Peygamber’in güldüğünü gören Hz. Ömer, ’ba- bam-anam sana feda olsun, Allah seni ömür boyu güldürsün ey Allah’ın Rasûlü (bu gülüşünün sebebi nedir?)’ dedi. Hz. Peygamber, ’yanımda olan bu kadınların, senin sesini duyunca hemen toparlanmalarına hayret ettim’ karşılığını verdi. ’Sen sa- kınılmaya daha layıksın Ey Allah’ın Rasûlü!’ diyen Hz. Ömer, kadınlara dönerek, ’ey nefislerinin düşmanları! Benden çekiniyorsunuz da, Rasûlüllah’dan çekinmiyor musunuz?’ diyerek onları azarladı. Kadınlar, ’sen Allahın Rasûlü’nden daha sert ve katısın dediler. Rasûlüllah (s.a.s.), ’tamam, ey ibnu’l- Hattab! Canım elinde olan (Allah)’a yemin olsun ki, şeytan bir yolda seninle karşılaşsa mutlaka senin yolundan başka bir yola sapardı’ buyurdu." (Buharî, Edeb, 68)
Bu ilginç olayı bize aktaran rivayet, bir yandan, sevgili Peygamberimizin herkese karşı genel olarak sergilediği yumuşak ve hoşgörülü tavrının kadınlara . karşı nasıl bir nezaket ve inceliğe dönüştüğünü gösterirken, diğer yandan kadınların Peygamber Efendimiz yanındaki rahat tavırlarını farklı değerlendiren Hz. Ömer’e de içinde iltifat barındıran ince bir uyarıya işaret etmektedir. Buradan hareketle İslâm dini ve onun Yüce Peygamberinin, Allah’ın kadın ve erkek kulları arasında insan olarak hiçbir ayırım yapmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü, Kur’an’a göre kadın ve erkek aynı özden yaratılmışlardır. (Nisa, i) Ku- r’an’da geçen insan kelimesi, kadın ve erkeği birlikte içine almakta, erkeklere yapılan hitaplar, Arap dilinin özelliğinden dolayı kadınları da kapsamaktadır. (Bakara, 25, 82, 172) İnanç ve ibadet konusunda kadın-er- kek ayrımı yapılmamıştır. (Bakara, 8, 62, 177) Ekonomik konularda kadın da erkek gibidir. Kazandığı para kendisine ait olduğu gibi, malını özgürce kullanma yetkisine de sahiptir. (Bakara, 43, 110, 254) Yaptıkları iyi ve kötü işlerden kadın ve erkek ayrı ayrı ve aynı derecede sorumludurlar. Kur’an, erkek ve kadınların birbirleri üzerinde karşılıklı hakları olduğunu açıkça belirtmiştir. (Bakara, 228) Cenab-ı Hak; "Mümin erkek ve kadınları birbirlerinin dostları olarak nitelemiş ve onların, birbirlerine iyiliği tavsiye etmek ve kötülükten sakındırmakla yükümlü olduklarını" bildirmiştir. (Tevbe, 71)
Sevgili Peygamberimizin, kadınlarla ilgili açıklamaları da Kur’an doğrultusundadır. O, "kadınlar (yaratılışta) erkeklerin benzerleridir" buyurarak kadın ve erkeğin bir bütünün iki ayrı parçası olduğuna işaret etmiş (Ebu Davud, Tahare, 95), “Müminlerin en hayırlılarının kadınlarına iyi davrananlar olduğunu" (Tirmizi, Radâ’, il) belirterek de, Arapların cahiliyye döneminden getirdikleri kadınlara karşı kötü muamele alışkanlığını ortadan kaldırmak istemiştir. Nitekim, İslâm öncesi kadına karşı takınılan tavır konusunda Hz. Ömer: "...Biz cahiliye döneminde kadınları bir şey saymazdık. İslâm gelip Allah onlardan bahsedince, onların da bizim üzerimizde hakları olduğunu gördük..." (Buharî, Libas, 31) itirafında bulunmuştur.
Sevgili Peygamberimiz, kendisini ziyarete gelen kadınlara iltifat eder, onlarla yakından ilgilenir, hâl ve hatırlarını sorardı. (Buharî, Edeb, 68) Hasta hanımları ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerini iletirdi (Nesâî, Cenaiz, 76) Yemeğe davet eden kadınların davetini ve ikramlarını kabul ederdi. (Buharî, ei-Harsve’l- Muzâraa, 21; Nesai, imamet, 19) Hz. Peygamber, mescidin bir kapısını onlara tahsis etmiş, (Ebu Davud, Salat, 54) vaaz ve nasihatta bulunmak için onlara belirli bir gün ayırmıştı. (Buharî, ilm, 36)
Cahiliye döneminde, kendilerine kız çocukları olduğu haber verilince yüzleri öfke ve utançtan kapkara kesilen, (Nahi, 58) bazen onları diri diri toprağa gömmekten çekinmeyen (Tekvir, 9; Nahl, 58) müşrik Araplardan, kadına da erkeğe de Allah’ın kullan olarak eşit davranmayı ve haklarını vermeyi öğrenen bir nesil yetiştiren yüce Peygamberimiz, Veda hutbesinde de, kadınların Allah’ın bir emaneti olduğunu ve onların hakları konusunda Allah’tan korkmaları gerektiğini ashabına öğütlemiştir. (Tirmizi, Radâ’, 11)
Kadınlar konusunda Kur’an’ın öğretisi ve Hz. Peygamber’in uygulaması bu olduğu hâlde, kadınları aşağılayan ve onları ikinci sınıf insan gibi gösteren bazı uydurma rivayetler ne yazık ki, kitaplarımızda yer alabilmiştir. Örneğin, alt katta oturan hasta babasını ziyaret için kocasının iznini alamayan, hatta öldüğünde bile izin alamadığı için cenazesine katılamayan kadına Peygamberimiz güya, kocasına itaat etmesini söylemektedir. (Taberani, el-Mucemu’l-Evsat, 4» 8/315-316) Allah’ın sıla-i rahim emrini, ana- babaya saygı ve hizmet yükümlülüğünü bile dikkate almadan, kadını âdeta kocasının kölesi gibi gösteren bu zihniyetten yüce Peygamberimiz münezzehtir ve böyle bir tutum Kur’an’a ve onun sünnetine de aykırıdır.
Kadın yaratılmadığı için her sabah Allah’a şükreden Yahudi erkeğinden; "erkek kadın için değil, bilâkis kadın erkek için yaratılmıştır" şeklindeki Hıristiyan telâkkisinden Müslümanı ayıran temel özellik onun, yüce Yaratıcı’nın, her iki cinsi, birbirini tamamlayan, birbirlerinin kusur ve ayıplarını örten bir bütünün parçaları gibi tanıttığı "... kadınlar sizin için elbiseler, siz de onlar için elbiselersiniz" (Bakara, 187) düsturunu ölçü almasıdır. İslâm’da fazilet ölçüsü kadın veya erkek olmak değil, takva sahibi olmaktır. O hâlde muttaki bir kadın bu özelliğe sahip olmayan bir erkekten Allah nazarında kat kat üstündür.
Müslüman işte böyle bir anlayışla, yani kadını ve erkeğiyle Allah’ın rızasını esas alan bir hayat felsefesiyle, iyiliklerde yarışan, iman ve salih ameli tek fazilet ölçüsü kabul eden bir insandır. Onun erkek veya kadın olması sadece, Cenab-ı Hakk’ın hikmetine uygun bir taksimin herhangi bir tarafında yer almış olmasından ibarettir.